Kimi insanların ömrü hayatı ile özdeştir. Ömür ile hayat özdeşliğinde
doğulur-yaşanılır-ölünür. İnişli-çıkışlı da olsa, tek bir çizgiden oluşur
ömür. Koca bir ömre tek bir hayat sığmıştır. Ömür ile hayat özdeşliğinde
insan, gerçekliğin tutsağıdır. Hayatın karşısına iradesi ile dikilemez.
Rüzgarın önünde savrulan bir yaprak gibidir. Sorusuz ve sorunsuzdur. Hayatın
sorduğu sorulara yanıttır yalnızca. Iskalanmıştır hayat. Harcanmıştır ömür.
Özcesi, ölünmüştür yaşarken.
Kimi insanların ömrü ise yaşadığı hayatların toplamından oluşur. Hayatlar
toplamı bir ömürde yeniden ve yeniden doğulur-yaşanır-ölünür. Ömrü yaşadığı
hayatların toplamından oluşan insan, gerçekliğini parçalamış bir
arayışçıdır. Hayatın karşısına iradesi ile dikilir. İradesi ile hayat yön
verir. Hayat ile irade arasındaki çatışma, bir varoluş çabasıdır. Hayat
uçurumlarını çıkarır arayışçının karşısına. Bir son'dur uçurum; bir hayatın
sonu. Ve bir başlangıçtır uçurum; yeni bir hayatın başlangıcı. 'Ki uçurumlar
kanatlarıdır ömrün'... Hayatın sorduğu soruları yanıtsız bırakır arayışçı.
Hayata sorular sorar. 'Maveraünnehir nereye dökülür?' der mesela. Ya da 'Bir
mendil niye kanar?' diye sorar. Ki her yolculuk soru ile başlar. Ve hayata
sorduğu soruların yanıtını arar. Yanıt, yol'da gizlidir. Bir yolcudur
arayışçı...
Duruyorum. Durup da yaslanıyorum ardıma. Ve bakıyorum. Çeyrek yüzyılı aşan
ömrüme sığdırdığım hayatlara bakıyorum. Uçurum ikliminde yol alan kınsız
ömrüme sığdırdığım hayatlara. Ve ömrümün 'kırılma anı'na uzanıyorum. 17
yaşım çıkıyor karşıma. Ömrümün en güzel yaşı, 17 yaşım...
17 YAŞIM, bir çıkmazda karşılıyor beni. Felsefenin derin sularında çırpınan
17 yaşım, sis bulutları arasında bir yol arıyor kendine. Düşünmektedir.
Düşünmekte ve sorgulamaktadır her şeyi. Hayatın sorduğu soruları yanıtsız
bırakmıştır. Sorular sormaktadır hayata. Sordukça, anlamını yitirmektedir
hayat. Nihilizmin doruklarında gezinmektedir. Ki her kopuş, nihilizmin
bağrında yeşerir. İçindeki asi, gün saymaktadır doğmak için. Miladına doğru
yaklaşır usul usul... Sezmiştir, sunulan seçeneklerin arayışına yanıt ol(a)mayacağını.
Ve itmiştir elinin tersiyle sunulan seçenekleri. Sezmiştir, dünyanın tersine
döndüğünü.Ve reddetmiştir tersine dönen dünyaya ayak uydurmayı. Ve bir düşün
peşine takılır. 'Yarin yanağından gayrısını ortak kılma' düşünün peşine
takılır. Bir özgürlük arayışçısıdır artık. Adanmış bir hayata yelken açar...
18 YAŞIM, duvarların ardında karşılıyor beni. Kütüphaneye bitişik bir
ranzanın üst katında, yatağına uzanmış Jack London'ın 'Ademden Önce' adlı
romanını okurken buluyorum 18 yaşımı. Maskesiz bir yaşamı seçmiştir ve
hayat, korkunç yüzü ile dikilmiştir karşısına. Kanamaktadır ruhu. Tarihin
yükü binmiştir genç omuzlarına. Yıkılmıştır. Yıkılmıştır ya yeniden
doğrulmasını bilmiştir. Mahpus bir hayatı sürmektedir...
19 YAŞIM, bir uçurumun ucunda karşılıyor beni. Hayatın karşısına çıkardığı
dipsiz bir uçurumun ucunda. Firari kılınmıştır ömrü. terk edecektir doğup
büyüdüğü şehri. Ve İstanbul'dan Ankara'ya uzanır. Firari bir hayata yelken
açar...
20 YAŞIM, ilk aşkın sarhoşluğunda karşılıyor beni. Ankara, İstanbul ve
Mersin şehirlerinin mekanlık ettiği bir aşkın sarhoşluğunda kanat çırparken
buluyorum 20 Yaşımı. Bir kavganın güzelliğinde sevmiştir Akdenizin Kızını.
Sevmiştir ya, hayata yenik düşmüştür aşkı. 'Anısı ıssızlık/ Acısı bilinci'
olan o aşktan geriye iki fotoğraf kalmıştır yalnızca. İki fotoğraf ve kan
damlayan dizeler. Mecnun bir hayatı sürmektedir...
21 YAŞIM, bir yol ayrımında karşılıyor beni. Yalnızlığın burgaçlarında
savrulan kan şehirleri dar gelmektedir artık. Yönünü dağlara çevirir. Acılı
bir halkın çığlığına yankı olmak için kalbinin doğusuna doğru yola çıkar.
Gerilla hayatına yelken açar...
22 YAŞIM, avluda volta atarken karşılıyor beni. Dilinde hüzünlü bir türkü,
dudaklarının arasında sigarası ile. Ömrü sınanmaktadır duvarlar ardında.
Yazı ile tutunur hayata. Şiirler biriktirir heybesinde. Yıldızlara dikili
gözleri, ışıl ışıl yanmaktadır. Mahpus bir hayatı sürmektedir yine...
28 YAŞIM, 'yılların ve yolların yorgunluğu' ile karşılıyor beni. Elinde koca
bir bavul, alnında çizgiler, gözlerinde gökkuşakları ile. Yedi yıl süren
mahpusluğu sona ermiştir. Şehirlerarası bir otobüsün ön koltuğunda
İstanbul'a dönmektedir. Yeniden özgür bir hayata yelken açar...
29 YAŞIM, bir düşün esrikliğinde karşılıyor beni. Bir çatı katında bir grup
genç toplanmış demokrasiyi keşfediyorlar. Sandık kurup oylama yapıyorlar.
Kıyasıya tartışıyorlar. Türkiye’nin ilk ve de tek mahalle dergisi olan Çınardibi Dergisi’ni kuruyorlar. Mahpusluğun ölü toprağını henüz üzerinden
atamamış 29 Yaşım ise bir düşün gerçek kılınmasında “öncü” rolüne
soyunmaktadır…
36 YAŞIM, bir özgür eylemin coşkusuyla karşılıyor beni. Üç hafta boyunca
megafonla binleri yürütmüştür arkasından. Ve Taksim Gezi Parkı Direnişi’nin
ertesinde kurulan park forumları vaktidir. Elmalıkent Mahallesi Şehitler
Parkı’nda Ümraniye Direniş Forumu’nu kurmaktadır…
37 YAŞIM, bir düşü kurarken karşılıyor beni. 2014 yerel seçimleri vaktidir.
“Çocukların Muhtar Adayı” adlı gayrı-resmi bir kampanyayı örgütlemektedir.
Çocukların haklarına, sorunlarına ve varlığına dikkat çekmeyi
amaçlamaktadır. Gezi’de vurulup da şehit düşen Berkin Elvan’a adanmış
kampanya, Çocuk Meclisi kurulduktan hemen sonra eylem olup sokağa dökülür…
37 YAŞIM, Kurtuluş Parkı’nın orta yerinde karşılıyor beni. Tombul, gözlüklü
ve maviş Şota Tutaraşvili adlı çocuğun önünde bir elinde kırmızı şapkası ile
diz çökmüş yalvarmaktadır. Ve bir şiire tutulur Ankara. “Kurtuluş Parkı’nın
Bisiklet Çetesi’nin şiir olmaya gelen günüdür” adlı şiiriyle tarihe not
düşer 37 Yaşım. Amed’den kopup gelen bir Kırmızı Gül olan Zemo’nun aşkı
Mehmet Ak da fotoğraf makinesiyle o anları sonsuz kılar…
40 YAŞIM, bir yeni aşkın esrikliğinde karşılıyor beni. 3 Aralık 2017’dir
tarih. Caddebostan’ın Göztepe Parkı’dır. Garip Yeşil’in sıcacık bedenine
sarılırken buluyorum 40 Yaşım’ı. Mezopotamya’nın Asi Kızı’na gönlünü
kaptırmıştır. Bir ölümsüz aşka yelken açar…