POETİK METİN

Sabahattin Umutlu  







bu dünyadan bir arkadaş özger geçmedi !

                                                                                                   hüseyin cevahir’e


"bir çakıyla parmağımı kesiyorum yanlışlıkla
sanki bilerek yanlışlıkla kesiyorum
sanki aşkı kesiyorum
aşk parmağımda yanlış bir uçurum"

"yırtarak geçiyor kalbimizden
hayatı da törpüleyen zaman"

"hadi vietnamlı insanlar savaş içinde sevişir diyelim.
türkiye’de hiç mi savaş yok yani?
ben şimdi hangi yanağımı leyla halit'e uzatsam, 
türkiyeli gerillacılara vuruluyorum"

kendime kendimden başka kendim yok

"siz inanmayın bir gün değişir elbet
güneşe ve penise tapan rüzgarın yönü"



kayıp şiirin poetikası ve sakalsız bir oğlanın tragedyası

arkadaş z.özger.arkadaşın arkadaşları olarak.kısaca arkadaş diyoruz biz ona. o da böyle seslenilmesini isterdi kendine. adının başına "arkadaş" ı eklerken vardı elbet bi bildiği. ve daha çok da bir arkadaşına seslenir gibi yazdığı şiirlerinden hissedebiliyoruz bunu. sahici.  içten açık. bir o kadar da kırılgan. çoğulluklar içinde bir tekliğin hüznü. tüm çok sesliliğiyle tam ortasında hayatın. bir o kadar da kendi sesini arayan bir tekilliğin öznelliğin sesi olarak şiir. ötekileştirilenlerin kırılgan ve dağılgan sesi şiir. arkadaş özger şiiri.


tüm iktidarların tekçi türcü cinsiyetçi algısına karşı daha ilk şiirlerinden itibaren o ayrıksı o ironik diliyle kendi tragedyasını kendi poetikasını oluşturmaya başlayan bir şair arkadaş z.özger. ve fakat 1948 ile 1973 yılları arasında sıkışıp kalan ve trajik bir biçimde sonlanan yarım kalan bir serüvenden bahsediyoruz.

"kendime kendimden başka kendim yok" diyebilen bir serüvenden. oysa o kısacık ömrüne muhalif bir duruşla ve bazı çevrelerce her ne kadar görmezlikten gelinse de kendi poetikasını oluşturabilen ve bu günlerde hala etkisini sürdüren bir şiirden söz ediyoruz . arkadaş z.özger şiirinden.

1960 lı yılların sonu ve 1970li yılları başında yayımladığı şiirlerin tarihlerinden de çıkarabildiğimize göre ilk şiiri 19 yaşında iken 1967 yılında yayımlanıyor. adı:sakalsız bir oğlanın tragedyası. ve bu ilk şiir kitabının şu ana kadar yapılan tüm baskılarında yine ilk şiir olarak alınıyor. alınıyor alınmasına da bir isteği bir vasiyeti görmezlikten gelinerek arkadaş'ın. şöyle "ne zaman yayımlarsam yayımlayayım adı sakalsız bir oğlanın tragedyası olacak kitabımın" sözlerine karşın 41 yıl isteği yerine getirilmez arkadaş'ın. 41 yıl sonra ise 2014 yılı mayıs ayında ve yayınları tarafından tekrar basılır şiirleri arkadaşın. bu kez arkadaşın vasiyetine uygun olarak basılır : sakalsız bir oğlanın tragedyasıdır adı.

ilk şiiri 1967,  son şiirleri 1973 yılında yayınlanan arkadaş’ın tüm şiir toplamından şiir poetikasına ilişkin bazı sonuçlara ulaşmak mümkün. öncelikle şunu belirtmeliyiz ki bazı klasik sol sosyalist çevrelerce arkadaş şiirinin başlangıcı nasıl yanlış algılanmış ve öyle yorumlanmışsa sonu da öyle algılanmıştır. tragedyası arkadaşın.

nadas yayınları (1974) ve mayıs yayınlarınca (1986) baskısı yapılan arkadaşın kitabının başında yer alan ve arkadaşlarınca yazılan yazılardaki gibi değildir durum. şiire "bireyci şiirler" yazarak başladığı ve sonraları "toplumcu" bir çizgiye yöneldiği yanılsaması. nasıl mı. yazdığı tüm şiirlerinde tüm örgütlülüğü ve tüm yalnızlığıyla hayatın tam ortasında yer alarak kendi tragedyasını yazmaktadır arkadaş. kendi bireyliğini bireyselliğini çoğulluklar içindeki tekilliğini öznelliğini özgürce gerçekleştirebilmenin yollarını aramaktadır o. kendi bireyliğini kendi öznelliğini kısıtlayan bedenlerimiz üzerindeki tüm tahakküm biçimleri ve tüm kurumlarla çatışma halindedir. ve en çok da kendi kalbine saplamıştır o kör bıçağın ucunu.  sonra mı . aynı şiddetiyle yakın çevresine onu kısıtlayan kuşatan adına toplum denen o örgütlü saldırganlığa.

hü’yü tanıdım size anlatmalıyım bir gün
size bir gün mutlaka hü’yü anlatmalıyım


1966 -1969 yılları arasında hüseyin cöntürk'ün çıkardığı yordam dergisinde yakın arkadaşı hüseyin cevahir ile birlikte eleştiri yazıları yazarlar. derken yolları ayrılır bi yerde. edebiyatı hayattan politikadan kavgadan ayrı göremeyiz. göremesek de her ne kadar yordam dergisinin bir sayısında "dağlarca' nın çocuk ve allah kitabında teknolojik imge" adlı bir metni de bulunan ve1 haziran 1971’de mahir çayan'la birlikte maltepe’de bir çatışmada vurulur hüseyin cevahir. onunki de da bir trajedidir siyah kıvırcık saçlarından ve polisin yanlış istihbaratından dolayı mahir çayan sanılarak defalarca kurşunlanarak öldürülür. silahlı mücadele yerine edebiyatta kalarak edebiyat yoluyla mücadelesini sürdürmeyi tercih eden arkadaş'ın sonu da pek farklı değildir. arkadaş’ın şiirlerinin tüm baskılarında yer alan “aşkla , sana" şiirini hüseyin cevahir için yazdığı bilinmektedir.  şiir ilk olarak arkadaş’ın ölümünden sonra yansıma dergisinin temmuz 1973 tarihli 19. sayısında yayımlanmıştır. şiirin 1972 yılı kasım ayında yazıldığı bilinmektedir.

yeri gelmişken söyleyelim. son bölümü aşağıdaki dizelerle biten

hey EY
senin adın Deniz
engin Deniz
sonsuz Deniz
Deniz EYY


sözcük" şiirini de deniz gezmiş için yazmıştır arkadaş.

yaşadığı dönemin yoğun toplumsallığı ve toplumsal hareketlenmeler ki 1961 sonrası yeni bir sol rüzgar esmektedir tüm dünyada ve türkiye’de . edebiyat ortamını da etkiler bu rüzgar. her alanda gelişen bu "toplumsal hızlanma" bütün dünyada özgürlüğü estirmektedir. estirir estirmesine de iktidarların her alandaki varlığı ve iktidarın sürdürülme biçimlerinin de etkisiyle edebiyat politikanın bir yedek pratiği olarak algılanır. algılana gelir. hem öyle algılanır hem de kendi biçimlerini dayatır. yakın arkadaşlarının deyimiyle tırnak içinde hızlı şiirler yazması istenir arkadaş'tan. dönemin edebiyat sanat algısı o yöndedir. ki "sosyalist gerçekçi reçeteye" uymayan her edebiyat ürünü ve bu ürünleri ortaya koyanlar "bireyci ve apolitik" yaftası vurularak dışlanır. raflardan kalksa da beyinlerinizin bir köşesinde duran eski bir tartışmadır. sanatın sanat için mi yoksa toplum için mi olduğu sürer gider. oysa bu tartışmada ıskalanan es geçilen görmezlikten gelinen bir şey vardır: toplum içindeki tüm bireylikleriyle birey. tüm öznellikleri ve tekilliğiyle özne .  işte arkadaş'ın gerek kendi farkındalığının gerekse ikinci yeninin de etkisiyle tüm bir toplum içinde ve fakat tüm kısıtlanmışlığı ve kuşatılmışlığıyla tüm bir beden içinde bireyin arzularının , duygularının, yalnızlığının, tüm bu örgütlü saldırganlıkça kıstırılmışlığı sıkıştırılmışlığı ve kovulmuşluğunun sesi olmak gibi bir derdi bir arzusu da vardır. en azından kendi tragedyasının gereği.

bireyi toplumla olan çatışmasında yerine göre yüceltir ve devrimci bir kahraman özne olarak görür. yerine göre de otoriteler karşısındaki çıkmazını, güçsüzlüğünü.  çaresizliğini,  tüm çıkmazlığı ve tüm trajedisiyle konu edinir. şiirinde tüm bunları gerçekleştirirken mizahi ögelerden ve ironiden yaralanır. sakalsız bir oğlanın tragedyası şiiri bunun en açık örneğidir. ki 19 yaşında yazılan bir şiirdir.

arkadaş'ın 1967 yılında sakalsız bir oğlanın tragedyasıyla başlayan şiir serüveni yaşam serüveninin nasıl sonlanacağının da önceden habercisi oluyor.

nadas yayınlarınca 1974 yılında "şiirler" adıyla yayımlanan kitabının arka kapağında kısaca şu bilgiler yer alıyor : selanik göçmenlerinden yedi çocuklu bir ailenin çocuğu olarak 8 ocak 1948 yılında bursa'da doğuyor arkadaş. 5 mayıs 1973 yılında ankara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesine bağlı basın yayın yüksek okulu mezunudur. ölümünden önce trt'de televizyon kurgucusu olarak çalışıyor. arkadaş'ın yaşamına ait bilgiler şimdilik bu kadar.




 

evet ama karanlık bir ölüm!


benim en içten sevgilerimi en masum sevinçlerimi ikiyüzlülükleri
alayları karaçalmalarıyla boğan çevremdeki iğrenç ve bencil insanlardan
haberiniz oldu mu sizin
beni durmadan daraltan ve içime gömen acılarımı onulmaz bir yara
gibi derinleştiren kimsesizliğimden
haberiniz oldu mu sizin
hay gökyüzü
hay bulut
hay kuşlar


ölümüne gelince ölümü tam bir trajedi. aradan 42 yıl geçmesine rağmen hala soru işaretlerini barındırıyor ve hala gizemini koruyor. değişik görüşler yer alıyor arkadaş'ın ölümü hakkında. nadas yayınlarınca yayımlanan kitabının arka kapağındaki bilgilere başvuruyoruz yeniden :"ölüm sebebinin beyin kanamsı sonucu olduğu" bununsa 12 mart öncesi sbf baskını sırasında ve bunun ardından yediği ağır darbelerle sonradan ortaya çıktığını, yakın çevreleri ve ailesi açıklamış bulunuyor" bu sadece bir görüştür.  tekin sönmez ve sina akyol da bu görüşe katılanlardandır.

sbf baskını 12 mart 1971 öncesi oluyor. arkadaş ise 5 mayıs 1973 yılında ölü olarak bulunuyor. arada iki yıldan fazla bir süre geçiyor. şimdi ortada bir soru var ve aydınlatılmayı bekliyor. beyin kanaması etkisini iki yıldan fazla gösterebilir mi. buralarda bazı soru işaretleri ve suskunluk devreye giriyor. her şey olasılıklara kalıyor. sina akyol , 1984 yılında mayıs yayınlarınca "sevdadır"  adıyla yayımlanan kitaba yazdığı giriş yazısında söylediği gibi : "demek ki ölüm olayını izleyen günlerde benimle aynı görüşü paylaşan başka kimseler de varmış. evet arkadaş beyin kanması sonucunda öldü. vaktiyle yediği darbelerin beyin kanamasına yol açması olasılığına gelince : mümkündür, neden olmasın?"

evet ama öyleyse tıp bilimi otopsi sırasında beyin kanamasına yol açan bir neden varsa bunu raporunda neden açıklamıyor? hiç bir darp izi olmadığı söyleniyor hem de beyin kanamasından öldü diye rapor verilebiliyor. bu da bir çelişki. ve aydınlatılmayı bekliyor.

nadas yayınları'nca yapılan baskıda yer alan ali özpalanlar'ın  1974 yılında "şiirler" adıyla yayımlanan baskısına da alınan ve ilk olarak 5 ağustos 1973 tarihinde yeni ortam dergisinde yayımlanan yazısında arkadaş'ın ölümüne ilişkin her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatıyor ve fakat sbf baskınından ve arkadaşın orada almış olduğu darbelerden hiç söz etmiyor. aynı yazıdan aktarıyorum: " arkadaş.z.özger 28 nisan 1973 günü saat 21 de televizyon yayınını izlemek için evden ayrılıyor. arkadaş eve dönmeyince birlikte kaldıkları babası, annesi , kardeşleri onu günlerce aramadan sonra 5 mayısta numune hastanesinde dört gündür bekletilen sahipsiz bir ölü olarak buluyorlar. böylece on gün süreyle karşılık bulamayan sorular ileri sürülen olabilirlikler kalkıyor belleklerden"

sonrası özetle şöyle : arkadaş 29 nisan sabahı numune hastanesine kaldırılıyor. üzerinde kimlik olmadığından tanınamıyor. aynı hastanede çalışmakta iken özel nedenlerle hastaneden kaçan mehmet kamaral adlı bir şahısla karıştırılıyor. sonunda  5 mayıs sabahı ailesi tarafından hastanede sahipsiz bir ölü olarak bulunuyor. 9 mayısta "yalın bir törenle" karşıyaka mezarlığında h-9 ada 11 parsel numarasıyla toprağa veriliyor.

ali özpalanlar'a göre "arkadaş'ın otopsi raporunda 23-24 sularında düştüğü, önce dizlerini sert toprağa vurduğu, sonra öne devrildiği, dizlerindeki vuruktan başka bedeninin hiç bir yerinde dıştan yara bere izi olmamasına karşın beyin kanamasından öldüğü, mide bölgesi açıldığında herhangi bir zehirlenme ya da ölümcül bir organ bozukluğu belirtisi görülmediği yazıyordu" 

kitabın yine aynı baskısında yer alan ismail uyaroğlu'nun  -ki aynı yazı mayıs yayınlarının baskısında da yer alıyor.  yazısında arkadaş'ın ölümü hakkında şunları söylüyor: "arkadaş z.özger'den söz ediyorum. öldü. 25 yaşında . nasıl öldüğü belli değil.  9 mayıs sabahı sokakta ölü olarak bulunmuş. otopside yara bere izi bulunamamış ama "beyin kanaması" diye rapor verilmiş. karanlık bir ölüm.." 

evet karanlık bir ölüm! ve hala gizemini koruyan bir ölüm.

oluşum dergisinin mayıs 1975 tarihli sayısında vecihi timuroğlu'nun "arkadaş z. özger için" adlı yazısının girişinde 18 nisan 1973 tarihinde osman numan baranus 'tan aldığı bir mektuptan söz ediyor. bu mektupta arkadaş'ın ölümüyle ilgili şunlar yazılıdır:

"hocam diyordu arkadaş z.özger adlı bir ozan kardeşimiz 5 mayıs 1973 'te sokakta ölü bulunmuş. otopsi raporuna göre yediği dayağın sonucunda ölmüş. ozanları öldürüp sokağa atıyorlar" 

daha önce alıntıladığım yazılarda arkadaş'ın ölüm nedeninin beyin kanamsı sonucu olduğu,  fakat hiç darp izine rastlanmadığından söz edilirken Timuroğlu'nun yazısında "otopsi raporuna göre yediği dayağın sonucunda ölmüş" olduğundan söz ediliyor.

timuroğlu yazısının son bölümünde arkadaş'ın "bitirildiğini " söylüyor. "dünya bizimdir ve bitmemiştir" büyük bir devrimci ozan niteliğini gösteren arkadaş nasıl , niçin bitirilmiştir? edebiyatımızın iğrenç bir sorusu olarak geçecektir tarihe bu soru".

timuroğlu'nun sorduğu bu sorunun üzerinden kırk yıl geçmesine rağmen sorunun yanıtı hala verilemiyor... bir kez daha soruyoruz öyleyse : arkadaş'ı kim öldürdü. ve nasıl öldürüldü.





arkadaş’tan geriye kalan bazı sorular …

1. ali özpalanlar'ın yazısı nadas yayınlarınca yayınlanan "şiirler"  adlı kitapta yer alırken 1984 yılında mayıs yayınlarınca yapılan baskıda neden yer almıyor? ya unutuluyor ya da özellikle alınmıyor. birilerinin bu durumu açıklaması gerekmiyor mu..

mayıs yayınları arkadaş'a ve şiirlerine politik bir okumayla değerlendirip sahip çıkıyor. ali özpalanlar yazısında ise arkadaş'ın tarihsel politik rolünden hiç bahsedilmiyor. ilgili yazıda arkadaş'ın ölümü politik nedenlere bağlanmıyor. trt de çalıştığı belirtilen arkadaş'ın kurgusunu yaptığı bir programı izlemek için evden tv izlemek için çıkıyor ve bir çukura düşerek ölüyor.

2 . ismail uyaraoğlu arkadaş'ın 5 mayıs sabahı sokakta ölü olarak bulunduğunu söylerkeni ali özpalanlar ise arkadaş'ın 29 nisan sabahı sokaktan alınarak ankara numune hastanesine kaldırıldığını ve 5 mayısta hastanede sahipsiz bir ölü olarak bulunduğunu söylüyor..

3. nadas yayınları'nca yapılan "şiirler" adlı baskısında arkadaş'ın 14 mart 1972 tarihinde tekin sönmez'e yazdığı bir mektup yer alırken , kitabın mayıs yayınları'nca yapılan "sevdadır" adlı baskısında aynı mektup yer almıyor.

4. arkadaş eğer bir gün kitabı yayımlanırsa adının mutlaka "sakalsız bir oğlanın tragedyası olmasını istiyor ve bunu sina akyol' söylüyor. fakat sina akyol arkadaş'ın bu isteğini yerine getirme konusunda gerekli hassasiyeti neden göstermiyor. gösteremiyor.

arkadaş'ın şiirleri nadas yayınları'nca ve mayıs yayınları'nca iki kez ve yayımlanıyor ve ikisinde de değişik adlarla : "şiirler",  "sevdadır" .

sina akyol kendi ifadesine göre , o zamanki kafasıyla yakıştıramıyor bu adı şiirlerine. arkadaş'ın istemesi mi önemliydi yoksa sizin "yakıştıramadım" la durumu geçiştirmeniz mi sayın akyol.

aradan kırk bir yıl geçti ve arkadaş'ın kitabının adı konusundaki isteği arkadaşın arkadaşları inisiyatifinin de desteğiyle ve yayınlarınca yerine getirildi . 2014 yılında arkadaş'ın isteğine göre "sakalsız bir oğlanın tragedyası"  olarak yayımlandı.  sakalsız bir oğlanın tragedyası yok sayılamazdı. yok sayılamadı.

arkadaş adına bir teşekkür etmek yerine aynı malum çevrelerce yayımlanan kitabı korsan olarak nitelendirmediler mi..

5. sina akyol mayıs yayınlarınca yapılan "sevdadır"  adlı kitabın baskısı için yazdığı yazısında belirttiği gibi arkadaş'ın ilk şiiri "her şey tekrardır biraz"  değil, 1967 yılında yazdığı sakalsız bir oğlanın tragedyası şiiridir.

6. ali özpalanlar ile yaptığımız görüşmelerde arkadaş’ın ölümünün ardından arkadaş özger’e ait bazı belgeleri kendi deyimiyle “arkadaş’ın edebi terekesi" olarak nitelediği yazı şiir, mektup notlardan oluşan belgeleri tekin sönmez’e yolladığını belirtmiştir.bu belgeler arasında 1974 yılında nadas yayınlarınca “şiirler"  adıyla yayımlanan kitabına alınmayan notlar şiirler. mektuplar vs.var mıdır…

7. hüseyin peker ile yaptığımız görüşmelerde arkadaş özger ‘in kendisine armağan ettiği dört yapraklı bir yoncadan ve mektuplardan bahsetmiş ve o dört yapraklı yoncayı kaybettiğini söyleyince arkadaş’ın çok üzüldüğünü ve bir süre küstüklerini söylemişti.diyelim ki yoncayı kaybetti. kaybetmiştir.peki arkadaş’ın hüseyin peker’e yazdığı mektupların akıbeti ne olmuştur. peki o mektupları hüseyin peker neden yakmıştır. ..
 



 

kayıp şiirin poetikası ve arkadaş'ın şiirleri

daha önce belirttiğimiz gibi arkadaş'ın 1967 yılında "sakalsız bir oğlanın tragedyası" ile başlayan serüveni 1973 yılına kadar sürebilmiştir. yayımlanan son şiiri “sevdadır"  olarak bilinse de bazı tarihsiz şiirleri de bulunmaktadır.

şiirleri soyut, yordam,  dost,  papirüs,  forum yansıma dergilerinde ve ulus gazetesinde yayımlanmıştı. 

bireyin kendinden kendi tragedyasından söz etmenin ya da evreni kendi yaşantısından yola çıkarak şiirleştirmesinin “bireycilik" ve apolitiklik olarak algılandığı,  bu tavrı sürdürenlerin de “bireyci şair"  diye damgalanarak dışlandığı, lanetlendiği yıllarda yaşamıştır arkadaş.

şiir yazanın kitleler yığınlar adına “kurtarıcı"  olarak görüldüğü yıllarda. şiiri yazandan beklenen yaklaşık bu ve buna benzer şeylerdir. oysa arkadaş kendi tragedyasını,  ve kendi poetikasını oluşturmakla meşguldür.

tüm bunlarla meşgul iken hayatın akışının dışında mıdır peki. .tabi ki hayır aynı zamanda “tarihsel görevini"  de yerine getirmekle meşguldür. ismail uyaroğlu’nun yazısında belirttiği gibi 1968’de”yeni eylem" adlı politik bir derginin yazı kurulunda yer alır. hüseyin cevahir,  eşber yağmurdereli,  gün zileli’nin de bulunduğu dergi 1968 yılında çıkmaya başlamış ve ancak bi kaç sayılık ömrü olabilmiştir.

kendi tragedyasının ve kendi poetikasının peşine düşmekle kalmaz arkadaş. ölümüne kadar da iktidarlara karşı muhalif tavrını sürdürür. fakat o yıllarda -70li yılların başı –türkiyede’ki devrimciliğin kalıplarına sığmaz bir niteliktedir arkadaşın devrimciliği,   muhalifliği. o hem edebiyat alanında hem de politik alanda sürekli eleştirel bir tavır sergiler. ve ona göre “uyuz bir kedi gibi kaşınıyor (dur) edebiyat "  ve o “babasına kendi kavgasının bilincini veremeyen neferler şahları mat etmeyi nasıl öğretebilir " sorusunu sormaktadır şiirlerinde.

arkadaş’ın kısacık ömrü boyunca yazdığı şiirlerindeki mizahi ögeler ve ironiye dayalı dil oyunlarının kökenini de buralarda aramalı. verili dünyanın katlanılmazlığına çekilmezliğine acımasızlığına karşı şiirlerinde ironiyi seçer arkadaş. seçimleri ve tercihleriyle dilin ve şiirin klasik dizgesini bozarak bambaşka bir şiirin yollarını açar. arkadaş’ın ilk şiiri olan “sakalsız bir oğlan tragedyası,   baştan sona ironik ögelerle doludur. Aynı zamanda kendi cinsel tercihinin, eşcinsel kimliğinin habercisi imgelerle. burada şiirin tamamını alıntılasak yeridir.




sakalsız bir oğlanın tragedyası

charles chaplin bir savaşta yitirdim sakalımı
çıkmazlığın grev sesi umutlarımı vururken
yendirdim bıyıklarımı papağan kuşkulara
biraz elma şekeriyle kazıdım sakalımı
lohusa şerbetiyle kazıdım sakalımı
yanaklarım paprika lahmacun ister misiniz

al işte sana böyle yüze böyle güz
demeyin deseniz de sakal yok ya ucunda
bu güz vermedi tarla seneye bıyık kerim
ben ettim siz etmeyin sakal veririm size
iğne iplik elimde bıyık dikerim size
yanaklarım taşlıtarla kurabiye yer misiniz

sayın bayan dursanıza gözünüze kuş kaçmış
bu bıyık hiç gitmemiş sesinizin rengine
sakalınız uzamış inmiş ta belinize
at kuyruğu yapınız ya da örgüleyiniz
kedinizin bıyığını usturayla kesiniz
yanaklarım bileytaşı ispirto sever misiniz

yoksul ve utangaç bir müşteriyim ben
sizde güneş bulunur mu biraz kaktüs alıcam
saksılarım yeşersin üç beş bulut verin de
çok üşüdü güneşten şizofreni olucak
çabuk olun lütfen dikenleri solucak
yanaklarım gobi çölü soğuk su içer misiniz

yüzüm eski bir artist yaşlandıkça shirley temple
elimde bir baş soğan bir baş sarımsak
ah ne kadar şakacısınız hiç hamlet oynamadınız mı
olmak ya da olmamak bütün sorun bu
yanaklarım yul bryner şimşir tarak ister misiniz


arkadaş bu şiirinde ikinci yeninin etkisindedir de diyebiliriz. bu etki ise bir çok şiirinde görülür arkadaş’ın . burada özellikle sığıntı kuşu ve yolcu şiirlerini hatırlatmak isterim.

arkadaş'ın şiirlerindeki bu etki ve ironik durum 1969 yılında yayımladığı tamirat şiirine kadar sürer.  tamirat şiirinden sonra ise başka bir çizgiye yönelir arkadaş. o tam yakın arkadaşlarının ve döneminin istediği gibidir.  daha “toplumcu"  ve daha “gerçekçi" olarak gözükse de yine kendi  tragedyasının peşindedir.

tamirat şiirinde :

ne kadar üstelesem yanlış bir değişimi
bir proleterin oğlu olduğuma inandıramıyorum kimseyi
inandıramıyorum babama bir proleter olduğunu
babam çok eski bir partizan
kötü bir halk partisinin kalıntısına yamamış nefretini
acıyı ve bir dönemi benden iyi biliyor
ne zaman içki içsek bir cuma gecesi ertesi
açlığı ve yoksulluğu benden iyi anlatıyor



ve sürer. ..

vur gülüm vur gülüm vur gülüm
vur sen de burjuva ayakkabılarının altına

artık ne soğuk damarlarımdaki ne sıcak
sadece bıçak gülüm sadece bıçak.


güzleme şiirinde ise : “uyuz bir kedi gibi kaşınıyor(dur) edebiyat".

yolcu şiirinde ise bir bedende yaşamanın bir bedene hapsolmanın bir bedende vücuda gelmenin vücut bulmanın halleriyle didişmektedir arkadaş.

vücudum
sabırlı sevgilim benim
bu hüznü senin için biriktiriyorum
sana gelicem beklemelerin bu acılı durağından
bu giz bu karanlık biticek
güneşin çıkmasını bekliyorum
.

büyütürken bir gülü adlı şiirinde de vücuduyla uğraşmayı didişmeyi sürdürür arkadaş. yalnızdır.  ve tekliğini çoğaltmakla meşguldür.

doğurgan bir döl yatağı benim yüreğim
boyuna arttıran hüznümü
hüznüm ki
hüzünlerin çiçek açmış biçimidir
bunun yeni farkına vardım
yeni farkına vardım tekliğimi çoğaltan
beni ürkek bir ceylan gibi sularımdan kaçırtan
yalnızlığıma ve dallarıma başkaldıran
kırmızı bir gülün varlığını
artık öfkeyle çoğalan bir tekliğim ben
hüzünlerin ve acıların vücudumda toplandığı


oyun/mat şiiri de mizahi ve ironik ögelerden faydalanılarak kurulmuştur


gülmeyin bize gülmeyin yaşamak ne ki
satranç oyunu mu ah onu bilmiyoruz
onu bilmiyoruz çok yazık gelin körebe oynayalım
körebeyi bilir misiniz siz biz hep körebe oynarız



hüzün mevsimi’nde ise kendi tragedyasıyla buluşmayı arzulamaktadır arkadaş.  kendi tercihlerini yaşamasını engelleyen sınırlayan onu kendi yalnızlığına terk eden ötekileştiren tüm toplumla –insanlarla- hesaplaşmayı sürdürmektedir.


yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
ben sevgiye hasretim. sevgi uzakta

ey insanlar
ey gecede unutulmuşluğumun yargıçları
iğrenerek öpüyorum parmaklarınızı
iğrenerek. hepinizi kucaklıyorum ilkin
ağzınızı dudaklarınızı dişlerinizi öpüyorum
bilmiyorsunuz. ben kendimi öpüyorum

cinsel bir çiftleşmedir çarşaflar
ıslak bir gece en fazla kendini çoğaltır
bir solucan vücuduna yeni bir halka ekler
döllenir acı. sevişme daha da erselikleşir

–hü’yü tanıdım size anlatmalıyım bir gün
size bir gün mutlaka hü’yü anlatmalıyım



hesaplaşma sürer. ve fakat yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta ben sevgiye hasretim. sevgi uzakta’ dır.

tekrar karşımıza çıkmaktadır gördüğünüz gibi. bu eksik kelimeyi hüseyin cevahir olarak tamamlamaktan yanayım.

İkinci yeninin en ayrıksı şiirlerinden ‘geyikli gece’de “uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum"  derken turgut uyar, arkadaş ise

ağzınızı dudaklarınızı dişlerinizi öpüyorum
bilmiyorsunuz. ben kendimi öpüyorum


dizelerinde ağzını dudaklarını dişlerini iğrenerek kucaklayıp öptükten sonra “gecede unutulmuşluğunun yargıçları"nı. sonunda döner yine kendi kendini öper.  eş zamanlı bir rastlaşma karşılaşmadır bu belki. belki de şiirinde turgut uyar etkisi arkadaş’ın.  şiir şiirin yoldaşı değil midir. neden olmasın.

iğdiş bedevi şiirinde de sürer ironik yolculuğu şiirin. fallusta cisimleşen erkek egemenliğinin formlarıyla kafa bulmaktadır arkadaş.

ve fakat hala değişmemiştir penise tapan rüzgarın yönü.

nasılsa vardım kumdağının ardındaki o kabileye
iyiliksever şeyhim size bir sürprizim var
kırk karınızdan kırkıyla yatmak istiyorum bir gecede
bana şeyinizi ödünç verir misiniz


isteği ve arzusudur arkadaşın. tüm varlığıyla ontolojisiyle ister arzular. ki bu günlerin beden politikalarına daha o günlerden bir itirazla ışık tutar. ironik bir dille söyler yine söyleyeceklerini arkadaş. bedenlerimiz üzerinde tahakküm kuran ve her yerde fallusu yücelten ve bu yüceltmeyle kendini cisimleştiren meşrulaştıran,   bireylerin bireyliğini öznelliğini yok sayan tekçi türcü cinsiyetçi politikaların karşısında bir şiirin habercisi olmuştur arkadaşın şiiri.

merhaba canım şirine gelelim öyleyse. ve şiirinin tamamını okuyarak son bir cümleyle bitirelim.

merhaba canım

ben az konuşan çok yorulan biriyim
şarabı helvayla içmeyi severim
hiç namaz kılmadım şimdiye kadar
annemi ve allahı da çok severim
annem de allahı çok sever
biz bütün aile zaten biraz
allahı ve kedileri çok severiz

hayat trajik bir homoseksüeldir
bence bütün homoseksüeller adonistir biraz
çünki bütün sarhoşluklar biraz
freüdün alkolsüz sayıklamalarıdır

siz inanmayın bir gün değişir elbet
güneşe ve penise tapan rüzgârın yönü
çünki ben okumuştum muydu neydi
bir yerlerde tanrılara kadın satıldığını

ah canım aristophanes
barışı ve eşek arılarını hiç unutmuyorum
ölümü de bir giz gibi tutuyorum içimde
ölümü tanrıya saklıyorum

ve bir gün hiç anlamıyacaksınız
güneşe ve erkekliğe büyüyen vücudum
düşüvericek ellerinizden ellerinizden ve
bir gün elbette
zeki müreni seviceksiniz
(zeki müreni seviniz)




adına ödüller konularak “yaşatılmaya çalışıldığı"  iddia edilen ve fakat tüm bu ödüllerle arkadaş’ı ve şiirini istismar edenlere diyoruz ki :arkadaşın arkadaşları olarak şiirlerini onun isteği ve vasiyetine göre yayımlayarak asıl ödülünü verdik işte arkadaş’a.  sakalsız bir oğlanın tragedyası yok sayılamaz.yok sayılamadı.

bu dünyadan bir arkadaş özger geçmedi !

 

dizin    üst    geri    ileri  

 



  5  

 SÜJE  /  Sabahattin Umutlu  /  yirmi altı mayıs iki bin on beş     10