“Bir evet, bir hayır ve bir belki; üstelik bu süre zarfında her şey
olup bitmeye, yaşanmaya devam etmiş yahut yaşanıp gitmiştir.” J. Marias
Bana bakma,
beni görme,
benden yana söyleme!
Bunları gerçekten işitti mi, yoksa kurdu mu işitmiş olduğunu, emin
olamıyor. Üstünden zaman geçti, üstünden düşünmemeler, inanmamalar, sözü
kurmalar, sözden kaçmalar geçti. Yine de emir tekrarı yaptığını sanıyor:
Sana bakmayacağım,
seni görmeyeceğim,
senden yana söylemeyeceğim!
Akış bunları yapabilmeyi mümkün kılmış olmalı. Bakmadı, görmedi,
söylemedi. Zaman sürüklendi, ya da belki sadece sürüklemiştir. Düşünmeden
kendini içine atıverdiği hareket yonttu, inceltti, görünmez kıldı belli
ki.
S
Gürültüye açtı gözlerini. Alt kattan gelen bağırış giderek çığlığa
dönüşecek gibiydi ve aynı anda rüyasındaki o son kareyle birleşmişti
ister istemez. Soğuk ter saçlarının arasından fışkırdı. Beklenen oldu
çığlık geldi, hali hazırda zihninde donup kalmış o resmin arka planına
cuk oturan bir çığlıktı. Sabahın erkeninde, henüz gün bile ağarmamışken
ne oldu yine, sorusundan daha acil olan zihnindeki görüntünün altında
yatan nedendi. Yataktan doğrulmakla yorganı başına çekip iyice gömülmek
arasında ikircikli, su ihtiyacının yersizliğine içerleyecek gibi oldu.
Hızlıca soluklaşıp, hatırlanmayı olanaksız kılacak geri plana çekilmesi
gereken rüya karesi durduğu yerde duruyor, alt kattan gelen hıçkırık
seslerini her zamankinden çok daha rahatsız edici kılıyordu. Kontrolü
dışı her şeye yönelmiş güçlü bir bulantı yükseldi midesinden. Safra.
Sarımsı, yapışkan ve küçük düşürücü. Bir bağırtı koptu o sıra.
İşitmesiyle kendini banyoya atması aynı ana denk geldi. Zihninin
reddettiğini buyur eden işitme duyusuna serzeniş etse ne ki? Saat kaç,
diye sordu. Vaktin neresindeyim?
Z
Unutmak işten değil. Hatırlamak çokça çaba artık. Hayat, hay huy,
gerekir’ler, malı’lar, zorunlu’lar arasında ne keşke’ye yer var ne
özleme. Açıkça söylemeyi, içtenlikle bildirmeyi, bunları erdem kabul
etmeyi unuttururlar sana işte böyle. Aldın mı boyunun ölçüsünü? Ölçüyü
kalbin kabul ettiğin günleri düşünüp, safdillikmiş diyorsun şimdi. O
gülüş ne öyle? Aşka dair slogan atmayı söz söylemek bellemişlere
tiksintiyle bakışının ardında her ne varsa, topla tasını tarağını uzaklaş
buradan.
S
Uzun caddeleri geçmede sorun yok. Yorgunluk bu değil veya yorgunluk
bundan değil. Cadde boyunca gördüğün insanların yüzüne bakmamayı öğreneli
çok oluyor. Başarıyla yürüyebilir cadde boyu kimseyi görmeden, temasa
mahal bırakmadan. Bu sabah her zamankinden yavaş attığı adımlar. Rüya,
rüya olmaktan çıkmış hatıraya dönüşmüş. Uyanma anına asılı kaldı rüya,
hem de o çığlık. Tespit içi rahatlatmalı, yapmıyor. Huzursuzluk
gözlerinin önünde büyüyen bir diken. Kime, ne denli batacağı sonraki
mesele. Rüya ve çığlık, diye düşünüyor karşıdan karşıya geçmek için bir
tenhalık kollarken, çığlık ve rüya. Örtüyorlar birbirlerini ve hala bir
yanım açıkta. Giymediğim ne kaldı üzerime?
Z
“Her şey kırışır, lekelenir, hor kullanılır.”
Zaman meselesi yalnızca. Zamanın bir yerinde yeni, ilginç, heyecan verici
ve hatta önemli olan eskir, alışılır ona ve ilgi çekiciliğini yitirir,
öncesinde nefesini kesen rutine dönüşür. Faydası azalan ekonomik bir mal
gibi daha az başvurulur kimi düşüncelere. Geçmişin bir parçasına dönüşür
her şey. Düşünceler, hissedilmişler, özlenmişler, yana yakıla aranmışlar.
İnsan, zihninin en çok da belleğinin ihanetine uğramaya mahkûm hayvandır.
Kendi haline bıraksan böyle. Ama ben hoşlanmam emredilmişe itaatten.
Meşruiyeti yok buyurganlığınızın. Bu böyle biline!
S
Sakin bir akşam umarak girmişti kapıdan içeri. Evin sessizliğini
sevecekti, kararlıydı buna. Tüm gün üzerine abanmış rüya ve çığlığı
yanında getirmişti elbette. Aksi düşünülemezdi. Gün ehlileştirmişti bir
parça onları aslında, bundandı az biraz keyfe teşneliği. İki kap yemek,
kırıp dökmeyecek bir iki şarkı, pencereye vuran yağmur, kedinin oyun
daveti, susturulmuş telefonun titreyişlerini görmezden geliş, dizlerine
örteceği el örmesi battaniyenin yumuşaklığı ve senden yana söylememenin
uğraştırıcı yorgunluğu. Ama işte söz pompalayan bir kalpti ağzı. Hep.
Sürüklese de zamanı. En çok da kendini. Sürüklemek zamanı kendini bir
yalana inandırmaktır. Biliyor bunu. Yine de günü bitirme duasını eksik
bırakmıyor ışıkları söndürüp rüyanın ve çığlığın rahmi yatağına girmeden
hemen önce: