KİTAP İNCELEME

Zeren Keziban Karaaslan  







MİKHAİL BAKHTİN’İN
KAVRAMLARI ÜZERİNDEN
'ARAZ'A BAKIŞ DENEMESİ


Bahtin’in roman anlatılarında kavramlaştırdığı ve akademik alana kazandırdığı karnavaleskin dayanağı olan karnaval olgusu, geçici de olsa özgürlüğü işaret eden bir forma sahip. Varolan düzeni altüst eden bir tersine çevirme, bir başkaldırıyı gösterir aynı zamanda. Bu yönüyle karnavalesk taşıdığı özelliklerinden dolayı şairin şiiridir de diyebiliriz. Şair için tahakkümün varolmadığı bir yerdir şiir. Şair varolan düzenden kaçarak o düzeni altüst eder şiirlerinde, kısıtlayıcı her şeyi tersine çevirir, şiirine sığınarak kendine geniş, özgür bir alan yaratarak başkaldırır yani. Bu özgür ve geniş alan şairin ruhunun her katmanına üflediği özgürlüğü, ruhunun her katmanından üflenen şiirle somutlaşır. Gündelik hayatın dayattıklarından ve darlığından şiirle kurtularak nefes alır. Böylece umut Pandora’nın kutusunun dışında, şiirlerin içinde de varolur. Baktin’in karnavalesk kavramını, başka kavramlarla destekleyerek . Bu yazıya katkı verecek iki kavramdan daha söz edilebilir: diyaloji ve kronotop.

Diyaloji çok dilli, çok sesli, çok gözlü bir kavram olarak karşımıza çıkar. (Bakhtin her ne kadar şairlerin çoğunlukla tek sesli bir söylemi önemsediğini söylese de şiir kendi kendine yapılan bir konuşma değildir ve kapıları çok sesliliğe açıktır.) Bakhtin’ne göre “edebi türler çerçeveleri yer ve zamana göre çizilmiş görme biçimleridir.”Bu görme biçimi farklı olanı görme becerisidir, bir “varlık alanının sorular ve cevapları alanıdır.” Bir serbest akış bireysel tutumdan uzak empati ve işbirlikçi ve çok seslidir. Diyaloji, kendi ile ötekinin varlığının biz ilişkisidir, farklı iki dünya arasındaki ilişkinin dilin olanaklarıyla yarattığı gerçekliktir, mümkünsüzlüğün mümkününü inşa eder; üreten, zenginleştiren kuralları ve sınırları aşandır. Başka bir varlık alanından anlatmaktır. Ben’in ötekinden seslenişidir, öteki’nin biz halidir (Bireysellik artık öteki ve ben ara(f)dalığına aittir.) ve bu biz’in karşılıklı oluşturduğu anlamdır. Bir anlatma biçimi değil bir “gösterme biçimi, bir görüş birliği, bir görüş ayrılığıdır.”Öteki ile ben’in benzeşimden uzak elbirliği ile yarattığı anlamdır. Karnaval ve diyolojinin birbirini tamamladığına vurgu yapan Bakhtin, karnavallarda kullanılan dilin diyolojik bir zemin olduğunu söyleyerek bu durumu karnavalesk dil olarak tanımlar. Bakhtin’in edebiyat alanına kazandırdığı ve aslında roman türünün incelenmesini kolaylaştıracağına inandığı önemli kavramlardan biri de kronotoptur. Zamanla diğer edebi türlere de katkıları olan bir kavramdır. Zaman (Chronos) ve mekan (topos) kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. Dilin de zamansal ve uzamsal olduğunu savunan Bakhtin kronotopun, zamanın ve uzamın edebi metinlerde görünürlüğünün altını çizerek anlamın artmasını, değerin çoğalmasını sağladığını söyler. Kronotop anlam kapılarını açan bir anahtardır, zaman ve mekanın içine duyguyu da katarak canlı kılar ve yansır metinlerde.Zamansal ve mekansal etkileri, zamansal ve mekansal farklılıkları gösterir,eserlerin tanımlanmasını kolaylaştıran özellikler taşır.

Bu girizgahı, Salih Aydemir’in KÇP Yayınevi’nden yeni çıkan son şiir kitabının, bende çağrıştırdıklarını Bakhtin’in bazı kavramlarından yararlanmaya çalışarak, kendimce kabul ettiğim postulaların içinden, aktarmak-paylaşmak niyetiyle yazdım. (belki kitap tanıtımı da denebilir).

Şiirin malzemesi olan sözcüklerle kurulan ilişki, şairin poetikası hakkında ipuçları barındırır. Düşünceler sözcüklere sığınmayı sever, sözcükler de durum ve duyuşu bağrında besleyip büyütmeyi, bazı zamanlarda da çoğaltmayı.Böylece ses ve dil, özgünlük halini alarak şairinin imzasını atar şiire. Salih Aydemir şiirinin tematik yapısı ve renginin özelliği, kendi özelliği ve rengini taşımaktadır. Akıntıların rengi, gölgelerin rengi, göçün rengi, sessizliğin-lanetin rengi, aklın aşkın rengi gibi... Bu çok tonlu rengi;28 yıllık bir uzun yürüyüşün duraklarında; Hiçlenmeler, Meriç Hanım, Akıl Ayazı, Hüzünlü Isırgan, Akıntılar, Dilbendi, Gölge Göçü, Kırık İğne, Sessizliğin Laneti, kitaplarına dönüşerek,nirengi ağı oluşturmuştur. (Bu oluşmuş ağ, Salih Aydemir şiirinin haritasını çıkarmak gayesini ve cesaretini tetikleyebilir.)Tam da bu yüzden son çıkan kitabın adı Araz’dır. Araz felsefede cevherin varlığının bir parçası ve anlamıdır, kıymetli ve kışkırtıcı bir haldır, aslında bu kıymetini de özelliğini de varlığını borçlu olduğu, cevherden alır. Ve gerilimli sorular sordurabilir. Araz pskolojide semptom olarak karşımıza çıkar ve geçmişe aittir, belirtiler alanınıdır en dipte gizlenmiş olanın yüzeyle olan ilişkisini gösterir. Gizlenmişin,bastırılmışın ve yasaklanmışın alıkoyduğunun yerine geçerek görünmeye-göstermeye duyumsanmaya çalışandır.

Salih Aydemir, Walter Bnejamin’in Flaneurü’dür bana göre: İstanbul’un en izbe sokaklarını, en kuytu yerlerini bilir, sık sık oralara giderek içindeki acıyla sokakların acısına bakar, duyumsar, kederlenir ve şiirine taşır. Bu haliyle bir parça kendi acısını dindirmeyi başaramayan ölümsüz Chiron’dur. Bir parça Carl G.Jung’un yaralı şifacısıdır, okuyucuyu da bu acıya ortak etmek isteyen. Acının yeryüzüne ve insana ait olduğunun yankılarını duyurarak herkesi bu acıya katılmaya davet eder. Tıpkı karnavalesk kavramının dayanağı karnavalın hedeflediği gibi. Karnavalı şekillendiren gülmek, gülmenin yasak olduğu ortamda muhalefet eden bir eylem konumundadır, eleştirel bir atmosfer yaratır, ironik bir düzlemde mizahı gözler önüne serer. Şiirin muhalif doğasından dolayı karnaval bir formu barındırdığını söyleyebiliriz, şiir de acıyla şekillendirir bu karnavalesk formu. (Teşbihte hata olmaz sözüne sığınarak) Şiir bu, puslu görüntüsünün içinde neler saklamıştır, şairinin düşünsel kökleri, ruhsal öyküsü insanın insanlığın tüm serüvenini ve eylemlerini taşıdığını bilmemizi ister. Şairin görme, algılama, kavrama, yargılama, biyolojik varlığının karanlığı, aydınlığı, düşünce ve duygularının oluşturduğu düğümler bazen de düğümlere, üfleme biçimidir şiir.

2018 yılının son ayının ilk günlerinde KÇP Yayınları’nın çıkardığı Araz, yanılmıyorsam Aydemir’in 10. kitabı olarak, okuruyla buluşma çabası içerisinden gülümsüyor şiirseverlere. Araz kitap olarak 42 sayfa roma rakamlarıyla numaralandırılmış üçer dizelik 34 şiirden oluşuyor. İlk gözüme çarpan dil ve göz imgesinin sıklıkla kullanılmış olması. Dil ve göz aslında iletişimi sağlayan iki organ, iki kapı, iç ve dış dünyayla bağ oluşturan. Geçmişe ve geleceğin orta yerinde bir geçiş kapısı bir eşik sanki. Kişiyi anlatan anlamlandıran, için dışa-dışın içe anlatımı dil ve gözdür çoğu zaman. Dil ayrıca tat alma organı, göz görme organı olarak ortak bir yükümlülüğe, beğeni yargısının sözcüsüdürler. Dolayısıyla Araz kitabın biçimleyicisi olarak içerikle bütünleşip diyalojik bir atmosfer sunmuş görünüyor. Bahtin’in kavramlarına dönersek, diyaloji kitabın adında formlaşmış gözüküyor. Salih Aydemir Araz aracılığıyla diyalog kurmuş oluyor okuyucuyla.

Kitaptaki şiirleri meydana getiren sözcükler; dil, göz, dudak, yüz, an, ezel, gece-gündüz, giden gün-kalangün, yol, kuyu, dağ, kapı, seher, dudak, sabah, bahçe, çukur, ip, araf, cehennem, ay, karanlık, gönül, ayna, siyah, toz, sır, perde, azap, kül, kabuk düğüm gibi sözcüklerin hem kabul görmüş hem de kabul görebilecek kronotopik özellikler taşıdığını söyleyebiliriz.Kitapta, klasik ve kabul görmüş kronotoplara bakacak olursak:

DENİZ KRONOTOPU: Dünyayla birlikte varolmuş-varolacak deniz en diplerde çağıldayan renkli bir sessizliğe sahip.. İçinde bilinmezlikler barındıran ve bir çok canlının da yaşadığı mekan, derinlik sonsuzluk anlatır. Sudan dolayı Sidarta’nın aradığı sessizlik, huzur, temizleyen arındıran, gerçeği de anlatan hafifleten bir konuma sahip denebilir.

EŞİK KRONOTOPU: Dönüm noktası, karar anı, kopuş , yanılma, dönüşüm, değişim, yenilik gibi duygu değeri büyük kararların alındığı yerdir ve kısa bir zamanı kapsar.

YOL KRONOTOPU: Zamanın akışının, yazgının, karşılaşmaların, rastlantıların, başlangıçların, hareketin, oluşun, geçişin, mesafelerin imgesidir. Geçmiş, gelecek şimdiyi barındırır.

KAPI KRONOTOPU: Umudu barındıran kapı, mahremiyet, koruyucu, engelleyici özellikleriyle açılma, kapanma, geçmiş, geçit, kavuşmayı imler. İnsanda açma arzusunu tetikleyen ileriye-geriye yolculukları anlatan düştür de aynı zamanda. Geçmişe yönelten bir kronotoptur.

MASA KRNOTOPU: Buluşma anlarını eşik gibi kısa anları imler. Birliktelik, biraradalık, paylaşım, dayanışma, planlama, bağılık, birlik anlatır.

BAHÇE KRONOTOPU: evle bağı olan ve dışarıyla bağlantı sağlayan bir ara mekandır. Eşik kronotopu özelliğinde gibi gözükse de çok daha geniş ve uzun zamanı kapsar. Zamanın tanıklığını yapan huzuru, ahengi, güzeli, cenneti, canlılığı hatırlatır. Arzu edilen bir mekan yeşilin bozulmuş doğanın özlemiyle yapılmış bir doğa parçası. Toprağı çiçeği kır yaşamını imler.

DAĞ KRONOTOPU: Özlemi, özgürlüğü, yalnızlığı, umudu, kutsalı anlatır, tanrısal olana ulaşmanın mekanıdır. Saklayandır başı hep dumanlı yani sıkıntılı çilelidir. Zorluğu varolmayı imler.

AYNA KRONOTOPU: Tanıklık eden görmeyi sağlayan bir imgedir. Gösteren, yansıtandır. Geçmiş-şimdi-gelecek arasındaki içsel bağ ve zamanın doluluğu ve kayganlılığıdır.. Gerçeği gösteren, yüzleşmeyi sağlayandır.

SÖVGÜ KRONOTOPU: Bakhtin’e göre sövgünün ölümü imlediğini savunur eskiden genç olanın şimdi ihtiyar hale gelişidir, yaşayan bedenin cesede dönüşmesidir. Ancak ölümün ardından yeniden hayat bulma yeni bir yıl, taptaze bir gençlik, ilkbahar gibi. Yani öldürüp yenilenmenin yoludur sövgü.

GÖZ KRONOTOPU: Görme organı olmanın dışında, fiziksel güzelliğin en önemli tamamlayıcısı, hatta güzelliğin özeti olarak kabul edilmiştir. Maddi görevi dışında kalbe açılan pencere, mana âlemine giden yol olarak da tanımlanır. Gözler, elçi yerine geçer, meramı algılamayı sağlar. Kapı kronotopuyla benzeşir birazda. Kalbe giden yolun kapısıdır. İçten dışı, dıştan içi anlatandır. gerçekleri en iyi gören, nitelikleri en iyi ayırt eden ve duyguları en iyi anlayan organlardır. Diğer duyuların yalnızca yakın mesafeden algılayabildiklerini gözler uzaktan algılayabilir.

DİL KRONOTOPU: Dilin hem tad alma hem de iletişim aracıdır. İnsan varolduğundan beri varlığını sürdüren dil meram anlatandır. Dertleşen, söyleşen içirdekini dışa dışardakini içe anlatandır. Ötekiyle kurulacak bağı sağlayandır, yılanı bile deliğinden çıkaran dildir derler.

Siyah; karanlıkta kalmışı, bilinmeyeni, görünmeyeni belki de en dipte olanı imler.Yeşilse görmek istenen ve görünür olanı, doğayı imler.

I.
bir an olsun haz almalıyım dilinle
gönül yara almadan bir çift gözümüz olsun

siyah bir gözden yeşil göze dönsün anılarımız.
Dilin vereceği haz, aslında düşlenmiş ancak kurulmamış bir iletişim bir ilişkiyi anlatır ve bu güzel, anlamlı ve sevgi sözleriyle ortaya çıkacaktır. ama dil aynı zamanda gönül yaralayıcıdır da. Dil sevgiye dönükken her şeyi gören bir çift göze de sahip olmak gerçeği görmeye davettir. karanlıkta kalmış- bilinmeyenin görünmeyenin görünürlük kazanarak doğanın rengine büründürme arzusu kalıcılaşmasını isteme arzusudur.

II.
siyah bir dilden çektim onca harfi
saki ezelden aşk sundu meyhanesinde

azap mavi bir buluttur kadehimde



EZEL: Zamanın içinde başlangıcı, öncesi olmayan, başlandığı yere ulaşılamayandır. Geriye doğru sonsuzluğu ve zamansızlığı anlatır.

AZAP: Bedensel ya da ruhsal büyük ve dinmeyen acıyı imler. Dinsel açıdan da öbür dünyada verilen ve çekilmesi zorunlu ceza.

MAVİ: Siyahın bağrından çıkmış bir renktir. Özgürlüğün derinliğin ve sonsuzluğun rengidir.
Üç Renk Mavi’de geçmişin de rengidir.

BULUT: İçinde kristaller ve su tanecikleri taşıyan ve rüzgara kapılıp gidecek denli köksüz duran görüntü.

KADEH: Kadeh içkiye gönderme yapsa da Dionysos’un elindedir ve ölümsüzlüğün ve yeniden dirilişin ve aşkın iksirini taşır. İsa’da da kutsal kanın taşıyıcısıdır, iyileştirerek yeniden dünyaya dönmeyi tasvir eder.

Görünmeyen, diplerde kalmış zorlukla parça parça çekip çıkarılmış bilgi: Başlangıcı belli olmayan bir zamanda, ölümsüzlüğün yeniden dirilişin yani aşkın iksirini sunanın elinden içmiştir. Ve acı ya da ceza o sunulmuş zamandan beri iksirle birlikte kadehte pırıltılı ve kıymetli durmaktadır aslında o yüzden:

XII.
bana renkli şaraplardan getir
renkleri birbirine girmiş aşklar gibi

bana kadehlerdeki yüzümü getir



Yüz duygulanım imgesidir, görünme arzusunun ve duyguların ifadesinin de görüldü yer duyguyla bağlantılı... O iksirin ortaya çıkardığı yüze özlem ve geri getirme çağrısıdır, yani kaybettiği değil aslında (belki de kaybetmemek için saklanmış) çekip çıkardığı bulduğu şeyi isteme o güzelliği güzel olanı geri getirme çağrısıdır: içelim güzelleşelim gibi.. Bu sesleniş bana Delauze’nin minor edebiyat ya da minor oluşun, özelliğini de hatırlattı: dizelerin içinde Salih Aydemir yoktur, ölmüş belki yitip gitmiş belki de bir oluşun içindedir.

XXIX.
kaldır dudaklarımdaki kabukları ve üfle
içindeki sözcüklerin tozlarını aşk yüzünle



Kabuk, iyileşmekte olan bir yarayı imler ve sarıp sarmalayan ve gizleyen bir özelliğe de sahip, bu seslenişte. O yaranın yani geçmişteki yaranın görülmesini isteyen bir sesleniş ve iyileşmesine de yardım edilme isteğini ( yarayı ancak yarayı açan iyileştirir de akla geliyor) barındırıyor. Seslenilen kişinin de yüzünde aşkı görme arzusu yıllar önceye ait olan, tozlardan arındırılırsa içte-içerde kalmış sözcükler sayesinde ortaya çıkacaktır. Böylece görünürlüğe çıkması gerektiğinin vurgusuyla seslenilmiş sanki.

XXXIII.
bilmem ki nasıl şikayet etsem taş gönlümü vakit çok geç

XXXIV.
aşk benimleydi istedim göstereyim ona
ey lika gününde benimle olmayan siyah

beni gizli bir sesle al vuslat bahçenden içeri.



Görünmeyeni görünür kılarak göstermek istenen aşka geç kalındığı duygusu kitabın sonlarına doğru kendini belli eder, belirlenmiş buluşulacak günde aydınlanmış olan karanlığa seslenerek yeniden orada o bahçede belirsizlik ve görünmezliğe eski yerine yollama isteği ortaya çıkmış durumda ancak bahçe eşik gibi olmasa da iç ve dışla bağlantısı da olan bir yer aynı zamanda... Pek de istekle yapılmıyor.Karanlığa yeniden atma arzusu bir zorunlulukla yapılıyormuş gibi.

Geçmiş çekip gitmiş, şimdinin içinden geleceğin belirsizliğini ortadan kaldırarak geleceği biçimlemeye, inşa etmeye çalışır şair ancak bunu başaracağından pek emin değildir gönlüne güvenememektedir, geciktirdiği bir durum da mevcuttur zaten.

Kitaptaki kronotoplara bakıp şöyle bir yorum yapılabilir mi : Araz, azap veren geçmişten bir öykü sanki, karanlıkta kalmış, görünürlüğe, su yüzüne çıkmaya ihtiyaç duyan bir aşkın izdüşümleri var sanki! Şiir sihirli bir değnek gerçeği düşe düşü gerçeğe çevirmek isteyen ve aslında biçimleyen de... Gerçi J.Ranciere “Hakikat söylenmez. Hakikat bir ve bütündür, dil onu parçalar; hakikat zorunlu, dillerse keyfidir.” der.

Bakhtin’in anlattığı karnaval, Salih Aydemir’in şiiridir kaçıp sığındığı ve kendine yarattığı özgür hissettiği alandır ve sürekli genişlettiği. Diyaloji ve kronotop kavramlarıyla yazmak istediğim bu yazıda sürç-i lisan ettiysek affola!
 

dizin    üst    geri    ileri    

 



 30 

 SÜJE  /  otuz yedinci sayı