“hükmetmek bir zevk ve bir zaaftır.
şeytan, iktidar hırsı olan bir melekti sadece.
iktidarı arzulamak insanlığın uğradığı en büyük lanettir.”
e.m.cıoran
“erk yani her türlüsünden ‘iktidar,herhalde çok başka bir şey.
hele bir insanın ‘düşüncesi, mülkiyete ilişmişse,
o insanın artık davranışları bile değişik ve bambaşkadır" ece ayhan
“hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka"
cemal süreya
edep biat edebiat
öyle biline gelir.edebiyat ile edep arasında yakın bir ilişki olduğu ve
edebiyatın edebinin edepten geldiği. çok eski bir yanılsama. ve bu
yanılsamanın tarihi iktidarların insanı tüm kurumlar dahil olmak üzere
edebiyat yoluyla ehlileştirmeye hizaya çekmeye etkisiz hale getirmeye
çalışmalarının yani biat ve itaat kültürü çalışmalarının tarihiyle özdeş.
edebin edebiyatla ilişkisi edebiyatın biatla ve itaatle ilişkisi olarak
da okunabilmelidir. tersi de geçerlidir. iktidara karşı isyanın direnişin
dahil olmamanın itirazın tarihi. bir o kadar da mülksüzleşmenin..
iktidarlar bireyleri özneleri itaate ve biate zorlamanın yollarını iyi
bilirler.
havucu sopası sürgünü hapsi cülusu ulufesi vb. yumuşak geçiş yolları.
tek koşulları mı. iktidarın meşrulaşmasını sağlayan her şeye ıslah
olanlar korosuna dahil olmak edepli olmak itiraz etmemek uslu çocuk olmak
muzırlık yapıp sorun çıkartmamak. kısaca icabet ve icazet.
edebiyatın ehillerinin ehlileştirme yoluyla iktidarın kapsama alanını
daha bir genişletme ihalesi uzmanlarının itaatkarlığın terazisini elinde
tutanların edebiyatla iştigal etmelerinin yeni bir adı konulmuş bu
günlerde : edebiyata devlet desteği edebiyata teşvik fonu olarak da
söylene gelen biat projesi. nedir mi amaçları. edebiyatın bir harfini
atmakla işe başlayıp cülusun ve ulufeciliğin de katkılarıyla biat kültürü
üzerinden muhafazakar ve itaatkar bir edebiyat ortamı oluşturmak.
edebiyatın y sini atınca ne mi kalır. etrafı ayrık otlarından temizlenmiş
zararsız bir edep biat edebiat.
önceleri gayet masum başlayan sonra ise tüm bu yapıp etmelerin bir
itirazla karşılanacağı beklentisiyle bir türlü açıklanamayan icazetçi
ehiller jürisi ve ehlileştirilme işlemine başlamaları için kulakları bir
düdük sesine ayarlı seçilmişler korosu. olan oldu. yapılan itirazlar ve
eleştirilere karşı muhafazakar koronun ağzı diline dolaşmış ehilleri
ulufenin cülusun ve cürufun kokusunu alan koristler daha fazla
tutamayarak kendilerini başladılar dökülmeye : ne yani “devlet edebiyatı
teşvik etmesin mi?” “edebiyata destek şahane bir proje. biz 20 yıldır
bunu bekliyorduk” diyerek iktidara olan liyakatlerini gönüllü
kulluklarını erk’e onaylatmanın daha bir taçlandırmanın yolunu yordamını
bulmanın şehvetini iktidarın edebiyat alanına nüfuzunun meşruiyetini
sağlamanın orgazmını yaşamaktalar.
daha dün edebiyatta liyakatin iktidarla ilişkilenmenin tarihi bazen
ulufenin cülusun ve cürufun tarihi olarak yazılıyordu bu gün ise
muhafazakarlaşma adına verilen plaketlerin teşviklerin tarihi olarak
yazılmakta. bir ihtimal daha var o da isyan mı dersin.biraz da ondan
bahsedelim. iktidar ile direnişin nisyan ile hafızanın itirazın
tarihinden.
edebiyatçının şairin iktidarla ilişkilenmesinin edebiyattaki hayattaki
duruşuna göre bir karşılığı oluyordu. olmakta. yazdığı yergi ve hicivler
nedeniyle sürgüne gönderilenleri öldürülenleri faniyi, nef’iîyi,
pirsultan’ı enel hak dediği için derisi yüzülen hallacı mansur’u,
nesimi’yi nasıl unuturuz. unutma.
bir yanda iktidara olan liyakatini artırmak için kasideler yazan baki ve
nedim diğer yanda yazdığı hicivlerden dolayı ölümle cezalandırılan fani
ve nesimi.
bir mülksüzleşme eylemi olarak şiir
o günlerden bu günlere geldiğimizde ise liyakatin biçimi ve adresi
dışında değişen bir şey olmuyor. cumhuriyetle birlikte çankaya oluyor
liyakatin tapınma biçimlerinin adresi. liyakat ölçüsü olarak tek parti
ideolojisinin kurumlarına bağlılık ve meşruiyetini sağlamaya dayalı
tapınma biçimleri baz alınıyor. edebiyatçı ve şairin iktidarla olan ve
liyakate ve giderek enseste varan ilişkisi konusunda mülkiyeli mülksüz
şair ece ayhan’a selam vaktidir. "devletle şairleri bir kaşık kalıbı gibi
iç içe uyurlar" uyurlar uyumasına da uykuda durduğu gibi durmazlar.
“onlar- yani bizim sepici yahya kemal ve aynı meşrepten arkadaşları- eyüp
sultan’da ‘cumhur si..şi’ yaparlardı.“ (bir
sivil şairin ölümü / "son şiiler" / ece ayhan)
uyurlar ve derin uykularında devletin kendilerine bir makam bir mevki
bahşettiği günlerin rüyasını görürler. bir taraftan “memnunuz cihandan ve
hükümetten” diyebilmenin iç huzuruna uyanırlar. diğer taraftan “sanat
şahsi ve muhteremdir”ci cephe ile post modern gericiliğin iktidarla olan
gönüllü dansına icabet ederler. öyle olunca da yazılan şiirde de
iktidarla, iktidarlarla olan derinlemesine bir çatışmanın örneklerine
rastlamak pek mümkün görünmüyor. görünemez de.
bir de hafıza kayıtlarına bakalım öyleyse. yanık kara kayıtlarına
hafızanın. 1989 yılında naki turan tekinsav ile sinema üzerine yapmış bir
söyleşide söz şiire ve dergilere gelince dayanamaz ve şunları
söyler:‘sanat şahsi ve muhteremdir’ depolitizasyonunu ileri süren
çıkardıkları dergilerle kendilerini özdeş kılan ve sınıflarında amiral
battı gibi şiircilik oynayan ve gerçekten ve her anlamda sıradanlıkları
üzerlerinden akan ama kendi katmanlarında olduğu için bu zengin
çocuklarını kollayan ve onların bedava dava vekilliğini yapanlar sizinle
yukardan yukardan konuşabiliyorlar. meğer sözünün eri olmak hiç önemli
değilmiş ! parayı veren düdüğü çalarmış ! önemli olan ölçüt eninde
sonunda aşağı yukarı paraymış filan. evet evet, bunları ben de biliyorum.
ve iç içe yakın arkadaşlarınız ıslah olanlar korosu da “kol kırılır yen
içinde kalır.”
ece ‘nin bahsettiği malum çevreyi az çok tahmin edebiliyorsunuz sanırım.
edebiyatı şiiri kültür endüstrisinin seyirlik bir nesnesine dönüştürmek
üzere yola çıkan tekelci edebiyat kurumunun temellerinin atıldığı
yerlerden. bir zamanlar bir sermaye grubu tarafından desteklenen (1987 ve
sonrası ) kuşe kağıda basılı afili dergilerden gergedan. sonrası argos ve
bazı bankaların finanse ettiği aries, sanat dünyamız, cogito ve kitap-lık
olarak sürer.
tüm bunlar sürerken edebiyatın şiirin mülkiyetle ilişkilendirilmesi
mülkiyete tabi kılınması çabalarının adresleri değişiyor o kadar. bir de
aradaki işlemi sürdüren ehiller korosundaki koristler. sürüyor sürmesine
de o “cumhur si..şi,, bazı pozisyonlar değişiyor. genç şairleri özendirme
adı altında şiire ve “genç şaire" fena muamele yoluyla işlemde bulunan
bazı jüri üyeleri ve plaketlerin üzerinde yazan bazı isimler.
oysa mülkiyetle ilişkisi hep sorunlu olmuş bir şiirden de bahsedebiliriz
bu ülkede. iktidarın bahşettiği mevkii makam statü ve para pulla ilişkisi
olmayan karaşın sivil şiirden. bir gölge gibi peşlerini takip eden
yokluğun yoksulluğun mülksüz mülkiyelilerin şiirlerine bakalım.
ece ayhan’a cemal süreya’ya, sezai karakoç’a. denize sivil giren
çırılçıplaklığın yalnayaklığın şiirini yazan mülksüz mülkiyelilerin
kurulu zulmün yetiştirme yurtlarında ömrü heba olmuşların sarışın
cumhuriyetin okullarından kovgun orta ikiden ölerek öldürülerek
ayrılanların solgun bir halk çocukları ayaklanmasının şiirlerine.
ece ayhan bir gazetecinin kendisi ile yaptığı söyleşide :"ben ilk 31’imi jules verne okurken çekmiştim”
diyor ve ekliyor :
“cemal süreya da bir karikatüre çekmiştir. yoksulluğa bak, o kadar yoksul
ki, resim alacak parası bile yok"
“hiçbir semtte berberin olmadı,
954-1980 yılları arasında,
26 yılda 28 ev değiştirdin;
leke kuşağı nasıl bilmez seni!"
şiirde yoksulluk imgesini sıklıkla kullanan ve yaşatan şairlerimizdendir
cemal süreya ve ece ayhan. her iki şairin de poetikasının oluşmasında
şiirlerindeki yokluk yoksulluk ve yoksunluk halleri mülkiyetle kurdukları
ilişkinin sıkışmışlığın çıkışsızlığın iki nefes arası kalmışlığın o
acıtıcı temanın sahici birer yansıması olarak da okunmalı
okunabilmelidir.
mal mülk ev bark ile kurulan ilişki aidiyete dayanmayan yersiz yurtsuz
bir ilişkidir. bu ilişkideki çıkışsızlık ve ait olamama durumu hem
yaşamın zorluğu hem de baştan yapılan tercihlerin bir sonucu olarak
görülmeli. görülebilmelidir.
şimdi kısa bir anekdot :1971 yılıdır ve cemal süreya darphane müdürlüğü
yapmaktadır. muhalif kimliğinden yazılarından şiirlerinden rahatsız olan
iktidar sahiplerinden dönemin bakanı darphaneye teftişe gelir, kendisi
darphaneyi gezen bakan onu görevden atmak ister, ancak bir neden
bulunması gerekmektedir. ankara’ya döner ve : “darphane pislik içindedir,
bu nedenle görevden alındınız” diye bir yazı gönderir. cemal süreya
yazıyı imzalamaz. bir yazı da o yazar : “bakanlık yüksek katına, siz
geldiniz, darphane kirlendi, o nedenle istifa ediyorum” der imzalar ve
gönderir.
sonrası malumdur. iktidar karşısındaki tercihinin sivil duruşunun
bedelini fazlasıyla öder cemal süreya. ve tüm poetikası şiirin buralardan
oluşur.
bir kısa anekdot daha. ece ayhan ve annesi çanakkale yalova köyündeki
evlerinde birlikte yaşamaktadırlar. kıştır. evde yok denecek kadar az
eşya bulunmaktadır. yer yatağı. piknik tüpü. yakacağı olmayan teneke soba
ve tek bir battaniye. annesi 35 kiloya kadar düşmüştür. evde olan tek
battaniyeyi annesine verir ece ve kendisi ise ısınmak için köyün
kahvesine gider ve fakat çay parası olmadığı için uzun süre duramaz. eve
döner.
dibe vuran yoksulluğa yoksunluğa rağmen iktidarlar karşısındaki
duruşundan ödün vermez ece. köşe başlarına tutan ehlileştirilenler ve
ıslah edilenler korosuna kötülük dayanışmasına karşı haklılığın inadıyla
direnir. direnilir.
öyleyse geziden gidelim
bitmeyen zulmü iktidarların ve o an orada olan ve orayı terk etmeyen ayak
direyen
direniş. bir de böyle bir tarihi vardır hafızanın direnişin şiirin.
gezidir. hafızadır. auradır. temsil edilmeyen üstü çizilen hal ve gidişi
sıfır olanların karaşın, yoksul çocukların tüzüklerle çarpıştığı yerdir.
şiirleridir hakikatler buluşmasının o karnavalesk ütopyanın.
tüm var oluşuyla sokağa çıkan direnişin dili olan
şiirler.
iktidarın zulmüne bedenler üzerindeki tahakkümüne karşı bedenlerini siper
eden
çocuklardır. polisin yakından hedef gözeterek attığı gaz kapsülleriyle
yakından vurulan
gözleri kör edilen çocuklardır. fidanları gezinin. on beşinde bir
fidandır adı berkin elvan.
belki az okumuş belki ortaokul terk bir mevkii bir makamla biatla itaatle
alakası olmamış
mülksüz mülkiyetsiz çocuklar. “ne oldu lan… büyük adam
olamadıysak
hayallerimizi
de satmadık ya…” diyen çocuklar…
velhasıl dizeleridir gezinin. kitapta durduğu gibi durmaz. sokakta
durduğu gibi
duvarlarda. ağaçlarda parklarda görülmüştür. hafızadır. yanık da olsa
birikir.
varlıkları liyakatleri olan iktidarlar karşısında eğilip bükülen biatın
ve itaatin gönüllü kullarına tüm ehlileştirilenler ve ıslah edilenler
korosuna kötülük dayanışmasına karşı haklılığın inadıyla ve hep bir
ağızdan diyoruz ki : sürer sürmesine de o “cumhur si..şi"...
“buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
bir teneffüs daha yaşasaydı
tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
devlet dersinde öldürülmüştür"
“velhasıl onlar vurdu biz büyüdük kardeşim"
defteri kapat şiir sokakta "düzayak çivit badanalı kent"