Saat neredeyse sabahın üçü. 7. kattaki bir dairenin karanlık, uzun mu
uzun balkonu. Masada yeni açılmış iki bira şişesi, henüz boşaltılmış
yorgun küllük, boş ve dolu sigara paketleri, iki üzgün cep telefonu.
Parmak kaldıran gövdeme inatla söz vermiyorum.
kuşların peşinden koşma zamanı geçiyor
ve her gece suyun üzerine yazıyor ayrılıklarını
insan çiziklerinden elde ettiği resmini izliyor her gün aynada
ve tutunuyor bazen dikenli bir dala bıraksa düşecek tutsa acı
kalsa zulüm gitse ölüm gidip gidip geliyor kendine