geri dön




 

█  meral kaya 



MELODİNİN HÜKMETTİĞİ SABAHLAR



Yanık kokusu sinmiş yine parmak uçlarıma. Baktığım tüm kâğıt parçalarının ucu, uçarı kuşlar büyütüyor dokusunda. Narin bir çiçek dokunuşu büyütüyorum oysa ben, çıplaklığın ışıldatsın, ayak uçlarıma biriken gölgelerimi diye.

Ah bu pervasızca düş kuran fikrim, ne vakit vazgeçecek yiten ve aslında biten an’lara gövdesini dayandırmaktan. İhtişamlı kulelerde değil hükmünü sürdüğümüz duyumsamalar. Simsiyah, kaçkın, yağmalanmış bir köy fikri altı, üzeri sanırım yedi perde aralığı. Oysa, aşk perdesiz bir odanın dibinde doğum sancılarında.

İçime doğru akan ve büyük bir hızla genişleyen bir çift bakışın; avuç aralarıma yansıttığı saklı bir tebessüm aralığı. An, kanıma sızıntı, fikrime düşman. Bakışlarım hepten kibir yüklü ağlamaklar esiri. Biraz daha kalsam, çok değil, birazcık daha; içimde tesirini yitirmiş tüm sarhoşluklar ayan olacak. Soğuk bir ter boşalacak, salya sümük çöküntülerle ortasına gömülüvereceğim ’’ölü’’ çekip gitmelerimin. Zihnimin kapkara odalarına tıkacağım yine, melodinin hükmettiği sabahları.

Ellerim kan ve tuz kokuyor, dokunamam sana küçüğüm. Odam imgeler yığını. Kendine benzeyen aramaktan vazgeç. Ardın sıra çarp, esaretle donatılmış kapılarımı.

(…)

-Ah benim dilsizliğim, ah benim körpe dokunulmamış var edişim. Sen en çok karaları(mı) sev giderken. Sen en çok yollara düşmeyi dile tanrıdan. Ben, senli düşlerime her vakit grilikler ucunda direnen papatyalar asacağım. Sen en çok toprağı bilge say kendine. Anlamlandıramadığın renklere boya seslerini; çığlıklarını ve soyut anlamlarını. Geceye biçim vermekten kaçın. Sen us’unda ki benle olacaksan eğer, zihninin çocuklarına sarıl sımsıkı. Anlatamam ki daha fazla, susuzlukla sevişen yağmurun suçlu oluş hâlini.

Mavinin orta yerinde, kirli bir ayrılık vakti artık suretin. Varlığımı, zamanı örseleyen saat tüccarlarına satıyorum tam da şu’an! . Hangi vakit giydirdin bana aitlik giysisini. Seni soydukça kendimden türetilmiş anlamlar gibi çoğalıyorum içre bir belirsizlikte.

İçimde adını koyamadığım bir sancı büyüyor. Leş bir rıhtımın ucunda, her yanım kir pas bulaşığı. Herkes biraz deniz kokuyor. Herkes biraz beton artığı yalnızlık. Mistik bir ana sığabilmeyi umuyor ruhum sefilce. Onurlu bir çaba aslında sana dair biriktirdiğim çığlık sözcüklerim. Gök, bulanık akıntısını boşaltırken üzerime, mazgalsız bir sokak artık kalbim; her yağmurda sular altında kalan. Ah benim dilsizliğim; düşümde bir bilge durmadan aynı cümleyi tekrar ediyor : ‘Burası değil az ötesi’. Az daha gitsem biliyorum ki; uz’un mavilikler ortasında soluksuz bırakacağım ruhumun kök saldığı kara’yı.


mylia-poseidon@hotmail.com 



 

  geri dön

başa dön

 

© 2009