|
pinçik
kuşların peşinden koşma zamanı geçiyor
ve her gece suyun üzerine yazıyor ayrılıklarını
insan çiziklerinden elde ettiği resmini izliyor her gün aynada
ve tutunuyor bazen dikenli bir dala bıraksa düşecek tutsa acı
kalsa zulüm gitse ölüm gidip gidip geliyor kendine
gökyüzüne çıkma zamanı geçiyor, bir sazı çalma zamanı
bir gün sen de öleceksin ben de öleceğim
her geçen an yakınıyor kendine başkalarından dinlediği şarkılarla
kolay harfler kullanıyor zor olan bir şey yok ki
ne tanımlanabilir bir evren ne tanımlanabilir bir duruş
gördüm kurşunu beynimi deldi geçti
acımıyordu ancak acıtıyordu kıvrımlarında oynaştıkça
yüreğim sancıyordu yalnızca dayanamıyordum
tüm hızıyla koşan iki kişinin birbirine çarpması
nasıl bir duygudur diyordum kendime
kırılmış kemiklerimin battığını duyumsuyordum etlerime
kendi mezarlarını izlemeye gidiyorlardı kirli yataklarda
toprağın üzerini temizleyip çiçekleri ortaya çıkarıyorlardı
senden başkasının ziyaret etmediği yalnızlığına kalabalığı topluyordun
saman doldurulmuş bedenlerle kendilerini doyuma ulaştırırlarken
sen de doyuma ulaşıyordun, gözlerinde ölümün az öncesinden kalma
duygusuzluk
öldürmüşlerdi birilerini ve birşeyleri ancak soluk alıp verebiliyorlardı
hala
ve katil değilmiş gibi dolanabiliyorlardı suçlarının izi duran sokaklarda
kendilerinden oluşan kendilerine yarattıkları gerekçelerle
ancak
bir gün sen de öleceksin ben de öleceğim diyebiliyordum
ben ölünce sen gülebilecek misin!
|
|
|