Kara Göl, en yüksekten bakıldığında kum saatine benzer. Yarısı akan
kısmı; yarısı akanı bekleyen…
Cennet Kuşu, bu ormanda en iyi kavak ağacını tanır çünkü onun dallarından
başka dala konmamıştır. Kavak ağacının günbegün yıpranan dallarını en iyi
o bilir. En erken sararan yapraklarını tanır. Sazlıkların arasından
yayılan kurbağa korosunu bu kavak ağacının en tepesinden dinler. Gölün
durgun suyunu izler, rüzgârın uğultusuna karışır, rengârenk çiçekleri
koklar.
Gölün etrafında sıralı çeşit çeşit ağaçlar vardır. Sayıca üstün olanlar
çam ağaçlarıdır, sonra ahlat ağaçlarını görürsünüz ve en sonunda Cennet
Kuşu’nun konduğu yalnız kalan tek bir kavak ağacını görürsünüz.
Cennet Kuşunun gözü kamaştı bir gün, Tüfekçi Kuşunu görünce. Kavak
ağacının tepesinde saatlerce söyleştiler. Zamanla sanki sesleri,
görüntüleri, bakışları ve duruşları birbirine karıştı. Kurbağa korosunu
bastıran sesleri bütün ovayı inletti. Ormandaki herkes bu ikiliye
odaklandı bir zaman. Sonra bir gün çevrelerine yaydıkları mutluluk
tınıları yavaş yavaş değil, birdenbire kesiliverdi.
Tüfekçi Kuşu, yeni yolculuklara çıkma isteğiyle bir gün kavak ağacına
tünemez oldu. Yolculuk riskli miydi? Evet, ama içindeki ses, korkudan
daha baskındı. Bütün riskleri göze alarak yeni yollara saptı.
Cennet Kuşu, günlerce bekledi. Ona, bulunduğu yeri terk etmemesi salık
verilmişti. Başka yerlere, bilinmezlere gitmek tehlikeliydi ve
korkutucuydu, her şey olabilirdi. Var olanı korumak onun birincil
göreviydi. Günlerce düşündü, yaşadıklarına anlam veremeyerek ve en
sonunda içine gömüldü. Günler sonra aynı dala konan Tüfekçi Kuşunu gördü.
Bu gelişin arkasında, bıraktığı şeyin akıbetini merak eden bir bakış
vardı. Çünkü Tüfekçi Kuşu, var gücüyle saldırıya geçmişti.Tüfekçi Kuşuna
göre Cennet Kuşu, bıraktığı yerde duruyordu hiçbir yere kıpırdamamıştı.
Kendisi, yolculuklara çıkmış yeni arkadaşlıklar edinmiş, farklı ağaçlarda
uyumuş, denizin mavisinin üstünden uçmuştu. Buna rağmen Cennet Kuşu’nun
içindeki enerji yoksunluğu dışına yansımış ve güzelim tüylerinin rengi
bile solmuştu. Tüfekçi Kuşu sordu “ Sen de yeni yollar denemek istemez
miydin?” Cennet Kuşu bu sorunun son olduğunu anlayarak ona hikâyesini
anlatmaya başladı.
Bundan çok uzun yıllar önce, bu gölün etrafı hep kavak ağaçlarıyla
doluymuş. Alabildiğine bütün ağaçlar mutlu mesut yaşarlarmış. İnsanlar
gelmiş sonra ve tek tek bütün kavak ağaçlarını tek bir darbeyle yere
sermişler. Bütün gün kavak ağaçlarını devirmekten yorgun düşmüşler. Tam
kesecekleri tek bir kavak ağacı kaldığında garip bir olay olmuş.
Ormandaki bütün ağaçlar bu kavak ağacının dallarına, gövdesine yapışarak,
var güçleriyle bağırmaya başlamışlar. Ağaçları kesen insanlar,
yorulduklarından mı yoksa kuşlara mı yoksa ağaca acıdıkları için mi
bilinmez, bu kavak ağacını kesmemişler. Sonraki günlerde, kesilen kavak
ağaçlarının yerlerine çam ağaçları dikilmiş. Böylece artık çoğunluk çam
ağaçlarında olmuş. Bütün çam ağaçlarının ortasında tek olan kavak ağacı
da içlerinden en yaşlı olanıymış. Çam ağaçları büyüdükçe ve çoğunluğun
kendilerinde olduğunu anladıkça, kavak ağacının görüntüsünü eleştirmeye
başlamışlar. Öyle ya görüntüyü bozuyormuş. Çam ağaçları birleşmiş ve
“üstünde bir kuş olmadığı gün, biz sana yapacağımızı biliriz” diye
korkutmuşlar. Benim ailem yıllarca bu kavak ağacına olan saygısını
göstermiş ve onu çam ağaçlarının hışmından korumuşlar. Kavak ağacını
bütün kuşlar korumuş, şimdi de bizim onu korumamız gerek diye atalarımız
genlerimize işlemiş bunu. Benim bu ağacı terk etmem söz konusu değil. Bu
nedenle sana yolculuklarında keyifli zamanlar yaşamanı dilerim. Seninle
gelemem, gidemeyeceğim yerlerin de hayalini boşu boşuna kurmak istemem.
Sen beni düşünme, ben iyiyim ve daha iyi olacağım. Seni tanıdığım için
mutluyum. Cennet Kuşu, hadi git ve yaşadıklarını, gördüklerini anlatmak
için gelebilirsin dedi. Tüfekçi, böylece gidip gelmeyi alışkanlık haline
getirmişti. Her döndüğünde farklı bir şey bulmayı umuyordu ama
bulamayınca daha büyük kızgınlıkla gidiyordu.
Cennet Kuşu, devam edebileceğini sanıyor ama en sonunda kızgın bir nöbet
geçiriyor ve günlerce susuyordu. Ta ki onun geleceği güne kadar.Cennet
Kuşu “Karanlık mı yoksa aydınlık mı daha erken yayılır?” diye sordu. Bu
sırada Tüfekçi yola koyulmuştu ve içinden ”aydınlık” diye cevapladı.
Cennet Kuşu ise karanlığı düşünüyordu.
Tüfekçi Kuşu bir çam ağacının üstüne kondu ve onunla konuşabileceğini
düşündü. Tek istediği, Cennet Kuşu’nu kurtarmaktı, belki de
yalvarabilirdi ya da kuşların dallarına akın etmesini sağlayabilirdi. Çam
ağacı “Neyin peşinde olduğunu biliyorum ama cevaplarını ancak Puhu
Kuşundan alabilirsin dedi. O, ormanda her şeyi bilen ve her şeyi
görendir.”
Tüfekçi Kuşu, dik bir yamaca doğru uçarak Puhu Kuşunun peşine düştü. Onu
bulduğunda, sırtının kendisine dönük olduğunu gördü. Siyah-kahverengi
sırtının heybetine bakakaldı. Puhu Kuşu birden kafasını kendisine doğru
çevirince, koca gözleriyle karşılaştı ve korktu. Kocaman gözlerinin
turuncusunda saklı siyahlıkta derine bakan bir anlayış vardı. O, daha
gelmeden geliş nedenini biliyor gibiydi. Puhu Kuşu “Senin gelme
ihtimalini uzun zamandır düşünüyordum. Ormandaki ağaçlar, sizinle ilgili
konuşuyorlar ve hikâyenizin alışıldık bir sonla bitmesini ve senin gidip
bir daha dönmeme ihtimalini düşündüm. Sonra ağaçlar senin yeniden
gelişinden konuşmaya başladılar. Beni bulacağını anladım sonra. Benim de
genlerimle taşıdığım şeyler vardır; acılar, yalnızlıklar, korkular.
Örneğin tepede yıllar önce yakılan bir ağaç ailesini görmüştüm. Her şey
bittiğinde sağ kalan koca ağacın gövdesinde bir oyuk açıldı ve oyuktan
gece gündüz sular fışkırdı. Biz ağacın ağladığını düşündük, bu bir
tepkiydi. Kimi ağacın efsunlu olduğunu söyledi. Yüzyıllardır süre gelen
alışkanlıklar, efsaneler, hikâyeler vardır. Tek şey bunları yıkabilir;
aydınlıktan çıkan kararlılık. Artık gerçek ile hayal birbirine karıştı,
herkes kendi anlamlarını büyüttü. Sen neye inanmak istiyorsan o olursun”
Tüfekçi Kuşu, anladıklarını anlatmak için yüksek bir hızla doğruca Cennet
Kuşu’nun yanına uçtu.