Küba, kendisini ziyarete gelenleri, Havana’da bu sözlerle karşılıyor:
‘Bien Venidos Socialisto’.. Türkçesi ‘Sosyalizme Hoş Geldiniz.’
Başta ABD olmak üzere tüm dünyanın kapitalist ve emperyalist ülkelerine
tek başına kafa tutan ve bunu çok da iyi beceren; ABD’nin burnunun
dibinde, onun arka bahçesinde var olma savaşı veren küçücük bir ada
devleti. Ayakta kalmak bir yana, buradan yayılan direnç kıvılcımı
yıllarca tüm Latin Amerika’yı da etkilemiş, Latin Amerika’nın siyasi
yapısında önemli rüzgârlar estirmiş bir ülke.
Yıllarca ezilen, köle olarak yaşatılan Latin Amerika’ya, bu yapısından
dolayı bildiğiniz gibi Eduardo Galeano ‘Latin Amerika’nın Kesik Damarları’
adını vermişti. Son yıllarda bu kıtada yükselen direnişler, hak aramalar,
yönetimde söz sahibi olmak isteyenlerin seslerini daha gür duyurmaları
nedeniyle, bu dizi röportajımızın adını ‘Latin Amerika’nın Direnen
Damarları’ koydum, okudukça bunun nedenini daha iyi kavrayacaksınız.
Sadece Küba’yı değil, tüm Latin Amerika’yı kapsayacak olan bu
nehir-röportajımızı bu bölgelere birçok kez gitmiş ve tüm kıtayı çok çok
iyi bilen; buralarla ilgili binlerce fotoğraf ve belge biriktiren
Ertuğrul Barka’yla yapacağız.
Barka bir çevreci aktivist, bir kimyager, bir öykü yazarı. Özellikle her
çevreci eylemin, komitenin bizzat içinde, örgütleyicisi. Aynı zamanda
Jose Marti Küba Dostluk Derneği’nin İzmir şubesi 2. Kurucu başkanı.
Bilindiği gibi Jose Marti, sömürgecilik döneminde İspanyollarla giriştiği
iç savaşta yaşamını yitiren Küba’nın efsanevi şairi, edebiyatçısı ve
gazetecisi.
Barka’yı ilk kez 2005-2006 yıllarında Uşak’ın Eşme ilçesi İnay köyündeki
siyanürlü altın aramaya karşı verilen mücadele içinde tanıdım. Benim de
gidip destek verdiğim bu eylemlerde kendisi Egeçep (Ege Çevre Platformu)
üyeleriyle birlikte İnay köylüleriyle birlikte direnişin içindeydi. Zaten
kendisi Egeçep’in de kurucularından. Aynı zamanda Aliağa’da ‘tehlikeli
gemi sökümü önleme komitesi’nin de içinde. Bu kadar da değil, Özer
Akdemir’le birlikte Hayat TV’de hazırladıkları ‘Çepeçevre Yaşam’ projesi
kapsamında Türkiye’nin neredeyse tamamında; ayrıca, Kıbrıs, Bulgaristan,
Küba, Arjantin, Bolivya ve Şili’de gümüş, bakır ve demir madenlerini ve
bunların doğaya olan olumsuz etkilerini yerinde görmüş; kıta
Amerika’sıyla birlikte G.Amerika’da Macellan Boğazı, Patagonya’da da
ekolojik incelemelerde bulunmuş. Sadece bu kadarla da değil; Peru’yu,
Güney Kutbu’nda Darwin’in ‘Türlerin Kökeni’ adlı kitabında inceleme alanı
olarak saptadığı bölgeleri; Amerika’nın yıllarca ‘işkence merkezi’ olarak
kullandığı Guantamera’yı da yakından gören, tanıyan bir kişi.
Anlayacağınız madenleri inceleme konusunda uzman olan Barka, bu yönüyle
kendisi de bir maden. Onun gözlemlerini Süje okurlarına aktarmamak
olmazdı.
[ Semih Özcan ] Ertuğrul abi, seni çevreci eylemlerin içinde tanıdım ilk.
İnay’daki altın madenlerine karşı verilen mücadele içinde. O zamanlar
aynı zamanda İzmir Kimya Mühendisleri Odası’nın da başkanıydın. Bu
çevreciliğinin daha da öncesi var mı?
[ Ertuğrul Barka ]Ben eskiden İzmir’de çevre müfettişi olarak görev yaptım.
10 yıl sürdü bu. Oradan emekli olduktan sonra, dediğin gibi bir 10 yıl
kadar da oda başkanlığı yaptım. Yani çevre müfettişliğini bu kez sivil
olarak derneklerde ve eylemlerde sürdürmeye başladım.
[ Semih Özcan ] Birçok kez Latin Amerika’ya gittin, Küba’yı özellikle çok iyi
tanıyorsun. En son gidişinde epey uzun bir süre kaldıktan sonra geçen ay
yeni geldin. Seninle daha önce konuşmamızda Latin Amerika’da evsizlerin
çok fazla olduğunu söylemiştin. Aklıma ilk bu takıldı. Küba’da da var mı
bu evsizler?
[ Ertuğrul Barka ]Yok, Küba’da hiç yok. Ama Latin Amerika’nın genelinde çok yoğun
olarak varlar. Özellikle en çok Brezilya’da. Başkent Rio de Jenerio’da
adım başına evsize rastlıyorsunuz. Bir de Arjantin’de çok fazla var.
(Söyleşinin bu noktasında birlikte gittikleri eşi Çağlayan da konuşmaya
katılıyor. Söyleşimiz üçlü bir sohbete dönüşüyor.)
[ Çağlayan Barka ]Brezilya’da her
20-25 metrede bir evsiz insanlara kesin
rastlıyorsunuz. Arjantin’de yine Buones Aires en önemli meydanlarında
evsizlere ait barınaklar görüyorsunuz.
(Bu noktada nedense gözümün önüne
bir zamanlar popüler olan Brezilya’nın meşhur ‘pembe dizileri’ geliyor.)
[ Ertuğrul Barka ]Şöyle diyeyim. Hemen her dükkânın önünde denkler var. Yatak, yorgan
v.b. Dükkânlar kapanıp, kepenkler indiği anda o denkler, yataklar
açılıyor.
[ Semih Özcan ] Onlarla birlikte de yaşadığını söylemiştin.
[ Ertuğrul Barka ] Evet, onlarla da yaşadım. Onlarla birlikte yatıp kalktım da.
Birlikte ıslanıp, birlikte üşüdük.
[ Semih Özcan ] Peki bu kadar kötü mü bu insanların durumu. Gelir kaynakları hiç mi
yok?
[ Çağlayan Barka ] Yok, hepsi parasız?
[ Semih Özcan ] Geçimlerini nasıl sağlıyorlar?
[ Ertuğrul Barka ] Sadece gelen turistlerin yardımlarıyla, bahşişleriyle,
sadakalarıyla ayakta durmaya çalışıyorlar.
[ Semih Özcan ] Peki bu insanlarda bir karşı çıkış olmuyorlar mı? Bunlara nasıl
katlanıyorlar.
[ Ertuğrul Barka ] Tümü de kendilerini ucuz içkiye ve uyuşturucuya vermiş. Bu şekilde
bastırmaya çalışıyorlar.
Bu arada özellikle Arjantin’de de çok olmaları garibime gidiyor. Son
yıllarda özellikle Arjantin’de hatta tüm Latin Amerika genelinde sol, en
azından sosyal-demokrat yönetimlerin başarı kazanıp başa geçmeye
başladıkları bir dönemde bunların olmasına şaşıyorum.
[ Semih Özcan ] İyi de özellikle Arjantin’de sol görünümlü iktidarlar başa geçmeye
başladı. Bunlar bu sorunu çözemiyorlar.
[ Ertuğrul Barka ]Hayır. Sistemde devrimci bir ekonomik programı oturtamadığınız
sürece, istediği kadar sol eğilimli olsun, hiçbir parti bir şey
yapamıyor. Çünkü sistem değişmediği için kendi programını
uygulayamıyorlar. Dış faktörler devreye giriyor. Özellikle petrol
fiyatlarını diledikleri, gibi ayarlayarak dış güçler ülkeyi diledikleri
gibi yönetebiliyorlar. Dediğim gibi, evsizler sadece Küba’da yok. Çünkü
orada barınma devletin ücretsiz olarak sağlamak zorunda olduğu bir ödev.
Sosyalist olduğu için orada evsiz insan yok.
[ Semih Özcan ] Madenlerle ilgili incelemelerde de bulunmuştun. Özellikle Latin
Amerika bakır ve gümüş madenlerinin çokça olduğu bir kıta. Toprağı
gerçekten de çok etkilemiş mi?
[ Ertuğrul Barka ]Mahvetmiş. Sadece Latin Amerika da değil, Kıbrıs’ta örneğin,
siyanürden toprak bitmiş, rengi değişmiş. Tümüyle zehir tarlaları var
artık o bölgelerde. Ne tarım yapmanın ne de yaşamanın olanağı yok.
[ Semih Özcan ] Benim çok merak ettiğim bir konu var, sosyal medyada sık sık
gündeme gelir. Küba’nın; eğitim ve sağlık alanında çok ileri olduğu
söylenir. Hatta birçok kanser türünün de tedavi edildiği belirtiliyor.
Doğru mu?
"Sosyalizme Hoş Geldiniz"
[ Ertuğrul Barka ] Doğru. Eğitim ve sağlığa çok önem veriliyor. Önemli bir bütçe
ayrılıyor. Ancak benim için önemli olan şu; eğitim ve sağlık alanındaki
gelişmişlik düzeyinden çok bunun nasıl toplumsallaştığına, halka
yeterince ulaşıp ulaşmadığına bakarım ben. İşte Küba önce bunu başarmış.
Çok iyi bir eğitim ve sağlık hizmeti var ve bu toplumun her kesimine
ulaşıyor. Eğitimli olmayan insan yok, her yere ulaşmış. Zaten bu konuda
bir de sloganları var:’ Biliyorsan öğret, bilmiyorsan öğren.’ Bedensel ya
da zihni engelli olanlar için de devletin kurduğu özel okullar var.
Buralarda o kişiler de eğitim alıyor. Sağlık alanında da böyle. Sağlıkta
çok ileriler ve bundan tüm Kübalılar ücretsiz yararlanıyor. Örneğin ABD
de sağlık alanında birçok açıdan ileri olabilir hatta kimi alanlarda
Küba’dan da önde olabilir. Ama bu kaç Amerikan vatandaşına ulaşıyor?
Küba’da bu var işte. Her yere ulaşıyor. Kendi vatandaşlarına ücretsiz,
yabancılara da maliyet fiyatından.. Bir de; Birleşmiş Milletlerin bir
kalkınmışlık endeksi vardır, Küba buna özenle uyuyor. Örneğin Marlow’un
ihtiyaçlar listesinde bir insan için gereken günlük gıda, kalori
gereksinmesi v.b. özellikle izleniyor. Ve herkesin bir karnesi var. Bu
karneyle parası olsun olmasın herkese bu günlük gıda gereksinmesi kesin
sağlanıyor.
[ Semih Özcan ] Ama yine de yoksul bir ülke değil mi? (Bunu söylerken Küba’ya
ilişkin fotoğraflara bakıyorum. Oldukça eski evler,sokaklarda tek tük
görülen o da Amerika’nın 1930’larda 40’larda kullandığı araba
modelleri..)
[ Ertuğrul Barka ]Yoksul ama bu biraz da nereden baktığına bağlı. Örneğin bir
arkadaşım da Küba’yı Hollanda ile karşılaştırarak kötü buldu. İyi de
Hollanda bir sömüren ülke. Ona göre değerlendirilemez ki. Küba’yı anlamak
ve tanımak için Latin Amerika’yı iyi bilmek, tanımak gerekir. Latin
Amerika’yı bilmek için de Küba’yı tanımanız şart.
[ Semih Özcan ] Yine de bu yoksulluk durumu bir muhalif hareket yaratmıyor mu?
Özellikle de CIA’in kışkırtmaları olmuyor mu?
[ Ertuğrul Barka ]Olmaz olur mu? Var. Ama onların da pek etkili oldukları söylenemez.
Çünkü muhalifler de bu düzenin yıkılmasını istemiyorlar. Tamam, yönetimi
eleştiriyorlar ama onlar da düzenin yıkılmasına karşı. Hatta onlar da
söylüyor, ‘dün köleydik bugün halkız’, diye.
[ Semih Özcan ] Peki ABD süper bir güç, Küba ise küçücük bir ada ülkesi. Amerika
Küba’yı nasıl oluyor da yıkamıyor? Arka bahçesi ama yıllarca da başının
belası ve kurtulamıyor da Küba’dan. Bu bana hep ilginç gelir. Hadi
Sovyetler zamanında arkasında onlar vardı diyelim. Ya şimdi?
[ Ertuğrul Barka ] Ben bunu Küba’nın eski Ankara büyükelçisi Jorgé Quecada
Concepciou’ya da sordum. ‘Bizi seven dostlarımızın sevgisiyle
korunuyoruz, sizler sayesinde’ dedi. Gerçekten de Sovyetler yıkıldı ama
tüm dünyada Küba’ya büyük bir sevgi ve ilgi var. Garip ama bu etkili
oluyor. Bir de yıllar önce Amerika ‘Domuzlar Körfezi’nde yaşadığı
yenilgiyi hala unutamamış. Üzerinde bir korku da var. Ancak, ambargolarla
etkili olmaya çalışıyorlar. Bu konuda büyükelçi, özeleştiri de yapıyor ve
‘her şeyi de ambargoya bağlamamak lazım. Bizim de hatalarımız var’ diyor
ve ekliyor: ‘Örneğin, bir ada ülkesiyiz ve deniz ulaşımımız yok en başta.
Sovyetler döneminde rahattık. Özellikle Doğu Almanya başta olmak üzere
doğu bloğuna bol bol şeker satıyorduk ve durumumuz çok iyiydi. Ancak ne
zamanki Sovyetler dağıldı, acı gerçekle yüzleştik. Meğer bizim şeker ve
tütünümüzden başka bir şeyimiz yokmuş. Bu dönemde çok sıkıntı yaşadık.
Halkımızdan açlıktan ölenler oldu. Bu dönemi de yine uluslararası
dayanışmayla atlattık. Şimdi yeni yeni başka gelir kaynakları
yaratıyoruz’ diyor.
[ Semih Özcan ] Şimdi yeniden Arjantin’e dönelim. Maradona’nın doğduğu mahalleye
gittiğini söylemiştin. Çok yoksul bir mahalle..
[ Ertuğrul Barka ]Evet. Zaten beni Latin Amerika gezilerimde en çok iki olay
etkiledi. Biri Maradona’nın doğduğu bölge, diğeri Mayıs Anneleri..
Maradona’nın doğduğu bölge, Bounos Aires’in en yoksul mahallesi. Boca
mahallesi, yani tenekeli mahalle. Onun doğduğu evi gezdim, futbola
başladığı kulübe gittim. Ve mahallesinde hemen herkesle konuştum.
Maradona orada futbolun tanrısı olarak kabul ediliyor. Zaten büyük bir
kesim, onu mesih olarak görüyor. Tarikatı var, kilisesi bile var.
Tenekeli mahalle çok çok yoksul bir mahalle. Bir gecekondu bölgesi.
Ancak, evleri öyle rengârenk boyamışlar ki, müthiş güzel bir görüntü
çıkmış ortaya. Yalnız çok tehlikeli bir mahalle. Ben çok gidip gezdim,
hiç rahatsız eden olmadı ama anlamadım da, neden dokunmadılar? Çünkü
gerçekten de yabancıları sevmeyen, mahalleden olmayanlara saldırı yapılan bir
yer.
[ Semih Özcan ] Bizim Tarlabaşı gibi bir yer yani..
[ Ertuğrul Barka ]Yok, ciddi çok tehlikeli bir mahalle. Diyelim ki sende iyi cins bir
fotoğraf makinesi gördüler. Gelip de elinden kapıp çalmıyorlar. Seni
öldürüp öyle alıyorlar.
[ Semih Özcan ] İkinci olarak da Mayıs Anneleri demiştin..
[ Ertuğrul Barka ] Evet..Buones Aires’de, Marto de Mayo denen bir grup. Yani, Mayıs
anneleri. Arjantin’de faşist askeri cunta döneminde bir gece üç bin
muhalif genç insan, uçaklarla alınıp okyanusun üzerine atılıyor. Ve
katledilen o üç bin gencin ailelerinden on biri bir direniş başlatıyorlar,
oğullarını istiyorlar, kayıplarını istiyorlar, suçluların
cezalandırılmasını istiyorlar. Hemen bunlar da tutuklanıp içeriye
atılıyor, işkence görüyor. Üçü hemen ölüyor. Geri kalan ve direnen sekiz
kişi, otuz dokuz yıldır bu meydanda yani ‘Mayıs Meydanı’nda hala haykırmayı
sürdürüyorlar. Kendilerine ‘Mayıs Anneleri’ deniyor, bizim Cumartesi
anneleri ve birçok ülkedeki benzeri anneler de bunlardan esinlendi. Beyaz
eşarp taktıkları için beyaz eşarplılar da deniyor. Simgeleri de beyaz
eşarp zaten. Bu meydanda ‘Mayıs Anneleri’yle ben de yürüdüm. Ve çok garip
bir duygu, ağlaya ağlaya yürüdüm. İnsanı çok etkiliyor. Bu meydanda bir
de büyük bir duvar var. Bu duvarda katledilen üç bin kişinin adı yazılı.
Ve Mayıs Anneleri başarılı da oldu. Oğulları belki geri gelmedi ama
birçok suçlunun cezalandırılmasını sağladılar. Hareket başladığında
otuz-kırık
yaşlarındaydılar. Şimdi yetmiş-seksen yaşlarına geldiler. Ama hala direnişlerini
sürdürüyorlar. Bu meydanda bir de satış standları var. Burada kendi
adları ve simgelerinin basılı olduğu tişört, eşarp v.b. emek ürünü işler
satıyorlar ve buradan sağladıkları gelirle dünyada kendileri gibi olan
yerler de desteğe gidiyorlar. Galatasaray’a gelip Cumartesi Anneleriyle
birlikte de yürüdüler. Ve onların sayesinde Mayıs Meydanı'nda, yılın 365
günü; sosyalist, demokrat ve anarşist grupların eylemleri var.
[ Semih Özcan ] Oralarda başka katıldığın eylemler oldu mu?
[ Ertuğrul Barka ] Küba’da 1 Mayıs törenlerine katıldım. Bir de Guantarama’da
Amerika’nın işkence merkezinin yanında Dünya Barış Konseyi’ni topladık.
***
Fotoğraflardan birinde, Küba’da Baracoa’da çekilmiş bir evin
kiremitlerini göreceksiniz. Hepsi de hala pırıl pırıl, yepyeni duruyor.
İnanması güç ama o kiremitler tam iki yüz elli yıllık. Biz, tarihi anıtlarımıza
bile yeterince sahip çıkmazken, adamlar kiremitlerine sahip çıkıyor,
koruyor.
Bir başka fotoğrafta orta yaşlarda, son derece ciddi bakışlı bir Kübalı
fotoğrafı göreceksiniz. O da Quantarama’da yaşayan, akli dengesi olmayan,
bölge halkı ve turistlerin yardımlarıyla yaşayan, gözetilen kendi halinde
'zararsız' bir ‘deli’.
Küba’da demiryolculuğu oldukça yaygın..bir fotoğrafta bizim eski kara
trenlerin bir benzerini göreceksiniz. O gördüğünüz tren Küba’nın bir
ucundan öte ucuna gidiyor ama 300 km.lik yolu yaklaşık on dört saatte. Şeker
kamışı tarlalarından gidilen ve yollarda sürekli durarak mal yüklemesi
yapılan bir tren. on dört saatlik bu yolculuğun Türk parası karşılı ise sadece
110 kuruş.. Bir diğerindeyse, Barka, Bolivya’da, La Higuera’da Che’nin
öldürüldüğü ve şimdi adının yaşatıldığı tepeden bakacak size.
Yine bir fotoğrafta Peru halkının yaşamından bir kesiti yakalarken, Küba
sokaklarının olmazsa olmazı, sokak çalgıcıları, sambacıları selam
yollayacak size.
Çağlayan Barka’nın deyişiyle de Küba’ya kendinizi diğer Latin Amerika
ülkelerinden farklı olarak daha yakın hissetmenizi sağlayan da işte bu.
Sımsıcak esen Samba rüzgarıyla onlar sizden, siz onlardan biri
oluyorsunuz.