İNCELEME

Tahir Şilkan  







'Ben, herkesim.'
ADNAN ÖZYALÇINER

"Şu bizim göçmen Adnan
Hep aldığı armağan
Bıyıkları pek düzgün
Müsahhih olduğundan" 

                           Cemal Süreya 

Adnan Özyalçıner, edebiyatımızın yaşayan en büyük ustalarındandır. Öykülerinde öncelikle İstanbul'u anlatmıştır; İstanbul'un kenar mahalle insanlarının hayatını, toplumla olan ilişkilerini, yaşadıkları çelişkileri, duygu ve düşüncelerini de yansıtan içsel gerçekleriyle birlikte, gözlemlere dayanan, betimlemeci bir anlatımla yansıtan eserler verdi. Öykülerinde ülkemizin son 60 yıldaki değişiminin izlerini görebiliriz.

Adnan Özyalçıner, öykülerini anlattığı insanlardan biridir. İstanbul'un Karagümrük semtinde bir emekçi ailesinin çocuğu olarak hayat mücadelesine katılmıştır. "Öykücülüğümüzün 45 Yıllık Çınarı" başlıklı armağan kitapta; o yılları, annesini, demirci ustasıyken kapanan fabrika nedeniyle dokumacı çıraklığı ile evine ekmek getirmeye çalışan babasını anlatır.

"Ben, Haliç'i fabrika düdüklerinden tanıdım. Sabah karanlığından Edirnekapı surlarına yakın mahallemizin yokuşlarından Haliç'e akan işçi kalabalığından."
Babasının da bu işçilerden biri olduğunu anlatan yazar, " Ben, fabrika düdüklerine uyandığımda o çoktan yola koyulmuş olurdu. Annemi ayakta bulurdum. Belki kerevetin üstünde sabah namazını kılarken. Küçük ve tek odada başka yer yoktu..."

O küçük ve tek odada kız kardeşi ile birlikte dört kişi yaşadıklarını anlatan Adnan Özyalçıner, " Kahvaltımızı da o kerevitin üstünde yapardık. Pompalı bir gazocağında buharını salarak kaynayan çaydanlıktan doldurulan çay, zeytin ve ekmekle. Şeker bulunmadığı için çayı üzümle içerdik. Annem, nedense üzümlere hiç dokunmazdı. Çayını ufak yudumlarla bize gülümseyerek içerdi..."

Kahvaltıdan sonra ev işlerini bitiren annesinin, kerevetin üstüne yerleştirdiği bir el makinesinde amerikan bezinden don, gömlek, diktiğini anlatan yazar, " Beyaz iş deniyordu buna. Tanesi ya da çifti bilmem kaç kuruş." Annesinin gecesini gündüzüne katarak çalışmasına karşın, gözleri bozmaktan öte bir yararı olmayan bu işten kazandığı parayla pazardan eve getirdiği yiyeceklerde artış olmadığını anlatan Adnan Özyalçıner, " Patlak biberlerle çürük kavunların yerine sağlamları gelmiyordu. Onun için annem Karagümrük pazarına hep akşamları giderdi. Son kalan yiyecekleri ucuza almak için. Çünkü dünyada savaş vardı."

Dünyada savaş vardır; ekmek karneyle satılmaktadır. Bulunmayan her şey karaborsada birkaç misli fiyatla satılmaktadır. Fabrika da kapandığından babası da işsiz kalmıştır. Savaş bitmiştir ama yoksulluk alabildiğine sürmektedir.

& & &

Adnan Özyalçıner, toplumcu gerçekçi bir bakış açısıyla, ülke gerçeklerini, emekçilerin yaşamını insancıl yönü güçlü anlatılarla yazmaya devam ediyor. Öykülerini yazdığı kentte, öykülerini yazdığı insanların arasında, işçilerin, emekçilerin sınıfsız, sömürüsüz bir dünya mücadelesine bağlanmış, sürekli çalışarak, yazarak, derleyerek, inceleyerek, düzelterek sürdürdüğü edebiyat yaşamı dışında; Sennur Sezer ile birlikte bağımsızlık, demokrasi, eşitlik, özgürlük mücadelesinin yürütücülerinden biri oldu. Sennur Sezer'in apansız yaşamını yitirmesinden sonra bütün bu etkinliklerde, Adnan Özyalçıner Sennur Sezer'i de temsil ederek katılıyor. Onun şiirlerini okuyor, kendi kitaplarının yanında Sennur Sezer'in kitaplarını da imzalıyor.

1950 Kuşağı yazarlarından olan Adnan Özyalçıner, öykü, roman, çocuk edebiyatı, inceleme-araştırma, derleme dallarında onlarca eser vermiştir. 1934 yılında İstanbul'da doğan Adnan Özyalçıner, İstanbul Erkek Lisesini bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Türkoloji bölümünde okudu. 1967 Yılında evlendiği şair-yazar Sennur Sezer ile birlikte yazdıkları pek çok inceleme-derleme kitabı da olan Adnan Özyalçıner Sait Faik Hikaye Armağanını 1964 yılında Sur, 1978 Yılında Gözleri Bağlı Adam adlı eserleriyle 2 kez kazanmıştır. Türk Dil Kurumu ve Sıtkı Dost Çocuk ödüllerinin yanı sıra 1991 yılın Haldun Taner Öykü ödülünü de 'Cambazlar Savaşı Yitirdi' adlı kitabıyla kazanmıştır.

Yaşamını, yazdığı kitaplar dışında gazetecilik ve düzeltmenlikle kazanan Adnan Özyalçıner pek çok gazetecilik ödülünün de sahibidir. Edebiyat ve yazar örgütlerinde uzun süreli yöneticilik yapan Özyalçıner, 1974-1989 yılları arasında Türkiye Yazarlar Sendikası'nın Genel Sekreterliğini yürütmüş ve TYS Davasından 12 Eylül Darbesinden sonra yargılanmıştır. 1956 yılında; Ferit Öngören, Onat Kutlar, Erdal Öz, Kemal Özer, Edip Cansever, Doğan Hızlan, v.d. ile birlikte yayınladıkları "a" dergisini, 1970'li yıllarda "yeni a dergisi" adıyla yeniden yayınlayan ekibin içinde yer alan Adnan Özyalçıner, dergideki Deniz Gezmiş ile arkadaşlarının idamını eleştiren yazısı nedeniyle yargılanmış ve dergi kapatılmıştır.

Adnan Özyalçıner, yalın bir dille, sürükleyici ve akıcı bir anlatımla 1950'lerden bugüne 60 yıla yaklaşan yazı hayatında, ülkedeki baskıların, acıların, ölümlerin öldürümlerin zulmün anlatıcısı olmuştur. Gözlemlere dayanan anlatımı, yalın olduğu kadar estetik güzellikte, dupduru, sıcak, insanı saran bir anlatımdır. Dili, halk deyişlerini, masalları, söz dizimlerini çok iyi bilmenin, dili ve edebiyatı bilmenin ötesinde hayatı ve insanları, ülkedeki ve dünyadaki gelişmeleri, değişimi doğru bir biçimde gözlemlemiş, anlamış olduğunu ortaya koyan bir edebiyatçıdır. Adnan Özyalçıner, yazdıklarıyla, yaptıklarıyla, yaşamıyla örnek alınan büyük bir edebiyat ustasıdır. O, kendi yazarlarını, örnek aldıklarını Refik Halit Karay, Sait Faik, Memduh Şevket Esendal, Orhan Kemal, Haldun Taner olarak ifade ediyor.

Adnan Özyalçıner yazmayı sürdürüyor. Hayat Dergi'de yayınlanan kısa öyküleriyle, bir yazarın fotoğraftan nasıl görkemli bir öykü çıkarılabileceğinin en görkemli örneklerini bizlere sunuyor. Gezi Direniş sonrasında yayınlanan "Alandaki Park" öykü kitabıyla güncelle birlikte nefes alıp verdiğini, sokağa çıkma yasaklarıyla, bombalarla yerle bir olan Sur'u anlatan " Uçurtma" öyküsüyle de, yok edilenin karşısında sarılmamız gereken umudu gösteriyor. Çağının, tanığı, sanığı, yazarı olmanın onurunu her yazısıyla ortaya koyuyor.

İnsancıl Aylık Kültür Sanat Dergisi'ne (Aralık 2012 sayı 269) yazdığı " Ben Kimim?" başlıklı yazısının son bölümünde kendini şöyle anlatıyor:

"...( geçmişte) yaşanan daha doğrusu yaşatılan acıların, baskıların, ölümlerin , öldürümlerin en derinlikli öykülerini yazdım. Bugün de yaşanan gerçeklere, derinleşen çelişkilere, dayatılmak istenenlere hem siyasal hem toplumsal hem kültürel açıdan karşı çıkan öyküler yazmayı sürdürmekteyim.

Peki, kimim ben? Kimliğimde resmi olarak belirtilen kişi miyim, yoksa bütün bu yaşananların tanığı olan bir yazar mıyım?

Ben, okumasız yazmasız, uğradığı haksızlıklar karşısında fabrika patronunu 'İşçi Borusu (Büro)'na şikayet ederek hakkını arayan, hesap sormasını bilen o işçiyim.

Ben, üreterek harcadığı emekle yarattığı uygarlığın güzellikleriyle zenginliklerinden eşit pay alamayan o yoksul emekçiyim.

Ben, karakışta hastasını kızakla dağlardan aşırarak doktora ulaştırmaya çalışan, hastası yarı yolda ölmüş olsa da ilçeye inmekten caymayan, dirisi gibi ölüsüne de sahip çıkan ama bunu duyuramadan trajik bir yaşam süren o yoksul Kürt köylüsüyüm.

Ben, çektikleri acılar, uğradıkları haksızlıklar karşısında seslerini çıkaramayanların sesi, dili olmayanların diliyim.

Ben, herkesim."


İnsancıl Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Cengiz Gündoğdu'nun, Bir Öykücü, İnsanlığın Temsilcisi...Adnan Özyalçıner." başlıklı yazısından bir cümle ile tamamlamak isterim.

"Adnan Özyalçıner bir umut yazarıdır. Bu umut, oturgan, edilgin, yumuşak bir umut değildir. Bu umut, eyleyen, etkin, sert bir umuttur... Dünden bugüne nice zorluklarla gelen, nice acılar çeken insanın temsilcisidir, Adnan Özyalçıner. Bu insan, yarın güzel bir dünya kuracaktır."

Cengiz Gündoğdu'nun çok doğru nitelemesine Nazım Hikmet'ten bir sözcük ekleyerek bitirelim. Adnan Özyalçıner...Büyük insanlığın temsilcisi...

dizin    üst    geri    ileri  

 



 13 

 SÜJE  /  Tahir Şilkan  /  yirmi dokuz ocak iki bin on sekiz  / 26