1970 Yılının başlarında çevre sorunlarıyla yakından ilgilenen Roma
Kulübü ‘sıfır büyüme’ tezini ortaya atar. Kendi açısından haklıdır da.
Ülkelerin kalkınmaları, hızla büyüyen sanayileşme dünyayı öyle bir
noktaya getirmiştir ki artık geri dönüşü olanaksız felaketler kapıdadır.
Küresel ısınma, su ve topraktaki besin kaynaklarının kirlenmesi, hava
kirliliği ve tüm bunlara bağlı olarak hızla yayılan ölümcül sonuçlara yol
açan hastalıklar. Bu nedenle tüm ülkelere artık büyümeye son verilmesi
çağrısı yapılır. Nedenleri haklı görünen bu çağrı yine de beklenen ilgiyi
görmez çünkü az gelişmiş daha doğrusu geri bıraktırılmış ülkelerle ileri
kapitalist, emperyalist ülkeler arasındaki açık çok büyüktür.
Kapitalizmin böyle bir çağrıya ve sözleşmeye uymayacağı gerçeği bir yana,
aradaki uçurum öylesine büyüktür ki, sanayileşmiş devletler çağrıya uyup
da büyümeyi hemen bıraksalar da diğer ülkelerin sömürge durumundan
kurtulmaları mümkün değildir.
Ancak; büyük boyutlu çevre sorunları da sürekli olarak varlığını
sürdürmektedir. Bu nedenle daha sonra yapılan dünya çapındaki çevre
konferanslarında (Rio gibi) ‘sürdürülebilir kalkınma’ anlayışı ortaya
atıldı ve yine çeşitli konferans ve toplantılarla (Dünya İklim Zirvesi
gibi) bu konuda denetlemeler yapılmaya başlandı.
Latin Amerika’yı konuşurken ister istemez aklıma bu konu geldi. Çoğu
yoksul olan bir kıta. Küba gibi ülkelerse hem ABD emperyalizmine karşı
tek başına ayakta durmaya çalışan bir ülke hem de sol yapısı nedeniyle
dünya sorunlarına çok daha yapıcı ve insancıl yaklaşmak zorunda olan ve
öyle de yaklaşan bir ülke. Bu Küba’nın gelişmesi, varlığını sürdürmesi
açısından bir sorun yaratmıyor muydu? Üstelik Barka gibi bir çevre aktivisti bu konuda ne düşünüyordu?
[ Semih Özcan ] Özellikle
çevre sorunlarıyla yakından ilgilendiğin için soruyorum. Genelde şöyle
bir handikap var, yanlış mı düşünüyorum bilmiyorum. Özellikle endüstriyel
anlamda gelişme ister istemez birtakım çevre sorunlarını, doğayı yok
etmeyi de birlikte getiriyor. Ancak ABD gibi gelişmiş ülkelerle az
gelişmiş ya da geri bıraktırılmış ülkeler arasında da bu açıdan bir büyük
uçurum var. Küba, kendi varlığıyla ayakta kalmaya çalışan, ABD ve diğer
gelişmiş kapitalist ülkelere bağımlı olmamayı seçen bir ülke. Bu durumda
kalkınmasını nasıl sağlıyor? Kapitalist ülkelerle arasındaki bu uçurumu
kapatmaya yönelik kalkınma stratejisinde kendisi de çevre sorunlarıyla
karşı karşıya kalıyor mu? Elektrik üretimini örneğin hangi yollarla
karşılıyor? Yeraltı zenginliği, varsa, hangi yöntemlerle ortaya
çıkarılıyor? Bu konuda gözlemlerin oldu mu? Sadece Küba değil bu sorunu
tüm Latin Amerika ölçeğinde de değerlendirebilirsin?
[ Ertuğrul Barka ] Küba’nın kalkınma politikaları insan
amaçlı politikalardır. Öncelikle de sağlık, konut, eğitim konularında
gelişme hedeflenmiştir. Bunu zaten BM’in İnsani Kalkınmışlık
sıralamasındaki yerinden de anlıyoruz. Bunların ekonomik finansmanını da
9 Kasım 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasını ve SSCB siyasal
örgütlülüğünün çözülmesinden sonra turizme açılarak, bu sektörden elde
ettiği gelirlerle sağlıyor diyebiliriz.
Turizm, karmaşık ve birçok sektörle ilişkili alandır. Geri planında
sürüklediği, oluşturduğu sanayi ve tarımsal sektörler gibi hizmet
sektörleri de vardır. Dolaysıyla da Küba’da, turizmin etkisiyle diğer
sektörel gelişmeler de gözlenmektedir.
1493’te Kristof Kolomb’un Baracoa’ya ayak bastığında, Küba’nın %90’ı
ormanlarla kaplıydı. Sömürgecilerin şeker üretimi için yaptıkları orman
katliamları sonucunda bu oranın %20’lere kadar düşürüldüğü bilinmektedir.
Ayrıca, Kanadalı altın madeni şirketinin altın madenciliği ile de çok
büyük doğa parçasını ekolojik yıkıma götürdüğü gerçeği var. Küba Devrimi
ile bunlar derhal durdurulduğu gibi, onarım çalışmalarına da
başlanılmıştır. Küba’da hâlen devam eden çok büyük bir planlı
ormanlaştırma çalışmaları vardır. Turizmin sürdürülebilir olabilmesi için
de yatırımlarda ekolojik değerlere önem verilmektedir.
Altın ve nikel madenciliği yapılmış olan Küba’da bugün altın madenciliği
yapılmamaktadır. Kanadalı şirketin terk ettiği ağır metal içerikli
atıklar koruma altına alınmış vaziyette beklemektedir. Nikel madenciliği
de düşük kapasitelerde olmakla birlikte yapılmaktadır. Bu nikel madeni
elbette sömürgecilerin iştahlarını kabartmaktadır.
- Küba / Pınar del Rio Eyaletindeki Altın Madeni
-
Elektrik üretimi, Küba’nın düşük graviteli petrolüne dayalı olarak
üretiliyor diyebiliriz. Yerleşim yerlerinde jeneratörler aracılığıyla
üretim ve dağıtım yapılmaktadır. Kent ve kasaba girişlerinde bu
santrallere denk gelebilirsiniz.
Küba’yı anlamak, kazanımlarını değerlendirebilmek için Lâtin Amerika
ülkeleriyle karşılaştırmak gerekir. Bolivya’da da madencilik yapılmış ve
hâlen de yapılmaktadır. Potosi’deki gümüş madeninden çıkarılarak,
İspanya’ya götürülen ve sekiz milyondan fazla köle – işçinin uğruna
öldürüldüğü gümüşlerden, Bolivya’nın Potosi kentinden İspanya’nın Madrid
kentine, dünyanın en büyük asma köprüsünün yapılmasının mümkün olduğu
dillerdedir, yazılıp çizilmektedir. Tüm sularına el konulmuş Bolivya’da
sömürgeci şirketlere para ödemeden su içmeniz mümkün değildir. İnsanlar
sokaklarda yaşamaktadır. Sağlık ve eğitim çok büyük sorunlardır. Şimdi
bunlara karşı çözümler üretmek isteyen iktidar var ama sömürgecilerce de
sürekli engellenmektedir.
Şili’de seçilmiş Devlet Başkanı Salvador Allende iktidarının CIA’ce nasıl
kanlı bir şekilde devrildiği bilinmektedir. Arjantin, Brezilya,
Venezuella Condor Harekâtı’nın hedefleri olmuşturlar.
Bu kez Çağlayan Barka’ya yöneltiyorum sorumu:
[ Semih Özcan ] Kadınların
Latin Amerika’da konumu ne? Gördüğüm kadarıyla Küba’da aynı erkekler gibi
sokaklarda rahat gezebiliyor,eğlenebiliyor ancak diğer ülkelerde
özellikle de Peru ve Bolivya da yoğun bir iş yaşamının içindeler.
Çalışanların çoğu onlar, gibi görünüyor..Toplum yaşamında konumları ne?
Söz sahibiler mi? Kendi yaşamlarına hatta yönetim mekanizmasına etkileri
var mı? Gittiğiniz bölgelerde hiç kadınlarla konuştuğunuz, onları
incelediğiniz oldu mu?
[ Çağlayan
Barka ] Kadınların Lâtin Amerika’daki durumunu en iyi
anlatan gösterge, Perulu kadınların dünyanın en çok şiddet gören
kadınları olduğuna dair verilerdir.
Pazarlardaki satıcıların hemen neredeyse tamamı kadındır denebilir.
Tarımsal alanlardaki üretimin çoğu kadınlarca sağlanmaktadır. Şili,
Arjantin ve Brezilya’da eğitimli ve üst sınıflardaki kadınların nispeten
iyi durumda oldukları söylenebilir. Ancak, diğer ülkelerde olduğu gibi,
genelde kadınların durumu tüm Lâtin Amerika’da çok dramatiktir.
Kaldığımız evlerdeki kadınlarla konuştuğumuzda bu tespitlerimizde
yanılmadığımızı anlıyorduk.
Bizlerden oldukça farklı yaşamları olan ve sık sık adı büyük istihbarat
örgütlerinin adlarıyla birlikte anılan Güney Kutbu çekiyor ilgimi bu kez
de…
[ Semih Özcan ] Biraz
Güney Kutbu izlenimlerinizi anlatır mısınız? Sanırım yerleşim yerleri
kuzeyde var, güneyde yok biliyorum. Sizin o bölgeye gezilerinizde yaşam
alanları gözünüze çarptı mı? Neler var oralarda? Örneğin; genellikle
ABD,Rusya gibi ülkelerin nükleer ya da istihbarat amaçlı tesisleri olduğu
söylenir. Bu tür tesisler var mı gerçekten? Kutup soğuğuna alışmanız zor
olmadı mı?
[ Ertuğrul Barka ] El Fin del Mundo (Dünyanın Sonu), Ushuaia
görülmeğe değer yerlerdir. Güney Kutbuna ayak basabilmeniz ancak bilimsel
çalışmalar için olabiliyor. Biz güney yarı kürede kasım, aralık, ocak ve
şubat aylarındaydık; yani oranın yazında denebilir. Yerleşim yerleri;
kentler, köyler var. Doğal olarak çokça turistik tesisler de var. Önceden
yer ayırtmadan gidilirse sorun olabilir ve bizim gibi geceden sabaha
kalacak otel, pansiyon arar durursunuz.
Güney Kutup anakarasına ayak basmadığımız için ne tür tesislerin olduğunu
da bilemiyoruz elbette. Ama askeri amaçlı, bilimsel araştırmalar için
tesislerin olduğu gerçektir.
Kutup soğuklarıyla, bugünkü teknolojik giysilerle baş edebilmek olasıdır.
Termal giysiler ve botlar yeterli oluyorlar. Nerede olduğunuzu ve ne
yapacağınızı bileceksiniz; sorun olmuyor o zaman.
Yeniden Küba’nın ‘Tarlabaşı’nı andıran eski binalarını görünce ve bir de
Aztek, Maya uygarlıkları gibi arkeolojik buluntuları düşününce Latin
Amerika’nın tarihi yapısı öne çıkıyor kuşkusuz…
[ Semih Özcan ] Özellikle
Küba’da evler genellikle eski görünüyor. Tümü ya da çoğunluğu böyle mi?
Ya da yeni kent yapılanmaları orada da başladı mı? Bir de Amerika yeni
dünya olarak nitelendirilir ama Aztek ve Maya uygarlığı da
orada..diyeceğim gezip gördüğünüz yerler de antik ve arkeolojik bölgeler
var mı? Buraların korunma durumu nasıl?
[ Ertuğrul Barka ] Küba’daki evlerin hemen hepsi sömürge
döneminden dense yeridir. Bir de ender de olsa Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliği’nin desteği ile yapılmış sosyal konutlar var.
Havana’da Birinci Kordon’a (Malecon) ABD’li sermaye tarafında yüksek
binalar yapılacakken Küba Devrimi yetişmiş imdada!
Havana’da bu kolonyal mimariler koruma altındadır. Hatta bütün kent
korunmaktadır. Kübalılar işin bilincindeler; restorasyona oldukça önem
veriyorlar. Öyle yıkayım, yok edeyim kültürü yok!
Lâtin Amerika’da eski uygarlıklara ait yapılar, yapıtlar özenle korunuyor
denebilir. Her ne kadar ilk istilacılar, yağmacılar toplumsal belleği ve
kültürü yok etmek için yerli halkların mimari yapıtlarını; konutları,
ibadethanelerini, yerleşim yerlerini yok etmek istemişler ve bunların
malzemeleriyle de kendi kiliselerini yapmışlarsa da o muhteşem
uygarlıkların tüm eserlerini yıkıp, yok edememişlerdir. Peru’daki yedi
adet İNKA şehri bunun en güzel örnekleridir. Hele Machi Picchu! Mutlaka
görülmesi gereken dünyanın yedi harikasından biridir bu yerleşim yeri.
Aztekler, İnkalar, Aymaralar, Quechualar, Mayalar… O kadar çok halk ve o
kadar çok kültür! İnsanlığın en önemli tarihsel ve kültürel zenginlikleri
bu bölgededir. Turizm önemli bir ekonomik katkı sağladığı için bu yerler
de korunmaktadır. Düşünseniz, Machi Picchu’ya görebilmek için kişi başına
550 USD kadar harcama yapıyorsunuz; kentten trenle gidiş geliş ve giriş
ücreti…
Aklıma bir çelişkili durum daha takılıyor. Biz yıllardır zorunlu
askerliğe karşı dururken, Küba’da kadınlar da askerlik yapıyor. Ama
fotoğraflarda öylesine sıcak gülümseyişleri var ki hani ‘’kadın her yerde
kadındır’’ dedirtecek cinsten…
[ Semih Özcan ] Fotoğrafların
birinde kadın askerler gördüm. Onlar nereden? Küba mı? Kadınlar askerlik
yapıyor mu?
[ Ertuğrul Barka ] Küba’da kadın askerler var. Ché’nin
mozolesindeki tören kıt’asında, çeşitli gümrüklü alanlarda, Havana’daki
Devrim Müzesi’nin etrafında hemen gözünüze çarparlar. Ülkenin dört bir
yanında askeri kışlalar var. Ülkenin siyasal durumu ve kuşatma altında
olduğu düşünülmelidir Küba’nın savunması hakkında değerlendirmeler
yapılırken.
[ Semih Özcan ]
Özellikle de Bolivya’da sanırım yüksek dağlık yerlere de çıktınız
..oralarda yaşam nasıl? Zor olmadı mı? Dağ köyleri mi var yoksa sadece
turistik amaçlı gidilen bölgeler mi? Peru’da da nehir (ya da göl)
kıyısında kendilerine özgü ve oldukça da farklı giysi ve yaşamları olan
insanlar var fotoğraflarda. Buradaki yerlilerle hiç ilişkiniz, konuşmanız
oldu mu? Kendi kabuğunda yaşayan insanlar mı gelen konuklarla
ilgileniyorlar mı?
[ Ertuğrul Barka ] Bolivya’da Potosi, Chacaltaya gibi
gümüş ve demir madenlerinin olduğu 5550. İle 6000 m. Yükseklikteki
yerlere çıktık.
Ché Guevara’nın vurulup, tutsak alındığı vadi ve infaz edildiği
Higuera Köyü’de 4800 ve 6000 m. Civarındaydı. Eğer koko yapraklarını
çiğniyor olmasaydık bunları gerçekleştiremezdik. Koko yaprakları
sindirim, solunum, kalp ve damar sistemlerini güçlendiriyor. Sömürgeciler
de zaten bu özelliğinden ötürü, Afrika’dan getirdikleri Afrikanlar’a hep
koko yaprağı vermişler. Yine de bu köleler ortalama üç gün
yaşayabilmişler; sekiz milyon insana kıymışlar! Bu yüksekliklere çıkmak
için önceden hazırlanmanız ve alışmanız gerekir. Bizim gezimiz üç buçuk
ay sürdüğü için bunu yapabildik. Ché’nin öldürüldüğü Higuera Köyü’ne
turistik amaçlı gelen yok; çok zor bir yer. Ama La Paz’dan Chacaltaya
gibi dağlara veya bisikletçiler için benzeri ölüm yollarına turlar var
tabii…
Peru Bolivya sınırında Titicaca gölü mutlaka görülmelidir. İnkalar’dan
kaçan yerlilerin sığındıkları gölün sazlarından yaptıkları adalarda
yaşıyor ve her on senede bir çürüyen bu adaların yerine başka yerde
yenilerini yaparak yaşamlarını sürdürüyor olmaları ilginç. Tekneyle
gittiğimiz bu adalarda bizi güler yüzlü tatlı dilli yerli halk geleneksel
sarkışlarıyla karşıladılar ve uğurladılar. Oldukça ilginç ve çok
beğeneceğiniz hediyelik eşya satışları da var.
Ben yine de özellikle Peru’daki insanların etkisi altındayım. Her türlü
teknolojiden uzak, hani Amerikan kovboy filmlerinde gördüğümüz
Kızılderili yerlilerinden farkı yok. Yine bu konuyu deşiyorum…
[ Semih Özcan ] Peru
bana oldukça ilginç geldi. Eski Amerikan yerlilerinin yaşamları neredeyse
devam ediyor. Kökenleri Kızılderilili diyebilir miyiz bunlara? Nasıl bir
yer Peru? Geçimi yalnızca turizme mi dayanıyor? Örneğin fotoğraflarda
gördüğümüz Perulu yerlilerin yaşadığı kıyı köyleri, kasabaları turistik
amaçla hazırlanmış mizansen mi yoksa gerçek yaşamları mı? Gerçek yaşamsa
ilginç çünkü..sanırım teknolojinin girmediği bölgeler. Oralarda yaşam
nasıl, çocukların büyümeleri ve eğitimleri nasıl örneğin?
[ Ertuğrul Barka ] Peru da tek bir tip halk ve yerliler
yaşamıyor. Aymaralar var, Quechualar, İnkalar, v.b… Peru’da turizm önemli
bir gelir kaynağı ama bu kadar değil elbet. Sanayi ve tarımsal sektörleri
de var. Bolivya ve Peru gerçekten sefaletin çok yaygın olduğu ülkeler;
çoluk çocuk orta yerde ve oldukça kötü durumdalar. Eğitim ve sağlıktan
yararlanamayan oldukça geniş bir kitle var.
Ve Şili…kurak topraklarla sulak alanların bir arada olduğu bir coğrafya.
Bir yandan susuzluktan çatlamış topraklar öte yandan flamingoların salına
salına sularda yaşadığı keyif… son olarak bunu soruyorum Barka’ya.
[ Ertuğrul Barka ] Şili dünyanın en ince uzun ülkesi. Denir
ki, “Şili’de iki elinizi yanlara doğru açarsanız bir tarafı denize bir
tarafı dağlara değer…”, öyledir de.. Patagonya, Şili ve Arjantin arasında
çöllük bir alan. Epey savaş vermişler, kan dökmüşler. Sonunda Papa gelip
barıştırmış ve o paylaştırmış; ama ne paylaştırma! Şili’den Şili’ye
gidebilmek için bir iki kere Arjantin gümrüğünden ve denetiminden
geçiyorsunuz. Tabii tersi de öyle. Çok sıkı gümrükleri var. Ekolojik
koruma en üst düzeyde. Köpekler neyiniz var neyiniz yok kokluyorlar.
Kibrit çöpü kadar kaktüs örneği almıştım, attım. Avrupalı bir kızın
çantasından da benzeri kadar kaktüs örneği çıktı; tahmin edersiniz… Çok
zengin bir ekoloji söz konusu Latin Amerika’da. Bu nedenle de sıkı
koruyorlar. Her çeşit sulak alan kuşu var. Peru bayrağı flamingolardan
esinlenmiş; kırmızı ve beyaz…