DİZİ RÖPORTAJ

Semih Özcan   







-Dördüncü Bölüm-

Ertuğrul Barka
LATİN AMERİKA’NIN DİRENEN DAMARLARI / 4


- Güney Kutbu -

1970 Yılının başlarında çevre sorunlarıyla yakından ilgilenen Roma Kulübü ‘sıfır büyüme’ tezini ortaya atar. Kendi açısından haklıdır da. Ülkelerin kalkınmaları, hızla büyüyen sanayileşme dünyayı öyle bir noktaya getirmiştir ki artık geri dönüşü olanaksız felaketler kapıdadır. Küresel ısınma, su ve topraktaki besin kaynaklarının kirlenmesi, hava kirliliği ve tüm bunlara bağlı olarak hızla yayılan ölümcül sonuçlara yol açan hastalıklar. Bu nedenle tüm ülkelere artık büyümeye son verilmesi çağrısı yapılır. Nedenleri haklı görünen bu çağrı yine de beklenen ilgiyi görmez çünkü az gelişmiş daha doğrusu geri bıraktırılmış ülkelerle ileri kapitalist, emperyalist ülkeler arasındaki açık çok büyüktür. Kapitalizmin böyle bir çağrıya ve sözleşmeye uymayacağı gerçeği bir yana, aradaki uçurum öylesine büyüktür ki, sanayileşmiş devletler çağrıya uyup da büyümeyi hemen bıraksalar da diğer ülkelerin sömürge durumundan kurtulmaları mümkün değildir.

Ancak; büyük boyutlu çevre sorunları da sürekli olarak varlığını sürdürmektedir. Bu nedenle daha sonra yapılan dünya çapındaki çevre konferanslarında (Rio gibi) ‘sürdürülebilir kalkınma’ anlayışı ortaya atıldı ve yine çeşitli konferans ve toplantılarla (Dünya İklim Zirvesi gibi) bu konuda denetlemeler yapılmaya başlandı.

Latin Amerika’yı konuşurken ister istemez aklıma bu konu geldi. Çoğu yoksul olan bir kıta. Küba gibi ülkelerse hem ABD emperyalizmine karşı tek başına ayakta durmaya çalışan bir ülke hem de sol yapısı nedeniyle dünya sorunlarına çok daha yapıcı ve insancıl yaklaşmak zorunda olan ve öyle de yaklaşan bir ülke. Bu Küba’nın gelişmesi, varlığını sürdürmesi açısından bir sorun yaratmıyor muydu? Üstelik Barka gibi bir çevre aktivisti bu konuda ne düşünüyordu?


[ Semih Özcan ]  Özellikle çevre sorunlarıyla yakından ilgilendiğin için soruyorum. Genelde şöyle bir handikap var, yanlış mı düşünüyorum bilmiyorum. Özellikle endüstriyel anlamda gelişme ister istemez birtakım çevre sorunlarını, doğayı yok etmeyi de birlikte getiriyor. Ancak ABD gibi gelişmiş ülkelerle az gelişmiş ya da geri bıraktırılmış ülkeler arasında da bu açıdan bir büyük uçurum var. Küba, kendi varlığıyla ayakta kalmaya çalışan, ABD ve diğer gelişmiş kapitalist ülkelere bağımlı olmamayı seçen bir ülke. Bu durumda kalkınmasını nasıl sağlıyor? Kapitalist ülkelerle arasındaki bu uçurumu kapatmaya yönelik kalkınma stratejisinde kendisi de çevre sorunlarıyla karşı karşıya kalıyor mu? Elektrik üretimini örneğin hangi yollarla karşılıyor? Yeraltı zenginliği, varsa, hangi yöntemlerle ortaya çıkarılıyor? Bu konuda gözlemlerin oldu mu? Sadece Küba değil bu sorunu tüm Latin Amerika ölçeğinde de değerlendirebilirsin?

[ Ertuğrul Barka ]  Küba’nın kalkınma politikaları insan amaçlı politikalardır. Öncelikle de sağlık, konut, eğitim konularında gelişme hedeflenmiştir. Bunu zaten BM’in İnsani Kalkınmışlık sıralamasındaki yerinden de anlıyoruz. Bunların ekonomik finansmanını da 9 Kasım 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasını ve SSCB siyasal örgütlülüğünün çözülmesinden sonra turizme açılarak, bu sektörden elde ettiği gelirlerle sağlıyor diyebiliriz.

Turizm, karmaşık ve birçok sektörle ilişkili alandır. Geri planında sürüklediği, oluşturduğu sanayi ve tarımsal sektörler gibi hizmet sektörleri de vardır. Dolaysıyla da Küba’da, turizmin etkisiyle diğer sektörel gelişmeler de gözlenmektedir.

1493’te Kristof Kolomb’un Baracoa’ya ayak bastığında, Küba’nın %90’ı ormanlarla kaplıydı. Sömürgecilerin şeker üretimi için yaptıkları orman katliamları sonucunda bu oranın %20’lere kadar düşürüldüğü bilinmektedir. Ayrıca, Kanadalı altın madeni şirketinin altın madenciliği ile de çok büyük doğa parçasını ekolojik yıkıma götürdüğü gerçeği var. Küba Devrimi ile bunlar derhal durdurulduğu gibi, onarım çalışmalarına da başlanılmıştır. Küba’da hâlen devam eden çok büyük bir planlı ormanlaştırma çalışmaları vardır. Turizmin sürdürülebilir olabilmesi için de yatırımlarda ekolojik değerlere önem verilmektedir.

Altın ve nikel madenciliği yapılmış olan Küba’da bugün altın madenciliği yapılmamaktadır. Kanadalı şirketin terk ettiği ağır metal içerikli atıklar koruma altına alınmış vaziyette beklemektedir. Nikel madenciliği de düşük kapasitelerde olmakla birlikte yapılmaktadır. Bu nikel madeni elbette sömürgecilerin iştahlarını kabartmaktadır.


- Küba / Pınar del Rio Eyaletindeki Altın Madeni -

Elektrik üretimi, Küba’nın düşük graviteli petrolüne dayalı olarak üretiliyor diyebiliriz. Yerleşim yerlerinde jeneratörler aracılığıyla üretim ve dağıtım yapılmaktadır. Kent ve kasaba girişlerinde bu santrallere denk gelebilirsiniz.

Küba’yı anlamak, kazanımlarını değerlendirebilmek için Lâtin Amerika ülkeleriyle karşılaştırmak gerekir. Bolivya’da da madencilik yapılmış ve hâlen de yapılmaktadır. Potosi’deki gümüş madeninden çıkarılarak, İspanya’ya götürülen ve sekiz milyondan fazla köle – işçinin uğruna öldürüldüğü gümüşlerden, Bolivya’nın Potosi kentinden İspanya’nın Madrid kentine, dünyanın en büyük asma köprüsünün yapılmasının mümkün olduğu dillerdedir, yazılıp çizilmektedir. Tüm sularına el konulmuş Bolivya’da sömürgeci şirketlere para ödemeden su içmeniz mümkün değildir. İnsanlar sokaklarda yaşamaktadır. Sağlık ve eğitim çok büyük sorunlardır. Şimdi bunlara karşı çözümler üretmek isteyen iktidar var ama sömürgecilerce de sürekli engellenmektedir.


Şili’de seçilmiş Devlet Başkanı Salvador Allende iktidarının CIA’ce nasıl kanlı bir şekilde devrildiği bilinmektedir. Arjantin, Brezilya, Venezuella Condor Harekâtı’nın hedefleri olmuşturlar.

Bu kez Çağlayan Barka’ya yöneltiyorum sorumu:

[ Semih Özcan ]  Kadınların Latin Amerika’da konumu ne? Gördüğüm kadarıyla Küba’da aynı erkekler gibi sokaklarda rahat gezebiliyor,eğlenebiliyor ancak diğer ülkelerde özellikle de Peru ve Bolivya da yoğun bir iş yaşamının içindeler. Çalışanların çoğu onlar, gibi görünüyor..Toplum yaşamında konumları ne? Söz sahibiler mi? Kendi yaşamlarına hatta yönetim mekanizmasına etkileri var mı? Gittiğiniz bölgelerde hiç kadınlarla konuştuğunuz, onları incelediğiniz oldu mu?

[ Çağlayan Barka ]  Kadınların Lâtin Amerika’daki durumunu en iyi anlatan gösterge, Perulu kadınların dünyanın en çok şiddet gören kadınları olduğuna dair verilerdir.

Pazarlardaki satıcıların hemen neredeyse tamamı kadındır denebilir. Tarımsal alanlardaki üretimin çoğu kadınlarca sağlanmaktadır. Şili, Arjantin ve Brezilya’da eğitimli ve üst sınıflardaki kadınların nispeten iyi durumda oldukları söylenebilir. Ancak, diğer ülkelerde olduğu gibi, genelde kadınların durumu tüm Lâtin Amerika’da çok dramatiktir. Kaldığımız evlerdeki kadınlarla konuştuğumuzda bu tespitlerimizde yanılmadığımızı anlıyorduk.


Bizlerden oldukça farklı yaşamları olan ve sık sık adı büyük istihbarat örgütlerinin adlarıyla birlikte anılan Güney Kutbu çekiyor ilgimi bu kez de…

[ Semih Özcan ]  Biraz Güney Kutbu izlenimlerinizi anlatır mısınız? Sanırım yerleşim yerleri kuzeyde var, güneyde yok biliyorum. Sizin o bölgeye gezilerinizde yaşam alanları gözünüze çarptı mı? Neler var oralarda? Örneğin; genellikle ABD,Rusya gibi ülkelerin nükleer ya da istihbarat amaçlı tesisleri olduğu söylenir. Bu tür tesisler var mı gerçekten? Kutup soğuğuna alışmanız zor olmadı mı?

[ Ertuğrul Barka ]  El Fin del Mundo (Dünyanın Sonu), Ushuaia görülmeğe değer yerlerdir. Güney Kutbuna ayak basabilmeniz ancak bilimsel çalışmalar için olabiliyor. Biz güney yarı kürede kasım, aralık, ocak ve şubat aylarındaydık; yani oranın yazında denebilir. Yerleşim yerleri; kentler, köyler var. Doğal olarak çokça turistik tesisler de var. Önceden yer ayırtmadan gidilirse sorun olabilir ve bizim gibi geceden sabaha kalacak otel, pansiyon arar durursunuz.

Güney Kutup anakarasına ayak basmadığımız için ne tür tesislerin olduğunu da bilemiyoruz elbette. Ama askeri amaçlı, bilimsel araştırmalar için tesislerin olduğu gerçektir.

Kutup soğuklarıyla, bugünkü teknolojik giysilerle baş edebilmek olasıdır. Termal giysiler ve botlar yeterli oluyorlar. Nerede olduğunuzu ve ne yapacağınızı bileceksiniz; sorun olmuyor o zaman.

Yeniden Küba’nın ‘Tarlabaşı’nı andıran eski binalarını görünce ve bir de Aztek, Maya uygarlıkları gibi arkeolojik buluntuları düşününce Latin Amerika’nın tarihi yapısı öne çıkıyor kuşkusuz…

[ Semih Özcan ]  Özellikle Küba’da evler genellikle eski görünüyor. Tümü ya da çoğunluğu böyle mi? Ya da yeni kent yapılanmaları orada da başladı mı? Bir de Amerika yeni dünya olarak nitelendirilir ama Aztek ve Maya uygarlığı da orada..diyeceğim gezip gördüğünüz yerler de antik ve arkeolojik bölgeler var mı? Buraların korunma durumu nasıl?

[ Ertuğrul Barka ] Küba’daki evlerin hemen hepsi sömürge döneminden dense yeridir. Bir de ender de olsa Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin desteği ile yapılmış sosyal konutlar var. Havana’da Birinci Kordon’a (Malecon) ABD’li sermaye tarafında yüksek binalar yapılacakken Küba Devrimi yetişmiş imdada!

Havana’da bu kolonyal mimariler koruma altındadır. Hatta bütün kent korunmaktadır. Kübalılar işin bilincindeler; restorasyona oldukça önem veriyorlar. Öyle yıkayım, yok edeyim kültürü yok!

Lâtin Amerika’da eski uygarlıklara ait yapılar, yapıtlar özenle korunuyor denebilir. Her ne kadar ilk istilacılar, yağmacılar toplumsal belleği ve kültürü yok etmek için yerli halkların mimari yapıtlarını; konutları, ibadethanelerini, yerleşim yerlerini yok etmek istemişler ve bunların malzemeleriyle de kendi kiliselerini yapmışlarsa da o muhteşem uygarlıkların tüm eserlerini yıkıp, yok edememişlerdir. Peru’daki yedi adet İNKA şehri bunun en güzel örnekleridir. Hele Machi Picchu! Mutlaka görülmesi gereken dünyanın yedi harikasından biridir bu yerleşim yeri.

Aztekler, İnkalar, Aymaralar, Quechualar, Mayalar… O kadar çok halk ve o kadar çok kültür! İnsanlığın en önemli tarihsel ve kültürel zenginlikleri bu bölgededir. Turizm önemli bir ekonomik katkı sağladığı için bu yerler de korunmaktadır. Düşünseniz, Machi Picchu’ya görebilmek için kişi başına 550 USD kadar harcama yapıyorsunuz; kentten trenle gidiş geliş ve giriş ücreti…

Aklıma bir çelişkili durum daha takılıyor. Biz yıllardır zorunlu askerliğe karşı dururken, Küba’da kadınlar da askerlik yapıyor. Ama fotoğraflarda öylesine sıcak gülümseyişleri var ki hani ‘’kadın her yerde kadındır’’ dedirtecek cinsten…

[ Semih Özcan ]  Fotoğrafların birinde kadın askerler gördüm. Onlar nereden? Küba mı? Kadınlar askerlik yapıyor mu?

[ Ertuğrul Barka ]  Küba’da kadın askerler var. Ché’nin mozolesindeki tören kıt’asında, çeşitli gümrüklü alanlarda, Havana’daki Devrim Müzesi’nin etrafında hemen gözünüze çarparlar. Ülkenin dört bir yanında askeri kışlalar var. Ülkenin siyasal durumu ve kuşatma altında olduğu düşünülmelidir Küba’nın savunması hakkında değerlendirmeler yapılırken.

[ Semih Özcan ] Özellikle de Bolivya’da sanırım yüksek dağlık yerlere de çıktınız ..oralarda yaşam nasıl? Zor olmadı mı? Dağ köyleri mi var yoksa sadece turistik amaçlı gidilen bölgeler mi? Peru’da da nehir (ya da göl) kıyısında kendilerine özgü ve oldukça da farklı giysi ve yaşamları olan insanlar var fotoğraflarda. Buradaki yerlilerle hiç ilişkiniz, konuşmanız oldu mu? Kendi kabuğunda yaşayan insanlar mı gelen konuklarla ilgileniyorlar mı?

[ Ertuğrul Barka ]  Bolivya’da Potosi, Chacaltaya gibi gümüş ve demir madenlerinin olduğu 5550. İle 6000 m. Yükseklikteki yerlere çıktık.

Ché Guevara’nın vurulup, tutsak alındığı vadi ve infaz edildiği Higuera Köyü’de 4800 ve 6000 m. Civarındaydı. Eğer koko yapraklarını çiğniyor olmasaydık bunları gerçekleştiremezdik. Koko yaprakları sindirim, solunum, kalp ve damar sistemlerini güçlendiriyor. Sömürgeciler de zaten bu özelliğinden ötürü, Afrika’dan getirdikleri Afrikanlar’a hep koko yaprağı vermişler. Yine de bu köleler ortalama üç gün yaşayabilmişler; sekiz milyon insana kıymışlar! Bu yüksekliklere çıkmak için önceden hazırlanmanız ve alışmanız gerekir. Bizim gezimiz üç buçuk ay sürdüğü için bunu yapabildik. Ché’nin öldürüldüğü Higuera Köyü’ne turistik amaçlı gelen yok; çok zor bir yer. Ama La Paz’dan Chacaltaya gibi dağlara veya bisikletçiler için benzeri ölüm yollarına turlar var tabii…

Peru Bolivya sınırında Titicaca gölü mutlaka görülmelidir. İnkalar’dan kaçan yerlilerin sığındıkları gölün sazlarından yaptıkları adalarda yaşıyor ve her on senede bir çürüyen bu adaların yerine başka yerde yenilerini yaparak yaşamlarını sürdürüyor olmaları ilginç. Tekneyle gittiğimiz bu adalarda bizi güler yüzlü tatlı dilli yerli halk geleneksel sarkışlarıyla karşıladılar ve uğurladılar. Oldukça ilginç ve çok beğeneceğiniz hediyelik eşya satışları da var.

Ben yine de özellikle Peru’daki insanların etkisi altındayım. Her türlü teknolojiden uzak, hani Amerikan kovboy filmlerinde gördüğümüz Kızılderili yerlilerinden farkı yok. Yine bu konuyu deşiyorum…

[ Semih Özcan ]  Peru bana oldukça ilginç geldi. Eski Amerikan yerlilerinin yaşamları neredeyse devam ediyor. Kökenleri Kızılderilili diyebilir miyiz bunlara? Nasıl bir yer Peru? Geçimi yalnızca turizme mi dayanıyor? Örneğin fotoğraflarda gördüğümüz Perulu yerlilerin yaşadığı kıyı köyleri, kasabaları turistik amaçla hazırlanmış mizansen mi yoksa gerçek yaşamları mı? Gerçek yaşamsa ilginç çünkü..sanırım teknolojinin girmediği bölgeler. Oralarda yaşam nasıl, çocukların büyümeleri ve eğitimleri nasıl örneğin?

[ Ertuğrul Barka ]  Peru da tek bir tip halk ve yerliler yaşamıyor. Aymaralar var, Quechualar, İnkalar, v.b… Peru’da turizm önemli bir gelir kaynağı ama bu kadar değil elbet. Sanayi ve tarımsal sektörleri de var. Bolivya ve Peru gerçekten sefaletin çok yaygın olduğu ülkeler; çoluk çocuk orta yerde ve oldukça kötü durumdalar. Eğitim ve sağlıktan yararlanamayan oldukça geniş bir kitle var.

Ve Şili…kurak topraklarla sulak alanların bir arada olduğu bir coğrafya. Bir yandan susuzluktan çatlamış topraklar öte yandan flamingoların salına salına sularda yaşadığı keyif… son olarak bunu soruyorum Barka’ya.

[ Ertuğrul Barka ]  Şili dünyanın en ince uzun ülkesi. Denir ki, “Şili’de iki elinizi yanlara doğru açarsanız bir tarafı denize bir tarafı dağlara değer…”, öyledir de.. Patagonya, Şili ve Arjantin arasında çöllük bir alan. Epey savaş vermişler, kan dökmüşler. Sonunda Papa gelip barıştırmış ve o paylaştırmış; ama ne paylaştırma! Şili’den Şili’ye gidebilmek için bir iki kere Arjantin gümrüğünden ve denetiminden geçiyorsunuz. Tabii tersi de öyle. Çok sıkı gümrükleri var. Ekolojik koruma en üst düzeyde. Köpekler neyiniz var neyiniz yok kokluyorlar. Kibrit çöpü kadar kaktüs örneği almıştım, attım. Avrupalı bir kızın çantasından da benzeri kadar kaktüs örneği çıktı; tahmin edersiniz… Çok zengin bir ekoloji söz konusu Latin Amerika’da. Bu nedenle de sıkı koruyorlar. Her çeşit sulak alan kuşu var. Peru bayrağı flamingolardan esinlenmiş; kırmızı ve beyaz…
 

- sürecek -    

dizin    üst    geri    ileri  

 



  5  

 SÜJE  /  Ertuğrul Barka - Semih Özcan  /  yirmi beş ocak iki bin on yedi  / 20