İNCELEME

Tahir Şilkan   







EDEBİYATIMIZDA GERÇEKÇİLİĞİN YÜZ AKI :

ORHAN KEMAL


Orhan Kemal'in yaşamı başından son güne kadar hep çalışmak, didinmek, boğuşmak, mücadele ile geçmiştir. 56 yıllık yaşamına kırkı aşkın edebiyat eseri sığdırmış, geçim için bunun en az iki katı senaryo yazmış üretken ve çalışkan bir yazardır. Ölmeden önce konuşamadığı için son sözlerini yazarak duyurmuştur: "... İnandığım doğruların adamı oldum. Böyle yaşadım. Karınca kararınca bu doğruların savaşını daha çok sanatımda yapmaya çalıştım. Kursağıma hakkım olmayan tek kuruş dahi girmemiştir..."

"...Yazmak için yaşamak, duymak, halkı algılamak gerekir. Bir yazı adamı için çok gereklidir halkın içinde kalabilmek. Ve halkın değişimini algılamak. Hatta değişimi yakalamak, bu değişimin dışına düşmemek..." Orhan Kemal yazdığı öykü, oyun ve romanlarında; tanıdığı, sevinç ve korkularını, özlemlerini, beklentilerini, kaygılarını çok iyi bildiği insanları anlatmıştır. Anlatmak için çok iyi gözlemlemek, bilmek, tanımak önemli ve gereklidir ancak yalnızca bunların yetmeyeceği de açıktır. Çok iyi tanınan fabrika işçileri, çırçır, patoz, tarım işçileri, ırgatlar, sokak satıcıları, küçük esnaf ve zanaatkarlar, onların çalışma koşulları, yaşadıkları çevre, gittikleri kahve, kebapçı, genelev, şu bu ... Yazmak için bunları görmenin dışında yazar tarafından bunların anlamlandırılması gerekir. Bunun için bilgi, içselleştirilmiş bilginin, bilincin bulunması zorunludur.

Orhan Kemal hayatı yaşayarak öğrenenleredendir. " ... Okumak, yeni yeni şeyleri öğrenme tutkusu, bilimsel kitaplardan felsefeye, sosyolojiye, müsbet bilimlere ilgi, bilimsel bilginin ışığında hayatı anlama ve anlamlandırma çabası, kendi kendini yetiştirme uğraşı, 1927 Demiryolu Grevine katılmış ustalardan öğrenme, sonra mapushane, Nazım Hikmet'le tanışma, onun öğretmenliğinde yetişme, bilinçlenme, öğrenme ve yazma...

Orhan Kemal, kendisini "aydınlık gerçekçilik" anlayışının bir temsilcisi olarak takdim eder: "... Gerçekçilik, içinde yaşadığı topluma yer yer ayna tutmaktan ibaret değil ki...Asıl gerçekçilik, asıl yurtseverlik içinde yaşadığı toplumun bozuk düzenini görmek, bozukluğun nereden geldiğine akıl erdirmek, sonra da bu bozuklukları ortadan kaldırmaya çalışmak. Buna engel olanlarla savaşmak..."

Orhan Kemal, gerçekçilik hakkındaki bu düşüncesinin ilk cümlesinin hakkını fazlasıyla yerine getiren bir yazarımızdır. 'İçinde yaşadığı topluma ayna tutmak, gerçekleri olduğu gibi yansıtmak.' Bunun yetersizliğinin tesbiti ayrı ama öncelikle Orhan Kemal, içinde yaşadığı topluma karşı sorumluluk duyan, ayrımsız olarak bütün halkını, insanlarını seven bir yazar olarak, yaşadığı toplumun ekonomik, toplumsal, kültürel birikimini ve değişimini gözlemleyen ve yansıtan, gözler önüne seren bir yazar olmuştur. Kendisinden önce, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halid Karay, sonrasında Toplumsal bir görünüşle Sabahattin Ali, Cevdet Kudret, Sadri Ertem yaşadıkları toplumu gerçekçi bir biçimde anlatmıştır.

Orhan Kemal, 1950'den sonra birbiri ardına yazdığı öykü ve romanlarında, iyi bildiği insanların hayatını çok etkileyici, yaşayan roman kahramanları yaratarak anlatmıştır. Onun öykü ve roman kahramanları canlı gibidir. Okuduğunuzda hikayeleri anlatılan kişileri çok iyi tanıdığınızı, bildiğinizi duyumsarsınız. Onun öykü ve romanlarında; geçimlerini sağlamak için en güç , en ağır çalışma koşulların da çalışmak zorunda kalan çocuk, genç, yaşlı, kadın erkek emekçiler vardır. Sınıf değiştirmek isteyen, yükselmek daha iyi yaşam koşullarına kavuşmak isteyen genç kızlar, köyden kente ekmeğini kazanmak ve üretilen değerden payını almak için gelmiş, mücadele eden, çoğu zaman örgütsüz, örgütlenmek istediğinde başına patronun ve patronun destekçisi devletin sopasını yiyen insanlarımız vardır.

Güçlü biçimde ilk kez Orhan Kemal'in romanlarında görürüz kadın işçileri. Erkeklerle birlikte kırk- kırk beş derece güneşin altında, aç susuz, 15-16 saat çalıştırılan ırgatlar, çapa yapan, pamuk toplayan işçiler ya da 12 bilemedin 13, 14 yaşında ölmüş teyzesinin, halasının, ablasının kimliğiyle çırçırda, toz bulutu altında çalışırken ya da "Taşçıkan" da tarihin en eski mesleğini yaparken. Günün bütün yorgunluğu üstündeyken evde de çalışmaya devam eden yemekti çamaşırdı, bulaşıktı, yamaydı, dikişti diye çalışan işçi kadınları, onun kadar gerçekçi anlatan olmamıştır.

"... Orta Anadolu'dan, Doğu'dan binlerce, onbinlerce ırgat, çoluk çocuk, kadın erkek, genç ihtiyar paramparça üstbaşlarıyla, pis pis kokarak Ötegeçe'deki mezarlığa yığılırlar. Kıçı açık çocuklar mezar taşlarına inip biner. Her şeylerini Allah'a bırakan kadınlar, Taşköprü'nün bu geçesinde, Kalekapısı'ndaki ırgat pazarından gelecek erkeklerini bekleşirler. Değdiği yeri köz gibi yakan güneş tam tepededir. Mezarlıktaki paçavra yığınları beklemekten usanır. Birden deli bir sağanak. Ortalık sel sele gider...
... torbalarındaki tandır ya da yufka dürümleri tükenip, çarşı ekmeğine verecek son kuruşları da suyunu çektikten sonra, aç çocukların çığlıkları göğe yükselir. Analari bir deri bir kemik analar, erkek yüzlü analar, avuçları nasırlı analar, dökecek gözyaşı kalmamış, kupkuru analar. Kalekapısı'na dikmişlerdir korkunç bakışlarını. Kalekapısı'na kocalarının her sabah , daha şafak sökmeden gidip omuz omuza doldurduğu Irgat Pazarı'na...

... Günler geçer, haftalar geçer. Yaşlılarla, aç çocuklar ölür. Yağmur ve güneşin, sıtmanın, sivrisineğin, insafı yoktur. Çukurlarına gömülü gözleriyle kadınlar, çocukların çığlıkları ve ölüm acısını kanıksamış kadınlar çok az konuşarak beklerler
... Sonra, yalınayaklarla; toz, çamur içinde düşülerek tarlalara gidilir. Kuru, taş gibi ekmek karşılığı, tarlada sabahtan akşama kadar çapada çalışılır. "

Orhan Kemal'in Çukurovadaki tarım emekçilerinin yaşamını anlattığı bu satırlar, en az Jonn Steinbeckin 'Gazap Üzümleri' romanı kadar gerçekçi ve başarılıdır. Gerçekçi ve çok iyi anlatıldığı için Adana Ağaları, Orhan Kemal'in romanlarının tefrika edilmesini engellemek istemişlerdir. Hem de kavgalarını verdiği emekçileri aleyhinde kışkırtıp, "Adana'mızı kötü gösteriyor" diye protesto ettirerek. Orhan Kemal, Kabak Hafız gibi ağaların hizmetinde çalışan sahtekar din adamlarını bütün çıplaklığıyla ortaya koyduğu, emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarını çok iyi en gerçekçi biçimde anlattığı için... Gerçek, ağaları ve devleti korkutmuştur. Gerçekler o denli iyi ve başarıyla anlatılmıştır ki karşısında söylenecek söz kalmamıştır. İmamlar, ağalarla anlaşıp sabah ezanını erken, akşam ezanını geç okumuş, işçiler on altı saat çalıştırılmıştır, bunu yazdığı için Orhan Kemal yasaklatılmak istenmiştir. Çünkü egemenler şunu görmüştür: Orhan Kemal'in anlattığı olaylar ve insanlar gerçektir. Yaşayan insanlardır hikayeleri anlatılanlar, kentin sokaklarında, fabrikalarda, tarlalarda, kenar mahallelerde, yoksulluğu gizlenemeyen evlerde yaşamaktadırlar. Elçi Çemşir, Berber Reşit, Kabak Hafız, Habib, Güllü, Kemal, Pakize, Filiz, Topal Eskici, Cemile, Murtaza, Kudret Yanardağ, Pehlivan Ali, İflahsızın Yusuf, Bobi Niyazi, Berbat, Cevdet ve diğerleri hepsi bu toplumun insanlarıdır.

Orhan Kemal'in yapıtlarında, bölümler arasında birbirine bağlı bir bütünsellik vardır. Olaylar ve insanlar arasındaki bağlantıyı çok başarılı bir kurguyla ortaya koyar, Orhan Kemal. Ayrıntıları açıklanan olaylar tesadüfen gerçekleşmez. Olaylar, yazarın toplumsal çözümlemelerinin ışığında gelişir. Ağalarla köylüler arasındaki uzlaşmaz çelişkinin yüzlerce yıldan bu yana gelen bir toprak paylaşım kavgası olduğunu duyumsarız yapıtları okuduğumuzda. Tek parti iktidarının köylünün değil, ağaların temsilcisi olduğunu, ayak sesleri duyulan yeni iktidarın da farklı olmayacağını, bunun niçin böyle olacağını, gerekçelerini ortaya koyarak okuyucusuna aktarır.

Gerçekçi yazarların toplumsal çözümlemelerinin ne işlevi vardır? sorusunun yanıtını, Cengiz Gündoğdu 'Estetik Kalkışma' kitabında şöyle yanıtlıyor: "Toplumu doğru çözümleyen yazarların yapıtlarıyla okur, insanı, toplumu anlar."

Orhan Kemal'in yapıtları okunduğunda, günümüzde de çok tartışılan pek çok tarihsel olgunun yanıtını öğrenebiliriz. Yapıtlarıyla; ülkemiz toplumunu, insanlarını, olayları eleştirel bir bakış açısıyla, gerçekçi ve başarılı bağlantılarla öyle anlatır ki; okuyucu bu yapıtları okuduktan sonra azımsanamayacak bir toplumsal bilinç kazanmış olur.
"... Bereketli Topraklar'ı yazıp bitirdikten sonra, bir gece Nadir'in kahvesinde İsmail, Selahattin, Yunus Ustaları, Ali Şahin'i, Osman Zenginler'i, Bethoven'i topladım. Çaylar, kahveler benden, sabaha kadar onlara romandan parçalar okudum. Beni dikkatle dinlediler. Sonunda şöyle dediler:
"İyi yazmışsın Raşit, ...Eline sağlık, Söylediklerinin hepsi doğrudur. Hatta her bir şeyi söylememişsin bile. Çukurova'da öyle şeyler olur ki, insanın nefesi kesilir. Oturup sana anlatsak bir değil beş roman yazarsın..."

Çukurova'nın hakikatli ustalarının anlattıklarının yanısıra, gözlemleri, bilgisi, birikimi, yaratıcılığı ile bu beş romanı yazmıştır Orhan Kemal; Vukuat Var, Hanımın Çiftliği, Kanlı Topraklar, Eskici Dükkanı, Kaçak. Çukurova'nın katı gerçeğini, toprak kavgasını, emekçilerin alın terini çalanları, yorgunluktan bacağını patoza kaptıranları, sıtmalı çocukları, işsizliği, açlığı , yoksulluğu belleklerden silinmeyecek güzellikte yazmıştır.


içindekiler    üst    geri    ileri   




 42