ŞİİR

Ayşen Deniz Onaral  







yazıcı dedi ki: eski bir izi silmek sana elem getirecektir. beni okuma. yorumla yalnız, kutsal meşenin hışırtısını, sesine karşılık veren sesi buluncaya dek…


dolores’ in çizmeleri

(II.bölüm)



makaralar raylar üzerinde


karakıtanın kara eli uyandı. ağacı yeniden dikti. yılanına yakardı.

taş üstüne taş yıktı. katmanlarını soydu. kesti. kırptı. kırpıkları dışına, makası içine attı.

su üstüne su yıktı. katmanlarını soydu. kesti. kırptı. kırpıkları dışına, makası içine attı.

göğ üstüne göğ yıktı. katmanlarını soydu. kesti. kırptı. kırpıkları dışına, makası içine attı.

karakıtanın kara eli hemen ayrılacak, hemen birleşecek, hemen bozulacak, hemen düzelecek, hem şekilsiz olacak, hem şekilden şekle girecek, toprakta, suda, havada, mahlûkta hem gizlenecek, hem görünecek, hem olacak, hem olmayacak, hem yakın, hem uzak, hemen değişecek, hem değişmeyecek, hemen değiştirecek, hem değiştirmeyecek, hem kesilecek, hem kesilmeyecek, makasın, bıçağın, usturanın, camın, canın, jiletin, giyotinin, baltanın hem özünde olacak, hem dışında olmayacak,hem gölgesiz olacak, hem gölge verecek,hem ker, hem semi, hem âvâz, hem lâl bir şey yaptı.

kıskan, dedi suya. su, gayret, dedi, kıskandı.
kıskan, dedi toprağa. toprak, gayret, dedi, kıskandı.
kıskan, dedi havaya. hava, gayret, dedi, kıskandı.
hepsi kendini gayret etti, kendini kıskandı.
karakıtadan ateş böyle doğdu.
hangi gayret hased, hangi gayret memduh, hangi gayret kıskan…
kıskan’ ı ortadan bölsem hangi yarısı kıs, hangi yarısı kan?
kan, akışın içinde bir akış mı yoksa akış mı hep kan?

ay sustu.koyu bir duvar gece, ustasına çöktü
palmiyenin parçalanan denizi karnında
çimen buğusu filan teknede batan
karikatür uğultusu yeraltı fillerinde boğulan
bu is çalkantısında kendiliğinden kendiliğinden
doğumuyla ölümü, niyetiyle vakti, akışıyla akıntısı, fitiliyle alevi birbirine uyumsuz olanım ben.
dinlen gecem. rüyanın gerçeği kendi zıddından korkmaz.


geride bir zaman, kül tadı bırakarak…
korkunun yere çaldığı kanı gördü. suya çaldığı isi gördü. ruhta boğduğu tohumu gördü. ateşe attığı canı gördü...
korkuyu korkusundan tanıdı,
çağırdı.
korku, olduğu yerde kalmayı seçti.
kim bilir ki yıldızların yolunu…

***

nirengi ile direngi

hüviyet bir, aza çeşit… uzağın ışığı olmayanda yarattığına bak.

derlerdi ki: lilith hüzün şarkısını hiç kimse için söylerdi.
derdim: acaba, sesi nasıldı?


aradığını bulamamış olmanın sıkıntısıyla…
beklenmedik bir akışı… iştahla içiyorum… bütün ölüleri uyandırdım bu gece, taşları yürüdüm, isimleri ezdim…
güneş yağdım. yağmur açtım. şira’ yı saf tuttum.
bin tavuk kestim, çarşaf dokudum, mahluğûmu uyuttum.şira’ yı saf tuttum.
bin kanat yoldum, minder doldurdum, mahlûğumu uyuttum.şira’ yı saf tuttum.
oldum, reddettim. öldüm reddettim.şira’ yı saf tuttum.

korktular.
onları korkularından tanıdım.
çağırdım.
oldukları yerde kalmayı seçtiler.

çın çın çınladı akıntıda karabatak:
toran baba tomarım ben ayren’i ararım yaramazlık yaparsa torbama atar kaçarım!


onları korkularından tanıdım.
geçtim karşılarına onlara baktım. geçtim karşıma bana baktım.
içimde hortladı kara kıtanın kara makas tortusu. başladım ne varsa kesip kırpmaya.

şakk toran baba,kırrttkırrtt iki enginar beyni, şakk bodur chucky, kıtırrt üç ağrı kesici, şak bir hamamböceği, şakkşşşakk şak çatlak şavesin kıllı memesi, kırt kırt bir pisuvar resmi, kırt kırt kırt gecekuşu melahatin felçli eli, şakk kırt kıtırtt sürrealist kitinin heykelleri, şakk bir film şeridi, kart kurt kıtırt çıtkırıldım tubanın çürük dişi, şakk suyu çekilmiş bir limon, şaaakk şakkk dombay fatmanın cikletleri, kırt kırt damlacık hasanın vantuzu,şak şakşakk kasap hidayetin elmacık kemiği, kıtıırrrtt arap sariyenin nane şekeri, kırtt şak şaakk bir bisiklet tekeri, kırt kırrttt şak şaakkk,…, kırt kırt…, şakk…üç bin sekiz yüz yirmi iki kitap, üç yüz kırk dokuz dergi, bilmem kaç metre kablo, takvim, şiir müsveddesi, uğultu, dırıltı, sabun, kova, paspas, don, pijama, bidon,…ne varsa… kestim kırptım kestimkırptımkestimkırptımkestimkırptımkestim
kırptımkestimkırptımkestimkırptımkestimkırptımk…

her kırpığa üç gün itiraf ettim, üç kabuk ithaf ettim, yedi adrese böldüm, bin dört yüz seksen sekiz tomar yaptım, rafa dizdim. pat diye düştü, kaldırdım, dizdim, pat diye düştü, kaldırdım, düştü, kaldırdım düştü…
dağıldılar, uçuştular, savruldular, orama burama yapıştılar.

- bu kadın uyumsuz, dedi, kırpığın biri, içini boşalttıktan sonra üstü başı boşluk,
- tenini küfürle örtmüş, sıkışıp kalmış makas oyuncusu,
- bu kadın lanetli, dedi, nefretin kırpığı, kurgumuzun en tehlikelisi bu,
- şuna bakın, ruhunda karakıtanın kara makası, bir lanet bu,
- yüzünde medusa, etinde venüs, tadımlık bedende astarsız yüz, arıtıp arıtıp kendini bize veriyor,
- tıkılmalı yerin en bulanık katına!
- atılmalı susuzluk kuyusuna!
- bir mezarlıkmış içi şuna baksana,
- ağzını kaç adrese bölmüş!
- …

ağlayan balıkçı sokaktan geçiyor

yersiz yurtsuz bir hamamböceği ıssız kaldırımda bitkin:


-ey, insan! söyle bana…
bir kadından ne kalır geriye? bir adamdan ne kalırsa…bir queerden… bir sinekten… bir gülden… …?
- ey, insan! söyle bana…
kibir cambazı açıklayabilir mi sırrını ham ile olgun’ un?
- ey, insan! söyle bana…
kuklasını yakar mı ayazda kuklacı?


kim gördü?
haydi mumları yakalım, köşe bucak arayalım. bir makara olacak, raydan sarkan biri için , kara bir makas ağzı, bir az’ dan fazla gelen hafızada, sürükleyecek rüzgâr yerinde yeller esen mezbahadaki is kokusunu, hurafeyi aklamak için uçsuz bucaksız geveze orkestrası meşgul, sökecek tüm kulakları, atacak ateşe, kül gagalayacak şair kaldırıp kapağını makyaj kutusunun… heraklitos, hep suya…

gören dedi ki: ey, insan! şunu minerva’ nın kucağına göm. baykuşta kalsın.
dedim ki: korkulu rüyâ görmemek için dua ederdim…


ben ayren, 1897. resmo - smyrna

tekneler geliyor, tekneler gidiyor
hırpani kırpıklar hırpa huyunda
tembih, sabır, sırat, serinlik nimet
yakılıyorken odada
buhur gibi bekliyor.

yol izin verirse… kara kere kara su
imbatın unuttuğu tanrıça
kolların kesik. yok
etimolojik özetim bu şehirde
karataş– karantina.
tekneler geliyor. tekneler gidiyor.
kor akasyayı görmedi kimse

karabatak, dal çık, dal çık!
başka bir şey veremez bu deniz sana
kumu dölleyen damla
kabuğu gurura çevirir
dal çık karabatak dal çık
palmiye bulunmak ister, midye delirir.

her ırkın siyahı var, sessiz. kumun dışında
bubbe’ den kalan bir saat, hiç çalmayan
bildin mi
hakikat mi sabit, sabit mi hakikat

hiç düşmedi dillerinden
- insan öldürür sevdiğini
insan öldürür sevdiğini
yine de ölmez insan


elimi eteğimi çekiyorum bu ağızdan
çalıya yakıştırıyorum belleğimi


sokaktan ağlayan balıkçı geçiyor

yann,menora
makasları haşla!

pusu bilir şehrin girdisini çıktısını, gezen değil.
cüruf bilir tenin girdisini çıktısını, sevişen değil.


madam ayren’
in bertaraf günlükleri

“çünkü rüzgârla gelen, yalnızca rüzgârı bilen tarafından öldürülebilir ve denizle gelen suları bilen tarafından ve alevle gelen…”   (kadim akit)

öncesinde ne yazılmışsa sonrasındaki gibidir. her birinin mühürleri ve büyüleri vardır.
(burada nakledilenler yanıkların içinde bulunanlardan bazılarıdır. bazıları hiç açıklanmayacaktır.)

1461. gün. lebernsborn evi.

ağlayan balıkçı sokaktan geçiyor

elimde kırdı buzunu su. sıkıştık. kesip çıkarıyoruz sıkışmışlığımızı buzdan.
yaşıyorum balık. çılgınlık buz. elim parmaklarımın üstünde. balıkçı. parmaklarımı tutunca boşluk.

sokaktan ağlayan balıkçı geçiyor. dipte ev. kara değil. gölgeli. daha kara bir kum katılan saat. kaç kez kadın. içsem hemen başımı ağrıtacak bira. biri,
mutlu mutsuzluk, diyor buna. hiç istemiyor bitsin.

ağlayan balıkçı sokaktan geçiyor

kedi nova sürtündü gözyaşına. kasım alnına çarptı. balkonda gittikçe çürüyen bitki. kara çuhalar dizildi sehpaya. odada ürperen batık. içten içe sinsi oyuyor birini.

sokaktan ağlayan balıkçı geçiyor

buz isimlendi. balık tek oldu. kırılan tek.şenferâ buz serpiyor kavrulan çölüne.
insanlar fokurdayan su gibi…

ağlayan balıkçı sokaktan geçiyor
uzayıp gidiyor sesinde sancılı bir yangının sorusu:


- hangimiz balıkçı
hangimiz balık?

bense porselen bir fincan görüyorum
ama kırıldı demin
porselen kırılan bir şey
kırıklar denize uzanıyor

yann, menora
makasları haşla!

balık derinliğinde bir pul
etimden geçiyor buzun derisi

gün devrildikçe düş iğneleri


***

1462. gün. dario moreno sokağı. asansör (tarihi)

ağlayan balıkçı sokaktan geçiyor

makaralar, raylar üzerinde
krepon sarkacı zaman zaman tramvayda
mor.
makaralar, raylar üzerinde
uzamından sarkan yalancı akasya
mor.
makaralar, raylar üzerinde
bilirim yaralı patilerden yüzümü
kırmızı.
makaralar, raylar üzerinde
eski bir asansördür kendine göre
kırmızı.


ben ayren, hiç körelmeyen bir makas yutmuş
görünmeyen makaralar raylar üzerinde…


kimse inmedi. hiç kimse. çıktım. führerini sıvazladı biri. sıvazlamadı mı? okşadı mı? yoksa… ikisi mi? aynı şey mi? makaralar raylar üzerinde.
karşılık vermeyen biri, ama ışıkta yüzü. çıplak. ışıkta. ama gözleri kör.makaralar, raylar üzerinde.

ama körlüğün ötesinde mi bir sözcük anlam bulabilir birinde…

(bir kadın, bir adam, kimse yoksa, asansörde)
görünmeyen raylar, makaralar üzerinde

kadın dik durur asansörde
mor.
yere bakar
mor.
çantasını iki eliyle sımsıkı tutar
önünde
mor.
bacaklar bitişiktir
mor.
bir duruşta bin şekil alır
mor.
çetrefil.

görünmeyen raylar, makaralar üzerinde

adam dik durur asansörde
İ
tavana bakar
Î
ellerini ceplerine sokar
= ! =
yere bakar
ellerini arkasına koyar
=İ=
kadına bakar
ellerini kavuşturur
()
sağa bakar
(
kollarını kavuşturur
önünde
sola bakar
)
bacaklar bitişmez
^
bin duruşta bir şekil alır
düz.
_-_
görünmeyen makaralar raylar üzerinde
(                                                   )
bu aradan yakınlık doğmaz.
ellerinden yansır insanın çıplaklığı.
görünmeyen makaralar, raylar üzerinde.


sokaktan ağlayan balıkçı geçiyor

bir yer… hep sustuğum… abiga’nın anılarını dolores’ in çizmeleriyle aştığım. boğazımda düğüm bir yer. kimseye söylemedim. abiga eviyle yakıldı, yerine fırın yapıldı. fırın her yandığında alevlerin ortasından on iki hamamböceği fırladı, mayaya, una yumurtladı. herkes çıtır çıtır ekmeklere iki tel bıyığın nerden girdiğini araştırmaya başladı.

insanlar öbür sokakları dolaşmıştır.
insanlar kafelere oturmuş. kahvelere bayılmıştır.
bir yer
taş yarıldı derininde
toprak solucanını avutuyordur.



ağlayan balıkçı sokaktan geçiyor

biri… yanımda yok. çok yontulmuş heykelcik biri. kendine alçı kemiren. beyni başka alçıyla kemirilmiş.
pencereden karanlığa saklanarak kurtuluyor. ruhunda mars masalı. yazıp yazıp siliyor. bir tek bodur chucky kalmış elinde hastalıklı bir aşktan. chucky kanıksanmış. biri kanıksamış.tuttuğum el labirent.

diyor ki,
senin sevincini emen krepon
unuttu çiçeklendiğini işaret parmağında
yazıyı yaza katladım silgiler içildi
birkaç kadın aşırdım pandora’ nın duvarından
soktum elimi karnına
iskeletini ayıkladım


ağlayan balıkçı sokaktan geçiyor
uzayıp gidiyor sesinde sancılı bir yangının sorusu:


- hangimiz balıkçı
hangimiz balık?

ey, menora,
makasları haşla!

balık küçülür diğer balığın içinde
alçı yüzü içer
övgüler balıkçıyadır


***

1463. gün.lebernsborn evi.

ağlayan balıkçı sokaktan geçiyor

sonra onu ezdiler
- son bıraktığımız yer nerede kalsın sence,
diyen hamamböceği’ ni

sana da yakılmak yaraşırdı hamamböceği
inip çıkarken kıldan ibaret bir yetiyi
fırından fırlaman üzücü oldu elbet
ağırlaştı vapur düdükleri
alır başımı giderim kalan hayat
taa ki…


sokaktan ağlayan balıkçı geçiyor

ezilen şeylerle kabuk bağladı zaman. ben hangisindeydim?
kabuğunu atınca yara, bubbe: yara ferahladı, derdi.
bense iki adım atabiliyorum hâlâ ‘ferah’ derken.

‘ferah’, insanın içinde nedir? ya ben bunu düşünürken biri, evin çok ferahmış, derse…
bu, içimin ferahlığı her yere yansımış mı, demektir.
ferah’ ın karşılığı ev mi olur, bunu böyle söyleyince
peki, içinde kaç ev taşıyabilir insan,
birden çok olduğu için mi içi ferah değildir?

kuşatılmış kayada yaşama ihtimali olmalıydı sandalın elinden tutan yalı,
harap, vahşetin senfonisi bir ikaz mı
daldan dala akan rüzgâr
nar döküyor

taa ki…

- nereye?
- tarife gerek yok.
- nereye?
- tarife gerek yok.
-nereye?
- tarife gerek yok. yolu biliyor.
- …
- taa ki…


ağlayan balıkçı sokaktan geçiyor
uzayıp gidiyor sesinde sancılı bir yangının sorusu:


- hangimiz balıkçı
hangimiz balık?

yaan, menora
makasları haşla!

kendinden ağır bir düzlemle ezilmesi hamamböceğinin
böcek olma imkânı taşıdığından


belleğin derisi çatlaktı doğuştan
en çok bir hamamböceği girip çıkardı o aralıktan
bitimsiz rüya olan uyanışına

hayat hep kırdırır bana geçemediğim çatlağı
şarapta yabanıl akşam
dudakta is kokmalıdır
kendini vapurların altından çeken deniz
abazan meyhanede ölü kelebek
kanatlarda günlerin çark izi

kıyısına itildiğim şiir diyorsun ya
sinsi ışıkta çürüyen gitar
her kaldırımda kösnül tango
baldosa arrabalero amague apilado

mitinde gerilen cinslik merasimi
ağzından hep bir ‘yahudi!’
bana…


***

1464. gün.yahudinin evi. no. 19 d. 3

( karantina – karataş monoloğu )
ağlayan balıkçı sokaktan geçiyor

“ hazırım kanat çırpmaya
dönsem derim, dönsem geriye
bir an daha kalırsam burada
korkarım hiç dönemem diye “
( g. scholem )

magmanın ankası hıçkırdıkça çıplak

boş yere körükledi hakikati benjamin
sonra tuuh diye tükürdü

körükledim kendimi boş yere
sonra benjamin’ i tuuh diye tükürdüm

kül ağlarınıza takılıyor
ağlarınıza kül

ağlarınızın çocuk gibi avutulduğu
birinci gün kolay
makaralar, raylar üzerinde
ağlarınızın çocuk gibi avutulduğu
ikinci gün kolay
makaralar, raylar üzerinde
ağlarınızın çocuk gibi avutulduğu
üçüncü gün kolay
makaralar, raylar üzerinde

teslimiyet ağla sınırlı değil
magmanın ankası da:
-“gölge etme, güneşimden çekil”,

olamamaktan olamamaktan
kurtarın yakamozu!



ağlayan balıkçı sokaktan geçiyor
uzayıp gidiyor sesinde sancılı bir yangının sorusu:


- hangimiz balıkçı
hangimiz balık?

haz taklidinde buhran
ağ bozamaz ritmini yakamozun
ay hecelenir adıyla


yaann, menora
makasları haşla!

kanatlarından önce dökülmüş
kuş bir gün susacak
bir gün susacak

***

1465. gün. karantina iskelesi. soldan ikinci bank.

ağlayan balıkçı sokaktan geçiyor

gidilmiş mi… gidilmiş mi… kalınmış mı… kalınmış mı… ya çıkıp gelirse… ya çıkıp gelirse…

asla olmayacak olanı nasıl ayırırsın asla olmamış olandan…

yagelirsezincirleriylezırhlarıylakilitleriyleökseleriylegörünürseyaherkesgörürse
nederler…

asla olmayacak olanı nasıl ayırırsın asla olmamış olandan…


buz kütlesi nışka isret ednitemakitsi yol alıyor
buz kütlesi erimiyor
su buz kütlesini çekiyor düz akış istikametine
buz istemiyor
buz kendi ters istikametinden destek alıyor

güneş
buz
su
uzak

güneşe daldı buz, suyu kırbaçlıyor


buzun biri şaşkın şaşkı..dalgalanıyor denizde

asla olmayacak olanı nasıl ayırırsın asla olmamış olandan

sokaktan ağlayan balıkçı geçiyor
uzayıp gidiyor sesinde sancılı bir yangının sorusu:


- hangimiz balıkçı
hangimiz balık?

yaan, menora
makasları haşla!

eski bir metafor:” yakın geçmiş kendini adeta felaketler tarafından yok edilmiş olarak sunar.” mış.
yeni bir metafor: ölümlere dünden geçilir.



***

1466. gün. agia paraskevi kilisesi ( yanık kilise)’ nin bahçesi. kalan birkaç mermer basamakta.salıncaklar.

( karataş – karantina monoloğu)
sokaktan ağlayan balıkçı geçiyor

yapabilir misin?... vakti gelince yapabilir misin?...

akşamsefası:
çiçeklerin açılması: 18.00
çiçeklerin kapanması: 6.00
her yerde yaşar.
makaralar, raylar üzerinde…

yapabilir misin? ... vakti gelince yapabilir misin? …

melisa:
kokunun yayılmaya başlaması: 20.00
kokunun kesilmesi: 5.00
her yerde yaşar.
makaralar, raylar üzerinde…

yapabilir misin? … vakti gelince yapabilir misin? …

gündüz sefası:
çiçeklerin açılması: 6.00
çiçeklerin kapanması: 18.00
her yerde yaşar.
makaralar, raylar üzerinde…

yapabilir misin? … vakti gelince yapabilir misin? …

medusa çiçeği:
kayayı taşı sever.
havayla beslenir. kökünü ıslatma. çürür.
çiçek açması: hamile olduğunu gösterir.
çiçek dökülmesi: doğumun gerçekleşmesi.
kökünde bebek medusalar görününce: anne kendini öldürür.
ölü medusa anneyi göm. bebek medusaları başka yere taşı.
her yerde yaşar.
makaralar raylar üzerinde…

yapabilir misin? … vakti gelince yapabilir misin? …

vajina çiçeği:
gelincikgiller. haşhaş da denir.
çiçeklerin meyve tohumları yağ ve ekmek yapımında kullanılır.
latince papaver: uyku verici, rüya gördüren.
olgunlaşmamış haşhaş kapsülleri kesiciyle ( jilet, bıçak… ) çizilince çiziklerden sızan süt afyondur, içinde morfin, kodein gibi pek çok uyuşturucu madde bulunan güçlü bir zehirdir. aynı zamanda tıpta kullanılan değerli bir ilaçtır.
kapsül çizimi birleşmiş milletlerce yasaklanmıştır. ülkemizde haşhaş ekimi devlet kontrolünde yapılır.
gelincik çiçeğinin anlamı hüzündür.narin yapısı derin anlamlar ifade eder. yürek yarasının, hassas insanların sembolüdür.göbeği simsiyahtır. bir yangının közüne, kurumlarına, is’ e benzetilir.
her yerde yaşar. öldürürsen bir daha yeşermez. kendiliğinden ölürse yeniden doğar.
her yerde yaşar.
makaralar, raylar üzerinde…

yapabilir misin? … vakti gelince yapabilir misin? …

ters lâle:
halk arasında:kürt çiçeği. kürtler arasında: gulmehin
kerbela’ nın ortasında açar. ağlar. gözyaşları ateşe damlar.
göz yaşıyla yeşeren, biçilen yeşiline göz yaşı dökendir
çiçeklerinden gövdelerine dinmeyen özleri süzülür.
bu nedenle baş aşağı durur.boynu büküktür.
bitmeyen hüznü sembolize eder
karlar eriyince çiçek açar.
endemiktir. doğunun dağlarında yetişir.
makaralar, raylar üzerinde…
kardelenle karıştırılmamalıdır.

yapabilir misin? … vakti gelince yapabilir misin? …

yahudi çiçeği:
halk arasında: mor göçebe, göçebe yahudi,
ışıktan başka bir şey istemez.
dalları, yaprakları mordur.
pembe, mor çiçekleri her mevsimde açar.
dar saksı, sepet vb. sevmez. bir aralık, çatlak bulur ve dışarı çıkar.
yaşadığı yerde başka bitkilere zarar veren otları da barındırmaz,
bunun için oradan oraya yerde sürünmeyi göze alır.göçebeliği bundandır.
her yerde yaşar.
makaralar, raylar üzerinde…

yapabilir misin? …vakti gelince yapabilir misin? …

kirli gülsüm:
halk arasında rum çiçeği.rumlar arasında: zinya.
temiz çiçeklerin temiz temiz açması: haziran.
çiçeklerin kirlenmesi: temmuz.
çiçeklerin çok kirlenmesi: ağustos.
çiçeklerin çok çok kirlenmesi: eylül.
makaralar, raylar üzerinde…
kirli gülsümün çok kirlendiği için kapı dışarı edilmesi: ekim.
kirli gülsümün yeniden açmaması için imha edilmesi gerekir.
kapı dışına ya da çöpe atılan çiçeğin tohumları gelecek haziranda çiçeğe dönüşebilir.
en iyisi yakarak imhadır.

yapabilir… !

şöyle de sorabilirdim:

nedenler alıp başını giderse
dünyada bazı devrimler adını – nedense –neden çiçeklerden alır
bazı devrimlerin -nedense – neden başlangıç ya da bitiş ayları ekim ya da ocak ayına denk gelir?!
(ocak: öd/ od (ateş)/ ödçak= ocak.)
hem devrim insan için nedir, bir kedi için ya da bir limon için
biri bir yerlerde yazmış diye siz de onu devrim mi bellemişsinizdir
‘devrim’ değil de ‘armut’ yazsaydı devrime ‘armut’ mu diyecektik
meselâ ‘lâle devrimi’ dese biri, hiç lâle görmemiş olan bana
demez miyim: neyin nesi bu lâle, in midir cin midir
ya da dese her lâleyi görmüş olan bana
demez miyim: hangi lâle bu sözünü ettiğin
yani ayna sana elbiseyi ‘yakıştı’ diye algılattıysa…
elbiseyi algılattı, kumaşı, hatta dokunan ipi demedim
ya ayna hafif içe bombeliyse
dışa bombeliyse ya ayna
ya ışık doğru açıda değilse
hangi ayna seni sen diye…
bir biçimsiz soyutlamada somutu kusma isteği
diyelim ki elbise kirlendiğinde ve yıkadığında
hâlâ o, aynanın sana bellettiği mi
ya da belletmenin ilk durağı mı kir
ah, eşsiz kaygı, sen ne güzel kirsin
althusser, görmeme görmeyle zorunlu ilişki içindedir, diyor,
ben de diyorum ki, kadını öldürürken ellerin cebinde miydi…
k. popper, bizim şanssızlığımız, zekâmızın etik bilincimizden daha hızlı gelişmesidir, diyor,
ben de diyorum ki, insan facia beklentisinden başka bir şey değil,
bütün bunlar bana biraz
teatral anlatılardaki “ sahne geçitleri”ni hatırlatıyor
oysa ikna “asıl sahnelenendedir”
sahne geçitleri, asıl sahnenin yokluğundan yapılıyorsa
devrim de asıl devrimin yokluğundan yapılmış olabilir mi
yani evde masa yoksa masa almak gibi bir şey mi bu
insan iktidarsız bir varlık, yapıp kıldığı her şey
iktidarsızlığını örtbas etmek için muktedirlik çağrısından başka şey değilse
bazen de şu ‘ütopya’, ‘ distopya’ gibi şeylere kafa yoruyorum
neymiş efendim distopya baskıcıymış, ütopya coşturucu, özgürlük…, eşitlik… vs. vs….
ben de diyorum ki, hepsinin içinde bir ‘ topos’
ve her şey bir karış toprak içinse
insan distopik bir ütopiktir, tersi de söylenebilir elbet bunun
neyin nesi olursa olsun insan öldürür,
tohumunu yeniden yeniden ekmek için yakar, yıkar, işkence eder, tecavüz eder, imha eder, işgal eder, ikna eder…
yeniden yeniden yakıp yıkmak için eker…
ne ederse etsin. oldurulanın en büyük düşmanı zaman, zamanda olan zaten olunca ölü.(bu son cümleyi bir yerde mi okudum yoksa şimdi mi buldum, hatırlamıyorum…)
kierkegaard’ ın söylediği gibi “ biraz önce bir oyun oynanmış tiyatro kadar boş kafam”
uç ile uç delirium, uç ile uç! mutlaklaştırmak sapıklık, bütün cinayetler kolektif.



tabiat ana konuşuyor, kimse dinlemiyor
uydurulmuş yürekte devrilmiş ev
itiş kakış kan
nereye gidiyor, hiçbir yere gitmediğini bilen
mekanik nedime
yaşamayı yıkımların avuntusu sanıyor
nasıl daha sağır olunabilir ki

“yemiş kördür. ağaçtır gören”
bin kez söyledim bunu
cinnettir beklemek zaman sancı verir
kesip atar kulakla ilişkisini
ayçiçekleri diker amansız surete

taşın uğultusu, uçurum
alacakaranlıkta bir selâm
veremezdi. veremezdi. klorladı,
ağız tiksinti besleyen hela kokusunu
kaygısız akıp giden her şeye

tabiat ana terzidir, ondan öğrendim
yeşil elbise giymeyi
duru desen hatırla
o nisan gecesini,unutmabeni
çiçekleri sessizce deniz olmazlığın
yurdunda sürgün
gözleriyle konuşan
düğüm kalmış bir sözcük
tabut yorgunu
aramızda



ağlayan balıkçı sokaktan geçiyor
uzayıp gidiyor sesinde sancılı bir yangının sorusu:


- hangimiz balıkçı
hangimiz balık?

ey, menora
makasları haşla!

parkta fırtına var
yaprağa saplanıyor salıncak


***

1467. gün.yahudinin evi. no. 19 d. 3

(karataş- karantina monoloğu)

ağlayan balıkçı sokaktan geçiyor

içinden ray ve makas geçen bir şiire başlamalı. bazı yerlerde dize kullanılmayabilir.
makaslardan söz eden bölümler: dize, italik
raylardan söz eden bölümler: satır, koyu çizgi…
hatta duraklar da olmalı: mavi, duraklar çit gibi görünmeli, sınır…
olabilir.
anlarlar mı?! daha önce de denedim …kayaları’ nda. anlamadılar. birkaç kişi anladı, bir de ahmet abi anladı bi tek.

“ “yaşamın ucuna yolculuk” un türü mü olur?...”

yolumu değiştirmeden önce değiştirdim ben’ i, gidiyorum uç’a…



ey, bunca çelişkiyi yazıp silmekten deliren aşklar
uçurumdaki kelebek şarkısını sürüklüyor
cehenneminize yaşamın

yok oluş kadar yorgun…

sokaktan ağlayan balıkçı geçiyor

övüyor ses bir daha geçmeyecek olanı

çatıya kadar sarmaşık
iskeleden geceye ray
yüzümü sıyırdı. makasları haşla



ölümcül inlerin zemini acizlik maskene mehtap bahşeden pürçeklerle kaplandı. akşamüstlerini çaldı inkârın rahatlığı. herkesin bezdiği saatte kir. o. kendini seven en çok. ezdi ay şarkılarını, ağır yanılgılarla taşladı


ağır taşlarla ağır yanılgılara
ezilen şarkılarını gömdü ay

yok oluş kadar yorgun
sedyeler
kestikten sonra sana uzanan kolları



sokaktan ağlayan balıkçı geçiyor
uzayıp gidiyor sesinde sancılı bir yangının sorusu:


-
hangimiz balıkçı
hangimiz balık?

ey, menora
makasları haşla!


çılgın mezarcısı ömrün
şenliğini atıyor üstümüze


ke
       ü               r        k
            r                ü                ke                kk
e          küü
k-------------r-----------------------------------------------------r-----------------------
içinden                ordu                çıkan                balya e
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------k
------------------------------------------------------
lütfen inen yolculara yol veriniz-----------------------------------------------------------
tttttttttttttttttttttttt

***

127. gün.27 nisan… aryan kedi evi.

nisanda tevafuk:
iran adının aryan sözcüğünden türediği,
lebernsborn evlerinde aryan ırk için çiftleşildiği,
lebernsborn evlerinden birinde doğan ilk bebeğin vaftizinin,
ibrahim, ishak, yakup’ un doğum ve ölümünün,
yeşu, yasef’ in ölümünün,
mısır’ dan çıkışın,
varşova gettosu ayaklanmasının (27 april 1943)


nisan ayında gerçekleştiği…

aryan bebeklerin oyuncak barbie bebeğin ( hikayesi farklı sunulsa da)doğuşuna ilham verdiği,
barbie bebeğin pembiş evinin lebernsborn evinden ilhamla yapıldığı,
oyuncak barbie bebeğin yüzünde gülümseme ifadesinin olmadığı,
aryan çocukların da ömür boyu mutsuz oldukları….


ağlayan mı balıkçı mı geçemiyor mu bu mu sokaktan mı



her şey böyle başlıyor belki.belki         ben        bir          belkiyim


utanan göğüslerine çalışıyor presyözün
kırpıyor içinin bütün iagolarını
kendi sesine yankı şehvetin
makasında iki kusurlu mim

delilerden söz ediyor gecede
önce kâhinleştiriyor eziyor sonra
bir kutup çizip güneyi kuzeyde eritiyorum
her şey gibi dünyada kalıyor

ellerim olmasaydı dünya değişir miydi



h e r        ş e y         b ö y l e         b a ş l ı y o r         b e l k i
belki ben bir belkiyim
t e k m e l e n e n
--------------------------
lütfen inen yolculara yol veriniz------
tttttttttttttttttttttttttttttttt



sokaktan mı ağlayan mı balıkçı mı geçmiyor mu
uzayıp mı gitmiyor mu sesinde mi sancılı mı bir mi yangın mı sorusu mu

- hangimiz mi balıkçı mı
- hangimiz mi balık?

yaan menora,
makasları haşla!

dünya ne iyidir ne de kötü

belki ben bir belkiydim böyle’nin lûgatında

belki ile böylenin masalından:

cinnet dillenince çamaşır iplerinde çıldırır denize açılırmış belki kördüğüm ritminde.böylenin içinde belki intihar kalırmış kanatsız bir kuş derinliğinde. ıskarmozları okurmuş, böyle, sonra sandalları, kendini kendine çeker atarmış sonra belkinin üstüne. belki ezilmenin bütün hallerinde etrafı kedilemeye çalışırmış olmayan bir bahçenin içinde.
prag’da bir bozuk saat olurmuş bazen smyrna’ da kule, bazen aynada bir bahane bazen yerde debelenen paragraf. silsilesini, şînını ancak böyle devam ettirebileceğine inanırmış böyle. belki bunu ontolojik kibarlık olarak algılarmış ve böylenin hafızasındaki muz kabuğuna taparmış…


deli küçük bir sözcük müdür sizce?


1469. gün. roşhaar sinagogu’ nun önünde

(smyrna- karataş monoloğu)

ağlayan balıkçı sokaktan geçiyor

rüzgâr külü üfürdü kanı küfür
ben zamanım
ardında bıraktıkların mesafe

hazzandan hazza hazan perdesinden
ezildikçe değil, doğrandıkça gelişen yara
babanın hayvanına bir fener suyun içinde
hafifletmedi taşları. gördüm.
bir katilin ansızın affedilmesi ahh!



sokaktan ağlayan balıkçı geçiyor
uzayıp gidiyor sesinde sancılı bir yangının sorusu:


- hangimiz balıkçı
hangimiz balık?

hey menora,
makasları haşla!

biri bir şey eziyor yine
nal sesleri hep kırık bir kemanda


insan memnun kalmadı hiçbir çağdan.
evrim anlamsız insana anlam kattı.                         evrim organdadır.
evrimleşen organ kötünün iyisinden başka bir şey değil…
insanın evrimleşen organı hıncın yönünü değiştirdi.
hınç, bahane ustasıdır. hınç,usta bir cellattır. hınç, acı çeker. hınç, kapanmış yaradan kan kaybeder.
hınç, muktedirin mağdur doğasıdır.
sizin varoluş tıkacınıza da….de! heyy, mantığı çıplak gören var mı?
vicdan, ontolojik bir sorun mudur?

----
lütfen inen yolculara yol veriniz----------------------------------------------------------
tttttttttttttttt

iki dambıl
ödemli göğünüz için

süveyda kör bir kabuk muydu sizce?



***

730. gün. punto. apışarası kokan şiir etkinlği.

sürahide soluk egzersizi

panoroma:

mısırlımızıkacımırılmırılmırıldanarakmızrağınımızraklımıymıntıyamıhlattımidesiz
miskinminikmisafirmiçonunmikropluminiminimikaminkalesiniyaladımüessese
müdrümüştakmühimmücadelelerlekübadilmükerremimükemmelmüdafa
ettimöblecimösyömemelerinisallarantimilitaristmilitanfeministbirşairekıllarını
kaşağılarçüküsününçünküsündeanarkonanobirşair.paçavracıpaskalpatronun
paspasınıpaytakpalavracıpakizeninpaspalpabucunupatlattı.palavracıpeltek
pısırıkpişkinpoturlupörsükpulcupatladıpeltekpehlivanpeçeliperişanperizatın
pervazıperdesizpeykedepestenkeranipembepedagoglaperçinledi.
(bubölümnefesalmadanüçkereokunacaktır.)


“yer sarsılsa ne iyi olurdu! mezbaha yutardı beni!” ( beckett)-beni de ( yazıcı)

ağlayan balıkçı sokaktan geçiyor

anidir bazı şeylerin keşfi ölüm kadar
mimesis:
sürahidesolukegzersiziyapanadamınbütünorganlarıbulanmaktadır.sürahidesoluk
egzersiziyapanadamirdenbütünorganlarınıkusar.sürahidesolukegzersiziyapan
adamınyanındataşıdığıkonumankenikadınsürahidesolukegzersiziyapanadamın
kusmuklarınısiler.sürahidesolukegzersiziyapanadamboşolaneksandalyede
kendineyerkapar.sürahidesolukegzersiziyapanadamboşolantekyerikaptığı
sandalyeyiaparkarşıköşedekikadınınyanındakendineyerkapar.sürahidesoluk
egzersiziyapanadamınyanındataşıdığıkonumankenikusmuklarısilenkadınayakta
sapgibikalır.sürahidesolukegzersiziyapanadamınyanındataşıdığıkonumankeni
kusmuklarısilenkadınıfarkedenbaşkaadamkusmuklarısilenkadınakendi
sandalyesindeyeraçar.sürahidesolukegzersiziyapanadamınyanındataşıdığı
kusmuklarısilenkonumankenikadınartıkoradadeğildir.buradayaşanantanımsızdır.
buradayaşanankendinidinleme
yenamabozduğusessizliğedikkatkesilenşiirde
boşunabirsesolarakkalır.


canlı model delirir. “ starification scarification”
-------------------------------
lütfen inen yolculara yol veriniz-------------------------------
ttttttttttttttttttttttttttttttttt
-…?
-şşşt! bir şey yok…
-…!
-
yokbişey

a
ğlayan balıkçı sokaktan geçiyor
-…?
- bir daha anlatmasını hiç sevmem uzun uzadıya anlattığımı.
“ben viyaklamayı sürdürürken, yine de belli deyimler yeterince etkilemişti beni, onları unutmamaya, dahası benzerlerini türetmeye ve bunları biriktirerek karşı konulmaz bir bütün, sonunda doğru bir bütün, sonunda kesinleşmiş bir bütün oluşturarak, ağzımdan, gereksiz öykülerle, gereksizce aşındırılmış ağzımdan başka bütün söylemleri fırlatıp atmaya ant içtim… çünkü ben yer değiştiren, çarpışan, kıvranıp duran ve kısa süreli baygınlıklar geçiren, can çekişen insanların arasında kasvetle debelenip dururken…”
( beckett ) -ben de ( yazıcı )


sokaktan ağlayan balıkçı geçiyor

zlerim yeşil. lilith bana ağacın kurallarını öğretti
saçlarım siyah. lilith bana karanlığın kurallarını öğretti
bir daha anlatmasını hiç sevmem uzun uzadıya anlattığımı
hatırla hayatın akan su olduğunu
hatırla saf tutmayı yıldızları
saçmalıktan saçmalığa geçen
kaç ontoloji beslemiş
ağır yükler için, karahindiba
yuvarlak, makara gibi

ah’ ı hakikate ittim. makasları haşla.
bir zambak daralıyordur adamın
cam boşalmaktan usanmış avuçlarında
ray derinleşiyordur bir kadını üçe bölse
ares’ in kamışı şehrin dibinde
ezilmiş binlerce sakatat
bir ehramı ters yüz etse
su belkıs’ ı zemin sanacak
su belkıs’ı zemin sanacak



sokaktan ağlayan balıkçı geçiyor
uzayıp gidiyor sesinde sancılı bir yangının sorusu:


- hangimiz balıkçı
hangimiz balık?

yaann menora,
makasları haşla!

annem istiridye babam salyangoz
tamamlar beni kendime unutmak
değilden değile geçiyorum
spinoza’ ya bir çekirge göndermek istiyorum


çekirge küçük bir sözcük müdür sizce?

***

1470. gün.
lebernsborn evi.

(
karataş- brülör monoloğu )

sokaktan ağlayan balıkçı geçiyor

gaz sobası arızalandı. yüce ateşi kutsamamışsınız arıza ondan, “brülör nedir?”, en az 28 yılda bir 28 kere sorun, yoksa buz tutarsınız, dedi, gitti tamirci.

brülör nedir? diye sorduğumuzda:
1-karşımıza ilk çıkan kavramlardan biri “yanma odası” dır,
2-yanma odaları ilk, fransız devrimi’ nde kullanılmıştır,
3-yanma odası küçücük bir boşluktur,
4-hava – yakıt karışımının gerçekleştiği yerdir,
5-ısı ile alevin oluştuğu her şeyin içinde küçücük, bomboş bir yanma odası vardır, görünmez,
6-her türlü motorlu taşıtın,
7-kombilerin,
8-fırınların,
9-kazanların,
10-ocakların,
11-ızgaraların,
12-seyahat balonlarının,
13-sobaların,
14-kuzinelerin,
15-çamaşır, bulaşık makinelerinin, buz dolaplarının,…,
16-binlerce insanın tıkıldığı gaz odalarının -bir de tek insanın sığamayacağı kadar küçük- yanma odası vardır,
17-yanma odası sıkışmanın, sıkıştırmanın yaşandığı yerdir,
18-sıkışma artarsa verim de artar,
19-sıkıştırma iyice artarsa patlama gerçekleşir,
20-evrenin yanma odası vardır, dünya böyle oluşmuştur,
21-dünyanın,
22-ülkelerin,
23-şehirlerin,
24-evlerin,
25-evlerdeki odaların da yanma odası vardır, görünmez,
26-insanın da yanma odası vardır,
27-insanın yanma odası suratının tam ortasında, burnun arkasında çekirdeğe benzeyen bir dokudur.
28-vicdan diye genellediğimiz her şey, adalet, merhamet, ar, hayâ… vb. buradaki sinirlerin uyarılması sonucudur.
belli ki bazı insanlarda bu doku ‘ gaz odası’ işlevi görür.
bu insanların “auschwitz ‘den sonra şiir yazmak barbarlıktır” sözünü telaffuz etmeleri yasaklanmalıdır.


ağlayan balıkçı sokaktan geçiyor
uzayıp gidiyor sesinde sancılı bir yangının sorusu:

-hangimiz balıkçı
hangimiz balık?



yusuf’ tan yürüdü köre rüya diye…
imlasız bir muhitte efsunsever
bedava kadavra kuyruğunda sıfırlanıyor
her ama maskesi düşecek kadar bir yanıp bir sönen sığ davet
sinoptikomda diseksiyon. bilmiyor,

kadavra efkâr kokar



yaannn menora,
makasları haşla!


kara vagon suyu ısırdıkça buharlaşan bitki
ray öfkeli yalabıktan ve güzden ve şubattan
aynı tezgahı toplamakla geçer mi bir ömür
annemin sustuklarını haykırsa
karantina iskelesi is kumsalı kadar


oysa herkes öldürür sevdiğini
(ramiz dayı)
---------------------------
lütfen inen yolculara yol veriniz--------------------------------------
ttttttttttttttttttttttttttt
for each man kills the thing he loves / yet eachmandoes not die (oscarwilde)
-----------------------------------------------
lütfen inen yolculara yol veriniz----------------
tttttttttttttttttttttttttttttttttt
paranoia mon amour
aşklar en iyi nasıl boğulur   
(seyhan erözçelik)
“aslında “insan sevdiğini öldürür” değil de “ insan öldürdüğünü sever” demeliyiz”
( j. butler )
ruhu avutabilecek bir şey varsa, o da aynı işkenceyi yaşamış kişilerle görüşmek olurdu; ancak ruh, hiç kimsenin söylediklerine inanmadığını görünce derdini başkalarına açmaktan vazgeçer.
(avilali teresa)
tttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttt
dünyadasın, işte bunun tedavisi yok.
(beckett)
tttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttt
“yarın, ardından yarın, ardından yine yarın”
(shakespeare)

brülör küçük bir sözcük müdür sizce?

***

1471. gün. yahudinin evi. no. 19 d.3

(karataş- karantina monoloğu)


ağlayan balıkçı sokaktan geçiyor
neden, diye sormuştur kendine madam ayren, makaraları makaslara doğru sonsuz bir yolculuğa yeniden yeniden başlatmaya mahkum bu dönüş neden?
sözlüklere geçmemiş sözcüklerle yalnızlığında kekelemek, neden?


ateşle yatıştırılan ateş
kumsal ne iskele ne
ne bilsin belkıs kim

bir suzidilara istemiştim ondan
iki zıvana getirdi siyanürlü
akışa kapılmanın vaktidir, deyip
hışırdayan sayfada bilmeden
nelere denktir boğulmak

….

sokaktan ağlayan balıkçı geçiyor
uzayıp gidiyor sesinde sancılı bir yangının sorusu:


-hangimiz balıkçı
hangimiz balık?


sevgili abiga,

dün gece fırından fırlayan on iki hamamböceği gördüm.
yakıldığın yerdeydim. kedin nova cebimdeydi.diğer kediler de, kürt bırçi ile gotik çingene, cebimde olacaktı, ama biliyorsun bırçi yazlığa götürülmediği için dünya turuna çıktı, çingene’ nin eşyası yoktu bu nedenle başka bir eve taşınma şansı da…
senin homo sapiens dediğin onları pornografi mumyasına çevirdi.‘omniptikon apart’ homo sapiens ile şürekasının daimi adresi.
ama hep böyle olur değil mi? öldü denmez de vefat etti, hakkın rahmetine kavuştu, ebediyete intikal…, yıldızlara vardı, uçmağa vardı, dünya turuna çıktı. mevta…nüans meselesi; sonuçta her canlı ölür. her ölüme neden – görünmez olsa da – bir başka ölümlüdür. belagat kirliliği böyle başlar.
senin homo sapiens dediğin seni de sancılı bir yangının alaycı sorusu kıldı. yarım kaldı gerillaların göğü, artık ödemli. pek bakmıyorum.
itibarsızlaştırılmış denizdik orada. biliyorsun.


uluyan tuvalde yatak lekenin yurdu
polar ayıcıklarla geceleyen üşümüş ruh
acılarına yardım eden süs olurdu

cüret. karahindiba kuşa benziyor
bir sincap yavruluyor, sincaptan bir kuyruk
ağacın harabında
hazan harmanı hayat
uçakları geçtik kedilere yetişemedik, ama
yaygaraya acıktı her günün gölgeliği huginn
saçlarıma asılan gecenin hüznü

bir kurabiye ona. zencefilsiz. insanlık için
ne çok defedilmiş deniz
ne çok bartleby
defnedilmiş kadının hırpalanan içine

uçakları geçtik kedilere yetişemedik, ama
beklenmedik kâr titreyen karanlık hanede
joker hep eksik oyun döndükçe
kaburgaların birbirini kırışı
bir tel saç kutsal fırça
suratsızlığı falafelin
pişman bir gecenin bittiği yerde

büyük inşa ışığa
mazhar olanın yakınında
saklanan el

kar kendini
kendinden içre çek
hüküm hummasına tutulmuş
kapkara kupalar
kapkara meydanlara

kaç loş leke, kaç leke loş
tahakkümün zemin katında-
topyekûn yakılmalıydınız- diyen alegori

uçakları geçtik kedilere yetişemedik ama,
şubatta ave maria sabahı
mucizenin resmine kefil leke
çit çehrede ölü bir kuş
üçyolağzında çeşmeyle karıştırılmış
son çekilen kart
kibir ayracı
birbirine boyundurukla bağlanmış bir aile

uçakları geçtik kedilere yetişemedik, ama

çöl tutkusu saklar açılmayan kapılar
isli aynamdan içtikleri tuhaf denizde
gider gelir yeni bir akıntı edinir
elleri içine uzanamadan

ince kıyım sözcüklerde bir anarşist şaşırtmacası
uzaklarda çürüyen sarmaşık ve nar

ve deniz bir boşluk
bir var bir yok
balıkçı
balık
çehre

uçakları geçtik, kedilere yetişemedik, ama
görünmeyen makaralar raylar üzerinde


dün gece fırından fırlayan on iki hamamböceği gördüm.
yakıldığın yerde…
                                                                                          ayren

sokaktan ağlayan balıkçı geçiyor

sevgili ayren,

dün gece fırından fırlayan on iki hamamböceği gördüm.
yakıldığın yerdeydim. kedi nova’ ya uğradım. şaşırdı, sanki hayatında ilk defa kedi görmüş gibi her yerimi kokladı. ben de şaşırdım. meğer doğruymuş, ilk defa kedi görmüş. ilk defa çok güldüm. kendinden bir yüreğe rastlamak, varlığını bilmek güzelmiş. aklıma yaşar üstadın“ dünyada gövden kadar değil, yüreğin kadar yer kaplarsın” sözü geliverdi. gözlerimiz doldu. bilirsin ben de senin gibi ağlardım.

nova’ ya çingene’ yi ve yavrularını anlattım, isimsiz yavrularını…
bir ara kendi çocukluğumuza gitti söz. yıllar geçmiş, ismimiz değişmiş, değiştirilmiş, pek bir şey hatırlayamadık yalnızlığımız ve çaresizliğimizden başka… napalım “hatırlamak da bir buluşmadır” demişler ya…
-beni unutma, dedim nova’ ya,
-beni unutma, dedi.
gözlerimizden bir yıldız geçti. bir yıldız şehrin bütün kedi gözlerinden…
- hoşça kal, dedim. seninle bir yangın yerinde bir gün isimsiz yavrular ve çingeneden söz ettiğimizi…unutma…
- unutmam, dedi.

iki martı havalandı kıyıdan. iki can çırpındı sularda. bir vapur iç çekti.
usulca karardı iskele…

görünmeyen makaralar raylar üzerinde

dün gece fırından fırlayan on iki hamamböceği gördüm.
yakıldığın yerde…
                                                                                          kedi bırçi

sokaktan ağlayan balıkçı geçiyor

sevgili nova,

dün gece fırından fırlayan on iki hamamböceği gördüm.
bazen lekenin ortasından sökülüp çıkagelen o leke, zamanın ağındaki o kül… üzerinde değil, arada olma hali, diğer küllerin kuytusunda, kül yığıntısı hayatın, hayatın kuytusuna sığınılarak geçilen o ağ.
o ağ’ da duyularla tutulmayan bir şeye, bir loşluğa dokunmak, bir smyrna gecesinde hâlâ kendine dönen bir makaranın, menora’ daki makasın anlamları arasından yola çıkan bir yahudinin göçü…

ister kıpkırmızı bir asansörde siyah beyaz fotoğraf olsun, ister rayların aheste kıvrımlarında…
fırından fırlayan hamamböceği yol aldığında,… öfkeli bir taban, bir süpürge, bir zehir üzerine basıp geçtiğinde…ezildiğinde…

körfeze kış vurmuştur bile, kara bir kulenin ellerime dokunmasına ramak kala sabah sabah bir sevişmede alevlere direnen böcek yavruları… kör ilerleme… ağır aksak… hiç kimse için…

sevmeyi, sevişmeyi öğrenebilmiş miydik,
yaralarımızı solumayı, kabuğunu zedelemeden…?!
görünmeyen makaralar raylar üzerinde

dün gece fırından fırlayan on iki hamamböceği gördüm.
yakıldığım yerde…
                                                                                          abiga


sokaktan ağlayan balıkçı geçiyor

sevgili bırçi,

dün gece fırından fırlayan on iki hamamböceği gördüm.
gözüme uyku girmedi, kuşlardan önce kalktım, zaten uzun zaman oldu gözüme uyku girmeyeli.
nerede olduğum, nerede olduğuna dair bir fikrim yok, bunu hissetmek bana acı veriyor. belki bu mektubu asla okumayacaksın ve ben seninle son kez ve boşuna dertleşmiş olacağım.
seni aramak için bir kuş olmayı ne çok isterdim.
beni biraz tanıdınsa seni sevdiğimi hep özlediğimi bilirsin. burası, artık güzel değil. ağaçları kestiler, değil bir saçak altında, duvarın üstünde bile uyumamıza izin yok. yine de seni özlüyorum.
ölümden sonra hayat olduğunu ümit ederek orada tekrar koşup oynayacağımızı, kuyruk sallayıp, birbirimize hırlayacağımızı, miyavlayacağımızı, orada bütün çocukluğumuzu bulacağımızı düşünüyorum. fakat ne düşünürsen düşün gelecek hep karmaşık, özellikle insanın bizlere ne zaman ne yapacağı önceden kestirilmiyor.
sen ve ben birbirimizi iki sürgün yoldaş yerine koyup sevdik. bir kap su, bir parça ciğer için birbirimizi hırpalayıp berelediğimiz zaman bile mutluyduk. ama gel gör ki sen bir kürttün, ben bir çingene.
iran kedileri vardı aramızda, arzu nesneleri… siyamlar, ankaralar, chinchilla…
aryan ırklar, onlar hep seviliyor, tercih ediliyor, övülüyor, her yere götürülüyor…, ama biz ne kadar sevimli olmaya çalışırsak çalışalım, en üst dallara tırmanalım, en yüksekten atlayalım… aryan değiliz ya
hak etmediğimiz vefasızlıklara, hak etmediğimiz iğrençliklere terk ediliyoruz. sonra…
yaralı bakışlarımızda şu gün…
yolun ortasında…
kimsenin kaldırmadığı…
bir…

görünmeyen raylar makaralar üzerinde
dün gece fırından fırlayan on iki hamamböceği gördüm.

                                                                                          kedi çingene

sokaktan ağlayan balıkçı geçiyor

on iki hamamam böceğini karataş’ ta asansör’ de gördüm.

yaann menora,
makasları haşla!

-loş’ a yardım edemez miyiz?
-loş’ a yardım edemeyiz.
-onun için yapacak bir şey yok mu?
-onun için yapacak bir şey yok.
-?
- loş, soylu bir ikiyüzlüdür, karanlığı ve aydınlığı aynı yerde taşıyan yüzlerce cebi vardır. hepsinden yararlanır.
ve onları ay ışığını eritirken gördüm ve ay erirken attıkları çığlıkları…

oydum sade’ın pörsük gel gitini. bin huylu karadelik açıldı geyik zorlu karı aşarken ezildi fotoğrafı karşıdan karşıya geçiren ayna. kendi sahteliğini gördü lacan.
kara yasası var ağır yolculukların. derin kesikler suda körün acılı krampı. yaşamak şapkalarla hesaplaşan askıda. herakleitos’ un akışı, epikürüs’ ün atomları, kabbala’ nın tozları. şekercinin anıları çalınan bedenle takas ve tasviye kedisiz sırıtmalara makas. rem’ li, romeo’ lu pesten pes yeni bir kumanda ezberledi biri artçı dürtüler için…kıs…


gündelik panayırlar hatırlattı
içimi kolaçan eden kışa önlem almayı


sokaktan ağla… …........... … ..

***


bütün yollar kesildikten sonra

çıktım yola, makastan başlayarak girdim fark’ a. zamanın tutsakları akışın içinde cem. “kendini akışa bırak” fark kılmadı hiç’ te beni bana.
akışın içindeki akıntıları gördüm, o yüzden buradayım. kendimde kesip kırptıklarım yendiğim yansımalardır. kesilip savrulanlar kendi kendinin ritüeli olacak bir başka maceramda, çünkü ben ellerinle uyumlu bir yap boz değilim. terazi de tutmuyorum elimde kıyamet tablosunu gizleyecek kadar.

gayret’ in çalısı, menora’ nın belleğinde kendini belirledi,
hamamböceği, fırının belleğinde kendine hayret etti,
bensizlik belleğinde benlikle yüzleşti.
her şey akar, diyen, akışın belleğindeki sosuz akıntıyı bilmedi.

bugün senin. içindeki makasın sana açıldığı gün.makas kıskançtır.gayret makas. hepsinin kökü kıs,hepsinin kökü esirgemek, kollamak.kesip kırptıkları belirler yaşamı, yaşamsızlığı makaralar…

demiştim: yakılanın içinde yanmayanı gördüm, kendinde boğulanı ağladım.
demiştim ki: yakılanın içinde yanmayanı gördüm, yakılanı yaşayanı övdüm.

demiştim: ‘ağlayan balıkçı’ sokaktan geçiyor.
demiştim ki: ‘sokak’ tan ağlayan’ balıkçı geçiyor.

demiştim ki: yaan menora, makasları haşla! yakan aynı el. söz, bir önceki yangından. senden önce de vardı, senden sonra da…
eridikçe gözlerimden damladı.

her şey aktığı yerin şeklini aldı, “asıl” her şeyin rahmidir dedi ins, şekilleri adlandırdı.

rahim: bir tabut
tabut: bir gam
etraf: tabutun gamından kurtulamamış adam

kuşatma: korkudan
o kadar kendisi ki her şey, kendi olan her şey başka bir şey her şey.

başka: tek başına kalan, yalnızlaştırılan,
tek başına bırakılan: öteki,
persona non grata,
ötekinin ötekisi sayılan,

makasları haşla!

persona non grata

asil adam/ uyumlu kadın. huysuz adam/ uyumlu kadın. zengin adam/ uyumlu kadın. fakir adam/ uyumlu kadın.
güçlü adam/ uyumlu kadın. sümsük adam/ uyumlu kadın. hasta adam/ uyumlu kadın.sağlıklı adam/uyumlu kadın.


makasları haşla!

ilkel adam/ uyumlu kadın. kepaze adam/ uyumlu kadın. sahtekar adam/ uyumlu kadın. sapık adam/ uyumlu kadın.
pezevenk adam/ uyumlu kadın. sadist adam/ uyumlu kadın. aldatan adam/ uyumlu kadın. öldüren adam/ uyumlu kadın.
tembel adam/ uyumlu kadın. çalışkan adam/ uyumlu kadın. pısırık adam/ uyumlu kadın. çöp adam/ uyumlu kadın…

makasları haşla!


persona non grata

persona non grata

persona non grata

persona non grata
persona non grata
persona non grata

persona non grata





persona non grata



persona non grata
 
   



persona nongrata persona non grata p e r s o n a        non        gr a t a




yuttu uğultuyu raylara düşen hâr
burada öldürüldüğüne dair delil bulunamadı





ttttttttttttttttttttttttttttttttttt
lütfen inen yolculara…tttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttt



zan ile vehim hakikatte bir ilim
cem ile fark hakikatte bir makam

ister cem ol ister fark
ilhamı kendinden alır kendine verirsin


                                                               …devam edecek ( ölmez, öldürülmezsek)


(smyrna – karantina / karataş 2021)

 

içindekiler    üst    geri    ileri   




  3