"Mısra işlevini yitirdi; şiiri şiir yapan bir birim olarak yürürlükten
kalktı. Eski rahatlığını, o sessiz, kıpırtısız düzenindeki rahatlığını
boşuna aranıyor şimdi. Öfkelerin, bunlukların, başkaldırmaların dışında
kendini yineliyor daha çok. Ne denli güçlü görünürse görünsün,
duygularımızı, gerilimlerimizi, düşünce coşkularımızı başlatıcı bir öğe,
bir ölçü olmaktan çoktan çıktı. İnsanı, insanla gelen en çağdaş sorunları
karşılayamaz oldu.
Usla okumalı şiiri, usla biriktirmeli artık; mısra ile değil. İlle de bir
ölçü gerekliyse, bu, düşünsel-ussal bir ölçü olmalı. Tek sesli şiirden,
çok sesli şiire yönelişteki en kapsamlı ölçü de budur.
(...)
Yapacağı işin bilincine varmış ozanlar kabına sığmıyor artık. Hiç değilse
zorlanıyor şiir, seçkin, soy bir anlatım yolu bulmak için savaşılıyor.
Cümleler parçalanıyor; söze yeni bir devinim katılıyor böylelikle. Bir
bakıma cümle, tavır takınıyor, insanlaşıyor. Derken bir satır başı, bir
parantez, bir diyalog... Bakıyorsunuz düzyazıya geçmiş ozan; anlatıyor,
açıyor, anlamı genişletip yoğunlaştırıyor. Mısra yerine devinim, mısrayı
ölçü yapmak yerine usu ölçü yapmak! Güç şiir buradan çıkıyor, şiir okuma
zorluğu buradan doğuyor.
(...)
Şiirin yapısında, şiirin dokusunda bilinçli özgün vurucu bir
düşünce-yaşam birliğinin yer alması gerekiyor. Buradan da araştırıcı,
eytişimsel bir sıçrama... Dışa vurumcu bir düz anlatım... Aruza, heceye,
genel olarak da mısraya sığdırılmaya çalışılan şiirin, yerelliğe,
yerellikten doğacak bir bütünselliğe, bir evrenselliğe yerleştirilmesi
gerekiyor.
(...)
Ussal bir coşku olan şiiri, ancak usun ölümsüzlüğüyle denetleyebiliriz.
Usun ölümsüzlüğü ise, onun durmadan değişmesi, durmadan yenilenmesi,
kuşak kuşak, çağ çağ bir gelişmeye, bir yüceliğe aracılık etmesidir.
Şiiri, tarihsel-toplumsal koşullarından soyutlamayı düşünmedikçe, mısra
da işlevini yitirmiş sayılır."
__________________
Kaynak : Dönem Dergisi / Şubat 1965 / Beşinci Sayı