denizden tuz çekmek bizimkisi,
tadını alırsın
ama tuzu gösteremezsin
sıtmalı günlere uyanıyoruz
kamburumuzun arasına sıkışmış
bir sıtmanın günlerini oynuyoruz
karınca kafalarımızdan eser..
ısıtmalı ısıtmalı gündüzlere eriyen
bakışlar..
ruha sabun tozu üfleyen israfil
binmiş ata
ya nasip diyen olmamış
bir cibinlikle korunsak bari uzak uçan
sineklerden
sanki sesleriyle anlatılırdı karıncaların
elinden geleni yapmak deyimi
ya da bir su bardağının
içilmez serinliği
kulpundan tutunca,
bozulurdu büyüsü susuzluğun
masadan düşen elimle,
bir sürü su bardağı kırdım.
yoktu bir yanağı okşamışlığı,
kırılmışlığın.
toprak, dağ, taş, su,
kayaları kırıp döken su..
suyun altında durdum
kayalar idareli! kullandığım
düşünce suskunluğumu dağıttı
ruhum o evin kapısında
ayakkabılarını çıkardı
sonra
"sabahtan öldürseler..sabahtan öldürseler"
böylece ruhum Beylice
bir toprakla çıkıp gitti,
yeşillere sarındı başım.
başım bağlandı,
sadece yeşil bir örtüyle..
samanda çalıştım
üstüme başıma onun altınından taktım..
buradayken görebildiğim:
-bostanda korkuluk gibi duran adamın,
boynunu büküşü ve çarmıhı hatırlatışı..
“derim ki sıkıntılar dura dursun” hiçbir şeyliğimle “yetinir avunurum” :
.derin türkü
.gökyüzü aleminin türküsü
.bilmem yar kimi sever
"neylerse güzel eyler".
ve içine haykırırsın
yankılar içini kanatır
boşluğun dolar hücum eden sesine
dıştan alım gücü zayıflar
beden soluk sayfalara çizilmekten
yara bere içindedir ki,
ellerin
bir dudağı unutmamak içindir.