Bazen yazılmasa da olur, söz bir mermidir,
ya seni öldürür ya geceni
deler geçer,
hep bir ölümdür söz konusu olan ama, yaşlı bir şair için ne demekse odur,
geceye inlemişsen ve
yanıyorsa eğer ellerin, külün bile kalmaz sabaha...
Duruyorum, durduğum yerde çoğalıyor sorular, yürümeye başladığımda bütün
cevaplarım kayıp
haneme birikiyor,
ne kadar yaşlansam o kadar genç bir ölüm tarihi birikiyor,
korkuyor muyum?
Bunu size soruyorum...
Gölgem gündüz uykusunu seviyor, oysa nasılda parlıyor güneş,
geceleri düşüm girdap, gölgem ve ben duruyoruz...
14
Ekim 2002
İzmir
Yazarın henüz gerek duymadığı bir kahraman
gibi hissediyorum kendimi, hikayesine yetişememiş
bir kahraman, bellekte, düşüncede biriken, olgunlaşan, kavgacı bir
kahraman, söylemesi
gerekenleri henüz söylememiş, bulunması gereken yerlerde henüz
bulunamamış, (tanışması
gereken insanla tanışmış ama o da bir bellek ve düşünce kahramanı)
susması gereken bir
zamanda henüz yaşamamış olan,
Bekleniyor olmak ama nerede
Ve
Kim tarafından?
21 Ekim 2002
İzmir
Gecenin içinde salıncak zaman, dilim
özlemiyor hiçbir kelimenin sesini, dönmüyor ve istemiyor
dönmesini bir daha dümenin,
yön; bir tarif için yalanına soğuduğum yol,
ıslaksam, ıslanmıştır defterim, zaten okunmuyor olan artık hiç okunmaz,
dinlenmeye lüzum yok,
dinleyen olmadığına inandığım zamanda bulmuştum o kapıyı,
bu yüzden o kadar uzun bekledim önünde
ahşaba dokunuşumun sertleşmesi için,
bir ben oldum içeri giren,
Nereden çıkmıştım? Bu belki bir kitaptı
belki de sadece sizin sesinizi duymaya buradayım...
Eksilen de birikiyordur bir yerlerde,
Bu gece bana görünmeden önce nerede dolmuştu bu kadar,
yağmur; bir imzadır belki son tablonuz için,
Yaş-gününüzse bugün eğer,
yağmayın, çağlayın...
22
Ekim 2002
İzmir
Yaşanmış zamanımız, bir dilimdi, eskidi,
yenilendi,
Yıllardır bekleyen bir fiildi, kim çekti pimini de bana düş oldu?
Sokaklar numaralı evlerle donatılmamış olsaydı
tersini yaşamazdım adımlarımın, insanların ve şeylerin,
Hangi yönden başladığımda bilmiyorum kaybolan hangi efsane,
Çürüyen kimin kabusu...
Sen de üşümüştün orada, bilmiyorum sanma, bilmediğim ikimizi de
terletenin aynı rüzgar olup
olmadığı?
Benim suretimi yaratan bu rüzgar senin ellerinde mi üşümüştü önce?
Şimdi duyduğum bu çığlık ben duymadan önce mi ölmüştü aslında,
Hangi resminizde boyayacaksınız o beni?
Bekliyorum...
27
Ekim 2002
İzmir
Bugün uyumasaydım masalınızın kahramanını
öldüreceklerdi...
Parmaklarımın arası iz, iki elimin arasında sıkışan hava, iki gözüm
arasında bakan yaşam, bugün
buradaysam tek suçlu...
E.B. söylemiş, sonra gene susmuş, kitapların uzak dili, yaklaşmaya çalış
ki
zamanın çoğalsın,,,
“insan önce kendinden yola çıkmayı öğrenmişse,
dönüp gene kendine varır.”
Bu yüzden mi yaşarken sıcak,
Ölünce soğuktur toprak...?
29
Ekim 2002
İzmir
Uzanıyorum, masam çırılçıplak,
Ses gibi, işliyorum sayfaya, tadı damağımda,
Bir kapıdan giriyorsunuz yanıma, başka bir kapı
yok olmuşum, dişinizin rengi ne kadar da tuhaf,
kralların taç giyme töreni...
kral uyuyakalmış, rüyasında tacını çalıyorlar,
kral çırılçıplak...
size öyle geliyor,
kesinlikle saçmalamıyorum...
30 Ekim 2002
İzmir
Çoğalan ve azalan bir renk, kendine bir
ortak buldukça,
sahipsiz kalan tabloyu kaybetmek için hazırlanan yolcunun gözünde,
bana yetişmeyen bir şeyler var biliyorum ve
yetişemediğim...
sanırım, burası, yani şu anda bulunduğumun varsayıldığı bu kara orman ve
beni yakaladığından
şüphe edilmeyen kapan, yapraksız kalıp açıldığında kilit, söz konusu bile
edilmeyen bir şifre,
dilim-de, dilim kilit,
bütün noktalarım çalınmış,
bitmemeliyim zaten,
oysa...
02
Kasım 2002
İzmir
Susan, sustukça yalan söyleyen,
Durmadan susan belki de sadece yalan söyleyen,
İçimde adım adım azalan bir hikaye...
Bütün doğrularında kendilerini yalanlayan insanlar, çok tanıdım onlardan,
Hiç birinin yüzünde gerçek değildim,
benim doğrum yoktu,
buna karşılık onların yalanı çok fazlaydı,
ben yalanlarımı sustum,
onlarsa doğrularını anlatmadılar hiç.
04 Kasım 2002
İzmir
İki şey var burada durmadan direndiğim,
Durmadan durdurmadan içimdeki nefesi,
Biri duyamadığım sesinizin içinde kendini soyan ben,
kulaklarım sağır değil oysa,
Duyduğum nedir, duymadan önce duymak istediğim ne?
Direnmenin bir de öteki yüzünde ağır adımlarıyla çoğalan işaretler,
Kim için?
Ne için?
Yazılır...
Olur tartışalım ama ne için okunur için için,
Kafka’dan bir ses çalsak içinde biriken nedir, peki ya susturulan,
Düşlerinizden ve azaltmak(sağaltmak) istediğinizden bahsetmiştiniz
Kulak tanışıklığımı yaşadığımız bir gece,
Çoğalan varlığınız başkasına düş izni vermesin diye mi
Bu çaba?…
Kimseye söylememeliyim belki ama size susamam,
Düşe kalkan yaşıyorum burada,
Kaybolursam eğer bir nokta bulmayın bana,,,
06
Kasım 2002
İzmir
Sadece siz, başka yok, istemiyorum, sizin
kadar inemem içine belki ama
Bir gün sizin kadar durabilirim,
O gün…
O’nu o kadar küçülttüm, o kadar küçülttüm ki, kimse bilemez ne olduğunu,
Bir sesi yok bende duyulan,
Bir gözü bende bakan,
Bir ayağı beni yürüyen,
Bir eli bende tut(un)an,
Sıkıştı kaldı kendi içinde bir zamanda,
Belki sis içimde bu kadar biriken, bana bana ait olanı göstermeyen,
Kaybolduğum bu yol belki benim sisimle örtülü…
Yalnız yürümeyi çok seven bir adam varmış evvel zaman içinde
ama masal değil,
tutmuş kendine bir arazi satın almış,
bir ucundan diğerine bir yol yaptırmış,
yolun kenarında kocaman ağaçlar biriktirmiş,
durmadan bir uçtan öbür uca yürümüş,
durdurmamış ama zamanı,
o adamında sisi çoğalmış bir gün,
yolda biriken kendi yalnızlıklarının çokluğundan
kendini göremez olmuş,
tutmuş,
kendi kendine bir kalabalığın içine çöl olmuş.
Kaç-(ma)-ma-lı-mıydım?
07
Kasım 2002
İzmir
Sıkı tutmazsan, iyice sıkıştırmazsan, çabuk
patlar karanlık,
Darmadağın olur siyah ve içinde biriken biz bütün bütün çözülürüz,
sonra…
Şimdi duvardan kan sızıyor, kimsenin kırmaya cesareti kalmamış,
Ruhumuz asılı kalmış sokak lambalarında, onların aydınlığında aç
giriyoruz zamana, kaç milyar
ceset var şimdi hikayelerinde sayabiliyor musun,
sen birini seçtikçe diriliyor diğerleri.
Şimdi ışık sızıyorum, ne kadar sıksam da gözlerimi…
11
Kasım 2002
İzmir
Susacaksam, susabilirim…
16
Kasım 2002
İzmir
Gündüz okumalarımdan artan sayfalar için bu
geceye bir harf seçilsin istedim,
istedim ki bu harfin boşluğunda dinleneyim,
düş olsam kimse göremesin beni…
arka arkaya sayfalarda biriken tarihlerden birinde mi öleceğim,
son sayfa okunmasın isterim ama bilinsin düşlere inanan biri tarafından,
bir gün öleceğim!
Bir gece ölürsem bilinsin bir güne direndiğim.
İnat; iki kelime arasında sustuğum yalan, aldığım nefes, sormadığım
sorudur.