SANATın sözcük anlamına bakıldığında, birçok dilde yapay (kurguyla
üretilmiş) sözcüğünden türetilmiştir. (İngilizce Artificial, Fransızca
Artificiel/ART, Almanca Künstlich/KUNST, Arapça Suni/SANAT) Sevan
Nişanyan ise Türkçe Etimolojik Sözlük’te sanatın, ikinci anlamına vurgu
yaparak üretim, işçilik, ustalık, hüner kökünden geldiğini belirtmiştir.
ŞİİR sözcüğüne bakıldığında batıyla doğu ayrılmaktadır. Batıdaki anlamı
eski Yunancadaki Poiesis’ten alıntılanmıştır. Poiesis bir tür ürün ortaya
koymayı; yapmayı, üretmeyi anlatır, Arapçadan uyarlanmış ŞİİR sözcüğü ise
Arapça “şu’ur”la, “şe’ere” ile ilgilidir. Arapçada çok zengin anlamlara
kaynaklık eden “şe’ere” öğrenmek, anlamak, sezmek, fark etmek, algılamak,
duymak, bilincine varmak, şiir oluşturmak gibi anlamlar taşır. “Şa’ir”
yalnızca söz söyleyen değil, anlatıcıydı, derin sezgileri olan biridir.
(Sanat sözcüğünün anlamı Berna Moran,
şiir sözcüğünün anlamı ise Ahmet İnam’dan düzenlenerek
alıntılanmıştır.)
SANAT ve dolayısıyla ŞİİR, BİÇİMLENDİRİLMİŞ ÖZDÜR. Sanatı tüm anlatım
olanaklarından ayıran temel özelliği bu biçimsel yönüdür.
Biçimlendirilmiş öz ve içeriğin yanı sıra önemli bir olgu da biçemdir.
Biçem sanatı diğer alanlardan ayırmaktan çok, sanatçıyı diğer
sanatçılardan ayıran bir özelliktir.
Tanım koymak durumunda olan Dil Kurumu SANATI şu şekilde tanımlamıştır;
"1.ad - Bir duygu, tasarı, güzellik vb.nin anlatımında kullanılan
yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün
yaratıcılık"
Sanat, açıklamasına bakıldığında bir duygunun anlatımında kullanılan
yöntem olarak belirlenmiştir. Yani bir duyguyu anlatan yöntemin, bilimsel
bir metin olarak belirlenmesi durumunda sanat yapılmış olunmakta ya da
bir tasarıyı ekonomik bir kurum haline getirme yöntemi seçilmesi
durumunda da sanat yapılmış olunmaktadır. Üstün yaratıcılık yönü ise
sanatı tam karşılamaz, ayrı bir yaratıcılık belki. Bir makinenin,
felsefenin ya da ideolojinin yaratımında da üstün yaratıcılıklar bulmak
olanaklıdır.
ŞİİRİ ise;
"1. ad, edebiyat - Zengin sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin
uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan, hece ve durak bakımından denk ve kendi
başına bir bütün olan edebî anlatım biçimi, manzume, nazım, koşuk
Keza şiirin tanımına göz atıldığında; şiirde imge (belirtilmemiş), simge,
ritim ve ses uyumu gibi özellikler ayrı ayrı ya da birlikte bulunabilir.
İlk tanıma bakıldığında her unsurun arasına ve/veya konulduğunda ancak
bir bölümü tanımlanmış olur şiirin. Başka bir deyişle şiirde zengin
semboller, ritimli sözler, ses uyumu (ya da uyumsuzluğu), hece ve
durakların denkliği bulunabilir; ancak tüm bunlar, şiir yapmaya
yetmeyebilir bir metni. Üstelik hece ve durak bakımından denklik hiç
aranmayacak bir özelliğidir şiirin.
Şiirin ikinci anlamında daha çok okur açısından bir değerlendirme söz
konusudur. Şiirin ikinci tanımı, sanatın tanımında verilmelidir, elbette
düş gücü, hayal, imge ve gönle seslenen; anı, duygu, coşku uyandıran,
etkileyen şeye aklı da ekleyerek, biçimlendirilmiş öz kavramını tanımda
bulundurarak.
Görüldüğü üzere tanım koymak zorunda olan bir kurumun ‘tanımları’ bu
kadar yeterli olabiliyor; konu şiir olduğunda.
Elbette ŞİİR TANIMLANAMAZ.
Şiir salt anlamdan ötedir. Çünkü şiiri sunan ve alımlayan açısından
tek/ortak anlam bulunmamaktadır. Şiir biçim, biçem, imge, anlatım,
tonlama, ritim, görsel, düşünsel ve düşsel öğeler gibi kaygılarla
kurulur. Alımlayıcıda bıraktığı ise çağrışım, düşsel ve düşünsel açılım,
örtüşme, yabancılaşma, müziksel tadım, sessel tınlama ve görsel etki gibi
unsurlardır.
Şiirin en önemli zorluğu çoğunlukla günlük anlatım dilinden ve dilin
kurallarından uzak bir anlatım ve biçimde olmasından kaynaklanmaktadır.
Günümüzde şiir okuru her ne kadar azalıyor olsa da bilimsel toplumlarda
gereksinim duyulan düşünen, anlamlandıran, anlam ilişkilerini farklı
boyutlarıyla denklemsel olarak çözen, insan yapısına en yakın sanat
dallarından biridir.
Şiir en eski sanatsal üretim alanlarından biridir, yazınsal üretimin
ilkidir. Şiir doğası, üretimi ve sunumu gereği ilerideki çağlara
kalabilecek ender türlerden biridir. İnsanoğlunun soyutlama gücünü
kazanmasıyla birlikte düşünsel etkinlikler biçim değiştirmiştir.
Özellikle roman gibi yazınsal türlerin zamanın daha da hızlanmasıyla
birlikte şimdiki önemi kalmayacaktır. Romanda anlatılan neden-sonuç
ilişkileri, kurgu, anlatım dili, uzunluğu gibi belirleyiciler, gelecek
kuşaklarda tüketime ve alımlamaya pek uygun olmayacaktır. Şiir yapısı
gereği, bilişsel algı, prizmatik esneklik ve özgür tanımlama süreçleri
gibi unsurları nedeniyle bilim ve teknolojiyle hızlanan dünyada yerini
daha da etkinleştirecektir.