Gün kavuşmak üzere, bilinen zamandan bilinmeyen zamana doğru yaşamak
üzere vakit geçiriyorum. Bir gazetedeki bulmacayı çözüyorum. Bulmaca bana
soruyor, "pandül?". Bilmez miyim “sarkaç”, son dönemlerde evde yaptığım
iş. Bir mutfağa, bir salona gidip gelmek ve günü bitirmek. Bilinenlerden
bilinmeyenlere geçiş yaptığım yaşam kafesimi örüyorum. Belki ben değil,
hepimiz örüyoruz. Artık bildiğim yaşadıklarımla bilmediğim
yaşayacaklarıma doğru ilmek atarken o çok sevdiğim yıldızları eklemeyi
unutmuyorum. Ben bir zaman diliminde bir var bir yok iken, yıldızlar hep
orada, sanki zamansız bir oluşta. Gece olup gökyüzünde yerlerini
aldıklarında bir merhaba derim zamanlı yaşamımdan zamansız yıldızlara.
Günce: Bir gün topyekün yok olsak, bir "hiç" geçmiş olur dünyadan.
Şehrin bana izin verdiği kadar gökyüzünü seyrediyorum, balkonumdan.
Gecenin karanlığında şehrin silueti her geçen gün bir kule gibi
yükseliyor gökyüzüne. Geçen sene gündüz vakti gördüğüm tarlalar azalıyor.
Şehirde çoğalan kulelerden biri daraltmış yine gökyüzünü, belki bir yıl
önce altın sarısı buğdaylar fışkırıyordu Mehmet ağanın tarlasından. Şimdi
heyula yapılarla dolmuştu toprak. Olsun! Tarlalardan fışkıran zenginlik
çağı. Ne gerek var buğdaya, tarla kuşuna, börtü böceğe. Açlıkta
duvarlarını kemiririz zenginliğimizin. Son zamanların virüslü
dünyasındayız, belki açlık çekmeden ölürüz.
Geçen gün arkadaşlarla sosyal mesafeli, maskeli hasret gidermelerimiz
kendimizden başlayıp, bildiklerimize doğru yol aldı. Dediklerine göre bir
tanıdıkları dedesinden kalan tarlalara gelen imar değişikliği ile epeyce
bir zengin olmuş. Tarlalar heyulalarına, tanıdıkları da yirmi üç apartman
dairesine kavuşmuş. Önce bir kaç tanesini satıp "Lüküs Hayat"
müzikalinden yer ayırtmışlar. En beğendikleri bulutlara yakın, kuşlardan
uzak bir tanesini kendilerine ayırıp geri kalan on yedi dairenin kirası
ile geçinip gideceklermiş. Yıllardır pencerelerinden kuş pisliği
temizlemekten bıktığı için çıkmış kuş konmaz yükseklere. Biz ise o
güzellikleri görelim, yaşasınlar, aç kalmasınlar diye penceremizin önüne
bir avuç buğday koyuyoruz oysa. Ne gam! Ağustos böceğinin hikayesi aklıma
geldi. "Saz çalıp yaşasınlar" diyecektim ki o hikaye çoktan rafa kalkmış
olduğundan vazgeçtim. La Fontaine'in yazları yan gelip yatan ve de saz
çalan ağustos böceği o sazı çalabilmek için toprağın altında, ağaçların
köklerinde tam on yedi yıl erginleşmek için sabırla beklermiş. "Sabrın
sonu selamettir." demeliyim. Sabretmişler rahata ermişler, iyi günlerde
yaşasınlar. Aslında ağustos böceğinin sabrı sadece toprak üstünde
yaşayacağı dört haftalık bir ömür içinmiş. Allah ömür versin tanıdıklara.
Günce: Hayat hep iyi yazılmış senaryolar gibidir. Hayatı kurcalarsan ya
iyiye gider ya kötüye.
Balkondaki düşüncelerimi içeriden gelen telefonun sesi dağıttı.
-Alo.
-İyi akşamlar canım. Nasılsın? Epeydir senden haber alamayınca
meraklandım. Hasta filan değilsindir umarım.
-İyiyim, iyiyim. Merak etme bildiğin gibi mecbur olmadıkça evden
çıkmıyorum. Sen nasılsın?
-Ben de iyiyim. Son günlerde virüs epey yayıldı. Kaç kişi yakalandı bizim
çevremizde. Aman dikkat et. Hani geçen görüştüğümüzde bir tanıdıktan
bahsetmiştim. Dedesinden daireler kalan kadıncağız, sen kuşlardan kaç
yükseklere influenzaya yakalanmayım diye orada koronaya yakalan ve öl.
Şaşılacak şey!
-Aaa… Allah rahmet eylesin. Yazık olmuş.
-Sorma tabi ki yazık oldu. Yeni yaşamlarını kutlamak için eş dost bir
araya gelmişler. Söylediklerine göre gelen misafirlerin birinden
bulaşmış. Dikkat etmek lazım.
- Olan olmuş. Yazık… Kader!
Evet "kaderden kaçılmaz" derler de onu iyi ya da kötü forma kendimiz
sokmuyor muyuz? Nereden nereye, güzel bir yıldızlı gökyüzü seyredeyim
dedim neler düşündüm neler duydum!
Günce: Bir can olup gelince dünyaya göz uzanır gökyüzüne ve yıldızlara.
Orada bir yerlerdedir sanki doğum, orada bir yerlerdedir sanki ölüm.
Balkonumdaki sarmaşıkların içinden bir ağustos böceği sesi yükseldi. Önce
ürperdim. Sonra anneannemin sözü aklıma geldi "nerede öterse bolluk
bereket getirirmiş." Öyle olmasını diledim. İçerden eşimin sesini duydum.
-Gel bak, aradığımız gibi bir yer buldum, fiyatı da uygun. Doğayla
başbaşa olabileceğimiz bir yer. Sen de o çok sevdiğin gökyüzünü doya doya
seyredersin.
Ne diyeceğimi bilemedim.
Uzansam sonsuz zamana, içimde uçuşan kelebeklerle yüklü huzur. Üzerimde
gökyüzü, kalkmasam uzandığım yerden. Günler, geceler, aylar, mevsimler
bir bir geçse. Bir toz gibi çöksem toprağa. Birinden bir diğerine can
olsam.