ÖYKÜ

Göknur Yumuşak  







DAĞLAR AĞZIMA SIĞMIYOR


Annemle babam bağırıyordu. Bir şeyler olmuş. Gözlerimi kırpıştırarak zorla açıp yataktan çıkarak doğru balkona koştum.

”Aaa o da ne? Bahçemize kocaman bir su gelmiş. Çok sevindim. Zıpladım sevincimden. Selver ablam da geldi balkona. Annem babama; bütün gece yağmur yağdı bahçeyi selin basacağı belliydi, diyor. Sel ne bilmiyorum. Niye üzülüyorlar sel geldi diye anlamıyorum. Ne güzel parlıyor işte.

“Yaşasın neler olmuş böyle. Aaa yolda bu sudan yok. Başka nerelerde var ki? Nesrinlerin bahçesine gelmiş midir bu sel?” diye sordum Selver ablama.

Selver ablam da merak ediyordu benim gibi “Nesrinlerin evine de gelmiştir belki keşke gidip baksak,” dedi.

Babama yalvarmaya başladık.

“Baba ne olur bizi yola çıkar orada sel yok, uzaklara gitmeyiz..” dedik ikimiz birden.

Babam ”De gidin başımdan allah allah ne işiniz var orada!”dedi.

Ağlamaya başladık. Arada sümüğümüzü çeke çeke yalvarıyorduk. Epey ağladık. Sonunda babam ağlamamıza dayanamadı.

“Hadi veletler sizi götüreyim.” dedi. Önce ablamı sırtına aldı suya girdi. Bir baktım eee su babamın dizine geldi. Benim babam en büyük bu kocaman sudan bile büyük.

Sonra sıra bana geldi. Yaşasın! Neler göreceğim kim bilir. Bağırmak geldi içimden. Ama sesimi hiç çıkarmadım, babamın boynuna sıkı sıkı sarıldım. Hiç korkmadım sudan geçerken. Çünkü babam çok büyük.

Cılp cılp ses çıkıyordu babam suda yürürken. Ne güzel.

Oh sonunda yola çıktık.

Babam “Bana bakın, buradan sakın ayrılmayın! Birazdan gelip sizi alacağım, eğer ayrılırsanız beş parmak hazır!” dedi o kocaman elini göstererek.

“Tamam.” dedik kafamızı sallayarak… Babam bahçeye geri döndü.
“Bak ablacığım babamı duydun değil mi, buradan ayrılmayalım. Boş ver Nesrinlerin evine gitmeyelim. Sonra bize dayak atar, bir de üstüne bahçede oynamama cezası verir.” dedi Selver ablam. Aslında o da çok merak ediyordu Nesrin’ler in evini. Ama beş parmaktan da çok korkuyordu.

Ben onu hiç duymuyordum. Sekerek yürüdüm biraz. Sonra hızla koşmaya başladım. Bir baktım Selver ablam arkamdan bağırarak geliyordu.

“Heyt sen bana yetişemezsin, hadi yakala, hadi yakalasana!” dedim kahkaha atarak. Koşarken bir taraftan da etrafıma bakıyordum. Yaşasın her taraf su dolmuş. Ne güzel bütün bahçeler Söğütlü olmuş. O bana yetişemeden çoktan Söğütlü’nün kenarına varmıştım bile.

Gözlerim iyice açılmış, kocaman kocaman olmuştu. Ağzımdan akan salyaları dudağımın kenarından yalayarak, bağırarak koşan sulara bakıyordum. Koşarken bizim bahçedeki havuza giren siyah yılan gibi kıvrılıyordu sular.


- 2 -

Aaaa ne olmuş böyle! Suyun içindeki benim sevdiğim beyaz taşlar yoklar. Rengi de başka olmuş Söğütlü’nün. Kına rengi olmuş valla.

Söğütlü’ye bakarken bayramlar geldi aklıma. Annem ellerime kına yakardı bir gece önceden. Bezlerle bağlar çorap geçirirdi. Ne güzel kokuyordu. Koklamaya doyamazdım. Sabah kalkınca koşarak Söğütlü’ye gidip ellerimizi yıkardık Selver ablamla. Yeşil sular akardı yıkarken ellerimizden. Sonra avuçlarımızın içi kırmızı olurdu. Dedem para verirken ellerimdeki kınayı koklardı.

Keşke her gün bayram olsa derdim…

Selver ablam kolumdan tuttu “Hadi eve gidelim, ben çok korktum.” dedi.

“Hayır gitmeyeceğim, bana ne bana ne!” dedim omuzlarımı silkeleyerek.

Ablam kolumu sallıyordu sonra çekiştirmeye başladı. Ama ben çok merak ediyordum Söğütlü Nesrinlerin evini önünden geçerken de bağırarak koşuyor mu?

Birden kolumu kurtardım. Söğütlü’ye akan başka bir küçük sudan atlamak isterken ayağım çamurdan kaydı suya düştüm. Söğütlü’ye götürdü su beni.

Kaç yaşındaydım o zaman, üzerimde hangi renk elbise vardı, bebeklerim var mıydı, evcilik oynar mıydım, saçlarım nasıldı, bahçemizin sel gelmeden önceki hali nasıldı, babam beni nasıl severdi, yağmur yağdığı akşam ne yemiştik?

Hiçbir şey hatırlamıyordum.

Ama elli iki yıl sonra, elli yedi yaşında bu öyküyü yazarken bir çok şeyi çok unutmama rağmen o günü hiç unutamadım.

Selver ablamı bir görüyorum dizlerine vuruyor, sonra hemen kayboluyor, sonra yine görüyorum yine dizlerine vuruyor. Ellerimi uzatmak, beni kurtar diye bağırmak istiyorum ellerimi bulamıyorum. Kolumu uzatmak istiyorum kollarım da yok.

Benimle beraber Söğütlü’nün kenarından koşarak geliyor Selver ablam.

Bağırarak ağzıma giriyorlar sular. Ellerimle kovmak istiyorum ama ellerim yok. Gidin diye bağıracağım ağzım dolu . Kocaman şeyler giriyor ağzıma burnuma. Bağırarak giriyorlar. “Anne anne!” diye bağırmak istiyorum. Bağıramıyorum. Bağırarak ağzıma doluşuyorlar habire. Ağlamak istiyorum, ağlayamıyorum, bağırarak ağzıma giriyorlar, hepsi. Hepsi birden bağırıyor, hepsi birden giriyor. Çok korkuyorum. Artık ablamı göremiyorum. Her yer karanlık olmaya başladı. Bağırarak giriyorlar ağzıma durmaksızın. Sonra iyice karanlık oldu her yer. Çok uykum var. Bağırarak ağzıma giren suların sesleri kayboldu yavaş yavaş. Ağzıma girmiyorlar artık. Çok uykum var çok… Ve uyuyorum yavaş yavaş….


- 3 -

Derinlerden sesler geliyor. Bulutlar içindeyim sanki. Ayaklar görüyorum, bir sürü ayak. Gözlerimi açtığımda annemim ayaklarını ve Güley yengemin kırmızı çiçekli halısını gördüm. Sular damlıyordu ağzımdan. Ayaklarım ağrıyor.

Bir kadın bağırarak ‘’Canlandı!’’ diyor.

“Yeter sallama artık, ayakları ağrıdı yavrucağın, yatağa yatıralım.” diyor başka bir kadın.

Çok uykum var. Herkes konuşuyor. Ben ise uyumak istiyorum sadece.

Oyun oynamak istemiyorum, yemek yemek istemiyorum, gülmek koşmak istemiyorum. Ağlamak da istemiyorum. Hiç bir şey istemiyorum.

Her sabah uyandığımda koşarak bahçeye gider ağaçlara sarılırdım. İstemiyorum artık bahçeye çıkmayı. Sarılmak istemiyorum ağaçlara. Uğur böceklerine ekmek vermek de istemiyorum. Kirazları kulaklarıma takmak da istemiyorum. Bez bebeğimi de istemiyorum. Sadece uyumak istiyorum.

Annemin güzel sesini duyuyorum. Beşiğimde bana ninni söylüyor sanki. Yattığım yerde saçlarımı okşuyor. Sonra ağlıyor ellerini göğsüne vurarak .

“Yavrummm ah kuzum benim. Dediler ki Göknur Sele kapılmış Söğütlü’ye düşmüş. Koştum çırpındım bahçedeki selden yürüyemedim. Bir de kestirmeden gideyim derken bahçenin etrafındaki dikenli tellere takıldım. Leyyyy leyberx e min. Yetişemedim ona. Uzaktan gördüm kırmızı elbisesi bir görünüyor bir batıyordu. Allah pirozbike Göknurumu bana geri verdin, şükürler olsun.”

Herkes konuşuyor ben annemden başkasını hiç duymuyorum. Soru soruyorlar anlamıyorum. Annemle bile konuşamıyorum. Herkesten her şeyden çok korkuyorum. Ağzımı açmaya korkuyorum yine bağırarak ağzıma girecekler diye.

Babam saçlarımı okşuyor. Onu dinlemediğim için bana tokat atar diye korkuyorum.

“Suç benim,” diyor anneme “onları dinlememeliydim yola çıkarmamalıydım.” Babam bize tokat atmadı. Ama ben sevinemiyorum.

Derinden sesler duyuyorum. Komşumuz Zeynep Teyze Aziz Amcanın beni nasıl kurtardığını anlatıyordu kadınlara.

“Bütün mahalle toplandı Söğütlü’nün başına. Anam çok hızlı akıyor kimse giremedi suya Göknur’u kurtarmak için. Korktuk valla ne yalan söyleyim. Eyle bir akıyor ki adamı alıp taaa Ceyhan’na kavuşturur beş dakkaya varmadan. Kız, bir görseniz eyle kırmızı entarisi bir görünüyor bir kayboluyor yavrucağın. Onu taa Nesrinlerin evlerinin önüne kadar götürdü bu azgın su .

Bir tek Aziz Amcanın korkmadığını koşarak gelip suya atlayarak beni kaptığı gibi çıkarıp Güley yengemin kucağına verdiğini ve benim o an ölü olduğumu söylüyor. Kadınlar hep bir ağızdan “Şükürler olsun yiyecek ekmeği varmış kurtuldu yavrucak.” diyorlar.


- 4 -

Çocuklar beni kurtaran komşumuz Aziz Amca’yı taşlarlardı hep. Beni çok severdi Aziz amca bir ben taşlamazdım onu. Yarım akıllı derdi annem Aziz Amca için

Gözlerimi kapatıp yatağa girdiğimde tam dalacakken kabuslar görüyorum. Kocaman dağlar ağzına girmeye çalışıyorlar. Onları itekliyorum ama gücüm yetmiyor. Bağırıyorum sesim çıkmıyor. Beni uyutmuyorlar. Uyandığımda çok korkuyorum. Ama bunu anneme de babama da anlatamıyorum. Konuşamıyorum.

Her şeyden korkuyorum.

Evimizin karşısındaki çok sevdiğim o kocaman Şardağı’na bakamıyorum artık, çok korkuyorum. Önceden arkasında ne var diye merak ederdim. Kuş olsam uçup baksam derdim. Artık hiçbir şeyi merak etmiyor, kuş olmak da istemiyorum. Hiçbir şey istemiyorum. Ne istiyorum onu da bilmiyorum. Bazı sabahlar uyandığımda yatağımın ıslak olduğunu görüyorum. Islaklığı hiç sevmiyorum, korkuyorum. Söğütlü beni Nesrinlerin evine götürdüğü gün uyandığımda da her yerim ıslaktı. Geceleri altımı ıslattığımı anneme söylemeye korkuyorum. Oysa annem sele kapıldığımdan beri bana hiç kızmıyor. Daha çok seviyor beni.

Yıllar geçtikçe artık dağlar ağzıma girmeye çalışmadılar. Kim bu dağlar, nereden geldi, niye ağzıma girmek istiyor, diye düşüne düşüne sonunda buldum. Onlar bağırarak ağzıma doluşan sulardı. Sonra ben bu düğümü çözünce ağzıma girmeye çalışan dağlar beni terk ettiler.

Ağzıma girmeye çalışan dağları kovdum.

Beni kapıp götüren Söğütlü çayını da affettim artık.

Denizlere, göllere, bütün sulara aşığım. Hiç korkmuyorum onlardan. Çünkü sular artık bağrışmıyorlar, çok güzel şarkılar söylüyorlar.

İki buçuk metre yüksekliğindeki havuzda iki saat hiç durmadan yüzüyorum.

Bu öyküyü yeni güne merhaba derken bitirdikten sonra sahile gidip sevgili denizime günaydın dedim, onunla konuştum biraz, hasret giderdik. Ağaçların arasından bize selam veren güneş ışıklarına hoş geldiniz dedim. Bu sırada dalgalar bir batıp bir çıkan karabataklarla birlikte şarkı söylüyorlardı. Denizle el ele tutuştum, sohbet ederek yürüdük sahil boyunca, tam üç kilometre.. hem de güllerin mis kokuları eşliğinde.

Bebek arabasında annesiyle sabah yürüyüşü yapan bir bebeği sevdim sonra. Bir gülün üstündeki yaprak bitlerini yiyen uğurböceğine günaydın dedim. Yenilendim, çoğaldım, yeni günle birlikte.

Bir türkü tutturdum körfezin karşı yakasındaki dağlara karşı… Sesim balıkçı motorlarının pat pat sesine karışarak yankılandı gökyüzünde…


30 Mayıs 2019 / İzmir



dizin    üst    geri    ileri    


 



 26 

 süje