ŞİİR

Nevin Koçoğlu  







Güneş Şehri


Bu topraklardan sen de geçtin sevgilim
gördün kırmızı topraklardaki fıstık ağaçlarını
doğurgan, iri kalçalı Antep kadınlarına benzeyen ağaçları
ve yaşamı zorlayarak gövdeye taşan tümsekleri

Ben aşkı fıstık ağaçlarına benzetirim sevgilim
her zerresi hücrelerimde toplanıp çeperlerimi zorlayan
bedenimin en ince yerinden saf kaynak gibi sızan
sakız kokulu ağaçlara benzetirim

Bu şehrin senin bilmediğin hikâyeleri vardır,
mesela Almacı Pazarı vardır arastasına komşu,
binbir çeşit baharat savrulur darabaların ardından
kumrular, yere dökülen buğdayları toplar kaldırımlardan

Rivayet o ki-
demirci çarşısının çıngıları arasından geçip
Almacı Pazarı’nda tane ile elma satarmış annemin dedesi
bedeni yorgun, bedeni terli
çiçek bozuğuydu yüzü belki de Antep’in taş evleri gibi

Ak taşları demir kalemiyle dantel inceliğinde yonan
hayatlı evler inşa eden usta bir taş yontucusuymuş-
dedelerimden biri
Bir gün başına karalar bağlamış ninem genç yaşında
genç dediysem sadece otuz iki
ve söndürmek için göğsündeki ateşi
taşlara vurup kırmış Yonucu Veysel’in udunu
‘Kendisi gitti udunu neyleyim ki…’

Kollarını dirseğine dek sıvayıp,
ipekleri gökkuşağıyla boyardı diğer dedem
Çıkrığın masurayla dansı, çözgü iplerinin intizamı
ayaklara bastıkça tezgâhtan yükselen “kirtim kirt, kirtim kirt”
Ninemin çiçekli elbisesinin eteğinde
dedeme hürmeten sardığı tabaka dolusu acı tütün
bahçe duvarında asılı bir demet peryavşan
şifa dağıtan eli

Şu yedi numaralı mavi sokak kapısından girip
neler anlattım köşesi kırılmış taşın bıraktığı boşluğa
kapatıp içine hapsettim sonra
Kimse bilmez neden yastığımın altında kahverengi hameyli
kimse bilmez uykularım neden kan- ter
ya göğsümde oturan bu ağırlık...?


       Saçlarında rüzgâr, suya koşan gri Arap atları gibi, güneş şehrine yeniden gel sevgili. Suda uyuyan kentler, geçmişin çiçeklendiği bozkır, kapısı açık evler, gökyüzüne üflediğim karahindiba, yeni hikâyeler toplayacak dolaştığı her sokakta



içindekiler    üst    geri    ileri   




  3