Kedi, her şeyden habersiz balkondaki koltuğa serilmiş, miskin miskin
uyuyordu. Yarım saat öncesine kadar güneş vardı şimdi ise gökyüzündeki
gri bulutlar yağmurun geleceğini haber veriyordu. Kadın o sırada balkona
çıktı, kedinin yanına oturdu ve bir sigara yaktı. Küllükteki sigara
külleri rüzgârda savruldu ve kadınla kedi küllerin arasında kaldı.
Rüzgâr, kadının saçlarını savurdu. Kedi huzursuzlanmaya başladı.
Miskinliğin yerini tedirginlik aldı. Rüzgâr, açık olan camları ve
kapıları büyük bir gürültüyle örttü. Kadın niye uzun süre oturduğu yerde
kaldı, kedi anlamadı. Ne bekliyordu, yağmur geliyordu işte. Birazdan açık
olan pencerelerden içeriye yağmur dolacaktı.
Kedi, kapıya yanaştı, kadın kapıyı açtı, kedi içeriye girdi ama aklı
kadında kaldı. Evin içinde huzursuzca dolanmaya başladı. Kadın hala
balkonda oturuyordu. Kadın, okuldan kurtulmuş bir çocuk gibi giriş
kapısının önüne çantasını fırlatmış. Yerde yığılan çantası, kaldırılmayı
bekliyor. Kedi balkonun kapısına yanaşıyor ve huzursuzca kadına doğru
bağırıyor. Yağmur geliyor, rüzgâr her şeyi savuruyor, kedi içerde
dolanıyor ve kadın hiçbir şey yapmadan koltukta oturmak istiyor. İç sesi
ağır ağır bastırıyor kadını ve koltuğa daha çok gömülüyor. Bu sırada peş
peşe sigara yakıyor. Kedinin huzursuz bağırmalarını duyunca kapıyı açıyor
ve kedi yeniden kadının yanına oturuyor. Kadının karnından gurultular
yükseliyor ama sesleri önemsemiyor. Dün geceden kalma bulaşıklar tezgâhta
yığılmış kadını bekliyor. Onlara yer açabilmek için öncelikle temiz olan
bulaşıkları yerine dizmesi gerek ama koltuktan ayrılmak istemiyor. Yeşil
kadife koltuğun kahverengi koluna daha sıkı yapışıyor ve gökyüzünü
seyrediyor. Gökyüzündeki bulutlardan yayılan simgelerin gizli anlamlarını
düşünüyor. Gökyüzünde uçan karakuşları görüyor. Hiç bu kadar uyumsuz uçan
kuş grubu görmemişti. Bir şeylerden kaçar gibiler ama yönlerini tespit
edemiyorlar. Kimi sağa kimi sola doğru kaçıyor. Tekrar ortada bir yerde
buluşup belirsiz yönlere uçuyorlar. Bulutları bir şeylere benzetiyor
sonra vaz geçiyor.
Kedi dediğin hüzünlü olur mu? Bu kedi, sahibinin duygularına eşlik etmeyi
öğrenmiş. İkisi birden bir kayıp yaşamış gibi ağırlar ve aksaklar. Hiçbir
şey ilerlemiyor bugün. Kedi kedi gibi değil, kadın eskisi gibi
değil.Kedi, kadının yanına oturunca kendisini sevmesini bekliyor ama
yanaşmayınca bu defa o sırnaşıyor. Kadının oralı olmadığını görünce,
göğsüne doğru tırmanıyor. Kadın, okşamaya başlıyor onu ve kalp atışları
normale dönmeye başlıyor. Her zaman olduğu gibi kedi iyi geliyor. Kadın,
balkondaki koltukta otururken, balkona uzanan ağacın dalında bir karga
görüyor. Karga, ağaçtaki dalı gözüne kestirmiş, kemirip duruyor, yerinden
söküp çıkarmaya çalışıyor, ev yapacak kendisine belli. Ne inatçı karga,
sökülmüyor işte, başka bir dalı denesene! Kargaya içten içte özeniyor. Ev
yapmak hiç de kolay değil.
Sonra yağmur bastırdı. Karga uçtu, kedi içeri gitti ve kadın yine
balkonda kaldı. Kadın, yoldan akan suyu izliyor. Yolun ortasında bir taş
parçası duruyor. Hani taşı ayağınla fırlatsan zor yerinden oynar ama
rüzgâr ve yağmur güçlerini birleştirmiş böylece taş, adım adım aşağı
doğru yer değiştiriyor. Ya da yeri değiştiriliyor. Kadın kendisini
görüyor bu taş parçasında. Gözleri dolarak içeri giriyor ve bir şeyler
aramaya başlıyor. Kitaplıkta duran kahverengi ahşap kutuyu eline alıyor.
İçinden çıkarttığı kâğıtlara göz ucuyla baktıktan sonra onları tek tek
yırtıyor. Yırttıkça ağlıyor ve kalp atışları yeniden hızlanıyor,
hızlandıkça kedi huzursuzlaşıyor yeniden. Gözyaşı damlaları, elindeki
mektupların mürekkebini dağıtıyor. On yıllık mektuplar şimdiye taşınmıştı
ve bir anda yok oldular. Kedi, kadının bacaklarına sarılıyor, ilgisini
dağıtmak istiyor ama kadın pas vermiyor kediye. Hatta “Uzak dur benden,
sırnaşma”, diyor. İyi de onun bir adı var. Kadın, kediye adıyla neden
seslenmiyor? Böylece kedi, mutfağa yöneliyor ve halının üstünde duran
poşetle oynuyor. Kedi, poşetin içinde bir şey olduğunu sanarak bir o yana
bir bu yana iterek tekmeliyor. Hâlbuki poşet boş ve neye tekme attığını
bilmeden poşeti sürüklüyor. Kadın, kediyi seyrediyor. İçindeki
kızgınlıklar bir anlığına boşalıyor, tıpkı poşet gibi, gelse de kedi
kendisini de sürüklese bir yerlere. Boş bir poşet gibi sürüklenmek
istiyor bir yerlere, herhangi bir yere. Kadın, poşetle oynayan kediyi
kucağına alıyor ve var gücüyle onu göğsüne bastırıyor. Kedi, ne olduğunu
anlamıyor, nefessiz kalacak, ne yapacağını şaşırıyor. Kadın, kediyi
bırakıp yine ağlayarak bir şeyler aramaya başlıyor. Bu defa değerli
kolyelerini sakladığı kutuyu buluyor ve içlerinden bazılarını seçerek,
küçük boş bir kutuya yerleştiriyor. Kedinin mamasını çıkartıyor
buzdolabından. Kedinin kumunu, yastığını, en sevdiği oyuncağı büyükçe bir
poşetin içine koyuyor. Poşetin içine küçük kolye kutusunu da atıyor.
Kedi, kadının yolculuğa çıktığını ve kendisini yanında götüreceğini
sanıyor. Kapı çalınıyor ve kedi kapıya yanaşıyor, kadın gözyaşlarını
siliyor. Kapıdaki adam, kedinin ilk sahibi. On yıldır kedi, adam ve kadın
aynı evde yaşıyorlar. Kadın, elindeki büyük poşeti adama veriyor, kediyi
göğsüne bastırarak sarılıyor ve onu da adama veriyor. Adam, konuşmaya
çalışıyor ama kadın onu susturuyor. Kadın, balkondaki yeşil koltuğa
gömülerek yalnız başına uzun süre ağlıyor. Bulutlara bakıyor saatlerce,
önce bir şeye benzetiyor sonra vaz geçiyor. Kedinin tüyleri kaşınmaya
başlıyor bu ilk aşama, bir sonraki aşama ise güzelim beyaz tüyler tek tek
dökülüyor. Adamın dökülen gözyaşlarından da tüylerden de haberi yok.