ÖYKÜ

Hatice Çakı  







KEDİ VE KADIN


Kedi, her şeyden habersiz balkondaki koltuğa serilmiş, miskin miskin uyuyordu. Yarım saat öncesine kadar güneş vardı şimdi ise gökyüzündeki gri bulutlar yağmurun geleceğini haber veriyordu. Kadın o sırada balkona çıktı, kedinin yanına oturdu ve bir sigara yaktı. Küllükteki sigara külleri rüzgârda savruldu ve kadınla kedi küllerin arasında kaldı. Rüzgâr, kadının saçlarını savurdu. Kedi huzursuzlanmaya başladı. Miskinliğin yerini tedirginlik aldı. Rüzgâr, açık olan camları ve kapıları büyük bir gürültüyle örttü. Kadın niye uzun süre oturduğu yerde kaldı, kedi anlamadı. Ne bekliyordu, yağmur geliyordu işte. Birazdan açık olan pencerelerden içeriye yağmur dolacaktı.

Kedi, kapıya yanaştı, kadın kapıyı açtı, kedi içeriye girdi ama aklı kadında kaldı. Evin içinde huzursuzca dolanmaya başladı. Kadın hala balkonda oturuyordu. Kadın, okuldan kurtulmuş bir çocuk gibi giriş kapısının önüne çantasını fırlatmış. Yerde yığılan çantası, kaldırılmayı bekliyor. Kedi balkonun kapısına yanaşıyor ve huzursuzca kadına doğru bağırıyor. Yağmur geliyor, rüzgâr her şeyi savuruyor, kedi içerde dolanıyor ve kadın hiçbir şey yapmadan koltukta oturmak istiyor. İç sesi ağır ağır bastırıyor kadını ve koltuğa daha çok gömülüyor. Bu sırada peş peşe sigara yakıyor. Kedinin huzursuz bağırmalarını duyunca kapıyı açıyor ve kedi yeniden kadının yanına oturuyor. Kadının karnından gurultular yükseliyor ama sesleri önemsemiyor. Dün geceden kalma bulaşıklar tezgâhta yığılmış kadını bekliyor. Onlara yer açabilmek için öncelikle temiz olan bulaşıkları yerine dizmesi gerek ama koltuktan ayrılmak istemiyor. Yeşil kadife koltuğun kahverengi koluna daha sıkı yapışıyor ve gökyüzünü seyrediyor. Gökyüzündeki bulutlardan yayılan simgelerin gizli anlamlarını düşünüyor. Gökyüzünde uçan karakuşları görüyor. Hiç bu kadar uyumsuz uçan kuş grubu görmemişti. Bir şeylerden kaçar gibiler ama yönlerini tespit edemiyorlar. Kimi sağa kimi sola doğru kaçıyor. Tekrar ortada bir yerde buluşup belirsiz yönlere uçuyorlar. Bulutları bir şeylere benzetiyor sonra vaz geçiyor.

Kedi dediğin hüzünlü olur mu? Bu kedi, sahibinin duygularına eşlik etmeyi öğrenmiş. İkisi birden bir kayıp yaşamış gibi ağırlar ve aksaklar. Hiçbir şey ilerlemiyor bugün. Kedi kedi gibi değil, kadın eskisi gibi değil.Kedi, kadının yanına oturunca kendisini sevmesini bekliyor ama yanaşmayınca bu defa o sırnaşıyor. Kadının oralı olmadığını görünce, göğsüne doğru tırmanıyor. Kadın, okşamaya başlıyor onu ve kalp atışları normale dönmeye başlıyor. Her zaman olduğu gibi kedi iyi geliyor. Kadın, balkondaki koltukta otururken, balkona uzanan ağacın dalında bir karga görüyor. Karga, ağaçtaki dalı gözüne kestirmiş, kemirip duruyor, yerinden söküp çıkarmaya çalışıyor, ev yapacak kendisine belli. Ne inatçı karga, sökülmüyor işte, başka bir dalı denesene! Kargaya içten içte özeniyor. Ev yapmak hiç de kolay değil.

Sonra yağmur bastırdı. Karga uçtu, kedi içeri gitti ve kadın yine balkonda kaldı. Kadın, yoldan akan suyu izliyor. Yolun ortasında bir taş parçası duruyor. Hani taşı ayağınla fırlatsan zor yerinden oynar ama rüzgâr ve yağmur güçlerini birleştirmiş böylece taş, adım adım aşağı doğru yer değiştiriyor. Ya da yeri değiştiriliyor. Kadın kendisini görüyor bu taş parçasında. Gözleri dolarak içeri giriyor ve bir şeyler aramaya başlıyor. Kitaplıkta duran kahverengi ahşap kutuyu eline alıyor. İçinden çıkarttığı kâğıtlara göz ucuyla baktıktan sonra onları tek tek yırtıyor. Yırttıkça ağlıyor ve kalp atışları yeniden hızlanıyor, hızlandıkça kedi huzursuzlaşıyor yeniden. Gözyaşı damlaları, elindeki mektupların mürekkebini dağıtıyor. On yıllık mektuplar şimdiye taşınmıştı ve bir anda yok oldular. Kedi, kadının bacaklarına sarılıyor, ilgisini dağıtmak istiyor ama kadın pas vermiyor kediye. Hatta “Uzak dur benden, sırnaşma”, diyor. İyi de onun bir adı var. Kadın, kediye adıyla neden seslenmiyor? Böylece kedi, mutfağa yöneliyor ve halının üstünde duran poşetle oynuyor. Kedi, poşetin içinde bir şey olduğunu sanarak bir o yana bir bu yana iterek tekmeliyor. Hâlbuki poşet boş ve neye tekme attığını bilmeden poşeti sürüklüyor. Kadın, kediyi seyrediyor. İçindeki kızgınlıklar bir anlığına boşalıyor, tıpkı poşet gibi, gelse de kedi kendisini de sürüklese bir yerlere. Boş bir poşet gibi sürüklenmek istiyor bir yerlere, herhangi bir yere. Kadın, poşetle oynayan kediyi kucağına alıyor ve var gücüyle onu göğsüne bastırıyor. Kedi, ne olduğunu anlamıyor, nefessiz kalacak, ne yapacağını şaşırıyor. Kadın, kediyi bırakıp yine ağlayarak bir şeyler aramaya başlıyor. Bu defa değerli kolyelerini sakladığı kutuyu buluyor ve içlerinden bazılarını seçerek, küçük boş bir kutuya yerleştiriyor. Kedinin mamasını çıkartıyor buzdolabından. Kedinin kumunu, yastığını, en sevdiği oyuncağı büyükçe bir poşetin içine koyuyor. Poşetin içine küçük kolye kutusunu da atıyor. Kedi, kadının yolculuğa çıktığını ve kendisini yanında götüreceğini sanıyor. Kapı çalınıyor ve kedi kapıya yanaşıyor, kadın gözyaşlarını siliyor. Kapıdaki adam, kedinin ilk sahibi. On yıldır kedi, adam ve kadın aynı evde yaşıyorlar. Kadın, elindeki büyük poşeti adama veriyor, kediyi göğsüne bastırarak sarılıyor ve onu da adama veriyor. Adam, konuşmaya çalışıyor ama kadın onu susturuyor. Kadın, balkondaki yeşil koltuğa gömülerek yalnız başına uzun süre ağlıyor. Bulutlara bakıyor saatlerce, önce bir şeye benzetiyor sonra vaz geçiyor. Kedinin tüyleri kaşınmaya başlıyor bu ilk aşama, bir sonraki aşama ise güzelim beyaz tüyler tek tek dökülüyor. Adamın dökülen gözyaşlarından da tüylerden de haberi yok.
 


dizin    üst    geri    ileri    



 11 

 SÜJE  / otuz yedinci sayı