Açık pencereden gelen esintiyle havalanan tülün arasından sütçünün
“süüüttt” sesi ve kornasının hızlı ve sık aralıklarla çıkardığı ses evin
içinde önce odanın duvarlarına çarptı sonra kapıdan çıkıp, diğer odalara
yayılarak açık pencerelerden sokağın gürültüsüne karıştı gitti.
Kadın kendi kendine mırıldandı, “Sayılı gün, sayılı nefes! Bağır
bakalım.”
Odanın esintili penceresinin dans eden tülün arkasında elindeki
oyuncağıyla dikilen ufacık bir insanoğlu yavaş yavaş ilerledi. Siyah
çerçeveli gözlüklerinin şişe dibi camlarının arkasından fırıl fırıl dönen
gözleriyle,
-Babane nefesini tut!
Kadın torununun ne demek istediğini anlamak istercesine şaşkın şaşkın
çocuğa baktı.
-Nefesini tut, bırakma sakın!
-Nedenmiş o çokbilmiş?
-Konuşma dediğimi yap!
Kadın emri yerine getirdi. Nefesini tuttu, bırakmadı. Gelecek ikinci emre
kadar nefesini tutmaya kararlıydı ama açık pencereden içeri dolan sesle
tuttuğu nefesini bıraktı.
“Patteess. Kızartmalık pattess gedii! On kilo on lira!”
Kulaklarda saniyeler süren ekosuyla satıcı tekrarladı,
“Pattesss, sovan on kilo on lira!”
-Patatesçi geldi. Ne zamandır bekliyordum seslen şuna dursun.
-Babane sana nefesini tut dedim. Bak hızlı hızlı nefes alıyorsun.
-Ne varmış benim nefesimde?
-Sayılı günlerin azalır da ondan dedim.
-Fesuphanallah! Hadi seslen patatesçiye,
Çocuk babaannesinin dediğini yaptı.
-Patatesçi bekle sayılı günler geliyor. Gitme sakın!
Evlerin açık pencerelerinden sokağın gürültüsüne karışan seslere camiden
yayılan sala sesi eklendi. Salanın bitmesini bekleyemeyen birkaç meraklı
baş, pencerelerden uzandı.
-Huuu komşu! Kimmiş?
-Bilmem ki! Şimdi söyler salanın arkasından.
-Kuru Fadime’nin kocası çok hasta diyorlardı. O ölmüş olmasın?
-Belki de! Aman canım kadın iki nefes rahat etsin. Az mı çekti? Kadına
gençliğini bildirmedi, şimdi vereceği bir tas suya muhtaç. Ömür dediğin
nedir ki sayılı gün, sayılı nefes. Bu günlerin geleceğini düşünmeliydi.
-Ayy evet kızzz. Kadın herifin fenalığından bir deri bir kemik kaldı.
Annem onun gelinlik halini bilirmiş. Bir bakan, dönüp bir daha bakarmış.
Balıketinde güzel bir kadınmış. Yazık oldu işte!
Salanın arkasından yapılan duyuruyu dinleyen Kuru Fadime kendi kendine
mırıldandı, “Sayılı gün sayılı nefes. Allah taksiratını affetsin.”Açık
duran balkon kapısından dışarı baktı. İki komşusu pencerede
laflıyorlardı.
-Kimmiş anladınız mı? Bu hoca da bir acele eder ki gören Azrail’den
kaçıyor sanır.
-Fadime abla biz de anlamadık. İlahi güldürme şimdi konu komşunun acısı
vardır. Kim olduğunu bilemedik. Ayyyyy ocakta sütü unuttum!
Telaşla içeri koşan kadının evinden gelen devrilen kapların çıkardığı
sesle ürken sokağın kedisi uyuduğu ağacın gölgesinden zıplayarak fırladı.
Kedinin yanında elindeki bebeğiyle oynayan küçük kız korkarak ağlamaya
başladı.
-Allah belanı versin senin kedi gibi!
Koca beddua şişman kadının ağzından yerlerdeki taşların üzerine döküldü.
Taşlar un ufak olup kum tanelerine dönüştü. Hırsını alamayan şişman
kadın, ayağından çıkardığı terliği kedinin arkasından fırlatırken havaya
kalkan toz taneleri terlikle beraber duvara yapıştı.
-Ağlama kızım, dövdüm ben onu.
Az önce korkudan fırlayan kedi yandaki bahçenin duvarından şaşkın şaşkın
şişman kadına bakıyordu. Yavaş yavaş yürüyerek açık duran pencereye
zıpladı. Pencereden gür çıkan kadın sesi,
-Dal, zel.. tekrarla!
En az üç beş çocuk bir ağızdan bağırarak aynı heceleri üzerine basa basa
tekrarladılar,
- Dalll, zelll...!
Kedi pencerenin üzerine uzandı ve gerindi. Güneşin parlak ışıklarından
yararlanmak için sırt üstü döndü. Tam pencerede güneşin keyfini
çıkaracakken hızla gelip frenleyerek duran arabanın tekerleklerinden
çıkan sesle irkildi. Merakla aşağı atlayıp evin arkasında kayboldu. Sesin
geldiği yöne doğru koşan iki çocuk,
-Geldi, geldi. Koş koş. Siyah Ferrari’ymiş gördün mü?
Nefes nefese koşan çocuklardan diğeri,
- Ben onun kırmızısını gördüm oğlum.
Sütünü ocakta unutan kadının başı pencereden uzandı. Birilerine sormak
için diğer pencerelere bakındı ama kendisinden başka kimse yoktu. Tam
pencereden uzaklaşacakken karşıdaki evin gölgesinde oturan komşularını
gördü.
-Gelmiş mi? Çocuklar geldi diye koşuşturdular da haberiniz var mı diye
soracaktım.
-Gelmiş galiba.
-İyi, iyi. Kadıncağız pencerelerde bekleye bekleye bir hal oldu. Az sonra
gideyim de bi gözün aydın diyeyim. Ne de olsa, on senedir görmediği
oğluna kavuştu. Hem komşu hakkı! Sevaptır, iyi günde kötü günde dolaşmak
lazım.
-Sen git, biz sonra gideriz. Ana oğul biraz hasret gidersinler.
-Siz bilirsiniz!
Aynı sokağa hızlı hızlı siren sesiyle bir ambulans yanaştı. Daha önce
Ferrari arabayı görmek için koşan çocuklar bu sefer sokağın ters yönüne
doğru koştular. Birkaç dakika sonra ambulans sirenini bağırtarak
uzaklaştı. İki çocuk elleri ceplerinde geri geldiler. Sütünü ocakta
unutan kadın seslendi,
-Ne oldu çocuklar? Kime gelmiş ambulans?
-İmam’a. İmam’ı götürdüler.
Açık pencerelerin birindeki tülün arkasından bir ses sokağa yayıldı,