DİZİ RÖPORTAJ

Semih Özcan   





 

-İkinci Bölüm-

Ertuğrul Barka
LATİN AMERİKA’NIN DİRENEN DAMARLARI / 2

 

 Adı Tocororo. Küba’nın ‘milli kuş’u.

‘’Bu kuş, kırmızı,mavi ve beyaz renkleriyle Küba bayrağına renklerini veren kuş ‘’ diyor Barka, Tocororo için.


[ Semih Özcan ]  Nedeni ne? Bu kuşun bir özelliği var mı?

[ Ertuğrul Barka ]  Kafese girmeyen, sürekli özgür ortamlarda yaşayabilen bir kuş. Bu nedenle Kübalılar bu kuşa çok değer veriyor. Ben bu kuşu görmek için Baracoa'daki Aleksandervon Humboldt Ulusal Parkı'na gittim ve orada gördüm; doğal ortamında...

[ Semih Özcan ]  Fotoğraflardaki Küba sokaklarına baktığımda kimilerinde eski İstanbul kent sokaklarını görür gibi oldum. Dar sokaklar ve dışarıya asılan çamaşırlar.. arabalar desen, 30’lu, 40’lı yılların araba modelleri..ve toplu taşım yine oldukça eski ve üstü brandalı arabalarla..Burada sormak istediğim iki konu var; ilki halkın yaşamı, eski ve hatta şu anki bizim yaşamımıza benzerlik gösteriyor mu? Orada kendine yakın bulduğun bir yaşam gördün mü yoksa çok mu farklı? Bir de teknolojinin ve lüksün oldukça gerisine düşmek halkta bir hoşnutsuzluk yaratıyor mu? Halkta batı ya da Amerikan tarzı yaşama yönelik bir ilgi var mı? Hani, Küba halkı da bizim büyükelçi gibi, bir de zenginimiz olsaydı, diyor mu?

[ Ertuğrul Barka ]  Kübalılar, kapılarının önünde oturmaya bayılıyorlar. Çoğunlukla da bir evin kapısı önünde toplu halde görebilirsiniz onları. Erkekler ve kadınlar ayrı ayrı da toplanmış olabiliyor; konular ve güncel olaylar belirliyor bunu. Bir beyzbol maçı sonrası erkekler elbette bir arada ve birbirlerine takılarak maçı eleştirip, keyfini çıkartıyorlar... Bana, eski İzmir mahallelerini anımsattı; akşamları komşular kapı önlerinde ve birbirlerine ikramda bulunarak söyleşirlerdi... Bilgisayar ve cep telefonu sahibi olmak isteyen çok genç var. Telekom şirketinin önünde kuyruk oluşturacak kadar ilgililer. Zengin olsam diyen vardır mutlaka ama, zenginlerimiz olsa diyen kesinlikle yok Küba'da. Zengin olmayı isteyen de çok değildir diye düşünüyorum.

[ Semih Özcan ] Üstü brandalı arabalarla yolculuk yaptın mı? Orada bulunduğun süre içinde ulaşımda neyi kullanıyordunuz? Toplu taşım mı, taksi mi ya da araba kiralamayı mı? Gerek Küba halkı gerekse dışardan gelen turistler için ulaşım hangi araçlarla sağlanıyor?

[ Ertuğrul Barka Uçak, otomobil, otobüs, bisitaksi, tekne, tren; akla gelebilen her araçla gezdim Küba'da. Bir tek bisikletle gezmedim. Turistik tren varken, yerli halkın bindiği trenle Cienfuegos'tan Havana'ya gittim. 350 Km. kadar yolu 14 saatte ve köylerin, kasabaların içinden geçerek gidiyor tren. Eski şekerkamışı ve şeker üretim alanlarından geçiyor. Timsaha benzetilen Küba'nın omurgası üzerinde bu hat. İnanılmaz ilginç ve eğlenceliydi benim için. Sağa sola oldukça sallanarak ve sık sık durarak yol alan bir tren... Küba'nın tomografisini çekiyor insan bu yolculukta. Mutlaka öneririm. Bizim parayla 110 kuruştu...Araç kiralayıp gezmek de mümkün tabii..

Bu arada Ertuğrul Barka’nın fotoğraf albümünü kurcalarken gözüm bir resme takılıyor. Görkemli, tarihi yapıların içinde oldukça kaliteli görünümü veren bir açık hava lokantası.

[ Semih Özcan ] Burası neresi?

[ Ertuğrul Barka ]  Havana'nın ünlü Katedral Meydanı... Çok keyifli geceler oluyor. Ücretsiz müzik gösterileri, danslar...

[ Semih Özcan ] Dalgıçlık bröven var. Oğlun da denizaltı arkeoloğu. Birlikte zaman zaman daldığınızı söylemiştin. Oralarda da daldın mı? Denizin altında nasıl bir Küba ya da Latin Amerika var?

[ Ertuğrul Barka ]  Baracoa'da okyanusa daldım. Tropik bir denizin tüm karekteristikleri vardı... Çok renkli ve heyecan verici bir dalış oldu. Küba bir ada ve her yerde dalış okulları var dense yanlış olmaz. Turistik otellerde özellikle dalış dahil, her türlü su sporları yaptırılıyor. Bir Bodrumlu dalgıç olarak elbette dalmam gerekiyordu ve daldım.

[ Semih Özcan ] Gerçekten de neşeli, şenlikli geçen 1 Mayıs’lar, sokaklarda dans eden ya da bir müzik aleti çalan insanlar ve sokakları dolduran, sürekli gülen, çoğu da kadın insan yüzleri. Kübalılar hep böyle neşeli insanlar mı? Bir de dikkatimi çekti. Puro Küba’da sadece en çok üretilen değil aynı zamanda en çok da tüketilen bir keyif aracı. Hemen herkesin ağzında var. Sigara içmeyen bir kişi olarak, orada puroyu hiç denemedin mi?

[ Ertuğrul Barka ]  Puro, öyle sigara içilir gibi içilmiyor! Dumanı ağız içinde dolaştırılıyor. Ben sigara da içmediğim için, derince içime çekince, puro dumanından ciğerlerim yandı ve başım döndü. Fidel, "Puro benim sağlığım için kötü ama, Küba ekonomisi için yararlı..." demiş. Puroyu sokakta satan kaçakçılar var. Bu Cohiba marka, Fidel içiyor diyor satabilmek için. Ama ben içmiyorum diyorum, ısrar ediyor, "Ama Fidel bunu içiyor..." diye. Siz ondan satın almayınca, sizi gözetleyen bir diğeri takılıyor peşinize ve o da, "Bu MontoKristo marka... Ché içerdi..." diye başlıyor... Puro çok pahalı ve korunması çok zor. Havaalanlarında ve Küba'daki satış yerlerinde yalıtılmış, nem ve ısısı sabit tutulan, korunaklı yerlerde tutuluyor. Kübalı garibanlar için bir euroya 25 adeti satılan Guantanamo markalı purolar alınabilir...

[ Semih Özcan ] Söyleşiye ilk başladığımızda Türk Küba ilişkilerinin uzun yıllar boyunca çok iyi olduğunu ve oraya giden Türkler için hiçbir sakıncası olmadığını söylemiştin. Ancak bildiğim kadarıyla Amerikalılar için Küba’ya gitmek çok zor hatta olanaksız. CIA’nın bu konuda Amerikalıları çok yakın izlediğini biliyorum. Gerçekten Amerikalılar hiç Küba’ya gidemiyor mu?

[ Ertuğrul Barka ]  Yoo, gidiyorlar, örneğin Guantamara’da ben Amerikalıları gördüm. Ama şöyle gidiyorlar. Dediğin gibi doğrudan Amerika’dan gitmenin olanağı yok. CIA’nın izlemesi altındalar. Onlar da Meksika’ya gidip, oradan Küba’ya geçiyorlar. Meksika üzerinden gelen Amerikalılara Küba farklı bir uygulama yapıyor. Tıpkı bizim Kıbrıs’a gitmemiz gibi, onlara sadece orada bulundukları süre içinde kullandıkları bir geçiş belgesi veriyor. Ve sadece bu belge damgalanıyor. Giderlerken de bu kağıt parçası Küba’da kalıyor zaten. Yani, bunun dışında Amerikan pasaportlarına herhangi bir damga vurulmuyor. Amerikalılar yasağı bu şekilde delerek Küba’ya rahatça gidebiliyorlar.

Bir başka fotoğrafta da belki de dünyanın başka hiçbir bölgesinde olmayacak bir ‘müze’ çarpıyor gözüme… Yemek ve Mutfak Malzemeleri Müzesi.. ‘’Trinidad'a gidenler özellikle mutfak malzemeleri müzesini görmeliler. Zaten lokanta şeklinde‘’ diyor Barka. ‘’Müzik, eğlence de var. İnanılmaz güzel ve ilginç tabak, çatal, kaşık ve diğer mutfak malzemeleri var. Havana'da da eski sömürgeci şeker patronlarının evlerinden bazıları müze haline getirilmişler. Bu kolonyal muhteşem evlerde masalar, sandalyeler, paravanlar, mutfak malzemeleri ve sofra takımları Çin’den getirilmiş... Görülmeli.

[ Semih Özcan ]  Yine konuşmamızın başında Arjantin’den, ‘Mayıs Anneleri’nden söz ederken, faşist cunta döneminde yok edilen dört bin kişinin adlarının bu meydanda kazındığını söylemiştin.

[ Ertuğrul Barka ]  Evet. Tümünün adları meydanda bulunan duvarda kazınmış olarak duruyor. Bir de sadece duvarlarda değil, yürürken, yerlerdeki taşlarda, karolarda da görüyorsunuz bu adları. Oldukça dramatik ve sarsıcı bir durum.

"VíctorJara dudaklarında şarkıyla öldü. Onu yanından hiç ayırmadığı yoldaşı, gitarıyla birlikte stadyuma getirdiler. Ve şarkı söylemeye başladı. Öbür tutuklular, gardiyanların ateş açma tehdidine rağmen melodiye eşlik etmeye başladılar. Sonra bir subayın emri ile askerler Víctor'un ellerini kırdılar. Artık gitar çalmıyordu, ama zayıf bir sesle şarkı söylemeyi sürdürdü. Bir dipçikle kafasını parçaladılar ve diğer tutuklulara ibret olsun diye ellerini kesip tribünlerin önüne astılar."   - Vladimir Çernisev -

***

[ Semih Özcan ]  Gezdiğin yerler arasında Şili de var. Şili deyince de oldukça önemli isimler karşımıza çıkıyor. Onları inceleme, gezme olanağı buldun mu?

[ Ertuğrul Barka ]  Victor Jara’nın mezarına gittim. Rengarenk, çiçeklerle donatılmış, çok ilgi gören bir yer. Yine Santiago’da Neruda’nın müze olan evini gördüm. Duvarları resimlerle , çok güzel, müthiş porselenlerle donatılmış bir ev. Bu evde ilgimi çeken bir başka nokta; Türkçeye çevrilmiş kitapları da sergileniyordu. Ayrıca Allende’nin cunta yönetimine karşı son kez elinde silahla görüldüğü Başkanlık Sarayı’nı da gördüm. Elinde silahla görüntülendiği kapının da fotoğrafını çektim.


 


***

Ertuğrul Barka’nın özellikle ilgimi çeken farklı bir özelliği var. Bildiğiniz gibi insanlar çoğu kez iş yaşamıyla ev yaşamını ayırır. ‘Eve iş getirmeme’yi temel alırlar. Ve işleri kendileriyle sınırlıdır, ailelerini bunun dışında tutarlar. Ertuğrul Barka’da bunun tam tersi olduğunu fark ettim. Tüm gezileri hem bir iş, inceleme konumunda hem de keyiflice ve ailece çıkılan bir tatil havasında. Bu özelliği öykü kitabında da göze çarpıyor. Öyküler kendi ve yakın aile çevresinin yaşadıkları. Ancak yazış tarzı bunları genel, her okuyanın keyif alacağı birer öyküye dönüştürüyor. Haldun Taner gibi kısa öyküleri var. Ve Halikarnas Balıkçısı gibi de deniz insanlarının kendilerine özgü dili. Bittiğinde, insanda bunun burukluğunu yaratan öyküler bunlar. Buruk ama bir o kadar da okumakla büyük keyif aldığınız öyküler. Ertuğrul Barka’nın “ÇALIŞKAN ÇIRAK’ adlı öyküsünü, beğeniyle okuyacağınız inancıyla, Süje’de yayımlıyoruz bu sayı.


Tüm Fotoğrafların Kullanım Hakkı : Ertuğrul Barka

  -  SÜRECEK  -

dizin    üst    geri    ileri  

 



 18 

 SÜJE  /  Ertuğrul Barka - Semih Özcan  /  yirmi sekiz eylül iki bin on altı   / 18