ÖYKÜ

Ayşe Korkmaz  






 
Süper Kahramanlar Neden Pelerin Takar?


Kimileri için beyin gücü ön plandadır. Bu tür insanların zekâlarını kullanarak altından kalkamayacakları şey söz konusu değildir. Çünkü zekânın sınırı yoktur. Kimileriyse kas gücüyle varlığını devam ettirir. Onları kaba kuvvet görünür kılar. Ama bu görünür olma hali kendinden daha güçlü biriyle karşılaşana kadardır. Daha güçlü biri her zaman vardır. Bu yüzden kas gücü tek başına yeterli olmaz. Ama ben şanslıydım. Tanrı vergisi yeteneğim, her iki gücü de içinde barındırıyordu. Hangisine ihtiyaç duyarsam onu kullandım. Bunu kimsenin bilmemesi için elimden gelen her şeyi yaptım. Bilgi tehlikelidir. İnsanlara kendimizle ilgili verdiğimiz yerli yersiz bilgiler sıklıkla bizi zor durumlara düşürür. İşte bu yüzden, topluma mal olmuş süper kahramanların gerçekteki kimlikleri gizli kalır. Her biri yaşamlarını sıradan insanlarmış gibi sürdürürler.

Son iki yılımı bilim ve teknoloji konulu videolar çekme işine adadım. En yüksek ses ne kadar şiddetli olabilir? Dünyanın içinden bir tünel kazarak diğer tarafından çıkılabilir mi? Dans eden robotlar gerçek mi? İnsanları, bilmedikleri bu tür gizemli konularla ilgili bilgilendirdim. Ülkenin dört bir tarafında izlenme şansı buldum. Evlerin içine kadar girip kadın, erkek, yaşlı, genç, pek çok izleyicinin sohbetlerine konu oldum. Bunun sadece bir kılıf olduğunu kimse anlamadı.

Tıpkı bir vampir gibi geceleri dışarı çıkıp gündüzleri eve kapandım. Gecenin kör karanlığında suçlularla köşe kapmaca oynadım. Ama insanlarla iletişimim bundan ibaretti. Yanımda dikkatimi dağıtacak birileri olmadığı için algılarım çok daha açık oldu. Beynim ve kulaklarım birlikte hareket ederek bir radar sistemine dönüştü. Kendimi ele vermemek için her şey sıradan ve normalmiş gibi davrandım.

Diğerlerinden farklı olduğumu ilk kez lise yıllarında anlamaya başlamıştım. Arkadaşlarım beni bir ucube gibi görüyorlardı. Çünkü onlar gülerken, ağlarken, korku ya da heyecan dolu anlar geçirirken nasıl bir tepki vermem gerektiğini bilmiyordum. Duygu adını verdikleri bütün bu şeyler bana son derece uzaktı. Şimdi düşünüyorum da yaşadıklarım çok tuhaftı. Benden ne istediklerini bile anlayamıyordum. İnsan sahip olmadığı şeyi verebilir mi? Evet, onlardan farklıydım. Ama zekâ her türlü açığı kapatabilir. Zaman içerisinde yaşadığım şeyin anlamını kavradım.

Sınıfın popüler gençleri ara sıra çeşitli faaliyetler düzenliyorlardı. Kimi zaman bir parti kimi zaman piknik ya da sinema gibi... Ben hiçbirine çağrılmıyordum. Protesto etme adına şöyle bir davranış şekli geliştirmiştim. Partinin ya da pikniğin düzenlendiği yerin yakınında başka bir yere beni görebilecekleri şekilde gidip oturuyordum. Ya da aynı sinemaya gidip farklı bir salona giriyordum. Zamanla bu protesto şekli sınıf arkadaşlarım üzerinde çok prim yapmıştı. Artık popüler kesimle anlaşamayan herkes bana katılmak için gelip yanıma oturuyordu. Birilerinin dikkatini çekmeyi başarmıştım. Zaten benim de yapmaya çalıştığım şey buydu.

Böylece çevremde kemik bir kitle oluştu. Üstelik bu kitle beni etkileyici buluyordu. Popüler kişilere kafa tutmak yürek isterdi. Yürekli bir insanla arkadaş olmak ayrıcalıktı. Onlara göre duygusuzluğum bile protesto amaçlıydı. Ben de bu az sayıda arkadaşımı haklı çıkarma adına oyuna devam ettim. Duygularını gözlemleyerek taklit etmeye başladım. Onlar mutluyken mutluymuş gibi yaptım. Onlar üzgünken üzülmüş gibi davrandım. Daha da ileri gidip mekanik ağlama yöntemleri geliştirdim. Böylece aramızda gerçek bir dostluğun kurulduğunu düşündüler. Ama rol yapmak son derece yorucuydu. Çünkü duygular çok değişkendi. Herhangi bir anda boş bulunmamak için sürekli tetikte olmam gerekiyordu.

Şükür ki bu eziyet çok uzun sürmedi. Lisenin bitmesiyle birlikte herkes farklı yerlere dağıldı. Üniversiteyi kazanamadığım için hiçbir yere gitmem gerekmedi. Hayatımdaki tek değişiklik annemin ölümü oldu. Böylece koskoca evde tek başına yaşamaya başladım.

Annemin sağlığında doldurduğum özgeçmişler sıraya girse yüksek bir binaya ulaşırdı. "Bir işe girip çalış!" diyordu ısrarla. "Yarın öbür gün evleneceksin. Çocuklarına örnek ol!" Ama bu kurguda bana uymayan bir şeyler vardı. İnsanın hayat hikâyesi doğumundan önce ailesiyle birlikte başlıyor, ölümünden sonra çocuklarıyla devam ediyordu. Ve hikâye asla bitmiyordu. Aile dediğimiz şey garip bir lanetin içine sıkışıp kalmaktı. Bu laneti gelecekte sürdürmek istemedim. Ne evlenecek, ne de çocuklarıma örnek olacaktım.

Aile olmanın nimetlerinden faydalanmak da bu lanetin parçasıydı. Hayata bir sıfır önde başlamaktı bu. Annem gereksiz bir ısrar içerisindeydi. Babamdan kalan para beni hayatımın sonuna dek başkasına muhtaç olmadan yaşatırdı. Bir de kayıplar vardı. Babamın öldüğü gün doğmuş olmam gibi. Üstümde tasavvur sahibi olan el, kaşıkla verdiğini kepçeyle almıştı. Babasız doğmak yolculuğa rotasız çıkmak gibiydi. Babasız doğmak yarım kalmaktı. Annem o soruyu her sorduğunda bunlar gelirdi aklıma. "Sen niye böylesin?" Ben de defalarca sormuştum kendime. Cevabı bulamamıştım. Doğum hikâyemin bir ölümle başlamış olması, içeriğini belirsizleştiriyordu. Ama bir cevap vardı şüphesiz. Bunu küçük bir çocuktan öğrendim.

Başkenti köşe bucak arşınladığım gecelerden biriydi. Bir köpeğe sarılmış ağlamakta olan o çocuğu gördüm. Köpeğin peşine takılıp geldiğini, hava kararınca geri dönemediğini söylüyordu. Kaybolmuştu ve çok korkuyordu. "Evinin çevresinde camii, park ya da dikkat çekici bir bina var mı?" diye sordum. Büyük bir parktan bahsetti. O civarda iki tane park vardı. İkisine de bakıp çocuğun evini bulacaktım. "Endişelenme!" dedim. "Seni kurtaracağım." Sevinçle gözleri parladı. İlk parktan eli boş döndük. Ev ikinci parkın yakınında çıktı. Çocuk karanlıkta çevreyi tanıyamadı. Ama ailesi dışarıda onu arıyordu. Onları görünce çok sevindi. "Sen benim süper kahramanımsın." dedi boynuma sarılıp. O an kafamda bir şimşek çaktı.

Ben bir süper kahramandım. Ama hangisi olduğuma dair hiçbir fikrim yoktu. Bu konuda çok uzun araştırmalar yapmak zorunda kaldım. Karakter seçimi hiç de kolay olmayacaktı. Pek çoğunu inceleyip aralarında karşılaştırmalar yaptım. Yeteneklerini, yaşam tarzlarını, bana benzeyen ya da benzemeyen yanlarını analiz ettim.

Flash en sevilen karakterdi. Düşünceden bile hızlı hareket ediyordu. Üstelik darbelerden etkilenmiyor, yaralanmıyordu. Bütün bunlar çok güzel özelliklerdi. Ama yaşlanmıyor oluşu onu benden uzaklaştırıyordu. Henüz otuz yaşındaydım ve saçlarımın yarısı beyazlamıştı.

Aquaman'i en başından diskalifiye etmiştim. Suyu kontrol edebiliyor olması ve dalgalar oluşturabilmesi harikaydı. Su altında kalabildiği için yüksek basınca ve soğuğa karşı dayanıklıydı. Onu sevmemi sağlayan bütün bu özellikler aynı zamandan aramızdaki farkı yükseltiyordu. Hayatının hiçbir döneminde deniz ya da göl kenarında yaşamamış birinin bütün bunları yapabilen bir kahraman olduğunu düşünmek ahmaklık olurdu.

Süpermen'in kırk beş saniye içerisinde dünyayı dolaşabileceğini biliyordum. Normal bir insandan yüzlerce kat daha hızlı hareket edebiliyordu. Ama patlamakta olan bir gezegenden roketle Dünya'ya gönderilmiş olması bana uygun düşmüyordu. O bir uzaylıydı.

Sonra birden Batman'la aramızda çok fazla ortak özellik olduğunu fark ettim. Zenginliğimiz ve yardımsever oluşumuz birebir uyuyordu. Diğer süper kahramanlar gibi insanüstü özelliklerimiz yoktu. Geriye bir tek kafa karıştırıcı durum kalıyordu. O da Batman'ın playboy olmasıydı. Ama bu konuda bir çıkış noktası bulmuştum. Kadınlarla ilgili çok deneyimim olmasa da benden hoşlandıklarını biliyordum. Kaçamak bakışlarından, karşımda heyecana kapılmalarından anlıyordum. Açıkçası ben de onlardan hoşlanıyordum. Bu durumda benim playboy olmadığım söylenemezdi.

Karakter seçimi tamamlandığına göre sırada kostüm diktirmek vardı. Başkentteki en iyi terziyi araştırdım. Kılık değiştirerek ve yüzümü kamufle ederek iş yerine gittim. Terzi zararsız birine benziyordu. Ama benimle birlikte bekleyen diğer müşteriler için aynı şeyi söyleyemem. İçlerinde şüpheli davranışlar sergileyen iki kişi vardı. Bunlar karanlık tipler olabilirlerdi. Bilgilerimi ele geçirmelerinden korktum. Ya kalıp savaşacak ya da ya da kimse beni fark etmeden çekip gidecektim. İkinciyi yaptım. Kendimi riske atamazdım. Bu aynı zamanda kurtarıcıları olduğum insanları da riske atmak anlamına gelirdi

Kostüm fikri güzel olsa da hayati anlam taşımıyordu. Eskiden olduğu gibi siyah kıyafetler ve kar maskesi ile idare edebilirdim. İçimde o gecenin hayatımı değiştireceğine dair çok güçlü bir his vardı. Sekiz katlı bir binanın tepesine yangın merdivenini kullanarak çıktım. Yüksek bir noktadan sokaklara hâkim olmam çok daha kolay olacaktı. Gerçekten de öyleydi. En ufak bir hareketi bile gözlemleyebiliyordum.

Önce her şey normal görünüyordu. Sonra kaçışan insanları ve polis arabalarını fark ettim. Bir banka soygunu olabilir diye düşündüm. Belki rehineler vardır. Birileri bana ihtiyaç duyar." Bir anda kendimi hızla aşağı doğru uçarken buldum. Siren sesleri gitgide yakınlaşıyordu. Keskin gözlerimle insanların bakışlarındaki şaşkınlığı seçebiliyordum. "Bu uçan şey de neyin nesi?" diye düşünüyorlardı. "Kuş mu, uçak mı? Yoksa bir süper kahraman mı?"

Yine de bu uçuşta yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Yükselmem gerekirken yere çakılıyordum. Durumu kurtarmanın bir yolu olmalıydı. Batman'in uçarken ne yaptığını sordum kendime. Birden aklıma geldi. Pelerinimi kanat gibi savurmam gerekiyordu. Ama üstümde pelerin yoktu. Düşüyordum. Normal bir düşüş değildi bu. Sanki bilmediğim bir zamanda asılı kalmıştım. Endişe içerisinde sonumun gelmesini bekliyordum. Asırlar süren bekleyişim asfaltın soğukluğunu yüzümde hissedince son buldu. "Demek ki Batman olmak yetmiyor." diye düşündüm. Süper kahramanların neden pelerin takması gerektiğini o an anladım.



Derince, 21 Haziran 2021



içindekiler    üst    geri    ileri   



 11