Sen'den değil,
sana değil,
senin için değil;
"sen" bir şey değil. Epeydir.
O kadar...
II
Vargı…
"İki olumsuz öncülden sonuç çıkmaz"
Yani ki, dedi. Sonuca götürecek öncüllerden ikisinin de olumsuz olması
durumunda sonuca ulaşmak mümkün olmaz.
Boş baktım.
Anlamadın mı yoksa yine hoşlanmadığın bir şey mi var anlattıklarımda,
diye sordu.
İçim şişti, demek istemediğimden sessiz kalmayı kafama koymuştum.
Anladım, dedim. İki yanlış bir doğru etmez yani.
Güldü. O kadar kolay kurtulamazsın, der gibiydi bakışı.
Peki, sorun ne, diye sordu.
Sorun yok, her şey yolunda, dedim. Çok güzel anlattın, çok güzel anladım.
Yalandan da olsa gülümseyebilmek isterdim ama o kadarı beni aşıyordu.
Aklına yatmayan şeyi söyle, diye ısrar etti.
Sakın söyleme, diye uyardım kendimi. Ama dinlemedim. Hiç dinlemezdim.
O vakit, dedim az öfkeli. Mutsuz olalım, ne var? Biz de mutsuz oluruz.
Ben seninle mutsuzluğa da varım, diyen şair neden öyle demiş?
Öfkem, onun umutsuz bakışları altında erirken, sakince konuştu:
Bu, dedi. Aklına değil kalbine yatmayan. Cevabı da bende yok.
Bende de yok, dedim. Konu kapandı…
III
Altıklık…
Bütün
ve
bazı.
Hiçbir
ve
bazı.
Tikel’in doğruluk değeri, tümel olana bağlı işte, dedi.
Hoşuma gitmemiş gibi baktım. ‘mutlu aşk yoktur’ dedikten sonra ‘bazı
aşklar mutlu değildir’ dersek doğru, ‘bazı aşklar mutludur’ dersek yanlış
mı oluyor yani, diye sordum.
Tümel bir önermenin doğruluğu ve yanlışlığı tikeli hiç kılar yani, dedi.
Bizi bazı’sız bırakan bu tümel’e ne diyeyim ben şimdi, diye sordum açık
bir öfkeyle.
Bence sen hiçbir şey söyleme, dedi gülerek.
Ben de gülecek gibiydim.
Allah’tan saçaklı mantık diye bir şey var, dedim. Rahatlamanın yolunu
bulmuştum. Hep bulurdum…