Toplu mezarların pusulacısı mavi kelebek ve lüleli ölüm bulutları
çoğaltmış senin yalın kılıç gözlerini bu adressiz mektuplara...
Kavgayı bileyen incelikli sarp varoluşların şimal bir çocukla kan kardeşi
olurken
münferit bir damardan sızıyordu aklın büyü(emek) güncelerine...
Kaçak ve çalkantılıydı ilk yürek marazın o vakitlerde bile borcun çoktu
buruşturulmuş dehliz düşerine...
Demirlemeye kalkıştığında har kanatlı o sağır kuş kesiyordu kulaç ve
rahvan kelimelerini.
Ezikliği dizilmiş soluğuna fısıltı elvedaların ölü toprağı
say ki lekelediler bir ceylanı yaslı atlaslarda cinnet soğuğu ansızın
sokak aralığında...
Patikada piç gibi büyümüş zeytin ağaçlarına kazıdın çakılıp kalan yanını
öğrenemedin bir türlü sızı cılga mektupların kefeninin enlem ve
boylarında sıkışıp kalakaldı...
Ne ter kokan bir kavgaya kardın denginde kutlu olanı
ne de lirik bir zamanda salındı durdu aşk
öğrenemedin bir türlü halk yüzlü telli mektuplarda
kendi külün kalmayı...