Esma Hanım geldi. Gülen yüzüyle girdi kapıdan biraz çekinerek.
Yedi yıl olmuş işten çıkarılalı. Zor hatırladım onu.
Bizim işyerinde taşeron temizlik şirketinin elemanıydı. Sekiz ay olmuştu
işe gireli; küçük parmağı kırıldı. Hastaneye gitti geldi, rapor aldı,
parmağı kırık olduğu için işini tam yapamadı. Doktor tekrar rapor
verdiğinde şirket “yeter” dedi, Esma Hanımı işten çıkardı. Ben ona “Yeni
bir iş bulursun, ben de bakarım” demiştim, üzülmesin diye, ama onu
unuttum gitti. O da bir iş bulamamış.
Emekliliğine dört yıl varmış daha. “Ev işlerine giderek, el işi yaparak
yatırmaya çalışıyorum sigorta pirimlerini” dedi.
Hep güler, en acı şeyleri anlatırken bile güler. Esma hanımı ondan mı
seviyorum acaba. Kardeşi cezaevindeymiş: “Bu çocuk daha 18 yaşındayken
annem, ben ölürsem perişan olur diye 28 yaşında bir kadın buldu onunla
evlendirdi. Karısı bir gün, adetli olduğu için beraber olmak istememiş,
dövmüş karısını, o da can havliyle beşinci katın penceresinden atlamış”
Öyle anlatıyor Esma Hanım: “Kız yok, kardeşim öldürmemiş karısını, o
kendisi atlamış pencereden” diyor. Kardeşi, adam öldürmekten yargılanmış
ceza almış, dokuz sene yatmış. Sonra denetimli serbestlikten
faydalandırıp bırakmışlar, beş yıl suç işlememesi gerekiyormuş. Üç ay
sonra Ankamall’den bir mont çalmış, işlem yapıp bırakmışlar. Bu arada işe
girmiş, bir gazetede çalışıyormuş, otelde kalıyormuş. Bir akşam ayva
yerken polisler gelmiş hırsızlıktan götürmüşler.
Kardeşi, Esma hanımı vasi tayin etmiş, “ne olursun” demiş, “sor öğren
dosyam bozulmuş mu?” ‘Dosyam bozulmuş mu’ demekle daha ne kadar
yatacağını mı sormuş tam anlamadık ama sorduk birlikte çıkıp ilgili
bölüme. Müdür durumu anlamak için bir şeyler sordukça, Esma hanım “Siz
nasılsanız ben de öyleyim, bir şey bilmiyorum” dedi gülerek. Müdürün
zaten sert olan görünümüne kızgınlıkla biraz kızarıklık eklendi.
Bilgisayara bakıp gördüklerini aktardı bize: “Adam öldürmüş, şartlı
salıverilmiş, suç işlememesi gerekirken hırsızlık yapmış.” Sert ve
suçlayıcıydı yüzü, sesinin tonu.
İnfazı yanmış, kalan cezasını ve hırsızlık cezasını da yatacakmış.
Müdüre teşekkür edip çıktık. Esma hanım dedi ki: “Benim kardeşim vurmuş
karısına ama onu öldürmemiş, hem montu da özenmiş de çalmış; üç yüz
liralık mont, üç yüz lira… Benim kardeşim ne adam öldürdü ne hırsız ama
öyle diyorlar işte, nasıl utanıyorum.”
Zemin kata indik, bir halı süpürülüyordu taşeron temizlik işçileri
tarafından. Acil servisin önünde ağlayan bir kadının sesine benzer sesler
çıkıyordu halı yıkama makinesinden. Çığlığın toz toprağa bulanmış hali.
İyi duyulmayan, zaten kimseyi de ilgilendirmeyen.
Dışarda bahçede veda ederken ona, bir zamanlar birlikte çalıştığı
arkadaşlarına özenerek baktı. Onlar Japon Elması ağacının yanında,
kuşların yediği, küçük kırmızı yuvarlak meyveleri, avuçlarıyla ağacın
dalından sıyırıp sıyırıp yiyorlardı, utangaçlıklarını örten bir neşeyle...