ÖYKÜ

Sena Özay  







RUH GICIRDAMASI


Tahtakurularının sagularının kulağı tırmaladığı bir barda dizi kırık iskemlesinde sallanan bir Danimarkalının bildiğini, balıklarının ciğerlerini botlarında beraberinde taşıyan, kirpiklerini ovuşturan bir Eskimo da bilir. Ölmesine ramak kala denizleri ve ağaçları düşünen, gözleri yuvalarından çıkmış, boynundaki aslanın dişlerini unutan bir ceylan ne hissederse onu hissediyorum.

Paytak oğlanlar önümden geçiyor. Mısır cipsi kokan parmaklar tek tek aynı iştahla yalanıyor. Çocuk olmayı özlemeye zorluyorum kendimi. Olmuyor. Özlediğim hiçbir şey yok.


Soldan sağa baksam kocaman bir Dünya. Sağdan sola çevirirken kafamı fikrim değişiyor, mana soluyor, kalbim kararıyor. Bir baş dönüşüne değişen her ne varsa mıh gibi çöküyor üstüme. Travmalar atlanmak için vardır. Uzun atlamadaki rekorumun madalyonlarını koltuk altlarımda, saç köklerimde taşıyorum.

Bir çeşit iç bunalmasının, dünyada yapayalnız hissetmenin korkusunun yaptırdığı onca şeyden sonra biraz olsun yalnız kalmayı istemek, yolundan caymak. Canı yanan cayar. Yani benim canım yandı. Hâlâ da yanıyor.

Yeşil soğan kokusunun elde bıraktığı yumuşak, ıslak kum hissi.Tırnak içlerim gıdıklanıyor. Elimi en çok kazmak için kullanışım olağan dışı gelmeseydi sana, kumdan birkaç kale yapardık. Muhtemelen.

Her sızı sızsaydı, ben-liğimde boğulurdum. Ben iyi yüzerim de bazı dalgalar atlanmak için değilmiş. Siz hiç ıslanmadan bir yudum..siz hiç boğuldunuz mu? Birkaç el ıskalar sırtımı böyle anlarda ben "tüh!" derim. Mühim olan her şeyi ceplerimden dibe bırakmışım. Oysa ben bu dalgayı bilirdim. Bile bile sonuna gidenler iyi bilir, bilmiyorsan tüh!



içindekiler    üst    geri    ileri   





 46