Kadın güldü. Yerini alan anıları acıya tercih eder miydi sorusunu
hatırladı. Bir seçim hakkı verildiği zamanlar çocukluğu boyunca hep o
kolalı başta lezzetli sanılan sonradan ağız ekşiten şekerler seçmiştir.
Oysa ki yine yanlış olduğunu beyaz ince çubuğun alameti farikasını gün
ışığıyla görünce anlardı. Yine öyle olur muydu diye hayat boyu tercih
yapmak tercihlerin sonuçlarından daha çok yordu onu. O küçük kızın hafıza
izleri ne zaman silinirdi. Deseler on yıl diye beklerdi, inanın ki girer
bir odaya beklerdi. Perdesi kapalı, tek sallanan sandalye, sürahi dolusu
su ve kapağı olmuş ters çevrili bardak, bir de akşamüzeri güneşinin birer
yusufçuk gibi havada asılı gösterdiği toz taneleri dışında bir şey
olmayan odaya girer beklerdi. Böylesi daha iyiydi, bir yere geçer oturur;
aynı bardaktan aynı serinlikte su içer, camdan nereye bakacağını
düşünmezdi. Ne şahane saadet seçimler sunulmayan bir oda. Çocukluğunun
temizlenip puripak bir ruhla çıkacağına anansa bir an düşünmezdi,
yıllarca kalırdı. Ama olmadı, kaydırakta kayarken de birinin hayatından
kayıp giderken de tercihler geldi hep önüne. Oysa tek siyah önlüğü tek
beyaz kolalı yakası olmuştu. Niyeydi şimdi çok seçenek. Onca üniversite
yılını aynı gri boğazlı kazakla geçirmek için değil miydi o pek de haz
etmediği gruplarla yan yana dolaşması. Öyle de aşık olmamış mıydı,
dedesinden kullanılmamış sözleri dışında mirası olmayan ve bu yüzden
fazla cesur bu yüzden hep kararlı adama. Bugün bu işi de ancak o yapardı,
bir tek o.
Şimdi adamın son sözünde sunduğu seçeneğe bak. Yine geldi yol ayrımı.
Sırf bunun için araba kullanmayan, o babasının ısrarlı ehliyet
kayıtlarına işleri bahane edip gitmeyen kendi değil miydi? Kavşak denen
şey varken bir de üstelik bu kadar yol ayrımı, ne işi vardı o koltukta.
Kaçtı, yok kaçış demedi de tercih dedi gülerek adına, öyle ya böyle
yaşamak tercihlerin en alası olmalıydı edebi dilde.
Adam kalktı, camdan baktı, kar henüz hızını almamıştı, yalnız havada
uçuşuyordu. Zaman tam gitme havası diye düşündü. Gitme anını hesaplamak.
Vay be.Ne matematiksel, ne ruh yoksunu. Cebindeki anahtarı çıkardı, dolap
üzerindeki ahşap, hasırları kopuk kutuya attı. Hani öyle fırlatmak da
değil. “Sana son iyiliğimi yapıyorum bak” der gibi attı. Boş beyaz kutuyu
da yanına koydu. Botlarında bağlar vardı. Şu an için en büyük zaman
kaybıydı. Ayakkabıya yöneldi. Cebi yırtılmış parkayı aldı eline, eşiğe
geldi. Unutmuştu. Ayakkabısını tekrar çıkardı. Halıların tozu insanların
ruhundan daha kıymetliydi bu zamanlar. Hızlıca salondaki telefonu aradı,
buldu, aldı, mal paylaşımı yapar gibi kabloları bıraktı prizde. Sonra
sanki gelirken ekmek alayım mı deme rahatlığında ve her zaman sipariş
veriri onulmazlığı ile “ilaçlar etkisini gösterir, nerede bulunmak
istiyorsan oraya geç” diye seslendi. Ardından ayakkabı, eşik, merdiven
,marş ve kapanış.
Kadın yine boşluğa asılı kaldı. Şimdi acının yerine mi anı, anıların her
biri yerine mi acı konmalıydı. Hiç son söz bu olur muydu? Sırf bunun için
ona kızdığını düşünerek gülümsedi. Gülümseyişini düşünüp kötülemiyor
muyum dedi sonra, bir telaş sardı yüzünü olmamalıya dair, aynaya koştu.
Hah işte ona sormayan acı almıştı ilk boşluğu, önce gülümsemesi doldu,
sonra o ilk tercihindeki göz kenarlarına, kenarlarından dudaklarına inen
derin yarıklara, çene gamzesine, boyun derinliklerine sırayla acı doldu.
“Sizin dünyanıza sığamıyorum”u ilk kimde okumuştu, son kiminle içine
sindirmiştir. Tekrar aynada göz bebeklerine baktı., değişimin kaçınılmaz
korkusu. Boşluk nerede başlamıştı. Bir ağacın tavana vuran gölgesi mi,
göğe bakamayış mı ilk korku anı. Korku boşluğu boşluk da nice korkuyu
içine çekmişti. Bir tek sevginin doldurabileceği onca zamandan herkes ne
diye pılını pırtısını toplayıp gitmişti.
Saçları siyahtı neyse ki, ne iyi edip de vazgeçirmişti çok konuşan kuaför
çırağı onu kızıla boyamaktan. Adı da neydi o rengin hah, Gece mavisi, ne
hazin renkti siyahın parlaklığını anlatmak için. Şimdi de acıyla dolmayan
tek yer zaten acının rengi olan saçlarıydı. Beyaz, bembeyaz çarşaflara
yatırdı onları, bir de ağırlaşmış bedenini. Yine kapattı gözlerini, giden
tercihini düşündü. Ne çok anı, ne çok, acaba anı mı acı mı, ansızın acı
ansız anı, acısız hangi anı, ansız acı, anı, an ve acılı bir an,
nefes-siz….