Karıncayı Tanırsınız, Cevdet Kudret'in 'Süleyman'ın Dünyası' başlıklı
roman üçlemesinin üçüncü kitabıdır. Üçlemenin ilk kitabı olan Sınıf
Arkadaşları 1943 yılında, İkinci kitap Havada Bulut Yok 1958 yılında,
Karıncayı Tanırsınız ise ilk kez 1976 yılında İnkılap ve Aka
Kitapevleri'nce yayımlanmış, ikinci basımı, otuz yıl sonra Evrensel Basım
Yayın yapmıştır.
Üçlemenin ilk cildiyle son cildinin yayımı arasında 33 yıl fark olması
dikkat çekicidir. Bu bilgi geçmişte Cevdet Kudret gibi edebiyat
çevrelerinde tanınan bir yazarın bile kitaplarını yayımlatırken
karşılaştığı güçlükleri gözler önüne sermektedir. Üçüncü cildin geç
yayımlanmasının temel nedeni, Cevdet Kudret'in Karıncayı Tanırsınız'ı
uzun bir zaman sürecinde yazmış olmasıdır.
Karıncayı Tanırsınız'ın yazılışından 18 yıl sonra yayımlanabildiğini
bilmemiz gerekiyor. Cevdet Kudret, Karıncayı Tanırsınız'ın 1948-1958
yılları arasında dokuz yılda yazılmış olmasının gerekçesini, bir
söyleşisinde şu şekilde açıklamıştır. "...Roman yazmak çok zaman alan bir
sanattı, benimse ekmek parası peşinde koşmaktan arta kalan zamanım
yoktu..."
Süleyman'ın Dünyası üçlemesinin yeniden yayımı sırasında yazdığı önsözde,
Sennur Sezer Havada Bulut Yok ve Karıncayı Tanırsınız romanları hakkında
şu saptamayı yapmaktadır: " Bu romanlar, yalnız İkinci Dünya Savaşı
koşullarının değil, tek parti iktidarının baskısının, savaş
zenginlerinin, örgütsüz emeğin ve anlamı örtük yazılarla başı derde
girmeden gerçekleri anlatmayı başardığı sanan 'aydın' ların da
irdelendiği/ sergilendiği romanlardır..."
Dil - Anlatım
Karıncayı Tanırsınız romanının karşılıklı konuşmalara dayanan, akıcı,
yalın bir dili, etkileyici betimlemelerle sürükleyicilik kazanmış bir
anlatımı vardır. Üçlemenin ilk iki kitabında olduğu gibi Karıncayı
Tanırsınız romanında da olayları, roman kahramanlarının duygu ve
düşüncelerini bilen bir anlatıcı anlatmaktadır.
Roman, 43 bölümden oluşmaktadır. Her bölüme, yazarca,
anlatılan bölüme okuru hazırlayan bir başlık verilmiştir. Başlıkların
altında, Türk ve Dünya edebiyatından; O.V.Kanık, A.M. Dıranas, T.Fikret,
C.S.Tarancı, S.F.Abasıyanık, Eşrefoğlu, K.Hamsun, J.London, Turgenyev,
Maupassant, Balzac, Gide, Sheskeapere, Gorki, T.Mann, Dostoyevski, Musset
ile Antik Yunan dönemi yazarların eserlerinden alınan, bölümle anlamlı
ilişkisi bulunan çoğunluğu kısa alıntılara yer verilmiştir.
Romanın başında, T.Fikret'in " Ağustosböceği ile Karınca şiirinden bir
bölüm yer almaktadır. "Karıncayı tanırsınız:
Minimini bir hayvandır;
Gayet tutumludur, yalnız
Pek bencildir; bu bir kusur
Bencil olan zalim olur.
Bir gün ağustosböceği"
Karakterler
Süleyman-- Romanın temel karakteridir. Kayseri Lisesi Öğretmenliğinden "
görülen lüzum üzerine, bakanlık emrine alınmış" işsiz edebiyatçı. 36
yaşında. Dürüst, gururlu, emekten yana, büyük insanlıktan yana,
paylaşmaya hazır, erdemli, yaşadıkları karşısında öfkeli, aşırı kırılgan
insan.
"Aydın"lar-- Her şeyi kapalı bir dille, anlamı örtük yazılarla
anlatmayı-anlatamamayı marifet sanan, hiç kimsenin bir şey anlamadığı
yazıları " yutturdum" diyerek savunan, sorumluluktan kaçan, halka
gerçekleri anlatmak yerine, anlamsız cümlelerle kendini kandıran akademisyen, gazeteci, yazarlar...
Ayşe-- Süleyman'ın annesi, kocasını savaşta yitirmiş, yıllardır oğlunun
öğretmenlik aylığı ile geçim sağlayan, oğlunun " sakıncalı düşünceler"
nedeniyle bakanlık emrine alınmasının mutsuzluğunu yaşayan ve oğluna
yansıtan, Süleyman'ı okutabilmek için "saçını süpürge yapmış olan" Ayşe,
oğlunun işsizlik günlerinde yeniden dikiş makinesinin başındadır.
Leyla-- Süleyman'ın aşık olduğu kadın. Akademi mezunu bir ressam. Servet
Bey'in varsıl kızı. Süleyman'ı sevmiş olmasına karşın, zengin babasının
sunduğu yaşamdan cayamayan, çalışma sözcüğünden uzak, tercihini sevdiği
insandan değil, babasının mirasından yana yapan kadın.
Servet Bey-- Sınıf Arkadaşları romanından anımsayacağımız Konağın sahibi
Servet Bey. Sınıf farklılığını vurgulayarak kızının Süleyman'dan
ayrılmasını ister. Bu konudaki düşüncesini aktarmak isterim. "...Kendi
denginizle (sınıfınızdan) evlendiğiniz zaman gerçek sevginin ne olduğunu
anlarsınız. Başka tabakadan kimselere karşı duyduğumuz ilgiye sevgi
diyemeyiz. Bir kediye, köpeğe, bir ata karşı duyduğumuz ilgi gibidir o.
Başka cins varlıklara ilgi duyabiliriz ama, evlenemeyiz onlarla..."
Süleyman'ın Sınıf Arkadaşları-- Üçlemenin ilk cildinde tanıdığımız
Süleyman'ın sınıf arkadaşları, yıllar sonra yine karşımızdadır. "Sınıf"
farklılığının sonuçlarını öğreniriz. Yoksul çocukların eğitimi yarım
kalmıştır; eczacı kalfalığı, gezgin satıcılık, dosya memurluğu, v.b. az
gelirli işlerde çalışmaktadırlar. Yaşamlarında mutlu zamanları azdır.
Kimileri ise yükselmiştir. Avrupa'da okuyanlar vardır. Birinin babası
servet bırakmıştır. Birinin babası Yargıtay'da üyedir. Birinin babası
Banka genel müdürüdür. Arkadaşının sırtından paralar kazananları da
vardır, varsıl kızlarıyla evlenip, insani değerlerini yitirip paranın
kölesi olanlar da...
Örge
Karıncayı Tanırsınız romanının örgesi sağlamdır. Cevdet Kudret
nedenselliklerini göstererek romandaki olayları birbirine sağlam bir
şekilde bağlamıştır. Üçlemenin ilk iki kitabında olduğu gibi romanın
izleği yoksulluk ve açlıktır. Havada Bulut Yok romanında Kayseri'deki
yoksulluğu çarpıcı insan karakterleri ile gözler önüne seren yazar, bu
kez Gedikpaşa'da ayakkabı sektöründe çalışan örgütsüz işçilerin yaşam
koşullarını gerçek tablolar halinde anlatmayı başarır. "Aç Açına"
başlıklı iki bölüm edebiyatımızda " açlık " anlatımına örnek oluşturacak
gerçeklikte anlatılmıştır.
Sınıf farklılığı olan iki insan arasında yaşanan aşkın anlatımı da
masallarda olduğu gibi değil gerçek yaşamda olduğu gibidir.
Güdücü Örge
Ferhat'ın Kini-- Süleyman ve arkadaşlarının gittikleri barda Ferhat'ın
geçmiş yıllardan kalan kini ortaya çıkar. Lisedeyken arkadaşları bara
gitmiş, sonra sınıfta, bardaki kadın resimlerini göstermişlerdir. Ancak
Ferhat'ın babası o sırada Anadolu'da Kurtuluş Savaşı için bulunduğundan
Ferhat'ın parası yoktur ve bara gidememiş, kadınlarla birlikte
olamamıştır. Ferhat o günü ve resimleri unutmamıştır. Bu içinde
arkadaşlarına ve bar kadınlarına karşı bir kin doğmasına yol açmıştır.
Laleli Camisinin Sebili--
Süleyman Laleli camisinin sebilini görünce susuzluğunu fark eder.
Sabahtan beri bir şey yemediğini anımsar. Camideki sebilde suların şakır
şakır aktığı, kulplarından pirinç zincirlerle bağlanmış kalaylı, parlak
maşrapaları hayal edince, öğleyin annesinin sofra hazırlarken devirdiği
bardak gözünün önüne gelir. "...Üzüntüyle titreyen, bardağı güçlükle
düzeltebilen, kanı çekilmiş, beyaz, zayıf, uzun, derisi hafiften buruşmuş
bir el. Titrediğini belli etmemek için sofraya tutunmaya çalışıyor... "
Süleyman bunu anımsayınca kendisine kızar; annesinin kalbini kırdığı
için. Yaptığı davranışın yanlış olduğunu düşünerek, söylenecek sözün
kırıcı olmadan, yumuşak bir biçimde söylenebileceğine karar verir.
Süleyman'ın Açlıkla Savaşı--
Süleyman beş parasızdır. Eve para vermediği için gururundan evde pişen
yemekten de yemez. Aç açına sokaklarda dolaşırken çeşitli uygunsuz şeyler
düşünür; birkaç gün önce tanık olduğu karamelacı çocuğun düşürdüğü beş
kuruşun üstüne basıp, çocuk gittikten sonra cebine atan adam gelir
gözlerinin önüne. Kendi kendisiyle didişir. Şimdi kendi önüne düşecek bir
beş kuruşun üzerine basıp basmayacağını düşünerek basmam diyemediği için
kendine kızar.
Sahaflar Çarşısı, Karabet Basımevi-- Sahaflar çarşısına giren Süleyman dükkanlardan birinden arkadaşı
Behçet'in çıkacağını düşünür. Behçet'i anımsayınca, Karabet basımevini de
anımsar. Ne demiştir Behçet: " Şarkı başına beş lira. Para peşin"
Süleyman kendine yediremez piyasa şarkı sözü yazmayı...Şöyle düşünür: "
Bunca emek, kendimi bunca hazırlayış, piyasa şarkısı yazmak için mi?
Sanatı geçime alet etmektense diye düşünüp kendisiyle alay eder. " Sanat,
sanat içindir. İşte o kadar!"
Leyla'nın Süleyman' Düşlemesi-- Süleyman'la ablasının düğününde tanışan Leyla ona ilgi duymaya başlar.
Süleyman'ın önerisiyle yaptığı resimleri duvara asmaya çalışırken çekiçle
parmağına vurur. Çocukluğunda ceviz kırarken yanlışlıkla parmağına vurmuş
olan Süleyman o zaman yaptığını anımsayarak Leyla'nın yaralı parmağını
emmeye başlar. Bu emme sonucunda parmağın acısı diner. Ertesi gün evde
yatağında bu anı anımsayan Leyla, parmağının emilmesinden haz duyduğunu
düşünür. bunu anımsamaktan dolayı yeniden haz duyar.
Süleyman'ın Leyla'yı Düşünmesi--
Süleyman da Leyla'ya aşık olmuştur. Karşılıklı konuşurken ağzından çıkan
sözlerin gerçek düşünce ve duygusunu yansıtan sözler olmadığını bilmekten
dolayı kendisiyle hesaplaşır. Leyla'yı tutkuyla istemektedir. Onun
vücudunu, dudaklarını, omuzlarını düşünür. Kendi durumu ile Leyla'nın
konumu arasındaki farkın büyüklüğünü bilmesine karşın yüreğine söz
geçiremez. Kadını düşünmeye devam eder. Onu görmek için yanıp tutuşur.
Leyla ile Süleyman'ın birbirlerinin davranışlarını, sözlerini düşünerek
hayaller kurması, yeni tutumlar sergilemesi yinelenecektir.
Servet Bey'in Düşleri--
Leyla'nın babası Servet Bey, eczacı kalfası Halil'in, yıllar önce konakta
birlikte olduğu konak çalışanı Hacer'in oğlu olduğuna kanaat getirdikten
sonra çalıştığı eczanenin oraya giderek görmek isteğine kapılır.
Eczanenin önüne gidince yıllar önce ayrıldığı Hacer'i düşünür. Düşününce
ilk gençliğinin ateşli isteğiyle, kızına söylediği, " Halktan kimselere
karşı duyduğumuz ilgi sevgi değildir" sözünün "düpedüz yalan" olduğunu
içinden seslendirir. "Asıl sevgi onlarda " diyecektir. Hacer'in vücudunu
düşününce, kendisini, kollarının arasında nasıl çılgınca bir tutkuyla
sardığını düşünür ama yine de kızının evlenmesine izin veremeyeceğini
düşünecektir.
Nesnelerin Birliği
Cevdet Kudret, Karıncayı Tanırsınız romanında nesneleri işlevli
kullanmıştır. Romanda bütün nesneler işlevseldir. Örnekleyelim:
Süleyman'ın Takım Elbisesi--
Bakanlıkça sakıncalı düşünceleri dolayısıyla öğretmenlik görevinden
uzaklaştırılan Süleyman, parasız kalınca ilk satacak eşya olarak takım
elbisesini düşünür. Takım elbise, eskicilerin seveceği özellikleri
taşımaktadır. Koyu renk, kalın kumaş, eski sayılmayan, kollarında
Süleyman'ın vücudunun meydana getirdiği küçük kırışıklıklar. Kendinden
kalan izler, anılar... Süleyman satmak istediği nesnenin yalnız bir giysi
değil, onunla birlikte satılanın anıları, vücudunun sıcaklığı olduğunu
düşünecektir. Ancak yapılacak bir şey yoktur. Başka umar yoktur! Takım
elbisenin ütülü ve temiz olmasının önemi romanda ortaya konulur. Süleyman
beş parasız olsa bile giydiği giysi, onu yoksullar nezdinde saygın kılan
önemli bir nesnedir.
Ayaklar--
Cevdet Kudret işsiz ve beş parasız Süleyman'ın İstanbul'da iş aramak,
çalışmak, arkadaş ziyareti, v.b. yapmak için parasızlıktan dolayı yaya
olarak dolaşmasını, " Ayaklar" başlığı verdiği bir bölümde anlatır,
şöyle; "...Terlemiş, hafiften şişmiş, yumuşamış. Acıdı ayaklarına.
Zavallılar. Bütün yükümüzü bunlar çeker. Vücutlarımızın halk tabakası
bunlar. Yalnız bizim için çalışırlar. İlerlememiz, yükselmemiz hep
onlarladır. Bineriz sırtlarına, istediğimiz gibi kullanırız. Hiç ses
çıkarmazlar. Giderler, gelirler, koşarlar; canları acısa bile dişlerini
sıkar, gene çalışırlar. Gık demezler. Ömrümüzün sonuna kadar bütün
kahrımızı çekerler, karnımızı doyururlar, sözümüzden dışarı çıkmazlar,
başlarının üstünde taşırlar hepimizi..." Yazar, aynı bölümde yine de
ayakları hor gördüğümüzü, aşağıladığımızı, bayağı durumlarımızın, kötü
huylarımızın çoğunu ayak sözüyle anlattığımızı belirttikten sonra, ayak
sözcüğü ile dilimizde üretilmiş deyimleri, atasözlerini açıklama yaparak
sıralar.
Para--
Karıncayı Tanırsınız romanında, para, parasızlık önemli bir nesne olarak
işlevsel kullanılmıştır. Süleyman'ın "Bakanlık emrine alınması",
parasızlık günlerinin nedenidir. Annesine para veremediği için gururundan
yemek bile yemeyen bir insanın, aç kalması, satıcı çocuğun yere düşen beş
kuruşunu üzerine basıp, cebine atan adam, bunu düşünen Süleyman, eczane
sahibinin kazandığı ile eczaneyi yöneten Halil'in kazandığı para,
ayakkabı emekçilerinin ücreti, Süleyman'a Leyla'yı bırakması için
önerilen para, v.b...
Yazar, paranın emek sömürüsünün somut göstergesi olduğunu, parasızlığın,
açlık, yoksulluk, cenazenin sahibine verilmemesi, Leyla'nın sevdiği
insanı para için bırakması...Para, roman boyunca en çok kullanılan
nesnedir.
Albüm-- Süleyman, Leyla'nın çocukluk, okul, akademi, gençlik ve yakın dönem
fotoğraflarından oluşan albümü incelerken, aralarındaki sınıf, tabak
farkını yeniden güçlü biçimde hisseder. Mutlu bir çocukluk, ve öğrenim
yaşamı, balolarda, eğlence yerlerinde, plajlarda çekilmiş mutlu gün
fotoğrafları. Albüm üzerine düşüncelerin paylaşımı, Leyla'nın Süleyman'ın
beğendiği giysiyi giyerek Süleyman'ı etkilemeye çalışmasına da araç
olacaktır.
Sandviç-- Sandviç, romanda işlevsel bir nesne olarak kullanılmıştır. İçi salamlar,
domatesler, hıyarlar, taramalarla doldurulmuş sandviçi herkes gibi
ağzının iki yanından pürtleterek yemek. Beş parasız iken bunu yapabilen
birini izlemek, aç olduğunda sandviç hayali kurmak ve en sonunda bu
hayali gerçekleştirerek mutlu olmak. Sandviç yiyebilecek olanağa kavuşmak
önemlidir.
Mai ve Siyah--
Süleyman'ın açlıktan ve parasızlıktan kurtulmanın yolu olarak bulduğu
çözüm evdeki kitaplarının sahafa satmak olmuştur. Süleyman, Sahafa
satılacak kitaplar arasında sadece Mai ve Siyah' ı ayırıp kaldırır
ortadan. Onu satmak istemez. Bunun iki nedeni vardır. İlk neden, Mai ve
Siyah'ın Süleyman'ın okuduğu ilk roman olmasıdır. İkinci neden, Mai ve
Siyah romanının kahramanı olan Ahmet Cemil'in alınyazısıyla, kendininki
arasında bir yakınlık görmesidir.
Servet Bey'in Mirası--
Para bölümünde de değinmiştik ancak yinelemek gerektiğini düşünüyorum.
Leyla'nın sevdiği, istediği Süleyman'dan caymasının nedeni Servet Bey'in
mirastan yoksun bırakacağını söylemesidir. Ablası bu tehdidin
gerçekleşmesini sağlamanın yolunu Leyla'nın aşkı için mücadele etmesi
olduğunu söyleyerek Leyla'nın miras payının kendisine kalmasını sağlamaya
çalışacaktır. Annenin, ablanın, Leyla'nın söz ve davranışlarını etkileyen
şey, Servet Bey'in yüklü mirasıdır.
Leyla'nın Kızlık Zarı-- Romanda böyle tanımlanmadığı halde, açıktan söylenmemesine karşın önemli
bir nesnedir, Leyla'nın kızlık zarı. Süleyman, bunu düşünmez, sevdiği
için Leyla ile evlenmek ister ama Süleyman'ın "sınıf" arkadaşı Halil,
Leyla'nın babası Servet Bey'den intikam alınması için, Süleyman'ın Leyla
ile yatıp onunla evlenmemesini ister. Böylece Servet Beyin annesine
yaptığının öcü alınacaktır.
Ancak Leyla, bu olgunun geleceğini belirlemede etkili olmayacağını net
bir biçimde ortaya koyacaktır: "...Lekelenmekten korkarım sandın belki
de. Ama ben kenar mahalle kızı değilim. Ben lekelenmem."
Canlandırma
Cevdet Kudret, Süleyman'ın Dünyası üst başlıklı romanları yoksulluk
sorununu göstermek için yazdığını söylemiştir. Üçlemenin ilk iki
kitabında başarıyla ortaya konulan yoksulluk olgusu, Karıncayı Tanırsınız
romanında da aynı güzellikte ve görsellikte anlatılmıştır.
Yoksulluk ve açlık, yeterli ücret alamayan insanların, büyük insanlığın,
emekçilerin, örgütsüz emeğin temel sorunu olarak gözler önüne serilir.
Yoksulluk ve açlık toplumsal bir sorun olmanın dışında, Süleyman'ın karşı
karşıya olduğu bir sorun olarak da başarıyla canlandırılmıştır.
Süleyman'ın Aç Kalması-- Cevdet Kudret, romanın iki ayrı bölümünde, aç kalan Süleyman'ın durumunu
anlatır. Anlatının güzelliği, ancak bu olguyu yaşamış birisinin bu denli
güçlü bir anlatıyı ortaya koyabileceğini göstermektedir.
Elli kuruş , sadece elli kuruş gerekmektedir. Süleyman'ın bir tek sandviç
alabilmekten başka hiçbir isteği yoktur. Bir tek sandviçin değerini ben
bilirim diye düşünür. Açlıktan elindeki kağıdın ucunu ısırır, çiğnemeye
başlar. Hiçbir tat alamaz ama yutar ağzındakini. Kağıdı bir daha ısırır,
bu sefer daha büyük bir parça koparmıştır. Çiğner, çiğner, kağıt, ağzının
içinde tükürüğü içtikçe yumuşar. Birdenbire midesi bulanır, ağzındakini
tükürür. Köprünün iki yanındaki iskeleleri birbirine bağlayan dar geçide
koşar, korkuluğun üstünden başını denize doğru uzatır, kusar. Şakakları,
alnı soğuk soğuk terler, bacakları titremektedir.
Süleyman, cami avlusundaki, merdivenlerin yanındaki musluklardan birine
gider yüzünü yıkar; avucunun çukuruna ağzını dayayıp su içer biraz.
Kalkar, Birkaç adım atar. Soğuk su boş midede çalkalanır. Şiddetli bir
bulantı duyar. Duvar dibine çömelir, kusar. Sadece su ve yeşil bir safra
çıkarır. Elleri ve dizleri titrer. Soğuk bir ter boşanır. Kalkmak ister,
Başı döner, düşer. Duvarın dibinde, iki büklüm, bekler biraz... Yoksa
ölüyor muyum? diye düşünür. Ayağa kalkabilsem...Bir kalksam... diye
düşünür.
Leyla'nın Süleyman'ın Portresini Yapması-- Leyla'ya modellik yapan Süleyman, bu sırada kadına duyduğu arzuyu dışa
vurmaktan kaçamayacaktır. Aynı şey, Leyla için de geçerlidir.
Birbirlerini incelerken hayallerinde bu karşılıklı arzuyu gösterirler.
Cevdet Kudret, bu portre çalışmalarını anlatırken Leyla ile Süleyman
arasındaki arzuyu çok güçlü bir görsellikle canlandırmayı başarmıştır.
Süleyman, Leylanın bileğinden yakalayıp çekici yere atar. Kızın elini
ağzına götürür, parmağı hırsla öpmeye başlar.
Leyla, zevkten bayılacak gibi olur, inlememek için kendini zor tutar.
Süleyman az sonra bırakır avucundaki bileği. Yanıbaşında içten içe
kıvranan vücudu alır kollarının arasına, günlerdir yüreğinde biriken
çılgınca bir tutkuyla ağzını, boynunu, omuzlarını öper öper...
Çatışkı
Süleyman'ın İç Çatışkısı--
Süleyman, öğretmenlik görevinden Bakanlık emrine alınarak
uzaklaştırıldıktan sonra döndüğü İstanbul'da kendi içinde çatışan
duygular yaşar. Annesinin dikiş makinesinin başına oturarak çalışması,
kendinin çalışmaması, eve yemek için para vermemesi bir süre sonra
annesinin pişirdiği yemekleri bile yememesi sonucunu doğuracaktır. Öyle
ki; aç kalmasına karşın annesinin cebine koyduğu beş lirayı almayacak, aç
olmasına karşın yemek yemeyecek, annesinin ısrar etmemesi üzerine çok
üzülmesine karşın yemek yemeyecektir.
Süleyman'ın diğer iç çatışması Leyla'ya olan aşkıyla ilgilidir.
Aralarındaki sınıf farkının bilinciyle Leyla'dan uzak durmak istemesine
karşın yüreğine söz geçiremez ve kendini Leyla'nın kapısında bulur.
Leyla'yı sevmekte, arzulamaktadır. İşsizlik zamanlarında veremediği
kararı verecek güce kavuştuğu zaman, yapmaktan çekinmeyecektir.
Süleyman'ın Leyla ile Çatışması--
Süleyman'ın Leyla'ya duyduğu sevdaya karşın, onunla sınıf farklılığı,
dünya farkı nedeniyle birlikte olamayacağını düşünmesi, sınıf
farklılığının birbirini seven insanlar arasında nasıl büyük bir sorun
oluşturacağına örnektir. Zenginle kadınla yoksul adamın aşkının mutlu
sona ulaşması ancak masallarda gerçek olabilir. Leyla, yaşadığı hayat
koşullarını sağlayacak bir geliri olmayan Süleyman ile çok sevmesine
karşın birlikte olamayacağını görecektir. Babasının miras payını
kaybederek , çalışmak zorunda kalacağı bir hayatı, yoksul bir hayatı
istemez. Süleyman da, Zengin sınıfla olan kavgasının Leyla özelinde de
olsa " dişe diş", " ölünceye kadar" süreceğini görecektir.
Leyla'nın İç Çatışkısı--
Leyla, Süleyman'ı sevmesine karşın babasının mirasından cayamayacağını
görür. Süleyman'ın aşkı için yaptıklarından eniştesini dövmesinden,
parayı geri çevirmesinden mutlu olmasına karşın, aşkını değil varsıllığı
yeğleyecektir.
İtki
Süleyman, Leyla ile birlikte olmak ister. Aralarındaki sınıf
farklılığının bunun önünde engel oluşturacağını görmesine karşın, göreve
dönme kararını alınca Leyla'ya evlenme teklif edecektir.
Halil-- Süleyman'ın Leyla ile yatarak onu ortada bırakmasını ister. Böylece
annesi ile yatarak onu konaktan kovan Leyla'nın babasından öcünü
alacaktır.
Zaman
Roman 1943 yılında İstanbul'da geçmektedir. Üçlemenin ilk kitabında
Birinci Paylaşım Savaşı yıllarının öncesi ve sonrasında anlatılan
insanların hikayesi, otuz yıl sonra yaşananlarla anlatılır. Okura roman
kahramanlarının sonraki hayatları ile karşılaştırma olanağı veren bir
anlatıdır.
İzlek
Karıncayı Tanırsınız, üçlemenin diğer kitapları gibi bir yoksulluk
anlatısıdır. İkinci Paylaşım Savaşı yıllarının koşulları, siyasi
iktidarın işten uzaklaştırılmış bir öğretmen üzerindeki acımasız baskısı,
açlık, emekçiler üzerindeki emek sömürüsünün gözler önüne serilmesi,
Parasızlık nedeniyle cenazeni hastanede alıkonacağının duyurulması,
farklı sınıflardan insanlar arasında yaşanan aşk. Bu gerçekleri anlatmak
yerine hiçbir şey anlatmayan cümlelerle yazı yazmayı maharet sanan sahte
aydınlardan da söz eden roman, sınıf savaşının hep süreceği mesajıyla
noktalanır.