“Zaman neye benzer? Kendine. Kör çeşme misali.” Nasıl ifade
edersek edelim, gündelik yaşantımız hızla akıp gidiyor. Zaman denilen
“şey” önümüzden geçip giderken, arkasına tutunup peşine takılmadan
edemiyoruz. Ondan haber alamadığımız anda, hızla internetimizin başına
oturup sımsıkı yapışıyoruz yakasına. Hele ki kendine yeni bir anlam
bulsun, onu elinden almanın bakıyoruz bir çaresine. Musluğu kapatmak
lazım!
“Zaman neye benzer? Salıncağa. Hafifçe gelen ürperti misali.”
Gerçekliğimize toslayarak hayatımıza girdi bu hergele. Beklesek, dursak
kapının önünde biraz. Aralayıp baksak kendimize. Yüz yüze gelsek
tanışacağız belki. Rüzgâra kapılmadan. Salıncağı sallayıp kendi
ellerimizle. Ne güzel olur biraz üşüyüp tekrar gireriz belki evimize.
“Zaman neye benzer? Kahkahaya. Şimdi ile öncesi misali.”
Hızlanıyoruz şimdi ve önceki anın kısa basamaklarında. Şimdiki zamanla bu
kadar uğraşırken, geçmiş ve gelecek yaşantımızdan çalıyoruz. Her
attığımız kahkaha başka bir acımızı örtüyor. Bu işleyiş bizi “Yaşayıp bir
an önce ölmeye zorluyor”
“Zaman neye benzer? Çengele. Ruhu bedene tutturma misali” Asılı
kalmışız anlamın, soldan sağa üç harfli çekmecesinde. Kimse bize
sormuyor. Oynuyoruz bu oyunu hep birlikte.
“Zaman neye benzer? Perdeye. Yaşamın üstüne çekilen misali”.