(José Julián Martí Pérez, Havana, Ocak 1853 – Mayıs 1895)
1868 yılında Doğu Küba'da, İspanyol sömürgeciliğine karşı başlayan
ve on yıl sürecek ayaklanma sırasında öğrenci olan Marti, 1869 yılında
özgürlükçü ve yurtsever düşüncelerle esinlenen yazılarını yazmaya
başlamıştır. Aynı yıl İspanyol sömürgeciliğine karşı eylemlerinden dolayı
altı yıl kürek cezasına mahkum olmuş, daha
sonra cezası sürgüne çevrilerek, Madrid'e gönderilmiş, burada hukuk,
felsefe ve filoloji eğitimi görmüştür.
Yaşamı sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı savaşla geçen Marti, şiirini
yalnız eylemci yönüyle kurmamıştır. 27 cilt tutan eserleri, sürgünler,
eylemle geçen bir ömrü, savaş alanında vurularak noktalamıştır.
“Şiirin yasal anası duygudur. Duygusuz insan bir dize mimarı ya da
görüntücü olabilir, ama şair olamaz. Siyasa ya da sosyolojiyi
dizeleştiren değil; yüreğin yaydığı ışıkları ve kokuları bir savaş
tamburu gibi korkusuzca çalan, evreni zafer (özgürlük) inancına çağıran
kişidir şair.” der.
ŞİİRLERİM
İşte şiirlerim... Nasılsalar öyle... Onları kimseden almadım ve imgelerim
için uygun biçim bulamadıkça, onların özgürce süzülüp gitmelerine izin
verdim. Ey dost, nasıl bir debdebeydi o, önümden yel gibi geçip giden,
dönüşsüzce! Fakat şiir dürüst olmak zorundadır ve her zaman sonuna kadar
dürüst olmak istedim. Ben de başkaları gibi didine çabalaya şiir
yazabilirim, fakat istemiyorum bunu. Her insanın kendi çehresi, her
şiirsel esinin kendi dili vardır. Benim hoşuma giden, karmaşık, uyumlar,
yontu şiirler; porselen gibi çınıldayan, kuş uçuşu gibi çevik, bir lav
püskürmesi gibi alevli ve her şeyi yıkıp geçen şiirlerdir. Şiir
parıldayan bir hançer gibi olmalıdır. Okurda gök yolunda sefer eyleyen,
hançerini güneşe saplayan ve hızla yukarılara yükselen bir savaşçı imgesi
doğurmalıdır.
Şiirler, kalbimin parçacıklarıdır, onlar savaşçılarımdır benim. Hiçbir
şiirim yapay olarak, zorlanarak, önceden tasarlanarak yazılmadı; onlar
gözden fışkıran yaşlara, yaradan fışkıran kan fıskiyesine benzerler.
Şiirlerimi yabancı bez parçalarını bir araya getirip dikerek
oluşturmadım, onları kendim yarattım. Onlar akademik mürekkeple değil,
kanımla yazılmışlardır. Buraya koyduğum şeyleri ben kendi gözlerimle
gördüm –ever, evet, gördüm, şaşırmayın-; ne kadar çok şey gördüm ve ne
kadar çok görüntü de uçup gitti ve ben çizgilerini işleyemedim onların,
imgelerimin tuhaflığının, alışılmadıklığının, yığmalığının, taşkınlık ve
sertliğinin kabahatlisi ben kendimim; fakat onları öyle doğurdum ve sonra
yeniden yarattım kağıt üzerinde. Yeniden yarattığım şeyin hakikiliğinin
hesabını verebilirim. Ben parlak hayat tabloları gördüm, o tabloların
parçalarını ve onlarda kendi renklerimi buldum. Biliyorum kullanışlı
renkler değil bunlar, fakat ben karmaşık uyumları, doğrudanlığı
seviyorum, kimi kez kaba görünebilseler de.
Şiirlerim için söylenecek her şeyi önceden biliyorum ve ben kendim için
hepsini yanıtladım onların. Ben kendime sadık olmak istedim ve hatta
günahkar da sayılacak olsam utanmayacağım günahlarımdan.
Çeviiri : Ataol Behramoğlu
'ÖZGÜR ŞİİRLER’den
RUHUMUN AĞACI
Duyumsuyorum nasıl uçup geldiğini bana,
Bir kuş gibi, parlak gökte;
Uçup geliyorsun, yuva yapmak için göğsümde.
Ruhum çiçekleniyor ve gergin dalları
Titriyorlar taptaze bıyıkları gibi bir ergenin
Sevgilisini ilk kez kucaklayan:
Yapraklar titreşiyor, onlar sanki
Genç ecenin gerdek odası üstünde
Kıskanç, ateşli ve büyücü odalıklardır.
Görüyorsun, yüreğim nasıl da gepgeniş
Ve senindir o! Onda her şey kederdendir
Ve yer vardır içinde
Bu dünyada acı çeken, ağlayan herkese!
Yüreğimi arındırıyorum solmuş yapraklardan,
Kurumuş dallardan, tozdan,
Titriyorum her yaprağın, her dalın üzerinde,
Çiçekleri kurtlardan arındırıyorum
Çürümüş taç yapraklarından ve ağacın çevresindeki otları
Arındırıyorum çöplerden…
Ve senin uçup gelme vaktinde, ey bembeyaz kuş
Zincirliyorum yüreğimi!
Zincirliyorum yüreğimi!
Çeviiri : Ataol Behramoğlu
Kaynak :Göklerde Eriyip
Gitmek İsterdim / Çeviiri : Ataol Behramoğlu / Can
Yayınları