Hamile olduğundan beri, her asansöre bindiğinde yüreği
ağzına geliyordu. İneceği kata gelince sarsıntılı duran asansörde, eşine
sarılıyordu. İyi ki sarılacağı bir insan vardı hayatında…
O sabah, mahallenin pazarına gitmek üzere evden
çıktılar eşiyle; bindikleri asansör, zemin kata gelince gene sarsılmış,
bu kez eşi onu sararak korumaya çalışmıştı. Bu, daha da hoşuna
gitmişti Diyabijan’ın. İçinden akıp giden sarsıntı korkusunun yerini,
karnında taşıdığı bebeğin tekmeleri alırken, eşinin sıcaklığıyla kendine
gelmişti. Asansörün kapısı açılmasın istiyordu, bu sıcaklığın yaydığı
sevgi dalgalarında kulaç atmayı geçiriyordu içinden. Birden kapının
çekilmesiyle, bu büyüsü bozuluvermişti.
“Bebeğini içeri bırak, dışarı götürmicez!” diyordu
kadın, asansörün yanındaki dairenin kapısına sıkıştırdığı köpeğe. Köpek,
ağzında bezden yapılmış oyuncak köpekle kapıyı zorlamakta ısrar ettikçe,
“Bırak bebeği, onu dışarı götürmicez!” diye bağırıyordu. İnsanlaşan
köpekle kadın arasındaki bu çatışmaya tanık olan Diyabijan, içinde
kahkahalar biriktiriyordu ama bir türlü dışarı vuramıyordu. Adeta
köpeğin, oyuncak bebeğini sahici bir anne duygusuyla sahiplenmesini
anlamamakta direnen kadının içinden geçenleri de okumaya çalışıyordu.
“Kadın, oyuncak da olsa bebek sevmeyi köpeğe hissettirdiğinden pişman
olmuş mudur acaba?” diyordu içindeki ses.
Ağzında bebeğiyle kadının bacaklarının arasından hızla
fırlayıp koridora çıkan köpeğe şaşkın ve sevimli gözlerle bakarak,
avazının çıktığı kadar kahkahasını attı Diyabijan. Bu kez dışındaki ses,
“Bu kadar insan varken, köpeği insanlaştırmak niye? O kendisi gibi olsun
bari.” dedi.
Koridorda koşuşturmanın zevkini çıkaran köpeğe
tebessümle bakan Bavebijan ise, “Bu kadar insanın köpekleştirildiği bir
dünyada, insanlaşan köpekleri görmek bir harika!” diye haykırdı.