ŞİİR

Çiğdem Baydar  






KARINCANIN BİLDİĞİ


Durdum beyaz sayfanın huzurunda
Rüzgar abanoz saçlarını tarıyordu ormanın
Mevsimlerin sözünü yitirdiği zamandı
Vakit o vakit…

Öyle bir haldi bu
Sukut ciğerimize şarkısını öğretiyordu
Düşte kız, aslında kuş
İstiharede idi kalp

Toprağım öyle yumuşaktı ki
Atılan her tohum yeşerebilirdi
Şiirim muskamdır benim
Ey ölçüsüz dünya!

Tutkular görüşümü buğulandırıyordu
Seçemiyordum yol nere
Soluksuz, kulaçlıyordum ha bire!
Karşıma bir olmamak denizi çıkmış

Bir kuş kondu uzaklarda bir yere
Dedim; şans senin olanın sana bağışlanması mı?
Alnımın tam ortasında bir dolunay yüzüyordu,
Rengini kanımdan almış

Kelimeler öyle battı ki derime
Battıkları yerden çıkarmak istedim
Şuursuz bir meleğe dönüşürdüm
Olsalardı tüy, sis ya da buğu hafifliğinde
Eser miktarda, uçucu maddeler
Kadar hafif
Kadar yok.

Gövertsin isterdim ışığın
Sana dönmüş yüreğimin ekinini

Sonra ne mi oldu?
Durdum beyaz sayfanın huzurunda
Sordum : ”Bir isteğiniz var mı?
Sayın beyaz sayfa?”

Ey ölçüsüz dünya dedim;
Muskalarım var benim şiirden yapılma!




Rüzgar abanoz saçlarımı tarıyordu
Orman bana bir şarkı söylüyordu
Zaman çok başlı bir at gibi
Bütün başlarıyla koşuyordu.
Derenin içindeki balıklar bize yalvarıyordu

Kaçış, çapraşık düşünceler
Gerçeği görmenin reddi
Vertigo da olabilir, beyin kütlüğü de

Merhem dedi orman perileri:
Cadı kazanından uzak durun,
Ormana sığının üç vakit
Ve gözlerinizden öpsün iyi yürekli bir sevgili

Ey ölçüsüz dünya dedim
Ya yalnızlığın ötesine geçecektim
Ya bayağılığın
Kendimin ötesine geçtim
Bir gece duvarı aşıp

Kendimi ölçtüm her çıkmazda
Fildişinden bir kuleydim
Tomarla beyaz kağıttan merdivenler
Çocukların rüyasıydım
Orman canlılarının annesi
Bağırıp durdum, bağırıp durdum
Kaptanlar kayalıklara çarpmasın diye gemilerini
Belki bir sirendim önceki hayatımda

Sesim çınladı kaburgalarımın arasında
Güneş değdi parmak uçlarıma
Sesimin yankısında güneşlendim
Zayi edilmiş umutlara sahiptim
Hiç kimseyi koyamadım yerime
Yalnızlık dışına çıkmakmış kendinin

Evim en yüce aylaklık yerim
Gökyüzüne yumruğumu sallarım orada
Ömür, tenimden sıyrılırken,
Adım uzayımda kutup yıldızı.
Büyü toplar, büyü anlar, büyüyebilirim
Büyüsüz nedir dünya?

İçimden mektup yazıyorum şimdi duvardaki karıncaya
Onun da bilmek hakkı
Sözcükler diyordum ona, karınca kardeş
Yetersizdir, eksiktir, hükümsüzdür
Bu yüzden ha bire yuvarlanırlar ağızdan
Peki diyordum karıncaların ağabeyi
Gözyaşları neyin izi?

Sessizliğe itilmiş biri
Buna yanıt verebilir bir tek
Elini kaburgalarının arasındaki vicdanına koyup
Diyebilir kagir evimizin amentüsünü
O ezeli acıyı
Duyulmayan şarkıyı

Belki avare seyyah olmak en iyisiydi
Satıp savurup kaygıları
Gündelik cinayetleri
Seri katil rollerini
Yol benim dedim
Ne kadar gidersem o kadar yol!

Kapının ardındaki kovukta sıkışmış karınca
Karıncaların ağabeyi olur
Belki bütün yanıtların sahibi
De söylemiyordur.





Hayat içerden korunaklı bir tünel
Dışarıdan cadı kazanı
Fonda bir şarkı:
Eller havaya! Bu bir soygundur!

Zaman daralıyordu
Ruhum yaşlıydı, eskittiğim zamandan fazla
Hayatı düşüne düşüne, en sonunda unuttum
Hayatımı…

Zor bir soru hayat
Geçiyorum denizin geçtiği yerlerden,
Bu fersah fersah su
Sevdalım olur benim
Şahitlik ediyor zamana
Yanık tenim
Evler sıralı boncuk boynumda
Gurbet gerdanımda bir yalan.

Uğradım zihnimin dinlenen kabuğuna
Yakışıyor zamanı gelmiş mevsimler fotoğraflara
Kozasında mayalanıyor geleceğim
Metaforların anaforunda usul usul
Fırıl fırıl dönen yıldızlarla kırpışıyoruz.


dizin    üst    geri    ileri  





 12 

 SÜJE  /  Çiğdem Baydar  /  otuz mayıs iki bin on yedi  / 22