rüzgarsız hava kabaran deniz ve azalan ışık
arasında kaldım kırmızı gök ve toprak ağırladı bedenimi
bu akşam soru sorma şarkı söyle duyduğun ölüm benim
es geçme içindeki yaraları kabuk bağlamadığın sürece susarsın
ben sözcüklerin büyüsünü es geçen biri değildim
ne olduysa katlana katlana bakamaz oldum yaşadıklarıma
can-ı gönülde eriyip küçüldükçe kötüyü iyi bilir oldum
eğer büyüyeceksen içindeki yaraya büyü ve yürü
kalp atışların kelimelerin gibi sessiz sedasız atsın
suların yandığı bir toprağın deminden akıyor aşk
yağmur değil don değil kozalarımız çürüyor
sessizlik tıpkı yağmur gibi döllüyor dilimizi
her bir harf hareketsiz dokunuyor yüzümüze
ılık ve sisli bir günün içinde gizleniyor gözlerimiz
kim şarkı söylüyor kim söylemiyor belli değil
yırtılan günlerin inceldiği mevsimler vuruyor yaprakları
mevsim dışı damlalarla kuruyor uykularımız
beni bana asan korkunun içindeyim yarasalar gibi
beni sana salan yalnızlığın dışındayım yollar gibi
lanetin evini basmaya gidiyorum gelme benimle
uğursuzluğun aktığı bir yer var bulmalıyım
renksiz kozalaklar harap dallar arasında
çürümüş mevsimlere çocuk olsam ne yazar adam olsam ne
en iyi bıçaklar çabuk körelen bükülen ve kırılanlar değil mi
gerçek olmadan iyi kalamaz ve yaşanmaz yaşanacaklar
sen şimdi tanrıysan eğer tanrı kal yürüme içime
seni senle büyütemem ve çocuk kal çocukluğuma
taşların ağırlığı ıslaklığı ve yapışkanlığı dokunaklıdır
bir gölge daha var gölgemin içinde ne büyük ne küçük
irinli ve eğilip bükülen kimin olduğunu bilmeden
öldürdüğüm
bir gölge benim aslım ve sessizliğim ondanmış
ben ben'i öldürürken seyirci kaldım karanlıklarım
o yüzden alev