Marksist düşünce, sanat ve edebiyat üzerine bilimsel ve felsefi
görüşlerini ortaya koyarak, dünyanın sanatsal olarak özümlenişinin,
sanatsal kültürün, toplumsal yaşamda, toplumsal gelişmede ve toplumun
dönüştürülmesinde taşıdığı gerçek önemi anlamaya, yorumlamaya
çalışmıştır.
Marks ve Engels'in sanat üzerine yazdıkları, kendi kuramlarıyla tam bir
uyum gösteren düşüncelerdir.
Marks'a göre sanat ve edebiyat, toplumu yalnız açıklamakla kalmamalı,
toplumun dönüştürülerek değiştirilmesi mücadelesinde yer almalıdır.
Önemli olan, insanın sanatsal gelişmesi ile estetik eğitiminin yeni bir
toplumsal sistemin kurulması ile uyumlu ve tutarlı olmasıdır.
*
Marks ve Engels'e göre sanat, somut gerçeklikten ve insanın toplumsal
varoluşun-dan ayrılamaz. Sanatı, üretim ilişkileri ile üretici güçler
arasındaki karşılıklı, karmaşık ilişkinin belirleyiciliğinde, toplumun
bir bütün olarak çözümlenişinde aramak gerekir.
Sanat, bir toplumsal bilinç biçimidir ve insanın toplumsal varoluşunda
aranmalıdır. Zihinsel bir üretim biçimi olan sanatın gelişmesinde
insanlığın emeğinin payı vardır; insanın sanatsal yaratım gücü ve estetik
duygularının gelişmesi insanın emeği ile ortaya çıkmıştır.
Her şeyi yaratan insan emeğidir; insanın eli gelişince, bilinci
yükselmiş, estetik duygusu gelişmiş, insan nesneleri yeniden
biçimlendirme gücünü kazanmıştır.
Sanatsal yaratıcılık ve sanatın gelişmesi, toplumsal gelişmeyle ve
toplumun sosyoekonomik yapısıyla bağlantılıdır.
Marks ve Engels kapitalizm sürecinde, sanatçının yaşadığı çatışmanın,
yaşamdaki gerçek çatışmaların ideolojik bir yansıması olduğunu tespit
ederler. Bu tespit, sanatın, ideolojik mücadelede önemli bir silah
olduğunu gösterir. Sanat ve edebiyat, sömürücü sınıfların çıkarlarına
hizmet ederek gerici bir nitelik kazanabileceği gibi, ezilenlerin,
emekçilerin yanında yer alarak ilerici bir nitelik kazanabilir.
Sanatçıların ezilenlerin, emekçilerin safında yer alması sanatta yanlılık
ilkesini doğurmuştur.
*
Marks ve Engels, sanatsal yetinin belli bireylerde yoğunlaşması ve geniş
kitlelerde bu yetinin baskıda tutulmasını işbölümünün sonuçlarından biri
olarak görürler. "İnsanî" emek ile "benzersiz" emek arasındaki ayrımın
anlamsızlığa vardığı tespitini yaparlar.
Marks ve Engels, toplumun komünist bir düzen içinde örgütlenişiyle
birlikte, bireyin kendisini sadece bir ressam, bir heykeltıraş, vb.
haline getiren, belirli bir sanata bağlı kalışının da ortadan
kalkacağını, sanatçı adının onun mesleki gelişmesinin sınırlılığını
göstereceğini söyledikten sonra sözlerini şöyle tamamlarlar:
"Komünist bir düzende, ressamlar yoktur, başka etkinliklerinin yanı
sıra resimle de uğraşan insanlar vardır."