Sadri Ertem ( 1898-1943) toplumcu gerçekçi edebiyatımızın ilk
temsilcilerinden biridir. İstanbul doğumludur. Babası binbaşı İbrahim
Ethem'dir.
Sadri Ertem soyadı Kanunu çıkmadan önce yazılarında Sadri Ethem ( Etem)
adını kullanmaktadır.
Çocukluğunda babasının görevi nedeniyle Anadolu ve Rumeli'nin çeşitli
yerlerini dolaşmış ve gözlemlemiştir. Darülfunun (İstanbul Üniversitesi)
Felsefe bölümünü bitirmiştir.
Kurtuluş Savaşı yıllarında ve sonrasında çeşitli gazetelerde yazarlık ve
başyazarlık yapmıştır.
Sadri Ertem sonra çeşitli okullarda ve Gazi Eğitim Enstitüsü'nde Felsefe
öğretmenliği yapmış, tarih, iktisat, politika ve felsefe üzerine
çalışmış; öykü, roman,
gezi notları, inceleme, deneme-fıkra, ders
kitapları alanında yirmiyi aşkın kitabı yayınlanmıştır.
Basın Yayın Genel Müdürlüğü'nde danışman olarak çalışmış, 1939'dan
ölünceye
kadar da Kütahya milletvekilliği yapmıştır.
Genç denilecek bir yaşta kalp krizinden yaşamını yitirmiştir ( 1943).
***
Sadri Ertem, eserlerinde; toplumsal olaylara, gerçekçi-bilimsel bir
bakış açısıyla yaklaşmış, olayları yorumlarken siyasi, politik
değerlendirmeler yapmıştır.
Sadri Ertem başlangıçta yazdığı öykülerden sonra gazetecilik ve
öğretmenlikle uğraşmış 1928'den sonra bu kez yeniden yoğun bir çalışma
içerisinde, edebiyatımızda istisnalar dışında işlenmemiş konuları ele
alarak eserler vermeye başlamıştır. Cevdet Kudret'in yerinde tespiti ile,
bireysel konuları dahi toplumsal açıdan ele alarak, sanatın toplumsal bir
ürün olduğunu, toplumdaki değişikliklerin sanata da yansıması gerektiğini
vurgulamıştır.
Sadri Ertem, öykü ve romanlarında; Refik Halid Karay'dan sonra ilk kez
köyün, köylünün sorunlarıyla yaşamını, işçi-işveren uzlaşmazlığını,
işçilerin yaşamını, fabrikayı, yoksul halkın sorunlarını, küçük tezgahın
büyük atölye karşısında yok oluşunu, halktan uzak devlet bürokrasisinin
halkı ezmesini, memurların çalışma şartlarının zorluğunu, aydınla halk
arasındaki yabancılaşmayı, köylülerin boş inançlarının din adına
sömürülerek çıkar sağlanmasını, yanlış batılılaşmanın gülünçlüklerini,
toplumcu bir bakış açısıyla, ekonomik-toplumsal bağlamı ve gerçekçiliği
içerisinde anlatmayı başarmıştır.
Sadri Ertem gerçekleri olduğu gibi yansıtmak yerine yorumlayıp, toplumsal
gerçekçi bir bakış açısıyla anlatmıştır. Onun gerçekçiliği, yaratıcı bir
gerçekçiliktir.
Ülkenin ve halkın temel sorunlarını kendine dert edinmiş bir kuşağın
temsilcisi olarak Sadri Ertem, sağlam bir bakış açısı ve mizahi bir dille
bugün de karşı karşıya olduğumuz olguları, olayları anlatmıştır.
***
Sadri Ertem, edebiyatta geleceği gören ve gösterenler arasında ilk
sıralarda yer alan yazarlardandır.
'Bacayı İndir Bacayı Kaldır' öyküsü bu düşünceyi kanıtlayan en somut
örnektir. Fabrika bacalarından saçılan zehirli gazlar, siyanürle maden
arama sonucunda ülkemizin en verimli tarım topraklarının yitirilmesi
olgusunu seksen yıl önce bütün çıplaklığı ve gerçekçiliğiyle gözler önüne
sermiştir.
İlk kez 1928 yılında "Resimli Ay" dergisinde yayınlanmış 'Bacayı İndir
Bacayı Kaldır' isimli öyküde; verimli tarım topraklarını ele geçirmek
için, zehirli gazlar saçan fabrika bacalarını indirmek-kaldırmak
suretiyle köylüleri, sahibi oldukları toprakların kuru ekmeğe muhtaç
işçileri durumuna düşüren fabrikatörlerin, bugün de Bergama'da, Ege'de,
Çukurova'da tütün, zeytin, pamuk tarlalarını yağmaladığını bilgisiyle ne
denli gerçek bir anlatı olduğunu göreceksiniz.
Sararmış olgun başaklar, buğulu erikler, kıpkızıl alev gibi görünen
narlar, iri taneli üzümler, gürbüz ağaçlar, gürbüz otlaklar Gümüşlü Kurşun Maden Ocakları'nın bacalarından salınan zehirli gazlarla yitip
gidecek, bitkilerle birlikte, hayvanlar, hayvanlarla birlikte insanlar da
sararıp solacaktır.
***
ÇIKRIKLAR DURUNCA
Çıkrıklar Durunca romanı da, bu öncülüğü ortaya koyan kitaplardandır.
Sadri Ertem bu romanında; Refik Halid Karay'ın 1909
yılında yayınlanan Hakk-ı Sükut ( Sus Payı) öyküsünde yaptığı gibi
olaylara, ekonomi-politik-toplumsal bir bakış açısıyla yaklaşır.
Çıkrıklar Durunca'da; 19. yüzyıl sonlarında, Avrupa endüstrisi ürünü
dokumaların yerli dokuma endüstrisini yok ediş süreci, bu süreçte Osmanlı
İmparatorluğu'nun işbirlikçi yöneticilerinin tüccar sınıfla birlikte
emperyalizme hizmet etmesi hikaye edilmektedir.
Çıkrıklar Durunca; 19. yüzyılın başında, yalnız İstanbul'da beş binden
fazla işçinin çalıştığı binlerce dokuma tezgahının 19. yüzyılın son
çeyreğine girilirken onlu sayılara düşürülmesinin hikayesidir.
Yerli tezgahlar bir bir kapatılmaya, "çıkrıklar durdurulmaya" ve ülkemiz
Avrupa sanayinin ucuz dokuma ürünleriyle doldurulmaya başlamıştır.
Çıkrıklar Durunca, emperyalizmin ülkemize sokulması sürecini dokuma
sektörü özelinde gözler önüne serer.
Henüz gelişme sürecinde olan, gelişmemiş dokuma sektörünün, makineleşmiş,
sermaye birikimi yaratmış Avrupa dokuması karşısında rekabet koşullarının
hiç bulunmadığı o kadar açık bir biçimde ortadayken, bu cılız ve güçsüz
sanayinin, işbirlikçi yöneticiler eliyle bitirilmesi sürecini, en
azından bunu güçlü biçimde sezdirir. Çıkrıklar Durunca'nın bunu duyurduğu
yıllar 1929 Dünya Bunalımının hemen ertesi yıllardır ( 1930, 1931). Bu
nedenle tefrika edilirken de, kitap olarak yayınlandığı zaman da çok ilgi
görmüş, ilgiyle okunmuştur.
***
Çıkrıklar Durunca'da; Avrupa malı ucuz dokumaların yurda dolmasıyla,
çıkrıkları duran, açlıkla karşı karşıya kalan üretici köylülerin isyanı
anlatılır.
Ucuz fabrika kumaşına alışacak köylülerin yerli malı kullanmayacağını
kavrayan çıkrık sahipleri, kendilerine önderlik eden kişilerin
yönlendirmesiyle ucuz Avrupa mallarını satan alçak, ırz düşmanı
Sıddızadenin mallarını yağmalayıp ateşe verecek, Bolu, Gerede, Mengen
yöresinde isyan başlatacaklardır. "Ölmemek için öldürmek gerekir" sözünün
gereği olarak ölünceye dek savaşan insanların hikayesidir okuyacağınız
satırlar.
Çıkrıklar Durunca'da, hiç şüphesiz, dil ve anlatımda özensizlik,
savrukluk vardır. Dil devriminin hemen ertesi yıllarda yazılmış bir kitap
için olağan karşılanması gereken bir olgu olarak düşünülmelidir.
Sadri Ertem, felsefe ve iktisat bilgisi ile donanmış, bu konuda eserler
vermiş bir edebiyatçı olarak, topluma duyurmayı arzuladığı ,
emperyalizmin ülkemize giriş süreci ile ilgili bu hikayeyi anlatırken,
olaylar arasındaki geçişleri, güçlü bir edebi dille anlatamamıştır. Bunda
eserin tefrika olmasının da etkisi vardır. Tefrika yapılırken romana ilgi
çekmek için, bazı bölümlerin gereksiz uzatılması, bazı bölümlerinde
yeterince ve güçlü bir edebi dille işlenememesi eseri zayıflatmış olsa
da; Çıkrıklar Durunca, bir dönem tanıklığı, bir döneme ayna tutmak güçlü
bir işlevi olan romanlardandır.
Atilla İlhan'ın Çıkrıklar Durunca için yazdığı önsözde vurguladığı üzere;
"Sadri Ertem, sömürgeleşme sürecine kapılmış Devlet-i Aliyye'deki
çözülmüşlüğü ve çürümüşlüğü, yerli ve yöresel gelenek ve göreneklerin
haritası içinde, ne mertebe başarılı yansıtmışsa; … demokratik ve anti
emperyalist 'aydın' tavrını da o kadar açık seçik, o kadar kesin
koymuştur. "
Çıkrıklar Durunca, ülkenin siyasal, ekonomik tarihine olduğu kadar
edebiyat tarihine de ilgi duyan her insanın okuması gereken bir roman
olarak karşımızdadır.
ABD’li darbe finansörü spekülatör George Soros'ün "Türkiye’nin en iyi
ihraç ürünü ordusudur" olgusunun ete kemiğe büründüğü, emperyalist
ülkelerin ülkemizden beklentisinin apaçık ortaya çıktığı bir süreçte;
tarımda, sanayide üretmeyen bir ülke durumuna düşürülmemizin ilk
izlerini bütün çarpıcılığıyla görebileceğimiz bir roman: Çıkrıklar
Durunca...