SUNU

G.N. Volkov   







'DÜŞÜNME'


"Her zeki insanın düşünce olgunluğu kazanma yolunda ilerlediği büyük insan kültürü laboratuarında, sanat ve felsefe olağan üstü önemde bir rol oynar.

(...)

Felsefî düşünme, bizi çevreleyen evren konusundaki bilgimizi tamamlamamıza yardım eder. Sübjektif, kendiliğinden gelme bir biçimde değil, yüzyıllardan beri akıp gelen insan bilgisinin sonuçlarını genelleştirerek ufuklarımızı genişletir. Bu yüzden felsefe bir tarihtir ve insan düşüncesinin nihaî ürünüdür.

(...)

Diyalektik düşünmek, her şeyden önce, gerçeği karmaşık ve çelişkili bir sürekli gelişim ve değişim süreci olarak kavramaktır. Bu sorunu kapsayan kategorileri, elden geldiğince eksiksiz olarak ve derinlemesine düşünmek demektir. Diyalektik olarak düşünmek demek, büyük çaba gerektiren sorunların karşısına dikilmek, bu sorunlardan kaçmamak, çelişkili durumları yüreklilikle karşılamak, çelişkili niteliklerden korkmadan bu durumları analiz etmek ve sorunları çözümlemek için yeni, esnek yollar araştırmak demektir.

Diyalektik olarak düşünmek, cesaretle düşünmektir. Marx'ın deyimiyle, felsefî bir incelemenin birinci koşulu, atak ve özgür bir anlayışla düşünebilmektir. (...) 
"Kendi vargılarınızdan korkmayın!" Bu slogan, her araştırmacının [sanatçının] yazı masasının üzerinde yer almalıdır.

(...)

Sanat [ise], çoğu kez sanıldığı gibi, yalnızca duyguları eğitmekle kalmaz; zihni de eğitir. Başka bir deyişle, duyguların eğitilmesi, "duyguların bilgi kazanması", aynı zamanda düşüncenin eğitilmesidir; Marx'ın estetik eğitim deyimini kullanırsak, duyguların, "teori haline geldikleri" bir süreçtir.

(...)

Sanat, birleştirici, esnek ve mecazî düşünme biçimini harekete geçirirken, düşüncenin kuru bir akılcılıkla fosilleşmesi ve katılaşması karşısında güvenilir bir koruyucu olan kişiliği güçlendirir. Teorik sezgiyi yükselten yaratıcı mayalanmayı temsil eder.

(...)

İnsan, kendi somut dünyasında doğayı dönüştürmeye başlamadan önce, zihinsel bir deney yürütmek için ilkin bu dünyayı teorik olarak dönüştürmelidir. Ama bunu yapmak için, insanın, gerçek dünya konusundaki bilgisini zihninde yeniden düzenlemesi ve dönüştürmesi gerekir. Başka bir deyişle, kavramlar ve formüllerle ortaya konan yeni bir teorinin doğuşu, araştırmacının zihninde silik bir şekilde beliren bulanık bir hayalin, yani teorinin, eksiksiz bir görünüm hali kazanabileceği bir ilk-örneğin ortaya çıkmasından sonra gelir.

Albert Einstein, mantıkî düşünceden önce gelen "çağrışımların hareketi"nden sık sık söz etmiştir. Bilim adamının çeşitli yaşam alanlarından algıladığı duyumların birleşimleri ne denli ataksa, bu hayalci çalışma, sonunda onu, iyice eskimiş geleneksel anlayışların ve fikirlerin dar sınırları dışına çıkarır ve bilim adamının, eski ve günü geçmiş teorilerinden doğmuş önyargılarını kısa zamanda yenmesi olanakları da o denli büyük olur.

Şiirin ve müziğin, genel olarak kurgunun ve sanatın sağladığı çağrışımların yükseltici ve esinlendirici etkisinin, sezgisel ve mecazî düşünmeyi biçimlendirip güzelleştirdiği sonucuna varmakla pek yanlış yapmış olmayacağız. Albert Einstein'ın, düşüncesini, insanlık tarihindeki herhangi bir büyük düşünürden, gerçekte Hauss'tan daha çok Dostoyevski'nin beslediği yolundaki ünlü sözünü anlamaya yarayan ipucu burada yatmaktadır. Bu yüzden sanat, hem mantıkî hem de tarihsel olarak, teorik düşüncenin gelecek biçimlerinin bir habercisi olarak iş görür.

Hayallere dayanan düşüncenin, insan düşüncesinin son derece tutumlu ve yoğun bir biçimi olduğu çoktan gözlemlenmiştir. Marx'ın Kapital'inde mimarlar ve dokumacılar ile arılar ve örümcekler arasında yapılan karşılaştırmaya burada değinmek gerekir. Marx, en kötü mimarın, projesini kurmaya başlamadan önce onu hayalinde canlandırdığı için en iyi arıdan farklı olduğunu söylemektedir.

Böylesi hayaller, kavramların özünü, ciltler dolusu mantık öneklerinden daha iyi aydınlatır.

Eskinin bilge kişileri, çoğu kere şu soruyu sormuşlardır : "En hızlı şey nedir?" Ve bu soruya "düşünce", diye karşılık vermişlerdir. Ama biz şunu sormak istiyoruz : "Düşünceden daha hızlı olabilen bir şey var mıdır?" Bugün biliyoruz ki hayal, başka bir deyişle, düşüncenin sezgisel ilk-örneği, daha hızlı işler.

(...)

Önemli olan, kavramlarla düşünmeyi, hayallerle düşünmenin karşısına koymak değil, bu ikisini daha yüksek bir düzeyde birleştirmektir. Düşünce kültürünün çok önemli bir koşulu, işte bu sentezdir.

Antov Çehov, bu iki düşünme tipinin bütün insan uygarlığı ölçüsünde karışıp kaynaşacağı bir günü düşlemişti : "Bazen, sanatçının algısının bilim adamının beyni kadar değerli olduğunu düşünüyorum; her ikisi de aynı amaçlarla, aynı niteliğe sahiptir; bunlar belki zamanla, bugün var olan yöntemlerden daha gelişmiş yöntemlerin olması halinde, şimdiden düşlemeyi göze alamadığımız bir dev gibi, görkemli bir güç halinde karışıp kaynaşacaklardır."

_________________

Kaynak :  Gençlik ve Toplum  /  Prof. G. N. Volkov (Felsefe Doktoru) / Çeviren : Şükrü Keleş Konuk Yayınları, 1977 (Kitapta yer alan diğer yazarlar : V.N. Stoletov, İ.S. Kon, L.S. Blyahman, V.V. Poşatayev, Y.A. Zamoşin,)


dizin    üst    geri    ileri  

 



  1  

 SÜJE  /  Sunu  /  yirmi yedi mart iki bin on sekiz   / 27