"Her zeki insanın düşünce olgunluğu kazanma yolunda ilerlediği büyük
insan kültürü laboratuarında, sanat ve felsefe olağan üstü önemde bir rol
oynar.
(...)
Felsefî düşünme, bizi çevreleyen evren konusundaki bilgimizi tamamlamamıza
yardım eder. Sübjektif, kendiliğinden gelme bir biçimde değil,
yüzyıllardan beri akıp gelen insan bilgisinin sonuçlarını genelleştirerek
ufuklarımızı genişletir. Bu yüzden felsefe bir tarihtir ve insan
düşüncesinin nihaî ürünüdür.
(...)
Diyalektik düşünmek, her şeyden önce, gerçeği karmaşık ve çelişkili bir
sürekli gelişim ve değişim süreci olarak kavramaktır. Bu sorunu kapsayan
kategorileri, elden geldiğince eksiksiz olarak ve derinlemesine düşünmek
demektir. Diyalektik olarak düşünmek demek, büyük çaba gerektiren
sorunların karşısına dikilmek, bu sorunlardan kaçmamak, çelişkili
durumları yüreklilikle karşılamak, çelişkili niteliklerden korkmadan bu
durumları analiz etmek ve sorunları çözümlemek için yeni, esnek yollar
araştırmak demektir.
Diyalektik olarak düşünmek, cesaretle düşünmektir. Marx'ın deyimiyle,
felsefî bir incelemenin birinci koşulu, atak ve özgür bir anlayışla
düşünebilmektir. (...)
"Kendi vargılarınızdan korkmayın!" Bu slogan, her araştırmacının
[sanatçının] yazı masasının üzerinde yer almalıdır.
(...)
Sanat [ise], çoğu kez sanıldığı gibi, yalnızca duyguları eğitmekle kalmaz;
zihni de eğitir. Başka bir deyişle, duyguların eğitilmesi, "duyguların
bilgi kazanması", aynı zamanda düşüncenin eğitilmesidir; Marx'ın
estetik eğitim deyimini kullanırsak, duyguların, "teori haline
geldikleri" bir süreçtir.
(...)
Sanat, birleştirici, esnek ve mecazî düşünme biçimini harekete
geçirirken, düşüncenin kuru bir akılcılıkla fosilleşmesi ve katılaşması
karşısında güvenilir bir koruyucu olan kişiliği güçlendirir. Teorik
sezgiyi yükselten yaratıcı mayalanmayı temsil eder.
(...)
İnsan, kendi somut dünyasında doğayı dönüştürmeye başlamadan önce,
zihinsel bir deney yürütmek için ilkin bu dünyayı teorik olarak
dönüştürmelidir. Ama bunu yapmak için, insanın, gerçek dünya konusundaki
bilgisini zihninde yeniden düzenlemesi ve dönüştürmesi gerekir. Başka bir
deyişle, kavramlar ve formüllerle ortaya konan yeni bir teorinin doğuşu,
araştırmacının zihninde silik bir şekilde beliren bulanık bir hayalin,
yani teorinin, eksiksiz bir görünüm hali kazanabileceği bir
ilk-örneğin ortaya çıkmasından sonra gelir.
Albert Einstein, mantıkî düşünceden önce gelen "çağrışımların hareketi"nden
sık sık söz etmiştir. Bilim adamının çeşitli yaşam alanlarından
algıladığı duyumların birleşimleri ne denli ataksa, bu hayalci çalışma,
sonunda onu, iyice eskimiş geleneksel anlayışların ve fikirlerin dar
sınırları dışına çıkarır ve bilim adamının, eski ve günü geçmiş
teorilerinden doğmuş önyargılarını kısa zamanda yenmesi olanakları da o
denli büyük olur.
Şiirin ve müziğin, genel olarak kurgunun ve sanatın sağladığı
çağrışımların yükseltici ve esinlendirici etkisinin, sezgisel ve mecazî
düşünmeyi biçimlendirip güzelleştirdiği sonucuna varmakla pek yanlış
yapmış olmayacağız. Albert Einstein'ın, düşüncesini, insanlık tarihindeki
herhangi bir büyük düşünürden, gerçekte Hauss'tan daha çok
Dostoyevski'nin beslediği yolundaki ünlü sözünü anlamaya yarayan ipucu
burada yatmaktadır. Bu yüzden sanat, hem mantıkî hem de tarihsel olarak,
teorik düşüncenin gelecek biçimlerinin bir habercisi olarak iş görür.
Hayallere dayanan düşüncenin, insan düşüncesinin son derece tutumlu ve
yoğun bir biçimi olduğu çoktan gözlemlenmiştir. Marx'ın Kapital'inde
mimarlar ve dokumacılar ile arılar ve örümcekler arasında yapılan
karşılaştırmaya burada değinmek gerekir. Marx, en kötü mimarın, projesini
kurmaya başlamadan önce onu hayalinde canlandırdığı için en iyi arıdan
farklı olduğunu söylemektedir.
Böylesi hayaller, kavramların özünü, ciltler dolusu mantık öneklerinden
daha iyi aydınlatır.
Eskinin bilge kişileri, çoğu kere şu soruyu sormuşlardır : "En hızlı şey
nedir?" Ve bu soruya "düşünce", diye karşılık vermişlerdir. Ama biz şunu
sormak istiyoruz : "Düşünceden daha hızlı olabilen bir şey var mıdır?"
Bugün biliyoruz ki hayal, başka bir deyişle, düşüncenin sezgisel
ilk-örneği, daha hızlı işler.
(...)
Önemli olan, kavramlarla düşünmeyi, hayallerle düşünmenin karşısına
koymak değil, bu ikisini daha yüksek bir düzeyde birleştirmektir. Düşünce
kültürünün çok önemli bir koşulu, işte bu sentezdir.
Antov Çehov, bu iki düşünme tipinin bütün insan uygarlığı ölçüsünde
karışıp kaynaşacağı bir günü düşlemişti : "Bazen, sanatçının algısının
bilim adamının beyni kadar değerli olduğunu düşünüyorum; her ikisi de
aynı amaçlarla, aynı niteliğe sahiptir; bunlar belki zamanla, bugün var
olan yöntemlerden daha gelişmiş yöntemlerin olması halinde, şimdiden
düşlemeyi göze alamadığımız bir dev gibi, görkemli bir güç halinde
karışıp kaynaşacaklardır."
_________________ Kaynak : Gençlik ve Toplum / Prof.
G. N. Volkov(Felsefe Doktoru)
/ Çeviren :Şükrü Keleş / Konuk Yayınları, 1977
(Kitapta yer alan diğer yazarlar : V.N. Stoletov, İ.S. Kon, L.S.
Blyahman, V.V. Poşatayev, Y.A. Zamoşin,)