Masumu-pak bir bahar sabahı. Hatırlıyor musun Heydar çingeneler
zamanıydı. Anana sormuştun neden hep zemheri doğumludur bura çocukları.
Yüzüne eşarbını dolayıp, utanmalı,
"De get ete…"
“Ana de allasen” diye üsteleyince,
"Baban bir bahar koymuştu koynuma seni, yaz tohumunu ekiyorduk kalburcu
yurdundaki tarlada...”
Takımlarda navruz nergis kokusu, sarhoş rüzgârlar esiyor havada,
huburlanmış toprak aşkla bırakıyor saban demirine kendini, cenik öküz öte
dönmüş yüzünü, tohum toprağa düşmüş; bırro ha; bırro ha...
Dağlanalım Heydar
*
Soğan gibidir insan Heydar. Çok olunca para etmez, kıt olunca paha
biçilmez. Kabuk kabuk, zar zar, her zarda bir hal. En has yanı cücüğü ki
en derininde saklı. Soy baba soy. Aşk olsun varana.
Sumsuğu vur tepesine sesi çıkmaz da hançerlemeye gör bağrını, acı acı
gözyaşı. En zıkkım toprakta bile biter.
Soy Heydar soy. Bu zar küfür, bu zar acı, bir altta zıkkımın peki. Bu zar
cefa, hemen altta hüzün. Yavaşşş cücüğe geldik.
İncitme.
Sorma kimim Heydar. Dumanında acı, ocağında külüm buraların. Son yıldızı
üfleyip de işe başlayanım.
Yürüyelim yolda anlatırım, gülmekliğe daha çok var.
*
Biraz susalım Heydar. Biliyor musun küçük çocuklar niye ağlar?
Bir hikayede okumuştum: "...Ciğerlerini açıyor! Bu yaşta koşamaz ki,
küçücük şey, bütün yapabildiği feryat figan edip ciğerlerini doldurmak."