"sıcak bir kucaklaşmanın ardından"



BUDABEŞTE, MAYIS 1945

İşte, yeniden köşemdeyim!
Süprüntüler, kiremit tozları her yanda.
Yarı yarıya yakılmış evim;
Fakat sürüyor yaşam, olağan akışıyla.
Çalışma odama yürüyorum
Geçip altından tavanda açılmış deliklerin.
Bahçedeki mezar ürkütmüyor beni
Kendim kazdım onu ölüler için.

Yerle bir olmuş ne varsa;
Kağıtlar, eşyalar, raftaki kitaplar.
Yazı masamın üstündeki camda
Bomba kırıntıları var.
Yerleşiyorum yuvama
Şiirler yazıyorum ve dinliyorum sesini
Cıvıldayan kızımın, avluda.
Ve kuşların tasasız türkülerini.

Bana öyle geliyor ki - ve böyle bu gerçekten de -
Yurdumun yıkıntıları arasında oturmaktayım.
Fakat karanlık aydınlanmada git gide
Hüzün ve acılar gibi silinmez sandığım.
Geçmişin dünyası üzerinden süzülüyorum
Takıp kanat yerine özgür düşünceyi;
Şafağı türkülerle karşılıyorum
Türkücü kuşlar ve çocuklar gibi.

Çeviren : A
taol Behramoğlu (*) 

 ͠    ͠    ͠    ͠

YABAN ÖRDEKLERİ

Genç yıllarımın pırıl pırıl göğünde
Çizgi çizen mühendisler gibi
Göründü yaban ördekleri
Yalpa vuran uçuşlarıyla

O ilkel desenlerinde
Bir eski mesajı okuyorum
Ürkek yüreğimde uyanan:
"İşte sonbahar! Uslu öğrenci!"

Döküyor, önüme sorunları gök,
Gizli bir elin kara tahtada
Tanrısal denklemler halinde,
Yazıp sonra sildiği.

Bin kere yazılmış formül
Sırrını arıyor kalbim,
Anlamadan, eskisi gibi
Gitmek gerek, ayrılmak bu yerden.

Senden de ayrılmak gerek, anam,
Uzak ve yabancı bir dünyaya doğru,
Çılgınlığım acı olsa da
Benim güzüm, benim kaderim bu.

Boyun eğdim, ezik yürekli, kaçtım,
Olduğumdan başkası olmadığıma,
Olmak istediğimi olamadığıma
Acınarak, inanır mısınız?

İşte geliyorlar, danslarını düzelterek
Çığlıklarla, dalgalanıp rüzgârda;
Çocukluğumun mavi yaban ördekleri
Kımıltılı gökte kaçıp gidiyorlar.

Çeviren : Yaşar Nabi (*)

 ͠    ͠    ͠    ͠

BAHARDI

Omzumda tüfeğim, çiğnemiştim
Ekinleri saatlerden beri,
Saçlarımı rüzgâr dağıtmıştı
Bileklerime dek kahverengi çamur;
Birden fırladım, yağmur indirmişti,
Ama yaprağı gür bir meşe altında,
Savuşturdum fırtınayı boranı;
Yağmur yağdı da yağdı, ama orası sıcaktı,
Tıpkı kuş yuvalarının ılık kuytusundaymış gibi
Sevinçle dönendim, kafamda bu
Şiiri yazmaya başlayıncaya dek;
Hava yeniden açtı, ıslık çala çala
Dolaşmaya devam ettim, tavşanlar
(ateş etmek yasaktı) gülerek
Minik sağrılarını gösteriyorlardı;
Bir güvercin sürüsü beliriverdi önümde;
Üfleyince dağılıveren ak üfleç çiçeği gibi
Yukarı düşen taç yapraklarıydı
Su yüzüne çıkan kabarcıktı sanki!

Çeviren :
Vural Yıldırım (***)

 ͠    ͠    ͠    ͠

ZORBALIK ÜSTÜNE

Yalnız orda yok zorbalık,
zorbalığın olduğu yerde,
yalnız tüfeklerin ağzında,
yalnız hapishanede.

Yalnız sorgu odalarında
yok zorbalık,
ve gecenin içinde bağıran
nöbetçinin sesinde.

Yalnız karanlık ve dumanlı
iddianamede yok o,
yalnız tutuklunun
itiraflarında yok.

Yalnız “suçlu!” diye haykıran
Yargıcın soğuk yargısında,
yalnız «hazır ol!» da
yok zorbalık.

«Ateş!» komutu veren katılıkta,
trampetlerin çalışında yok yalnız,
yalnız bir cesedin mezara
atılış biçiminde yok.

Gizlice aralanmış
kapıların arasında
korkuyla fısıldanan
haberlerde yok yalnız.

Yalnız dudağa götürülen parmakta yok o,
ki «sus!» demek ister.
Daha başka yerlerde de var o,
daha başka yerlerde de.

Hapishane duvarı gibi örülmüş
bir yüzün çizgilerinde yok yalnız,
yalnız parmakların arkasında
acılı, perişan çığlıklarda yok.

Dilsiz gözyaşlarının
sessizliğe eklenen
coşkun selinde yok yalnız,
yalnız irileşmiş gözbebeklerinde yok.

Zorbalık gösterilerde
yok yalnız,
ayakta, bağıra çığıra
yaşa'larda, şarkılarda yok.

Yalnız orda yok zorbalık,
zorbalığın olduğu yerde,
yalnız alkış tutan ellerde
yorulmadan hiç.

(...)

Zorbalık çocuk yuvalarında,
zorbalık babanın öğütlerinde
ve gülümsemelerinde ananın,
verdiği karşılıklarda çocuğun yabancı birine.

Zorbalık dikenli tellerde yok yalnız,
kitapların satırları arasında,
bize dikenli tellerden daha iyi görünen
ve bizi aptallaştıran sloganlarda.

Veda öpücüğünde bile
var o aslında,
sesinde var kocasına soran kadının:
Ne zaman geleceksin, sevgilim?

Sokaklarda makine gibi tekrarlanan
«Nasılsın?»larda var o,
birden daha da rezilleşen
el sıkışmalarda.

Sevgilinin yüzünde,
buz kesiliveren apansız,
tam şu sıra,
onunla buluşurken.

Sorgularda yok yalnız,
itiraflarda yok yalnız,
şarabın içinde sinek gibi
sarhoşluğunda tatlı sözlerin.

Çünkü sen düşlerinde bile
artık yalnız değilsin,
gelin odasındadır o
belki hazdan daha önce.

İnanma boş yere
sana sahip olduğuna bir kez,
sevdiğini sandığından beri onu
yatıyordun onunla.

Tabaklarda ve bardaklarda o,
burunda ve ağızda,
soğukta ve karanlıkta,
içinde ve dışında senin odanın.

Sanki evin az ötesinde
bir gaz kaçağı varmış gibidir,
dalar gibidir açık pencereden
ağır, pis bir koku.

Konuşurken sen kendi kendinle
odur, zorbalıktır sorguya çeken seni,
özgür değilsin artık
düşünürken bile.

(...)
Konuşur zorbalık
çanların sesinde.

Günah çıkaran papazın ağzında,
vaazlarında papazın,
sökün ederler aynı tiyatroya kol kola
kilise, parlamento ve darağacı.

Gözlerini boş yere açıp kapama,
o durmadan seni gözler,
o hep senin yanında,
hastalık gibi, anı gibi.

Bir tümcenin uyumunda gider katar,
sen mahpussun, mahpus,
ister dağda ol, ister denizde,
zorbalıktır soluduğun.

Şimşek çaktı mı, bil ki o,
her gürültüde patırtıda o,
beklenmeyen her ölgün ışıltıda,
mide bulantısında bile,

gücü tükenmişlikte bile o var,
kelepçelerin bezginliğinde bile,
parmaklıkları gökyüzüne dek çıkan
sağanağın çarpışında,

hücrenin duvarları gibi seni saran
ak karın yağışında var,
köpeğinin gözleri içinden
odur bakan sana.

Her tasarıda hazır o,
senin gelecek günlerinde,
senin güvencelerinde,
tüm davranışlarında hazır

Hem izlersin, hem yaratırsın onu
yatağında akan ırmak gibi,
hele bir dene menzilinin dışına bakmayı,
o da bakar osaat sana aynada.

Kollar seni, kaçamazsın,
hem gardiyansın, hem tutuklu,
siner kumaşına esvabının,
siner tütününün tadına.

İşler ta iliklerine dek,
daha da derinlere hattâ,
düşünmek istersin bir şeyler,
onun sözleri gelir aklına.

Bakayım dersin şöyle bir,
görürsün onun gösterdiklerini,
çevrende çoktan kül olmuş gitmiş
tek bir kibritle tutuşan orman,

ezilip söndürülmemiştir
o kibrit atılırken yere.
Bekler zorbalık senin başında,
fabrikada, tarlada, evinde.

Artık bilmezsin yaşamak ne,
et ne, ekmek ne,
istemek ne bir şeyi,
istemek ölesiye.

Böylece olursun kölesi kendi kendinin,
olursun taşıdığın zincirleri döken ocak,
dünyaya getirdiğin çocukları
besler büyütürsün o yesin diye.

Zorbalığın olduğu yerde
her şey zincirin bir halkası,
veba gibi dört yandan sarar seni,
olursun sen de zorbalığın ta kendisi.

Çevirenler : A. Kadir - Eray Canberk
 (**)

 ͠    ͠    ͠    ͠

KİRLİ VE DAR SOKAKLAR BOYUNCA

Koştum vardım kapıya,
duyunca kaygılı damlaları
alnımda, göğsümün üstünde,
geldi birden yılgı, kuruldu yerine.
Gözden geçirdim gökyüzünü,
kulak verdim silâhların boğuk ulumasına,
her şey dövüyordu yüreğimi
acele yürüyüşü gibi dilsiz dostların.
Yıldızlar tepemde pırıl pırıldılar.

Uzak zamanlar, ozon'la tıklım tıklım
fırtınaların ardındaki zamanlar,
inanıyorum mutlaka geleceksiniz,
tutun belleğinizde bizi
gelecek mutlu günlerin kızları
ve erkekleri, tutun bizi belleğinizde,
köşe bucak yürüyen bizi
kirli ve dar sokaklar boyunca,
korku içinde, perperişan,
sevgi dolu, çekingen
bir eli uzatırken
güçlü özünüzün kaynağı
sıcak bir kucaklaşmanın ardından.

Çevirenler : A. Kadir - Eray Canberk
 (**)

 






 39 

 

Gyula İllyés

(1902-1983)


Köylü bir ailenin çocuğu olarak Macaristan'da dünyaya geldi. İlk gençlik döneminde sol hareketlere katıldı. 1919 yılında Fransa'ya gitti. Siyasal bir göçmen gibi uzun süre Paris'te yaşadı. Crevel, Eluard, Cocteau, Aragon ve Tzara ile arkadaşlık etti. Fransızca şiirler yazdı. 1925 yılında tekrar Macaristan'a dönmeyi yeğledi. 1941 yılında "Nyugat" dergisinin başına geçti ve aynı yıl Almanya tarafından dergi yasaklandı. Ülkesinin işgal zamanında Alman karşıtı yapıtlar yayımladı. "Petöfi'nin Hayatı" kitabıyla düzyazı yazarı olarak da dikkati çekti. Fransız edebiyatı üzerine yazılar yazdı. 1946'da halkçıların organı olan ve kendisinin yönettiği «Vâlasz» (Yanıt) dergisinin kapanmasıyla Balaton gölünün kıyısındaki evine çekildi ve  çalışmalarını burada sürdürdü.
___________

Özgeçmiş Bilgisi : Çeşitli kaynaklardan derleme.
 

Şiirler Kaynakçası :

 (*) DÜNYA ŞİİR ANTOLOJİSİ - 2  / Hazırlayanlar:  Ataol Behramoğlu - Özdemir İnce /     Pozitif Yayınları / Mart 2013

(**) DÜNYA HALK  ve DEMOKRASİ ŞİİRLERİ - 2 / Hazırlayan : A. Kadir /  Ocak 1980


(***) Çevirmen Vural Yıldırım


Bilgilendirme : 'Nitelik Kuşağı' sayfasındaki alıntılar, tanıtım amaçlı ve kaynak gösterilerek kullanılmış olup, ürünlerin tüm kullanım hakları © yasal temsilcilerine aittir.

dizin    üst    geri   


 SÜJE  /  Gyula İllyés  /  yirmi sekiz kasım iki bin on yedi /  25