ÖYKÜ

Ömer Asaf Tosun  







ÇARPI


Çetin’den boşanalı hemen hemen bir buçuk ay olmuştu ve haftalardır kent merkezinde ev aramaktan ayaklarına kara sular inmişti. “Ev bulana kadar” diyerek, evinin bir odasına yerleştiği küçük teyzesinin son zamanlardaki bakışları da hiç hoşuna gitmemeye başlamıştı. İkide bir konuyu boşanma olayına getirip “Keşke acele karar vermeseydin” mealinden sözleri iyice canını sıkıyordu. Öte yandan ona da hak veriyordu. Bütün düzenlerini bozmuştu. Her sabah umutla yollara düşüp akşamına yorgun argın ve sonuçsuz dönmek daha ne kadar sürebilirdi?

Ne kadar hesap kitap yaparsa yapsın, bütçesi buralardaki kiraların yanına bile yaklaşmıyordu. Sonunda pes etmiş ve kent merkezinden epey uzak bir mahalledeki emlakçının telefonunu almıştı Leyla’dan.

Ertesi gün buluştuklarında Leyla,

“Bakma, iyi adamdır ama biraz paragözdür. Hem hangisi değil ki bu zamanda. Hani Murat’ı hatırlıyor musun üniversiteden, daha sonra Aylin’le evlenmişlerdi. Onlara da aynı emlakçı ev bulmuştu o mahalleden. Gerçi fazla oturamadılar orada. Çok tutucu bir mahalleydi. Biliyorsun bizimkiler Alevi oldukları için pek rahat vermemişler anlaşılan” dedikten sonra bir an durakladı.

“Aa sen de Ale...”

“Kızım saçmalama lütfen! Benim alnımda mı yazıyor ne olduğum, kimin nesi olduğum. Zaten hiç bilmem o konuları. Şu anda tarikat evinde kalacaksın deseler mecburum kalmaya. Sokakta mı yatayım? Murat’lar ne yaşadı bilmiyorum ama abartma.”

Elini çenesine götürmüş olan Leyla, dudağını bükerek başını iki yana doğru salladı.

“Ama sen de şu her zamanki parlama huyundan vazgeç. Kötülüğün için söylemedim ki bunları. Biliyorsun birkaç ay sonra sahura kalkmaya başlanacak ve senin mutfağının ışığı yanmıyor olacak. Biz fark etmeyiz ama dikkat çeker bazı şeyler. Huzurun kaçsın istemem sonra.”

“Peki, peki. Hadi hesabı iste de kalkalım artık. Benim yolum uzun.”

“Hayatta olmaz.” dedi Leyla. “Bir saat önce kapattığım şu fincanı açıp içindekileri bana okumazsan, hiçbir yere gitmiyoruz!”

Gülüştüler…

Durak her zamanki gibi kalabalıktı. İtiş kakıştan sıyrılıp otobüsün arka tarafında oturacak bir yer bulup atladı. “Bugün uyuklamam herhalde.” diye düşündü. “Kahve iyi geldi.”

Çetin’e öyle öfkeliydi ki; gururunu yenip nafaka bile talep etmemişti. Güya anlaşarak boşanmıştı. Gerçi o günden beri, işten vakit bulduğu zamanlarda onun için ev baktığını söylüyordu. Her zaman olduğu gibi iyi insan modunda, yardımcı olma pozlarındaydı. Asla emir kipi kullanmazdı. Başka kiplerle akıtırdı içindeki zehri.

“Neyse.” dedi kendi kendine.

“Bırak artık şu domuzu düşünmeyi...”

. . .

Telefon çaldığında Duman irkilip koşturmaya başladı evin içinde. Elindeki bulaşığı evyenin kenarına bırakıp zor yetişti telefona. Arayan Leyla idi.

“Ne olur kusura bakma, kaç haftadır arayamadım seni. Ama dün bizim emlakçıyla karşılaştım tesadüfen. Ondan aldım haberlerini. Her şeyin yolunda olduğunu söyledi. Korktuğumuz gibi olmamış. Hatta neredeyse bütün mahalle yardım etmiş taşınırken, doğru mu?”

“Doğru Leyla’cım. Hiçbir sorun yok. Hatta ilk akşamlar kapımı çalıp yemek bile getirdiler sırayla, sağ olsunlar. Şimdilik tek problem uzak oluşu. Bir de akşam hava kararmaya yüz tutunca el ayak çekiliyor, kimse kalmıyor sokaklarda. Gidip oturacak bir yer de yok; hoş olsa da bende para yok zaten haha!.. Biraz biriktirdiğimle evin dışını boyattım. İçi idare eder durumdaydı ama dışı berbattı. Neyse ki kiradan düşeceğim. Bu arada bitişik eve de yeni evli bir çift taşındı. Benim kafadalar ve çok tatlılar. Yalnızlık çekmiyorum anlayacağın.”

Leyla, uzun zamandır aramamış olmasına karşın sıcak bir ses tonuyla karşılaşınca devam etti.

“Tamam canım. Şu ramazan bitsin hediyemizi alıp geleceğiz evine. Biliyorsun benimkilerin yaşları malûm. Her gece onlardan önce kalkıp hazırlıyorum sahur sofrasını. Hem dikkat edersen geleceğim demedim, geleceğiz dedim. Sinan’la tanıştıracağım seni; anlarsın ya!”

“Ooo bak sen! Tamam o zaman bayramdan sonra bekliyorum. Hediye işini sakın abartmayın. Eksik gedik bir şeyim yok. Ama şöyle büyüğünden bir şişe rakıyla gelirseniz en güzel hediye o olur. Rakının tadını unuttum, bütçe yetmiyor…”

. . .

Gece vakti ter içinde uyandı uykusundan. Doğrulup kalktı yatağından. Sabahtan beri devam ediyordu huzursuzluğu. Hırkasına sarınıp, tekrar kapının önüne çıktı. Giriş kapısına ve yeni boyattığı duvarlara bir daha baktı. Hiçbir işaret yoktu. O sabah komşu çift, kapılarında kocaman ve kapkara bir çarpı işareti ile uyanmıştı. Uzanıp baktı; ışıkları hâlâ yanıyordu. “’Aman!” dedi kendi kendine. “Beni fark etmesinler şimdi.”

Ses çıkarmadan içeri girip kapıyı kapattı. Duman, usulca gelip ayaklarına sürtündü. Tası boştu. Sütünü içmişti. Kucağına alıp sıkıca sarıldı ve kulağına fısıldadı.

“Yarın ilk iş yeni bir mahalle bakacağım ikimize, kimseye söyleme…”


içindekiler    üst    geri    ileri   


 



 16