Çetin’den boşanalı hemen hemen bir buçuk ay olmuştu ve haftalardır kent
merkezinde ev aramaktan ayaklarına kara sular inmişti. “Ev bulana kadar”
diyerek, evinin bir odasına yerleştiği küçük teyzesinin son zamanlardaki
bakışları da hiç hoşuna gitmemeye başlamıştı. İkide bir konuyu boşanma
olayına getirip “Keşke acele karar vermeseydin” mealinden sözleri iyice
canını sıkıyordu. Öte yandan ona da hak veriyordu. Bütün düzenlerini
bozmuştu. Her sabah umutla yollara düşüp akşamına yorgun argın ve
sonuçsuz dönmek daha ne kadar sürebilirdi?
Ne kadar hesap kitap yaparsa yapsın, bütçesi buralardaki kiraların yanına
bile yaklaşmıyordu. Sonunda pes etmiş ve kent merkezinden epey uzak bir
mahalledeki emlakçının telefonunu almıştı Leyla’dan.
Ertesi gün buluştuklarında Leyla,
“Bakma, iyi adamdır ama biraz paragözdür. Hem hangisi değil ki bu
zamanda. Hani Murat’ı hatırlıyor musun üniversiteden, daha sonra Aylin’le
evlenmişlerdi. Onlara da aynı emlakçı ev bulmuştu o mahalleden. Gerçi
fazla oturamadılar orada. Çok tutucu bir mahalleydi. Biliyorsun
bizimkiler Alevi oldukları için pek rahat vermemişler anlaşılan” dedikten
sonra bir an durakladı.
“Aa sen de Ale...”
“Kızım saçmalama lütfen! Benim alnımda mı yazıyor ne olduğum, kimin nesi
olduğum. Zaten hiç bilmem o konuları. Şu anda tarikat evinde kalacaksın
deseler mecburum kalmaya. Sokakta mı yatayım? Murat’lar ne yaşadı
bilmiyorum ama abartma.”
Elini çenesine götürmüş olan Leyla, dudağını bükerek başını iki yana
doğru salladı.
“Ama sen de şu her zamanki parlama huyundan vazgeç. Kötülüğün için
söylemedim ki bunları. Biliyorsun birkaç ay sonra sahura kalkmaya
başlanacak ve senin mutfağının ışığı yanmıyor olacak. Biz fark etmeyiz
ama dikkat çeker bazı şeyler. Huzurun kaçsın istemem sonra.”
“Peki, peki. Hadi hesabı iste de kalkalım artık. Benim yolum uzun.”
“Hayatta olmaz.” dedi Leyla. “Bir saat önce kapattığım şu fincanı açıp
içindekileri bana okumazsan, hiçbir yere gitmiyoruz!”
Gülüştüler…
Durak her zamanki gibi kalabalıktı. İtiş kakıştan sıyrılıp otobüsün arka
tarafında oturacak bir yer bulup atladı. “Bugün uyuklamam herhalde.” diye
düşündü. “Kahve iyi geldi.”
Çetin’e öyle öfkeliydi ki; gururunu yenip nafaka bile talep etmemişti.
Güya anlaşarak boşanmıştı. Gerçi o günden beri, işten vakit bulduğu
zamanlarda onun için ev baktığını söylüyordu. Her zaman olduğu gibi iyi
insan modunda, yardımcı olma pozlarındaydı. Asla emir kipi kullanmazdı.
Başka kiplerle akıtırdı içindeki zehri.
“Neyse.” dedi kendi kendine.
“Bırak artık şu domuzu düşünmeyi...”
. . .
Telefon çaldığında Duman irkilip koşturmaya başladı evin içinde. Elindeki
bulaşığı evyenin kenarına bırakıp zor yetişti telefona. Arayan Leyla idi.
“Ne olur kusura bakma, kaç haftadır arayamadım seni. Ama dün bizim
emlakçıyla karşılaştım tesadüfen. Ondan aldım haberlerini. Her şeyin
yolunda olduğunu söyledi. Korktuğumuz gibi olmamış. Hatta neredeyse bütün
mahalle yardım etmiş taşınırken, doğru mu?”
“Doğru Leyla’cım. Hiçbir sorun yok. Hatta ilk akşamlar kapımı çalıp yemek
bile getirdiler sırayla, sağ olsunlar. Şimdilik tek problem uzak oluşu.
Bir de akşam hava kararmaya yüz tutunca el ayak çekiliyor, kimse kalmıyor
sokaklarda. Gidip oturacak bir yer de yok; hoş olsa da bende para yok
zaten haha!.. Biraz biriktirdiğimle evin dışını boyattım. İçi idare eder
durumdaydı ama dışı berbattı. Neyse ki kiradan düşeceğim. Bu arada
bitişik eve de yeni evli bir çift taşındı. Benim kafadalar ve çok
tatlılar. Yalnızlık çekmiyorum anlayacağın.”
Leyla, uzun zamandır aramamış olmasına karşın sıcak bir ses tonuyla
karşılaşınca devam etti.
“Tamam canım. Şu ramazan bitsin hediyemizi alıp geleceğiz evine.
Biliyorsun benimkilerin yaşları malûm. Her gece onlardan önce kalkıp
hazırlıyorum sahur sofrasını. Hem dikkat edersen geleceğim demedim,
geleceğiz dedim. Sinan’la tanıştıracağım seni; anlarsın ya!”
“Ooo bak sen! Tamam o zaman bayramdan sonra bekliyorum. Hediye işini
sakın abartmayın. Eksik gedik bir şeyim yok. Ama şöyle büyüğünden bir
şişe rakıyla gelirseniz en güzel hediye o olur. Rakının tadını unuttum,
bütçe yetmiyor…”
. . .
Gece vakti ter içinde uyandı uykusundan. Doğrulup kalktı yatağından.
Sabahtan beri devam ediyordu huzursuzluğu. Hırkasına sarınıp, tekrar
kapının önüne çıktı. Giriş kapısına ve yeni boyattığı duvarlara bir daha
baktı. Hiçbir işaret yoktu. O sabah komşu çift, kapılarında kocaman ve
kapkara bir çarpı işareti ile uyanmıştı. Uzanıp baktı; ışıkları hâlâ
yanıyordu. “’Aman!” dedi kendi kendine. “Beni fark etmesinler şimdi.”
Ses çıkarmadan içeri girip kapıyı kapattı. Duman, usulca gelip ayaklarına
sürtündü. Tası boştu. Sütünü içmişti. Kucağına alıp sıkıca sarıldı ve
kulağına fısıldadı.
“Yarın ilk iş yeni bir mahalle bakacağım ikimize, kimseye söyleme…”