Şimdi çocukluğumun bütün kahramanlarıyla vedalaşmaya gidiyorum. Son bir
öpücük konduracaktım alnına, elimi başına dayayacak ve sevgi dolu bir
minnetle ona bakacaktım. Sevmediğim kasvetli şehre bu duygularla yolculuk
yaptım, dedemi son bir kez görmek için.
En baştan biliyordum, insanlık var olduğu günden beri ölüm gerçeği
olagelmişti. Yine de bu merete hazırlık yapamıyordunuz. O geçirdiği bir
kaza sonucu sağ ayağı ile sol ayağı arasında birkaç santim fark oluşmuş
ve tökezleyerek yürümeye başlamıştı ama hiç umursamamıştı. Yaz
tatillerinde bana, hiç üşenmeden her gün gazete almaya giderdi. Çünkü
yaşadığı zamanları duyumsayarak yaşıyordu. At üstündeki serüvenlerini de
doyasıya yaşamıştı. Yıllarca içtiği içkilerin heybetiyle yalpalayarak
gezmişti. Öpüştüğü kadınların gizliliğine bürünüp fark etmeden doksan
yaşına gelmişti.
Sevgi arsızıyım ben, kedilerin bitmek bilmez sevgi isteği bende de vardı.
Çocukluk anılarımda hep üstüme titreyen, gördüğü her yerde öpen ve bu
öpmelerden hiç bıkmayan birisiydi. Belki de sevgi arsızı olmamın
nedeniydi. Şimdi bu arsızlıkların sonuna geldiğimi bilmek canımı
acıtıyordu. Onu görmeye gittiğimde kimseyi tanımıyor, konuşmuyor,
geceleri de uyutmuyor dediler. İlk gördüğünde, sıradan biri ziyaretine
gelmiş gibi karşıladı beni. Sonra tanıdı ve uzun uzun, tekrar tekrar
öpmeye başladı. Sizi görünce çok mutlu oluyorum, dedi. Hafif bir
kıskançlıkla, çok şımartmayın, akşam uyumazsa sorumlusu sizi biliriz
dediler. Bir ara türkü söyledi, at üstünde geçen askerlik anılarından
bahsetti, etrafındakilere sataştı. Alnına masaj yaptım ve beni
dinleyecekmiş gibi akşam mışıl mışıl uyumasını söyledim. Sanki sözümü
dinlemiş gibi akşam uyumuştu ve daha az rahatsız etmişti insanları. Zaman
durduramadığım bir hızda akıp geçti. Gitmem gerekiyor, uyuyor, uyandırma
dediler. Öptüm peş peşe uyanmasını sağladım, gözlerinin içine bakmak
için, vedalaşmak için. Anladı beni, sanki her şeyi hisseder gibi, sağ ol
kızım dedi.
Gözlerinin içine bakıp onunla vedalaştıktan sonra gözüm kulağım korkulu
haberlere dikildi. Yoğun bakıma kaldırıldığını duydum, içimde bitmeyen
bir umut, bazılarına göre yaşı çok geçmiş ama umurumda değil, bir mucize
bekler oldum. Öyle ya, daha önce de Azrail ile olan buluşmasını
atlatmıştı. O yüzden uzun zaman dedemi ölümsüz sandım. Yine yapabilirdi
aynısını. Yüzde beş ihtimal demişler doktorlar, onlarda insan
yanılabilirler, dedem herkesi yanıltır.Ölümsüzlük en çok da ona yakışırdı
eğer mümkün olabilseydi. Eğer sınırsız kahkahanız varsa, durduk yere
neşelenebiliyorsanız, sebepsizce elinize mendili alıp halay
çekebiliyorsanız, zekânızın kıvrımlarından damıttığınız hayatın gizlerini
açığa çıkartabiliyorsanız, hesapsızca iyilik yapabiliyorsanız, zamanın
aksaklıklarını çözüp başka bir yerden bakabiliyorsanız ve anın tadını
çıkartabiliyorsanız ölümsüzlük size de gelsin, yakışır, hayatın yükü ağır
gelmez o vakit.
Gün ortasında ablam aradı, kaybettik dedi. Uzun bir muhasebeden sonra
anladım biz aslında hiç kaybetmedik hep kazandık.Doğduğum köye doğru koca
koca otobüsler yol almaya başladı, son görevimizi yapacaktık. En öndeki
otobüs ağır aksak daracık köy yolunda ilerliyor sanki içinde incitmekten
korktuğu bir kutsallığı taşır gibi. Köyün içine vardığımızda otobüsten
inip yürümeye başladık. Kalın elbiseler kuşanmama rağmen iliklerime kadar
üşüdüm. Kar üstümüze üstümüze yağıyor her yer bembeyaz. Karın üstünde
atların ayak izleri, nasıl tanımam çocukluğumuz onlarla geçti. Dedemin
beni ilk ata bindirdiği an geliyor aklıma. Çok korkmuştum, beline sıkıca
sarılmıştım. O an at mı, dedem mi daha heybetliydi karar verememiştim.
Dedem yanımdaysa güvendeydim.
Sonra dedemi, bin bir çeşit duyguyu yaşadığı evine götürdük, onu boylu
boyunca salona uzattılar. Sonra bütün evi kapladı sığamadı kabına, döndü
gelen insanlara sarıldı, sevinçten halaya durdu, birden durgunlaştı ve
anladı. Babaannemin yanına doğru yola koyulduk. Vasiyetini unutmadık,
anason kokularına sarılmış türkülerle veda ettik dedeme.
Gemiler geçer gri şehrin bulanık sularından. Geçmişten günümüze ağır
yükleriyle taşıyamadıklarını orta yerde bırakacakmış gibi. Ben de onlar
gibi bağıramadıklarımın orta yerde taşmasından korkuyorum. Şimdi tüm
olanca heybetiyle gözlerimin önünden geçiyor dedem. Yüzünde her şeyi
çözmüş olmanın mutluluğu, bir tanıdığa rastlarımda iki çift laf ederim,
insanları güldürürüm, belki dalga geçerim belki eleştiririm diye etrafa
bakınıyor. Kafasından çıkartmadığı kasketiyle, rengi bulanmış gözleriyle
etrafı seyrediyor. Hızlı hızlı yürüyor her zamanki alışkanlığıyla. Belki
de bana gazete almaya çıkmıştır, belki de bana doğru geliyor illaki öpmek
için. Her gördüğü yerde öper, öptüğünü unutur tekrar öper, yüreğimden,
geçmişimden, çocukluğumdan, yalnızlığımdan, arsızlığımdan.