"Yola çıkış,  yeni sevgi ve yeni görüntüler içinde."



MASAL

Alışılmış bir görkemi sürdürüp durmaktan bıkmıştı bir hükümdar. Olağanüstü sevda devrimleri düşlüyor ve bu düşlerini de, Tanrı'ya ve süse tapmaktan başka şey bilmeyen kadınlarıyla gerçekleştiremeyeceğini görüyordu. Gerçeği, gerçek arzuyu, özlü doyumu yaşamak istiyordu hükümdar. Günah olsun olmasın, istiyordu bunu. Üstelik buyruğunda bir hayli asker vardı.

Düşüp kalktığı bütün kadınları öldürttü. Nasıl da talan oldu o güzellik bahçesi! Kılıç altında can verirken şükranla andılar onun adını. Yenilerini istemedi. - Yine de başka kadınlar ortaya çıktı.

Av dönüşü ya da eğlencelerden sonra yanında kim varsa öldürdü. - Kimse de ayrılmadı yanından.

Değerli hayvanları zevk için boğazladı. Sarayları yaktırdı. Üzerlerine yürüyüp dilim dilim doğradı insanları.

- Bitip tükenmek bilmedi kalabalık, altın çatılar, güzel hayvanlar.

Kendinden geçebilir mi yakıp yıkarak, vahşetle gençleşebilir mi insan? Halktan çıt çıkmadı. Destekleyen de olmadı.


Bir akşam gururla, atını dört nal sürüyordu. Karşısına bir Peri çıktı, anlatılamaz, hatta sözcüklere sığmaz bir güzellikteydi. Yüzünde, edasında, çok değişik, karmaşık bir sevdanın!.. olağanüstü, hatta dayanılmaz bir mutluluğun muştusu vardı! Hükümdarla Peri sanırım tam sağlık içinde yok olup gittiler. Nasıl ölmezlerdi ki? Birlikteydiler ya, öldüler.

Sarayında öldü o hükümdar, belli bir yaşa gelince. Hükümdar periydi. Peri de hükümdar.

Tutkumuz bilge müzikten yoksun.

Çeviren : Erdoğan Alkan (*)

 ͠    ͠    ͠    ͠

TUFANDAN SONRA

Biter bitmez Tufan düşünü,

Durdu evliyaotlarında ve devinen çançiçeklerinde bir tavşan ve örümcek ağının arasından dua etti ebemkuşağına.

Değerli taşlar gizleniyor, -çiçekler bakıyordu, oy!

Kirli ana caddede kasap tezgahları kuruldu ve çekildi kayıklar gravürlerdeki gibi kat kat resmedilmiş denize doğru.

Mavi Sakal'ın evinde, aktı kan, - mezbahalarda, Tanrı mührünün pencereleri soldurduğu sirklerde. Kan ve süt aktılar.

Kunduzlar ev yaptılar. Tüttü çayevlerinde "mazagranlar".

Camlarından hâlâ sular akan büyük evde, yaslı çocuklar baktı görkemli imgelere.

Bir kapı çarptı, - ve köy alanında çocuk, gözkamaştıran sağnakta, çevirdi tüm kulelerin rüzgâr gülleriyle dolu kollarını.

Bayan xxx bir piyano yerleştirdi Alplere. Katedralin yüzbinlerce sunağında kutsandı ayin ve kudas törenleri.

Kervanlar kalktı. Buzlu gece kaosunda kutbun, kuruldu Splendide Otel.

Çeviren : Erdoğan Alkan (*)

 ͠    ͠    ͠    ͠

BİR SAĞDUYUYA

Parmağının bir vuruşu davula, boşaltıyor tüm sesleri ve yeni uyum başlıyor.

Attığın bir adım ayağa kalkışıdır yeni insanların ve düşmeleri yola.

Başın çevriliyor: Yeni sevi! Başın çevriliyor, - yeni sevi!

"Değiştir nasiplerimizi, acıları ele, zamandan başlayarak" diye sesleniyor bu çocuklar şarkılarla sana. "Yükselt nerede olursa olsun talihlerimizin ve dileklerimizin tözünü" diye yalvarıyorlar sana.

Ezelden çıkıp geldin, her yere gideceksin.

Çeviren : Erdoğan Alkan (*)

 ͠    ͠    ͠    ͠

TÜMCELER

Şaşkın dört gözümüz için tek bir kara ormana, - iki sadık çocuk için kumsala, - aydın sevgimiz için müzikli bir eve dönüştüğünde dünya, - bulacağım sizi.


Şu dünyada, tek başına yaşayan, durgun ve güzel, "duyulmadık bir süs"le çevrili yaşlı bir adam olsun sadece yeter, - ayaklarınıza kapanırım.

Tüm anılarınızı gerçekleştirsem, - sizi kul köle eden kadın ben olsam, - yıldırırdım sevdamdan.

Güçlü olduğumuzda - kim geriler? Biz çok kıvançlıyken, - kim gülünç düşer? Çok kötü olduğumuzda, -ne yaparlardı bizle?

Süslenin, dans edin, gülün. - Asla salamayacağım Seviyi pencereden.

Arkadaşım, dilenci kız, canavar çocuk! umurunda mı senin bu mutsuz kadınlar, bu işçi kızlar ve benim sıkıntılarım! Bağlan bize dayanılmaz sesinle, sesin! tek dalkavuğu bu iğrenç umutsuzluğun.

Bulutlu bir sabah, temmuz. Havada bir kül tadı uçuyor; - terleyen bir odun kokusu ocakta, - suya batmış çiçekler, - talan olmuş gezdiğim yerler, - tarlalarda arkların ince suyu, -peki nerde oyuncaklar, günlükler?

Teller çektim çankulesinden çankulesine; kordelalar pencereden pencereye; yıldızdan yıldıza altın zincirler çektim ve dans ediyorum.

Tütüyor sürekli yukardaki göl. Hangi büyücü kadın doğrulacak beyaz batan güneşin üstünde? Hangi mor yapraklar inecek?

Akarken kamu giderleri kardeşlik törenlerine, çalıyorlar pembe ateş çanını bulutlarda.

Hoş bir çini mürekkebin tadını uyandıran kara bir barut çiseliyor usulca geceme. -Kısıp ışıklarını avizenin yatağa atıyorum kendimi ve karanlıktan yana dönünce, sizleri görüyorum, kızlarım! ecelerim!

Çeviren : Erdoğan Alkan (*)

 ͠    ͠    ͠    ͠

İŞÇİLER

Ey sıcak şubat sabahı! Uyandırdı tatsız Güney saçma yoksulluk anılarımızı, genç mutsuzluğumuzu.

Henrika'nın pamuk etekliği vardı siyah beyaz kareli, giyilen geçen çağda, kurdeleli bir başlığı, ipek boyun atkısı. Bir yastan çok daha acıklıydı bu. Şöyle bir dolaştık kentin dışında. Kapalıydı hava ve kışkırtıyordu o Güney rüzgârı altüst olmuş bahçelerin ve kurumuş çimenlerin tüm çirkin kokularını.


Benim kadar yormamış kadınımı bu. Geçen ayın su baskınından kalma ve yüksekçe bir keçiyolundaki yarıkta minik balıkları gösterdi bana.

Dumanı ve tezgah gürültüleriyle, bizi izliyordu kent uzaktan uzağa yollarda. Ey öteki acun, gökyüzü ve gölgeliklerin kutsandığı konut! Güney anımsatıyordu bana mutsuz olaylarını çocukluğumun, yaz umutsuzluklarımı, yazgının hep benden uzaklaştırdığı korkunç güç ve bilim niceliğini. Hayır! Hep yalnızca nişanlı öksüzler kalacağımız bu cimri ülkede geçirmeyeceğiz yazı. Dilerim bu katılaşmış kol sevgili bir imgeyi sürüklemesin artık.

Çeviren : Erdoğan Alkan (*)

 ͠    ͠    ͠    ͠

ESRİKLİK SABAHI

Ey benim İyim! Ey benim Güzelim! Yalpalamadan yürüdüğüm acımasız bandomızıka! Cinlerin işkence çarkı! Hurra, duyulmadık yapıt ve anlı şanlı beden, ilk kez! Çocukların gülüşleriyle başladı, bitecek onlarla bu. Kalacak bütün damarlarımızda bu ağu, dönerken bandomızıka, eski uyumsuzluğa kavuştuğumuzda bile. Ey şimdi bu işkenceleri hakkeden bizler! Getirelim özlemle yan yana, yaratılmış bedenimiz ve ruhumuza verilmiş o insanüstü sözleri: O sözleri, o çılgınlığı. İncelik, bilim, şiddet! Söz verildi bize iyilik ve kötülük ağacının karanlığa gömüleceği, zorba dürüstlüklerin sürüleceği, arınmış sevdiğimizi alıp götürelim diye. Bazı iğrenmelerle başladı bu ve bitiyor, - emanet edemeden bizi o sonsuzluğa hemen, - bitiyor kokular bozgunuyla bu.

Çocukların gülüşü, kölelerin suskunluğu, erdenlerin sertliği, burdaki biçimler ve nesnelerin ürpertisi, kutlu olsun anısıyla bu uyanışın. Hoyratça başlamıştı bu, alev ve buz meleklerle bitiyor işte.

Küçük esriklik uyanışı, kutsal! Bize ödül verdiğin maske karşılığında ancak. Onaylıyoruz seni, yöntem! Dün, biz yaştan her birine ün ve şan verdin, unutmuyoruz. İnancımız var ağuya. Ömrümüzü tümüyle verebiliriz her gün.

İşte Canakıyıcıların vakti.

Çeviren : Erdoğan Alkan (*)

 ͠    ͠    ͠    ͠

AKŞAM SAATLERİ

I

Işıklı bir esenlik bu, ne sayrılık ateşi, ne de can sıkıntısı, yatakta ya da çayırda.

Dosttur bu, ne ateşli, ne güçsüz. Dost.

Sevilen kadındır bu, ne acı çektiren, ne acı çeken. Sevilen kadın.

Hiç aranmamış hava ve dünya. Yaşam.

- Sahi bu muydu?

- Düş serinliyor.


II

Direğe yeniden vuruyor ışık. İki ucundan salonun anlamsız süslerle uyumlu yükseklikler kavuşuyor birbirine. Gece bekçisinin karşısındaki duvar, ağaç kesme, freze sanatlarının, hava şeritlerinin, yerbilim olaylarının birbirini izleyen ruhsal bir zinciridir. - Duygusal kümeler düşü, yoğun ve hızlı, tüm görüntüler arasındaki her türden insanlarla.


III

Gece, güvertenin çevresinde tekne boyunca, dalga dalga uğulduyor akşam saatlerinin lamba ve halıları.

Akşam saatlerinin denizi tıpkı Amelie'nin memeleri.

Duvar halıları yarıya kadar, akşam kumrularının içine atıldığı zümrüt renkli dantela korular.

Kara ocağın kapağı, gerçek güneşleri kumsalların; büyülerin kuyuları, oy: Şu biricik görünümü şafağın.

Çeviren : Erdoğan Alkan (*)

 ͠    ͠    ͠    ͠

SIKINTI

Özlemlerimi sürekli yok etmiş olan o kadın kendini bir gün bana bağışlatır mı dersiniz, - onarır mı rahat bir son yoksun yılları, - başarılı geçmiş bir gün uyutur mu bizleri kaçınılmaz toyluğun utancında?

(Ey palmiyeler! elmas! - Ey sevi! güç! - tüm kıvançlar, tüm utkulardan yüce! - kesinlikle, her yerde, İblis, Tanrı, - Şu varlığın gençliği: Ben!)

Eşsiz bilimsel buluşlar, toplumsal kardeşlik devinimleri, lekelenmiş ilk çocuksu saflığın evre evre arıtılması kadar kutlu olabilir mi?

Gör ki bizi uysallaştıran Dişi Vampir, ya onun verdiğiyle gönül oyalayalım, ya da hepten gudubet olalım buyuruyor.

Sıkıcı havayla ve denizle, yaralara; sessizliğiyle suların, boğucu sıcaklığın, acılara; ve suskunluğun korkunç çalkantısında gülen işkencelere gidiyoruz yuvarlanıp.

Çeviren : Erdoğan Alkan (*)

 ͠    ͠    ͠    ͠

DEMOKRASİ

"Kötü bir manzaraya gidiyor bayrak, ve lehçemiz bastırıyor davulu.

"En hayasız kahpeliği besleyeceğiz kentlerde. Kılıçtan geçireceğiz ussal başkaldırıları.

"Biberli ve posası kalmış ülkelerde! - Acımasız sanayi işletmelerinin ya da savaş işletmelerinin buyruğunda.

"Elveda buralara, gideceğiz neresi olursa olsun. Biz gönüllü askerler, acımasız felsefemiz olacak; bilim uğruna bilgisiz, rahat uğruna ezilmiş; kıkırdamak sürüp giden bir dünya için. Gerçek yürüyüştür bu. İleri!"

Çeviren : Erdoğan Alkan (*)

 ͠    ͠    ͠    ͠

SABAH

Sevimli, yiğit, destan yaratan, altın yapraklara yazılacak olan bir gençliğim yok muydu bir zamanlar, amma şans! Suçum, hatam neydi ki şimdi böyle güçsüzüm? Sizler, ileri süren, hayvanların acı acı inlediklerini, sayrıların umutsuz kaldığını, kara düşler gördüğünü ölülerin, anlatın görelim, bu çöküşüm, bu uyku neden. Ben ki artık, ağzımı açsam, hep aynı duaları, Pater ve Ave Maria'ları mırıldanan dilenciden öteye gidemez oldum. Konuşamıyorum artık.

Yine de sanırım bugün, cehennemimle ilişkimi kestim. Tam cehennemdi o; eski, insanoğlunun kapılarını açtığı cehennem.

Aynı çölden, aynı gecede, gözlerim hep yorgun, yaşamın Kralları, üç müneccimler, yürek, ruh ve us, telaşlanmadan, uyanır gümüş yıldızlara hep. Kumsallar, dağlar aşıp biz, doğuşunu yeni emeğin, yeni bilgeliği, zorbaların ve iblislerin kaçışını, bağnazlığın sonunu selamlamaya ne zaman gideceğiz, tapmaya - ilk öncüler! - yeryüzündeki Noel'e?

Göklerin şarkısı, yürüyen halklar! Yaşamı hor görmeyelim tutsaklar.

Çeviren : Erdoğan Alkan (*)

 ͠    ͠    ͠    ͠

SESLİLER

A kara, E ak, İ al, U yeşil, O mavi: sesliler,
Diyeceğim bir gün gizli doğumlarınızı da:
Karanlık koylara, kara sineklere benzer A,
O amansız pis kokular üstünde fır dönerler.

Kır çiçeği, buhar, çadır beyazlığında E'ler,
Benzer dik buzullar mızrağına, ak krallara;
Gülüşüne İ, güzelim kızıl dudakların, kana,
O pişman sarhoşluklar içindeki, o öfkeler.

Çevreler U, yeşil denizlerin çalkantısı,
Sessizliği onca otlakların, yüz kırışıklarının
Bastığı simyanın geniş alınlara damgasını;

Kutsal Borazan O, yaban çığlıklar, gürültüler,
Meleklerden, acunlardan geçmiş sessizlikler:
- Sen ey Omega, ey o mor ışını Gözlerinin!

Çeviren : İlhan Berk (**)

 ͠    ͠    ͠    ͠

CİGARA

Evet, bu dünya tatsız, ya öteki, palavra.
Boyun eğmişim kadere, yaşayarak, bedbin.
Ölüm gelinceyedek, vakit öldürmek için.
İçerim, Tanrıların huzurunda, cigara.

Siz didinin, yarınki zavallı iskeletler;
Ben, gökyüzüne doğru kıvrılan mavi ırmak,
Uyurum bir hudutsuz dalgaya kapılarak,
Etrafta baygın kokulu buhurdanlar tüter.

Cennetteyim, çiçek açmış rüyalar aydınlık,
Tuhaf, garip valsler içinde karma karışık;
Sivrisinek korolarıyla bir fil akını.

Uyanırım nihayet dilimde mısralarını;
Sevinç içinde tatlı tatlı dinlerim
Nar gibi kızarmış sevgili başparmağımı.

Çeviren : Orhan Veli Kanık (***)

 ͠    ͠    ͠    ͠

YOLA ÇIKIŞ

Yeterince görüldü. Bütün kılıklara girdi gizli görüntü.

Yeterince oldu. Kentin uğultuları, akşamleyin ve güneşte, ve her zaman.

Yeterince yaşandı. Yaşamın durakları. - Ey uğultular ve Gizli Görüntüler!

Yola çıkış, yeni sevgi ve yeni görüntüler içinde.

Çeviren : Özdemir İnce (****)

 ͠    ͠    ͠    ͠

TAN

Sarıldım yaz şafağına.

Hiçbir şey kımıldamıyordu daha alnacında sarayların.Ölüydü su. Orman yolundan ayrılmıyordu alacakaranlığı konak yerleri. Yürüdüm, diri ve ılık solukları uyandırıp; ve baktı değerli taşlar, ve gürültüsüzce havalandı kanatlar.

Şimdiden yepyeni ve solgun ışıklarla dolu bir patikada, bir çiçek yaptı ilk girişimi ve adını söyledi bana.

Gülümsedim çamların arasında saçını dağıtan sarışın çağlayana: Keşfettim tanrıçayı gümüş rengi dorukta.

O zaman kaldırdım örtüleri birer birer. Ağaçlı yolda sallayıp kollarımı. Onu horoza gösterdim ovada. Çan kuleleri ve kubbeler arasında kaçıyordu büyük kentte, ve, tıpkı bir dilenci gibi, koşarak kovalıyordum onu mermer rıhtımlarda.

Yolun yukarısında, bir defne ormanının kıyısında, sardım onu mat mat örtüleriyle, ve duyumsadım uçsuz bucaksız gövdesini. Ormanın alt yanına indi tan ve çocuk.

Öğle olmuştu uyandıklarında.


Çeviren : Özdemir İnce (****)

 






 39 

 

ARTHUR RIMBAUD

(1854-1891)


Jean-Nicolas-Arthur Rimbaud Fransa'nın kuzeydoğusundaki Ardennes'de doğdu. Annesi tarafından büyütülen ozan, College de Charleville'in en parlak öğrencilerinden biri oldu. Yazmaya on beş yaşında başladı; özellikle Latin şiiri alanında yetenekliydi. 1870'te Latince bir şiiriyle okuldaki yarışmada birincilik ödülünü aldı ve ilk şiiri aynı yıl La Revue pour Tous dergisinde yayımlandı.

Fransız-Alman Savaşı'nın patlak vermesi (Temmuz 1870) üzerine, öğrenimi yanda kaldı. Devrimci sosyalizme ilgi duyan Rimbaud. ağustosta Paris'e gitti. Kısa bir süre hapiste kaldıktan sonra birkaç ay boyunca Fransa'nın kuzeyini ve Belçika'yı dolaştı. Annesi onu polisin yardımıyla Charleville'e getirdiyse de, Şubat 1871'de yeniden kaçarak Paris'e gitti ve Paris Komünü'ne katıldı; üç hafta sonra da Charleville'e döndü.

Eve dönüş sonrası kişiliği tümüyle değişmişti. İlk şiirlerini reddederek, yaşama karşı hoşnutsuzluğunu, masumiyet dünyasına sığınma isteğini ve iyi ile kötü arasındaki çatışmayı dile getirdiği şiddet dolu ve tanrıtanımaz şiirler yazdı. Yaşam tarzı da, şiirlerindeki havayla uyum içindeydi. Bir işte çalışmayı reddetti ve dine, ahlâka ve her türlü disipline başkaldırdı. Sonradan "Lettres du voyant" (Kâhinin Mektupları) olarak adlandırılan iki mektubunda (13 ve 15 Mayıs 1871) dile getirdiği yeni bir estetik görüş geliştirdi. Mektuplarının başlığı, şairin geleneksel birey kavramının sınırların] aşarak sonsuzluğa nüfuz edebilen, sonsuzluğun sesini dile getirebilen, büyük bir görü gücüne sahip bir "kâhin'' olması gerektiği görüşünden kaynaklanıyordu.

Rimbaud Charleville'deki edebiyatçı arkadaşlarından birinin önerisi üzerine Ağustos 1871'de şair Paul Verlaine'e, aralarında her sesli harfe değişik bir renk yakıştırdığı "Voyelles" (Sesliler) sonesinin de bulunduğu yeni şiirlerini gönderdi. Bu şiirlerden çok etkilenen Verlaine, Rimbaud'yu yol parasını göndererek Paris'e çağırdı. Kendine güveni artan Rimbaud, bu arada "Le Bateau ivre" (Sarhoş Gemi) adlı şiirini yazdı. Şiir, tekniği açısından geleneksel olmakla birlikte kusursuz bir söz ustalığının, cesur bir imge ve eğretileme seçiminin, ayrıca derin bir duygusal ve ruhsal deneyimin ürünüydü. Bu yapıtıyla Rimbaud, sanatının en yüksek doruklarına ulaşmıştı.

Eylül 1871'de Paris'e giderek üç ay Verlaine ve karısının yanında kaldı ve dönemin tanınmış şairleriyle tanıştı, ama küstahlığı, kaba davranışları ve açık saçık konuşmalarıyla Verlaine dışında hepsinin tepkisini topladı. Bu arada Verlaine'le aralarındaki eşcinsel ilişki de skandala yol açtı.

Rimbaud, önceki şiirlerinden çok daha özgün ve serbest bir tekniğin ürünü olan son manzum şiirlerini bu dönemde (Eylül 1871 Temmuz 1872) yazmıştı. Verlaine'in başyapıtı olarak nitelendirdiği ve elyazması Verlaine ile Rimbaud İngiltere'deyken kaybolan "La Chasse Spirituelle" de (Ruhsal Av) gene bu dönemin ürünüydü.

Verlaine Temmuz 1872'de karısını terk ederek Rimbaud'yla Londra'ya gitti ve birlikte Soho'ya yerleştiler. Rimbaud 40 düzyazı şiirden oluşan Illuminations'ı (1886; Illuminations, 1971) orada yazdı. Nisan 1873'te annesi ile kız kardeşlerinin kaldığı, Charleville yakınlarındaki Roche'da bulunan çiftliğe giderek, sonradan Une Saison en enfer (1873; Cehennemde Bir Mevsim, 1962) adıyla yayımlanan "Livre paien ou Livre negre"i (Pagan Kitap ya da Zenci Kitap) yazmaya başladı. Bir ay sonra, Verlaine ve Rimbaud Brüksel'de buluştular. Ne var ki, artık acılı ve huzursuz bir beraberliğe dönüşen ilişkileri, Verlaine'in Rimbaud'yu yaralayıp hapse girmesiyle sonuçlandı. Rimbaud Roche'a dönerek, ruhunun "cehennem"e inişini, sanat ve aşktaki başarısızlığını dile getirdiği Cehennemde Bir Mevsimdi bitirdi.

Rimbaud Şubat 1874'te bohem şair Germain Nouveau üe birlikte Londra'ya gitti; orada ufak-tefek işlerde çalışarak geçinmeye çalıştılar. Rimbaud'nun Verlaine'le son karşılaşması da (1875 başları) şiddetli bir tartışmayla sonuçlandı. Rimbaud Illuminations'un elyazmalarını Verlaine'e büyük olasılıkla bu sırada vermiştir.

Rimbaud 1875'te dünyayı dolaşmaya karar verdi. Alpler'i yürüyerek geçti. Doğu Hint Adalanndaki Hollanda sömürge ordusuna katıldı, Mısır'a gitti, Kıbrıs'ta işçi olarak çalıştı. 1880'de Adenli bir kahve tüccarının yarımda Etiyopya'nın Ogaden bölgesine giden ilk beyaz oldu. Bu yolculukla ilgili raporu Fransa'daki Ulusal Coğrafya Demeği tarafından yayımlandı (1884). Kendini Etiyopya'da keşif ve ticaret işlerine veren Rimbaud, daha sonra ülkenin imparatoru olan (1889) Şeva (Şoa) kralı II. Menelik'e silah satma işine girişti. Amacı, elverdiğince büyük bir servet sahibi olduktan sonra Fransa'ya dönmek ve çalışmak zorunda olmadan yaşamaktı.

Rimbaud ülkesinden uzak kaldığı bu dönemde, Fransa'da şair olarak tanınmaya başlamıştı. Verlaine Les Poetes maudits'de (1884; Lanetli Şairler) ondan söz etmiş ve şiirlerinden örnekler vermişti. Bu şiirler heyecanla karşılanınca, Rimbaud'dan hiçbir haber alamayan Verlaine 1886'da onun düzyazı şiirlerini Illuminations adıyla, manzum şiirlerini de La Vogue adlı simgeci dergide "Merhum Arthur Rimbaud'nun Yapıtları" olarak yayımladı.

Etiyopya'da önemli bir servet edinen Rimbaud'nun sağ dizinde bir tümör çıktı (Şubat 1891). Fransa'ya döndükten sonra sağ bacağı kesildi. Temmuzda Roche'a giden Rimbaud'nun sağlığı gittikçe kötüleşti. Ağustosta gittiği Marsilya'da hastalığına kanser teşhisi kondu. Hastanede çok acı verici bir tedavi süreci sonrasında yaşamını yitirdi.

YAPITLARI
* Une Saison en enfer (Cehennemde Bir Mevsim,1873)
* Illumminations (Aydınlanışlar, 1886)
* Poésies complètes (Bütün Şiirleri, 1895)
___________

Çizgi : Pablo Picasso
Özgeçmiş
Bilgisi : Çeşitli kaynaklardan derleme.



Şiirler Kaynakçası :

 (*) ILLUMINATIONS & CEHENNEMDE BİR MEVSİM / Çeviri : Erdoğan Alkan / Yayına Hazırlayan : Egemen Berköz / Cumhuriyet Yayınları/ Dünya Klasikleri Dizisi / Şubat 2001

(**) DÜNYA YAZININDAN SEÇİLMİŞ ÇEVİRİ ŞİİRLER / Derleyen : Mehmet Fuat / Adam Yayınları / Üçüncü Basım, Kasım 1999

(***) DÜNYA ŞİİR ANTOLOJİSİ / Ataol Behramoğlu - Özdemir İnce / Pozitif Yayınları / Mart 2003

(****) BAUDELAIRE'DEN GÜNÜMÜZE FRANSIZ ŞİİR ANTOLOJİSİ / Ahmet Necdet / Adam Yayınları / Birinci Basım, Şubat 1997

Bilgilendirme : 'Nitelik Kuşağı' sayfasındaki alıntılar, tanıtım amaçlı ve kaynak gösterilerek kullanılmış olup, ürünlerin tüm kullanım hakları © yasal temsilcilerine aittir.

dizin    üst    geri   


 SÜJE  /  Arthur Rimbaud  /  yirmi yedi eylül iki bin on yedi /  24