..."Gerçekten de, genel-insansal-olan, sanatta, ulusal-olan "kat"ın
yanında,
altında ya da üstünde yer alan, özel bir "kat" değildir.
Genel-insansal-olan, ulusal-olan'ın içinde yer aldığı kadar, onu,
öbüründen ayırmak, gerçek yaşamda ve insanın bilincinde bu öğeleri
birbirinden ayırmak ne kadar olanaksızsa, o denli zordur.
Eğer, ulusal-benzersiz-olan, genel-insansal-olan'ı kendi içinde
barındırmıyor olsaydı, o zaman, sanatın işlerlik alanı da, ulusal dilin
işlerlik alanının kendi sınırları içinde kalırdı. Ama, deneyimler
göstermiştir ki, büyük sanat yapıtları, devletler arasındaki sınırları
rahatlıkla aşabilmekte, bütün dil zorluklarını yenmekte ve yeryüzünü
kuşatmakta, böylece de, kendi içeriğinin ve kendi işlerlik gücünün
uluslararası olduğunu bize kanıtlamaktadır.
Ulusal-olan ile genel-insansal-olan arasındaki diyalektik bağlantı, yalnız belirli bir sanatçının değil, ama, koca bir ulusal okulun da, bütün
dünyada tanınıp ünlenebileceğini bize açıklar. Genel ile tikel arasındaki
ilinti üstüne şunları anımsayalım burada; şöyle ki, genel-olan, bir
yandan, tikel-olan'la birlikte var olurken, öte yandan da, her tikel-olan
şey, daha zengin'dir genel-olan'dan, daha içerik dolu, daha somut'tur.
Bu demektir ki, ulusal özerklikte-olan şey, hem genel-insansal-olan'da
kendini açık eder, hem de bir takım özel yanlarıyla, benzersiz, yalnız
kendine özgü anlarıyla, zenginleşir. Genel-insansal-sorunlar ortaya
atarak çözen her ulusal kültür, böylece aynı zamanda, bütün insanlık
kültürüne, kendine-özgü-olan bir takım şeyler de getirir ve
"kendine-özgü-olan" şey bütün halkların ilgisi içine girer.
İşte, dünyada sanatsal gelişmenin, niye birbirine koşut bir dizi ulusal
çizgiler halinde gelmeyip, bu gibi çizgilerden karşılıklı kesişen,
etkileşen, birbiriyle alıp veren, yakınlaşan ve başkalaşan, karmaşık bir
ağ oluşturduğunu, bize, ulusal-olan ile genel-insansal-olan'ın bu
diyalektiğini açıklar. Her ulusal sanatsal kültürün kendi genel-insansal
anlamı, bütün kültürlerin, bütün kültürlerdeki ulusal geleneğin, öbür
ulusal okulların edindiği deneyimler yoluyla zenginleşmesine olanak
verir.
Ulusların pratik yaşam faaliyeti, ekonomi, siyaset, vs., alanlarında
yakınlaşmaları, sanatın içerik'inde, genel-insansal anların
sağlamlaşmasına yol açtığı zaman, ulusal sanatsal kültürler arasındaki
karşılıklı ilişkiler de doğrudan doğruya bu kültürlerin biçim'inde
etkisini gösterecektir. Kültürel alışverişlerin yoğunlaşması, sanatsal
yaratımdaki yöntem, araç ve deneylerin uluslararası hale gelmesi'ne yol
açacaktır, ki böyle bir şey, daha önce, tek tek ulusal okulların kendi
aralarında var olmuştur. Bunun sonunda, sanatın biçiminde, başlı başına
ulusal olan öğenin özgül ağırlığı gittikçe azalmaya başlamış ve
uluslararası, örneğin, bütün Avrupa'da olan öğenin, daha sonra ise,
genel-insansal-olan öğenin özgül ağırlığı artmıştır.
Sanat "dili"nin uluslararası hale geldiği uzun tarihsel süreçler boyunca,
sanat da, ulusal olarak kendine özgü olan içeriği, ulusal özgül
çizgilerin az ya da çok kaybolduğu bir biçimde dile getirmeyi öğrenmek
durumunda kalmıştır.
Ne var ki, sanat "dili"nin uluslararası hale getirilişi, ulusal-benzersiz
çizgilerin sanat biçimi alanından mutlak şekilde silinip atılması demek
değildir. Modern mimaride bile, burada bütün insanlık için bir olan, bina
tekniğinin gelişme düzeyi, uluslararası "dil" için güçlü bir uyarıcıdır,
belli sınırlar içinde, geleneksel ulusal biçim oluşturma ilkelerini
işler; bunun altında, değişik halkların yaşam tarzlarının bir takım
yanlarındaki kalıcılık vardır.
Şu sonuca varılabilir ki, uluslararası sanatsal ilişkiler geliştikçe,
sanatta biçimin ulusal özgünlüğünü taşıyan şey, şu ya da bu öğe'nin
(kompozisyon'un, renk'in, uyum'un, ritm'in, vs.) benzersizliği olarak
değil, ama, kendi özel yapısal bağıntı'sı olarak ortaya çıkmakta; biçim
öğeleri, soyut olarak alınmakta, belirli bir ulusal okula özgül
olmamaktadır.
Yine de, sanat tarihinde, sanatsal "dili"nin uluslararası hale gelmesi
sürecini sınırlayan, belirli bir halkın sanatını başka halkların sanatsal
kültür başarılarından ayıran, ulusal sanatsal gelişmeyi kendi sanatsal
geleneği sınırları içinde tutmaya kalkan girişimlere az
rastlanmamaktadır. Bu gibi girişimler, gerici, milliyetçi sınırlamalar
taşıyan ve sanatsal ilerlemeyi boğan olaylar biçiminde kendini
göstermektedir. Hiç kuşkusuz, sanatsal gelişmede, er ya da geç, neye mâl olacaksa
da, bütün bu engeller ortadan kalkacak, özgür ve yoğun uluslararası
alışveriş yolu açılacaktır.
__________________
Kaynak : Moissej Kagan / Güzellik
Bilimi Olarak Estetik ve Sanat / Çeviren : Aziz Çalışlar /
Altın Kitaplar Yayınevi, 1982