Göç vardı, göç. Mevsim yazdı, dolu dizgin kar yağıyordu. Hiç üşümedi,
ölesiye alışmıştı hiçliğe. Güneşin koynunda kandırıyordu, kar onu. Beyaz
ama soğuk olmayan türden. Kendisine benzeyen esmer bir çocuğun elinden
tutmuş yabancı sokaklarda dolanıp duruyordu. Kendisi için değildi. Kim
olduğunu bilmediği ama kesin bir yakını olan birisi için. Sağ tarafta
boyuna kaldırımlar ve dükkanlar… Dükkanlar oyulmuş mağaraların içine
yerleştirilmiş kaldırımların altına düşüvermişti. Esnaflar,kapıların
ağzında dedikoduya yatmış ayakta bekliyorlardı. Buyurun, diyen yoktu.
Sessiz bir şekilde geçiyordu. Nereye gittiğini bilmiyordu. Kaygısız ve
telaşsız…Sonra sarışın, uzun boylu bir adamın dükkanına girdi. O sırada
elinde tuttuğu esmer çocuk kayboldu. Yine de hiç telaşlanmadı belki de
neyi ve kimi olduğunu bilmediğindendi. Sanki adam çocuğu tanıyormuş gibi
“Çocuk kayboldu.” dedi. Çocuğun gidişine aldırış etmeden çocuğu kaybeden:
_ Ben ev arıyorum, uzun zaman oturacak bir ev… Bana yardımcı olabilecek
misiniz?
Gözlerini kısıp ışığı kırabildiğince kırıp elleri gözlerini ovalarken
dükkan sahibi:
_ Elimde bir ev var; ama çok uzak.
_ Yeter ki bir ev olsun, uzaklığın hiç önemi yok.O evişimdi görmek
istiyorum.
Adam ne olur, ne de olmaz demeden kadının eline anahtar yerine beş
yaşlarında sarışın bir çocuk tutturdu. Gözleri mavi olmalıydı. Sarı
saçlara mavi göz giderdi. Göremedi, gözlerini çocuğun. Çocuk dudaklarında
hafif bir tebessüm:
_ Hadi abla, dedi. Hadi seni eve ben götüreceğim, uzun bir yolumuz var.
Zor mu zor.
Çocuk,daha elini uzatmadan elini uzatıp çocuğun elini tuttu. Yolda boyuna
yaşını aşan kelimeler ile konuşuyordu, çocuk. Dayanamadı sonunda uykunun
diyarına gelen:
_ Sussan artık, dedi. Sussan! Sen hep böyle durmadan konuşur musun?
_ Olmaz, abla, dedi. Susamam. Bu semtte herkes, büyük küçük demeden
konuşur. Burada herkes gürültü yapmak zorundadır. Bu semtin bir tek
suskunluğa tahammülü yoktur.
_ Tamam, dedi. Lanet olsun, susma! Konuş konuşabildiğin kadar. Sonunda
saçmalamak olsa da konuş, konuş, yeter ki sonunda ölmeyeyim.
Çocuk gürültü yapmaya devam etti. Onun aklındaysa sessizlik… İliklerine
kadar işleyen ve her geçen gün yavaş yavaş öldüren sessizliği bir
anlığına da olsa unutmaya, sessizlikten vazgeçemeye çalıştı. Sadece
güftesini kendi bildiği şarkılar tutturmaya başladı.
Çocuk durmadan konuşurken, o bir taraftan şarkılar tuttururken karlı bir
dağın eteğine geldiler. Semtten uzağa düştüler. Anlayamadı nasıl
geldiler, hiç yorulmadan. Söylendi kendi kendine:
_ Belli ki konuşmanın ve şarkılar tutturmanın hatırına. Hatır… Hatır
bilirler mi acaba bu semtte? Hatır, şu hiç bulamadığım beni her daim
hiçleştiren hatır.
Çocuk yaşamış da görmüşçesine, küçümsercesine güldü.
_ Hatır sessizliğin olduğu yerde olur. Sana ne dedim ben, taaaa başında
yola çıkmadan biraz sonra! Bu semtte gürültü eksik olmamalı. Burada
sessiz kalanın gönlünü kırk satır ile lime lime ederler. Bu dağın uçurumu
kırk satıra vurulmuş gönüllerle doludur. Her gece burada iniltiler
kalkar. Hem de gerçekte yaşarken canlı kanlı çıkaramadıkları sesle
inilderler. Onların cürmü sessizlik; cezası ise iniltidir. Oradakilerden
biri de annemdir. Her gece buraya yaşıma bakmadan kendimi sıcacık
uykuların koynundan alır da gelirim. Demem o ki sana asırlar gelen bu yol
bana bir geceyi doğuran bir gündüzlük yoldur. Hadi, tut elimden! Şu dağı
aşalım ki geceye kalmayalım. Daha ilk günden bu zulme dayanamazsın. Kaçar
da yolunu bulamazsın. Tut elimi! Şimdi aşalım bu tek geçidi olan dağı.
Çocuk, geçidin üzerine tırmandı. Çocuktan aşağı kaldı. Yüksek yerden
bağırdı, çocuk:
_ Şimdi dön bak arkana, dedi.
Bu semte geleli ilk defa telaşlanıp dönüp arkasına baktı. Baktı ki ne
görsün. Semtin onca kalabalığı arkasına takılmış her biri her bir ağızdan
bağırıyordu.
_ Haydi durma! Madem geldin diyarımıza sen de gürültü yap! Yap ki sarp
tek geçit sana yol versin. Evin diyeceğin yere ulaşıver.
Çocuk yeniden konuşmaya başladı.
_ Tıka kulaklarını. Onlar söylemeleri gereken şeyleri söylediler, sana.
Duyma onları! Onlara en yüksek sesinle şarkını söyle! Seni buraya
gelmeden önce de bilirdim. Her zaman yapmak istediğin şey avazınca
bağırmak değil miydi? Düşün ki şimdi hep yapmak istediğin şeyin
eşiğindesin. Her şeyini, geçmişini silip de avazının çıktığınca bağırıp
da geçiver. Bu sarp geçidin bir daha dönüşü olmasın. Düş artık kendi
uzağına! Hep hatırla en yakınındakiler en uzağındayken en uzakta olduğun
anlarda en yakınında olmasını istediklerinin yanında olmadığını. Her
geçen gün seni daha da acımasızlaştırdıklarını. Yakına yakın yoksa uzağa
yakın olmamalı hem de hiç olmamalı.
Zehir bir çocuğun dilinden de kusulurmuş meğer. Rüyaların diyarına düşen
içindeki şüphelerini döktü.
_Sen çocuk değil, melun olmalısın!
Tam da bunları söylerken çocuk, geçidin öteki tarafına atladı, karların
içine. Yeniden bağırmaya başladı, çocuk:
_ Hadi gel, korkularını yenerek gel, burası senin için yepyeni bir
başlangıçtır.
Bunca duyduklarından ve söylediklerinden sonra çocuğun ardından geçidin
üzerine çıktı. Öte tarafta çocuk karların içinde debelenip duruyordu.
Karların içinde bir tane sarı çiçek vardı. Aynalısefa olmalıydı. Çocuk,
çiçeği koparıp evini arayana uzattı.
_ Hadi gel! Başaracaksın! Bu geçit, kendini geçebilecekleri her zaman
karlar içinde açmış bir çiçekle müjdeler. Senin nasibine de aynalısefa
düştü. Seversin aynaları bilirim; hele ki seni parçalayan kırık aynaları
daha da çok. Rüyaların ki daha bitmedi. Her rüyaya bir öykü düşer. Her
rüya bir öykü bitirir. Biz hala rüyanın içindeyiz.
Sayıkladı, geçidin üzerindeki:
_ Evet, evet rüyanın içindeyiz, biz.
Gözlerini kapattı, hınca hınç insanlarla dolu karanlık bir geçitten
atladı. Atladığı anda kendini yeni bir geçitte buldu. Ne kar ne çocuk ne
de açmış çiçekler vardı. Ayaklarının üzerine düştü.
Çocuğun kendisi yoktu; ama sesi ulvi bir yerlerden geliyordu.
_ Yalnız değilsin artık! Yalnızlığını çalıp gittim. Yalnızlık bana gerek.
Kolay mı sanırsın uçurumların dibinde iniltilerle oturmayı ve bundandır
bana gerekli olan tek şey : YALNIZLIK!
“İHANET ” dedi, geçidi geçen.
_ İhanet haaa! Hem de bu yaşta.
_ Yaş dediğin şey zamansızlıkta olmaz. Ve sakın unutma, sakın! Kimsenin
kimseye faydası yoktur. Yanında iseler bil ki senden sonsuz alacakları
parça parça kalbin vardır. Ki senin en başarabildiğin şey deşilmiş bir
kalp ile yoluna devam etmeye hazır olman her zaman. Boş ver benim senden
aldığım yalnızlığı da yoluna devam ediver. Almışsam bir yalnızlık, payına
ne çok kalabalıklar düşecek bilmelisin ve yaşamalısın ölümsüz.