YAŞIYORUM
Yaşıyorum.
İçimde ne varsa
akpak ve sıcak.
Yaşıyorum.
Acıdan bağırıyor ve düşünüyorum.
Yaşıyorum.
Hastalıktan değil bu acı,
yenilginin bilincinden.
Yaşıyorum.
Titreyen bir yay gibi.
Yaşıyorum.
Ateşten değil titremem,
içimdeki öfkeden,
duraksamadan.
Yaşıyorum.
Tutuklanan dakikalar acı veriyor bana, ey insanlar.
Yaşıyorum.
Haykırıyorum yitirilmiş yollar boyu.
Yaşıyorum.
İstiyorum doğumlar görmek,
ey insanlar,
ölmeden.
Yaşıyorum.
Bağırır içimde doğmamış bir dünya.
Yaşıyorum.
Bağırmasam vargücümle
öleceğim.
Yaşıyorum.
Ey insanlar,
bu berbat halimin nedenini bilin:
Yaşıyorum.
Çevirenler A. Kadir - Gülen
Fındıklı
EN İYİ ÖĞRENCİ
İyi bir öğrenciydi,
sınıfının en iyisi.
En önde otururdu
solda, pencerenin yanında.
Ufak tefekti.
Düz kızıl saçları
yanardı alev alev.
İyi bir öğrenciydi,
ufak tefek,
yanakları çil içinde.
Çok iyi bir öğrenciydi.
Bilirdi her dersi.
Öğretmeni,
kürsünün başında dimdik durup:
"İkinci Bulgar Krallığının krallarını say bakalım!"
diye sordu mu,
"Azorlar nerdedir?"
diye sordu mu,
"Üç gümüş molekülünü sodyuma katarsan
ne elde edilir?"
diye sordu mu,
bülbül kesilir,
yanıtlar verirdi, apaçık, dosdoğru.
İyi bir öğrenciydi,
sınıfının en iyisi.
Bir gün
hiç beklenmedik bir şey oldu,
bir subay girdi içeri.
Geldi kürsünün başında dimdik durdu
ve hemen orayı gösterdi,
soldaki pencerenin yanındaki yeri,
ve bağırdı:
"Tahtaya gel!
Dur orda
ve söyle!
Tam karşılık ver sorularıma!"
Bu işkence dersiydi.
Botev ve Levski,
kara hücrelerden bakar gibi,
duvardan
onları seyrediyordular.
Korku
boş sıralarda oturmuştu
ve soruyordu:
"Buluştukların kimlerdi
gizli gizli?"
"Kimin eviydi
toplandığınız ev?"
"Ne verdiler sana?"
"Kime ilettin sen onu?"
Bu cesaret dersiydi.
İyi bir öğrenciydi,
sınıfının en iyisi.
Kalktı ve gitti
durdu tahtanın yanında.
Kızıl saçlı başı
kara göğün önünde,
tebeşir bulutları ortasında
parıldıyordu.
Altın sarısı çillerin
altındaki çizgiler
belirgin ve uslu.
İyi bir öğrenciydi,
sınıfının en iyisi.
Ama hiç bir şey söylemedi.
Öylece, sessiz durdu.
Sınıfta sorguya çekildi,
hiç bir şey söylemedi.
Dışarı çıkardılar,
hiç bir şey söylemedi.
Arka bahçeye götürdüler,
diktiler duvarın dibine,
hiç bir şey söylemedi.
Çalarken tüfekler
son okul zilini,
hiç bir şey söylemedi.
Çok iyi bir öğrenciydi,
hiç bir şey söylemedi.
Ve tam not aldı
ölümsüzlük dersinden.
Çevirenler A. Kadir - Gülen
Fındıklı
LENİN
Onun aramıza gelmesi gerekti.
Öyle bir dönemde
onun gibi biri gelmeliydi:
Su gibi, sağlıklı ekmek gibi yalın,
ki herkes doysun.
Mermer tabanları yadsıyarak
ve uzaklara dikerek gözlerini,
yıldızlara en yakın,
koşuşmaktan paltosu lime lime,
bir kanat gibi açılmış etekleri,
Rus saraylarının üstünde,
korkusuz ve alev kadar neşeli,
alnı bir bulut,
parlak düşüncelerle
ışıl ışıl, apaydınlık.
Ve yaratan elleri,
savaşçılar ve şiirler yaratan
ve ağaçlar ve çağlar
yaratan elleri.
Onun aramıza gelmesi gerekti.
Kolları havaya kalkık,
doğan güneşi bekleyen
ormanlar gibi,
şafakta, kapkaranlık.
Hasata hazırlanmış
eziyetli topraklarda
şişen tohumlar gibi.
Aramıza gelmesi gerekti.
Gelmesi gerekti.
Tanımlamak için
görevini gerçeğin,
çekiç yapmak için zincirleri,
kurşunları saz telleri,
ve elleri - ılık yuvalar,
ki kuşlar olsun,
ve yağmur incileri
ve yemyeşil özsuların dolaştığı
çayırları öpmek için eğilen
dudaklar,
ey sevgili özgürlük,
ki sen,
bize gelesin
ve diyesin :
"Merhaba, insanlar!"
Onun aramıza gelmesi gerekti.
Gelmesi gerekti!
Gelmesi gerekti!
O gelmeseydi,
biz gene yaratırdık onu,
ve adların en güzelini
takardık ona:
Yıldız,
umut,
özgürlük,
öç.
Biz gene yaratırdık onu,
biz insanlar, milyonlar,
alalım diye eşit pay
mutluluktan,
ve taşıyalım diye
yürek gibi
onu içimizde.
Çevirenler A. Kadir - Gülen
Fındıklı
Kaynak : DÜNYA HALK VE
DEMOKRASİ ŞİİRLERİ - 3 / A. Kadir /
Birinci Baskı, Ocak 1980