KAUÇUK YALANLAR
 
türker özşekerli
 
 

 

azraile dalkavukluk eden
 fildişi düşüncelerimizin
yavaşça kaldırıp süslü duvağını
sereriz sonsuz bıçak darbesinin
 yarasını taşıyan göğsümüze
 
 
 
 
 
 
 
ortaçağ ve küller
 
titreşimin getirdikleriydi taşlara kazınan
mezarlıklara taşındı göçler
kuyularda kül kokusu buram buram
son durağındaydı dolaşan yankıları
tünelin içinde yırtık sesler yumuşamadı
tabletlerden silindi tarih
tanrıyı ağlattı cellatlar
acısına ağlamak ahmaklık olur
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
aşkın sesini duyuruyordu
suyun yüzü
 
içimdeki aşkı anlatırdı nehirler
kıvrıla kıvrıla uzayıp giden aşkımı
usulca bakıp usulca korkardım
titreyen yüreğime yapıştığında pamuk tarlaları
sesini duyuruyordu suyun yüzü
aşkın sesini
ansızın dudak dudağa
en son
kapa gözlerini
nehirler kabarmasın
dediğimi hatırlıyorum
ve suyun yüzü
aşkın sesini yineledi
sevdim ben seni
sevdim suyun sesini
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
aynısı aynada
 
öldürmeyi düşündüm çoğu kez
                                                       birilerini
                                                       başkasıydı bu
                  başkalarını
kimi?
hep aynı bahçeden
                           aynı kırmızı gülü koparıyorlardı
belirsiz cinayetlerimin sayısı
aç parantez kötüyüm ben
kötülüklerin tanrısı kapa parantez
şeytanı kursağımda gizlerim
kusurlarıma kusur eklemek içindi itiraflarım
siz
                     yoğunlaştırın bulduklarınızı
tıkın içeri-
                        öğün çoğalsın ki-
kimi?
hep aynı bahçeden
                          aynı meyveyi koparıyorlardı
 
 
şimdi tepenizden sancısını yağdırabilirim
                     tiksintimin
çünkü ağırıma gidiyordu bu aynılıklar
dinginliğinizin soruları bunlar
kestirmesi çıkmaz sokak
varılmaz aşındırmadan
sonda kestiremezsin hangi gül?
hangi ağaç? hangi meyve?
kurban gitmiş cinayetlere
katil kim?
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
(37)
 
bağıra bağıra ya da içinden
saymak bu ülkeyi çok zor
değilse de yaşamak kadar
yine de zor
yanar bir yanar on yanar onlar basamağı
yapılMADI MAKinesi daha
şu anlama işinin
yandı bedeni okuduğun sürede yirmi iki kişinin
okunmadı manifestosu daha
zor çok zor
saymak bağıra bağıra
çok zor
saymak parmaklarınla
zor
yanar otuz yanar otuz üç yanar otuz yedi
anlamak bu ülkeyi
parantez içi kadar
hepsi hepsi bu kadar
say baştan
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
ötüşen istiridyeler
 
iri yıldızlarla
örülmüş ağlarınla
taşı uzak
limanlara
beni balıkçı
ört diri ölülüğümü
doğduğum şehri de
zincirlemişler
cumhuriyet meydanında
şaha kalkan esmer atın ayaklarını
bu benimkisi
yolculuk özlemi değil sadece
şehri istila eden
ötüşen istiridyelerin çağrısı
ve toplu mezarların kokusuna sızmış
ölüm korkusu
sokakların vitrinleri
mankenler vitrinlerinde
ört diri ölülüğümü
doğduğum şehri de
kabuklaşmış şehrin
şarkısını mırıldanıyordu
istiridyeler
çıplaklığı vuruyordu
deniz kıyıya
şehri boşalttı tüm kadınlar
yalnızlığını üzerlerine kustu ege
sabah yeniden asi uyandık
tepeden tırnağa
siyah uyandık
vakit bu vakit
iri yıldızlarla
örülmüş ağlarınla
taşı uzak
limanlara
beni balıkçı
ört diri ölülüğümü
doğduğum şu şehri de
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
sabahın karanlığı
 
değişmez oldu günün sabahı
varamadı karanlığın çekiciliğine
ezik vazoların içi boş
karanlık kırılıyor gözlerimde
geleceğe umut beslememek
çıldırtıcı olan işte bu
hadi bunu geçelim desek
başka ne kalır geriye
hiç kimse avcılar kadar mutlu olamadı
gün biriktirdi geçmiş günleri
daha biriktirecek
avlar zaten yok
bir tek kalan vardı
onu da ben biriktiriyorum
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
bugüne dair notlar I
 
“sahte şair olmaktansa
oturup miyavlamak daha iyidir” demiş dante
ilahi komedyasında
bilmiyorum nerden girmiş aklıma
okumadım daha dante’yi
ama güzel laf
sanki bu yüzyıl için söylenmiş
kutlarım dante’yi
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
bugüne dair notlar II
 
hayatı sona erdi
başka hayatlar için
sincan cezaevinde
ölüm orucunda bir devrimcinin
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
bugüne dair notlar III
 
önemsiz hangi yıl hangi gün
hangi ülke
imza atıldı bir ilke
açıklama yaptı bakan bey
“işçiye memura zam yok” dedi
zam yaparsak gider dolar alırlar
işte dedi bu yüzden
işçiye memura zam mam yok
bu devletin bakan beyi
hay senin gibi beyi
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
auschwitz
 
1.500.000 insan öldürüldü
                         27 ırktan
kadın saçları sere serpe
gaz odalarından sızan gazdan
ışıksız odalarda ss subayları
açtı vanaları sonuna kadar
çanak çömlek toplu mezar ninni
şaka değil 1.500.000 insanın
o odalarda sesi inledi
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
tekerleme
 
yuvarlak
masada
yuvarlak
laflar
yuvar
yuvar
yuvarlanırlar
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
oyunlar ve çocuklar
 
biri yer biri bakar kıyamet…
baş parmak: “tut”
bu tutmuş
işaret parmağı: “tut”
bu ayıklamış
orta parmak: “tut”
bu pişirmiş
yüzük parmağı : “tut”
bu yemiş
serçe parmağı : “tut”
bu da hani bana hani bana demiş.
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
keman
 
dışarısı çok soğuk gülüm
tüm vücudum yaylanıyor
keman gibi
bir ileri bir geri
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
adak
                                   yık
                                       dön arkanı
                                             bir daha bakmamacasına
                                             çık git dünyadan
 
ve birden tırmandı
yer tutunamadı yerinde
çağ-
         layanlar utandılar
işaretiydi vaktin
sayıklamaya başladı apansızın çağ
şımarık çocuk aklı acıyı doğurtmuştu dünyaya
acı
derilerimizi salyalarıyla yaladı
alevlerin dilleri
yalayarak kaynattı kazanı yeryüzünde fokur fokur
kalabalıktı
                          büyük çok büyük kalabalık
yattı
                     kalktı
adaklar adandı
tanrıyı giydirecekti insan
kanın vahşetle sabahladığı bir günde
pazarlar boşaltıldı
                      pazarlıksız peşin
kalabalıktı
                          büyük çok büyük kalabalık
cüsseleri
                          küçük küçücük kalabalık
inandı
merdivenler takmıştı sağır dizginlerine
sevecen okşayışları
gerildi tüm soğukluyla hava
yırtılacak kadar
                           yüzlerden akacak kadar
çiçekler saksılarında kalakaldı
çocuklar kaktüs açıp duruyordu
şölen tüm şehvetiyle başlamıştı artık
tanrıya yünden pelerin giydirecekti insan
kesilip dikildi beş vakit
kur-dular
                          an-sızın bedenlerini beş vakte
kendilerinden habersiz
buyuran böyle buyurmuştu çünkü
her şey yitip gidebilirdi
araplar şaraplarla yıkadı beyinleri
koca göbekli kasap
göbeğiyle biledi bıçağı
gözler bir damla ağlamadan aralandı
kafalarda anlam bulandırdı dualar
sıkıca tuttu annesinin memelerini çocuk
gözler bir damla ağlanmadan kapandı
bir damla
amma
sımsıkı tutarak ak gerdanından annesinin ağladı
hıçkıra hıçkıra ağladı çocuk
gıcırdattı var gücüyle otuz iki dişini kasap
gözlerinde
                              göbeğinde bilediği bıçağın ışıltısıyla
                                                                                 kaldırdı elini
-kimden? nereden almıştı?
“yoksa kendi yüreğini mi? tuza basmıştı yanlışlıkla”
çalıların hışıltısında uysal bir kedi
kışkırtırcasına savurdu dilini sağa sola
kafalar döndü geriye
kalktı el
             indi
                       indi
                                  indi
her şey birden bire bitebilirdi
ve
                  ve
                                     ve
meledi küçük kuzu dolly
meledi:
-“tanrı çıplak”
-“tanrı çıplak”
yalın ve belki tepelere hareketliydi sesi
tırmandı tepelere küçük kuzu dolly
tırmandı
                   tırmandı
meledi
meledi tüm gücüyle
me de dolly me de
mele
öylesine büyük bir nehre akıt ki kanını
çevirsin teker teker insan soyunun kafasında
şüphe değirmenlerini kanının her damlası
öylesine yükselt ki sesini
çatlatsın ortasından ikiye kalın donmuş betonları
me de dolly me de
mele
sene dayandı hasır altından doksan yediye
çok var mı daha
daha ne kadar soracağız daha
ne kadar zaman sonra
ve birden meledi şair
ve meledi hıçkıran çocuk
                        sıcak kanı emerek alnından
-“tanrı çıplak”
-“tanrı çıplaaaaaaaak”
ve takıldı zamanı döndürürcesine dönen plak.
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
şiir kadehi
 
sürünsün ayrılıklara ihanet edenler
ayrılıkların adını kaybetmek
diye koyarsan eğer…
kaldır kadehini kristalleşmiş
sömürülere
ayetlerin dibine sızmış şaman
boşaltarak acılarını
okuyor gördüğü düşü altın kadehine
kaldırıyor kadehini
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
kelimeler ve şeyler
 
din değiştirmiş kelimeler
yazamazsın
daha tedirgin
daha lav
daha masal
daha sürüngen
yer değiştirmiş aşklar içimde
dudak dişlemeleri kanatmıyor yalnızlığımı
daha şehvetli
daha çılgın
daha dolanık
daha çıplak
saklar kendini şarkılar mırıldanamazsın
daha kırmızı
daha ufalanmış
daha tılsımlı
daha kendiliğinden
zamana inat aynı kalmış yüzler
değiştiremezsin
daha büzüştürülmüş
daha pazarlıkçı
daha kimliksiz
daha doğurgan
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
ağır aksak aşklar I
 
en uysal yalnızlıklarımı koşarım bulvarlarda
ufacık kalmış kül rengi yüzünü gezerim
ağır aksak aşkları biriktiririm koynumda
yosunlaşmış sensizliğim vurur kıyıya giderim
küstahlıklarını oynayan aktörler görünür kaldırımlarda
boyalıdır tırnakları asetonla silerim
yalanlar kurup oyunlar oynarım sokaklarda
sana açlığımın operasının son aryasını bestelerim
iskeleye yanaşır son vapur yüzüm camda
içinde sen yoksundur bilmeden beklerim
günlük gazete cebimde melon şapka kafamda
bakır sağanaklarla sana sevgimi temelinden silerim
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
ağır aksak aşklar II
 
gözleri dumanlı birini sevdim
tutamadım elinden çürüdü gözleri
asmalı mescit avare duruyor yerinde
ikiçeşmelik hala bıraktığımız gibi
yolculuk vakti geldi ardından
saka kuşunun bakışı
yavru bakışı sıkıştı kafese
oysa beni sevişindi tek aklımda kalan
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
ağır aksak aşklar III
 
sen yokken ben ayakları çıplak
bakarım aydınlansın diye geceye
öpüşünü tanıyamazdım ilk önce
tilkiydi ellerin
çilek kokuyordu
doyamazdım nefesini
nefesime çekmeye
sen yokken ben pullarını dökmüş
bakarım aydınlansın diye geceye
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
ağır aksak aşklar IV
 
beklersin gemileri bilip bilmeden geleceklerini
bir yıl olur iki yıl olur üç yıl olur
öfkeni ezersin akıp gider gözyaşların
dayanılmaz acılar vardır hani öylesi
güneşin ışığıdır yüzün kabuğu kanayan dünyada
avutmayı bırak artık beni
şarkılar mırıldanırsın sevda şarkıları
sakalın uzamış der durup dururken birileri
nefretle büyüyor aşk galiba
hapsedersin içinde gördüğün tüm pislikleri
gerçek şudur ki sevdiğim ben buradayım sen orada
bilemezsin ne zordur sevdanın böylesi
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
dünyanın tabakalarını incelten kadınlar
 
dallar yapraklarını filizliyor bahara
                    adam ise bakışların
ı-kadının kalçalarına-
sahipsiz gezegenlerin elektirik çarpmış kalıntıları
aydınlatmakta
mıknatıs çekimli akıntıların
geçtiği kanalları
fılaşörler indiriyor cinselliğin sarhoşluğunu kalabalıklara
sorguluyor kadınla adam birbirlerini
                                                             uzaklar
birbirlerinden
kadının burun delikleri yayvan ve uzun 
gözleri itfaiye sireni gibi
kadının göğüs uçları böğürtlen sanki sivri ve kızıl renkli
yani biraz yabani
kadının bakışları bırakılmayacak beyazlıkta
tokalı ayakkabıları sarı
                                        fermuarlı elbisesi de öyle
dünyanın tabakalarını incelten kadınlar
kapatırlar dudaklarını
kırmızı dillerini unutup dışarıda
tepeden tırnağa mağma tabakası
eğip kafalarını
saçlarını her arkaya savuruşları
tepeden tırnağa atmosfer tabakası
inceltirler aşkları bir kez daha
uzayı sırtına yaslamış
cinselliği tenine
yol almış gidiyor kadınlar
dünyanın tabakalarını incelten kadınlar
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
bakla
 
ütülenmiyor artık zevkleriniz
gündelik yaşarsınız en büyük tragedyaları
tüylendirirsiniz ideolojileri jilet kazımaz olur
parolalı paranızla bakarsınız etrafa
bakla kafalısınız bakla
marifet sanırsınız
yırtmaçlı yaptıklarınızı sergilemeyi
iklimleri kanatırsınız fabrikalarda
tek işiniz budur bu topraklarda
bakla kafalısınız bakla
midye tava baskılarla yaparsınız sanatı
halka yapılan baskılardan yüzde hisse
alarak yaşarsınız
ancak iskontolu algılayabildiğiniz hayatı
nedir farkınız yağlı bir domuzla
bakla kafalısınız postmodern bakla
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
katliam
 
gördüğüm her şey yıkılıyor
sinsice
sinsice içten içe
katliam bu
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
üç orkide
 
beyaz geceyi gördüm pencereden
kancayı taktı uzayan sarkıtlara
ardından gözlerindeki ışığı
yalanlara
binlerce yarasa var içeride
arkalarında
üç çiçek üçü de orkide
aklımdan geçiverdiler öylesine
sonra
öptüm caddeleri yaktım koca şehri
dumanını çektim üstüme
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
masumiyetten öteye
 
ağaracak emeğin parçalanmış yüzü
şehir akıtacak üzerinden yanılsamasını
duvarlara “gizlidir masumiyet” yazılacak
şimdi ölüyüz yollarda
eskidendi o tarihsel kahramanlıklar
kalabalık ortamlarda tüttürülen
birkaç lakırtıdan arta kalan günümüz yaşayışı
kalın bıyıklıdır sultanlarımız iman güçlü
sorgulanmalı fermuarı açık unutulmuş cinsel pratikleri
terk edilmiş yolculuklar
dumansız kalmış kafalar
 
zaten kronolojik sarsıntılardı bizleri yıkan
yatsana Mezopotamya çıkartmalarıyla
yontulmuş tabletlerin üstüne
sağ kalan tek o var
açıklanamıyor dün bugün gelecek
unutulmaya itilmiş mevsimler kadar
renkli kumaşlarla bezenmiş
kırlangıç kokan kavimlerdir yaratılan
tepeden öbür tepeye ızdırap eser
sinema müzik sidik pek işlerine yaramazdı
fındık içi kadar masumiyet akar
kopan parçalardan
 
 
altüst ettik kültürleri
baş aşağı kaldı yalanlar
amansız anlamsız arkasız
şimdi cesetlerden geçilmiyor
masumiyetten öteye geçilemediği gibi
çardak kurup yakar ateşini ve ısınır
uğuldar geçmişten geleceğe
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
matem
 
 
I
 
sonatlar eşliğinde arşivlenir
soyut resimli savaş takvimleri
çocuksu kalmış anlayışlar sızar
kafatasımdaki çatlaktan
bedenimi sızlatan başkalarıyla ilgili hükümler
ezberletilmiştir
saklı kalır kimliği söyleyemem kimselere
kokar ideolojilerin renklendirilmiş sinemaskop görüntüleri
tahmine tahsis edilmiş
ağlamaklı doktrinlere sığınır günler
çünkü çürümüştür günahlar
meydanlar kutlar matemsi söylevleri
halbuki bize yakın olan kavimlerdir
ve göçebilmesi bunların
potada eriyen aynı dağılım sancısı
karakterler bilenir boyuna lakin yoktur çıkan bir sonuç
çığırtkanlığa eş değer olmalı yapıtların çoğu
 
 
 
II
 
önce uzaklaş mutsuzluğun kolonisinden
salla asitli saçlarını
münasip anlarda algılayabildiğimiz nesneler
tarihin tekrarlanan yanlışlarına götürmesin seni
karanlığın yontusu değer dizlerine geceleri
acının karıncalaşmasıdır içinde büyüyen
aynısı tekrarlanır hep
vakumlu çıplak bedenim
yapışır armağan edilmiş ayinlere
transa sokarsın şizofrenik hayatını
köşe yazılarını okuyunca
plastik birer bebek aslında dost sandıkların
hazinesi iki leğen
iki dolmakalem
iki mürekkep kutusundan ibaret
biliyorum içimdesin günümüzün travestileşmiş matemi
dört mevsimdir bundan böyle adın
 
 
 
III
 
sıradanlaşan hecelerin dilimlenişi
arındırır geceyi ölmüşlerin çehresinden
yalvarışının silüeti görünür cam çerçevede
zıtlıkların eleştirisidir bunların tümü
ah dersin ne yazık dersime
gövden soluklanır sağa sola fırtına var gibi
siper alır sanırsın kendini gümüş kurşunlara
kah silkersin üzerinden sıvılarını
kah zıplayıp değersin meteorlara
çeneni kapatman en doğrusu
hey sana diyorum kapat lanet çeneni
simli mitolojilerin günümüz aresi
mö 5 yy da yaşandı altın çağı o matemlerin
sille tokat 21 yy dön geri
düzeni tıkayan
bir avuç dolusu yalakalık
biraz da kaltaklık var işin gerçeği
pompala savaş tanrısısın sen
aç bu içindeki prefabrik feodaliteyi
karını unutma aphrdite i
kucağında kızın harmoni yi
okuyun efsaneleri en baştan
en içten en yalın en günahsız
ya da yaşayın işte
dipnot: kılıcı dar gelir kınısına kuşanamaz
savaşamaz kendi kalbiyle ve savaşmadı
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
viyolonsel ağlaması
 
etraf tenha
vakit kalmadı çırpınmaya
çıldırtacak rahatlıkta ölüm
paslı bükülmüş uzun bir demir aslında
ateşte eritilmiş ucu kor
korkuyor ağzından düşürmeye
canlanan bedenini
siliyor alnından kadınlığının lekesini
buluşuyor ucu kor paslı demirle
ölümle
minarenin tepesinden pencereye kara
cam yeşili gözlü bir kedi atlayacak sanıyor
çalıyor viyolonselini kırarak kiremitleri
miyavlıyor cam yeşili gözleriyle kedi
törelerin sırıtkanlığı
kadının ağlamasına
eli camın buğusuna akıyor
gıcırdayarak damlalar
birleşiyor camda bu senin yalvarışının sesi aslında
bitecek sıkıntısı şu ağzındakileri çıkarsa
yutkunuyor
etraf tenha
vakit kalmadı çırpınmaya
çıldırtacak rahatlıkta ışık
perde perde gizlenmiş evin ortasına
ilmik değil iplik olmuş bedeni
hazırlar savaşa şairin üryan dilini
ilahilerin musikisini kanırtarak ayrılıklara
kanıtlar toplumdaki kadınsı ağlamaların izlerini
tahta kuruları yatakta
kemiriyor ele geçirdikleri delilleri
işte ayetlerde mühürlenen kalbimizin resmi bu
viyolonselin incelen omurgasında taşıyorsun ruhunu
kaptırıp kuyruğunu sığınmalara
aşağılanmayla yontulan tacını taşırsın başında
elma olup çürürsün kopup dalından
boşa akıtmışsın zehrini
kıvranmaktasın
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
çağın vebası
 
……… yitirdikleriniz odalarınızda
üst sıralarda yer alır sizin için
kaynak metot küreselleşmeye uyum
hızlı gelişme gergin konsorsiyum
sıraya girmiş ilişkileriniz avrupa dilenciliğiniz
hızlı gerileşim kırmızı şarap hakem düdüğü
pahalı teknoloji tek ipli bikini
olmazsa olmazlarınız
sponsorlarınız hayli menkulleriniz plastik sempatikliğiniz
kerhane imgeleriniz metal kursağınız
göremiyorsunuz artık
teşhis körsünüz………
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
devrildi surlar
 
yutuşunu bilirsiniz kutsanmış umudun
iz bırakır ruhun surlarına
geriye dönemezsin vahşileşir için
iklimler şaşırır sırasını
kartallara gözlerine kilitlersin gözlerini
yazarsın başkaların adlarını
bayatlayan sevgindir içimde yüzdürdüğüm
inleyen ilkelliğin kalıntısı
avutmak için tasarlanmış
geçer demiştim geçmemişti
dinlemeye koyulurum
tipik çizgi roman karakterlerini
püskürürüm aniden kainatın ortasına
öfkelenirdim sana öpmezdim
şifrelemiştim adını bilemezdi kimse
nisan ayıydı pirelenirdi vakit
bekletildiğinde uçurumun ötesinde
bu ağırlıkları taşımaz artık
bölük pörçük olamamış sevgim
 
bu ağaçtır gölgesinde sevgimi yitirdiğim
koridorlarda gezdirdiğim
geçer demiştim geçmemişti.
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
perşembe sabahı
 
perşembe sabahıydı günlerden
mavişim sen sevdiğim sen
baksam yeterdi gökyüzüne
şakacıktan yağdırırdı yağmuru bulutlar
sıska kuşlar gibi konardı tenimize
perşembe sabahıydı günlerden
kolumda sen kafamda sen
ay doğardı üzerimize
her yanımız ıslar gömleğimiz dudağımız
denizin kokusu girerdi cebimize
perşembe sabahıydı günlerden
yazdığım sen seviştiğim sen
akşam sevmezdi aşkı yeterince
bağırsam irkilirdi ilk kurşun anıtı
severdim seni sevebildiğimce
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
o ve o
 
geçmiş ve geleceğe dair
o asılı duran
asılı duran o durmadan
durmadan asıllanan o
o ve o
o tepelere vuran tepelere vuran o durmadan
durmadan tepelenen o
o ve o
o sönüp kararan
sönüp kararan o durmadan
durmadan karartılan o
o ve o
o durup ağlanan
durup ağlanan o durmadan
durmadan ağlatılan o
o ve o
o sürükleyip koparan
sürükleyip koparılan o durmadan
durmadan sürüklenen o
o ve o
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
mavi gözyaşları
 
aralık ayında hava yağmurlu
sokaklar çamur çocuklar çimen
irkilir çiçekler toprağa düşünce
gece üşüyen mavi gözyaşları
dilinde akşamın köpüklü acısı
asılı bir de tespih varsa çerçevenin üstünde
fotoğraflar ağlatır hep kadınları
gece üşüyen mavi gözyaşları
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
ölüm üçlemesi I
 
mevsimler ölçüsüz düşünce
ağırlaşır zaman tükürür geceye
seven ölen ne varsa
bakarlar onlara baktığım gibi
utangaçtır uykuları uyanmazlar
yaşlanır kadınlar masum gülüşleriyle
acı çeken ne varsa
bakarlar onlara baktığım gibi
kahpece açılmış perdesi
bir çırpıda kaybeder heceyi
söz yerine geçen ne varsa
bakarlar onlara baktığım gibi
gitme saat kırmızı artık
takılırlar dudağına birer birer
utangaçtır uykuları uyanmazlar
ölür hepsi birlikte
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
bütün zamanlar
 
dişlemişler zaman dilimlerini
mutluluğun nasıl yaşanıp
anlatılacağı kanıyordu
kolaylıklara bırakılmış romanlarda
bütün zamanlar şimdiki zaman
mutluluğunu yağlıyordu
budalaca acının yalnızlığına gizleniyordu
unutulmaya itilmiş aşklar
ülkelerin şekerlenen yazgısıydı
parçalanıp önümüze konan
eskiden kiremitlere çıkardı çocuklar
şimdi tankların üstünde
hayat ansiklopedisinin
nasıl yaşamaktan mutlu olursun bölümlerinde
bütün zamanlar şimdiki zaman
mutluluğunu oynuyordu
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
bacak bacak üstüne
 
koşturuyorum elimde ceviz
cevizin içi deniz
denizin içinde sen
senin içinde ben
düştüm yolun ortasında
kalakaldık koca deniz
sen bir de ben
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
 
portakal bahçeleri
 
bıraktım yalvarmayı kendime
dilimde acımsı tatlar
soyulmuş acılar
gün ortasındayız birlikte
ağrılarımda yatıyorum artık
sesim titriyor kimsecikler yok
solmuş hüzünler
ya da ilkbahar bitiminde
yine ırzından bahsediliyor toprağın
zaman bu ne söylenebilir
ya da haber vermediler bana ölümlerini
oynuyorlar portakal bahçelerinde
 
başa dön        ürün listesi         kütüphane