YÜZME DERSLERİ
 
korkut kabapalamut
 
 
 


SONSUZ SOKAKLAR/ LA STRADA
 
Yere düşmüş bir bozuk parasın bu kentte.
Bir elektrik telisin Direklerarası.
Sokak çocuklarının yüzündeki kutsal leke.
 
Sen şimdi bu anı yıllar öncesiyle birleştiren kılcal damar;
Huzurevlerinde geceleri içilen bol şekerli süt;
Bir ihtimal Menelaos’un kanlı ellerisin.
 
(Yetmiyor sana bu kadar çok şey olmak bile;
Yetmiyor bir saray kapısı olmak İstanbul’a.)
 
Helena’nın ikilemi gibi bir şeysin kafasında kedinin;
İçeri girmekle mırıldanmak, hür ve sonsuz sokaklarda…
 
 ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
MALZEME SIKINTISI
 
Hiçbir şey yok bu odada şiire girebilecek
Ne Guernica tam karşımdaki duvarda
Ne Gauguin’in Tahitili kızları başımın üzerinde
 
Bir okyanus gibi düzenli de değil oda
Turuncu bir şort pembe koltuğun üzerine fırlatılmış
Atletim sıska bir koyun gibi sarkıyor kapının üzerindeki askıda
 
Nefretle çekilmiş belli ki perde
Cd’lerin üzerine can sıkıntısıyla atılmış dergiler
 
Çok belli, şiire girebilecek hiçbir şey yok bu odada
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
FOR WHOM THE BELL TOLLS*
 
Robert Jordan akıllı bir adamdı, bir köprüyü havaya uçuracaktı.
Maria bir küçük tavşan; ama Robert’i kazanacaktı.
Pilar bir yonuttu.
 
Haydutlar haydudu Pablo.
Her gün yarım tulum şarabı haklardı.
Kuş vurur gibi de adam harcardı.
Pilar bir yonuttu.
 
Çok çirkin biriydi Karkov.
Ama yılan gibi de yamandı.
Pilar bir yonuttu.
 
Dünyanın en iyi adamı Anselmo.
Que va, adam öldürmekten acayip korkardı.
Pilar bir yonuttu.
 
Pablo ne diye vurdu ki topladığı adamları;
Kovalarken onları falanjist tankları?
 
Senin olmam demişti Roberto’ya Maria.
Ama geceleri İngles diye sayıklardı.
Pilar bir yonuttu.
 
El Sordo’nun kellesi Teğmen Barillo’nun çıkınında.
Ama sonunda hedef oldu kendisi de Roberto’ya.
 
Şimdi Madrid’de el ele geziniyor Roberto’yla Guapa.
Ama bir kişi ne yazık ki ikisi toplayınca.
 
(Üzülme, sen gidince ben de gitmiş oluyorum nasılsa!)
 
* Çanlar Kimin İçin Çalıyor/ E. Hemingway
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
YOLCU
 
Bir yaban kedisi olmalı, gözlerinde benekler.
Bir tekerlek izi, geniş ve kırmızı.
 
Yağmur bulutlarını sakladığımız çürümüş dolaplar gibi kokmalı-
 
Sarsılırken kale kapısı koç başlarıyla,
Sevinçten bir-kaç damla gözyaşı da döküyor olmalı.
 
Sonra bir nefes çekerim sigaramdan, beklerken beni almaya gelecek hayâlet kamyonu.
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
BOYALI KUŞ
 
Bir adam elinde çiçeklerle sokağa girdi
(Hiç kimse söyleyemez havanın soğuk ve adamın incecik giyinmiş olmadığını).
Ben sokağın sonundayım.
 
Adam ilerleyip ilerlememekte kararsız.
Sinirli bir itkiyle saatine bakıyor
(Yüzünü kutsal suyla yıkadığı,
ve buraya gelmeden önce ölü bir martıyı okşadığı kesin).
 
Ters bir şey olmaması için tanrıya yakarıyorum
(Örneğin çiçeklerin yere düşüp kirlenmemesi; ya da gecikmemesi için adamın beklediği kızın..).
 
Gelip iki masa önüme oturdu.
Bacak bacak üstüne atmış bir şeyler mırıldanıyor
(Aslında sayıklıyor da onu utandırmamak için öyle söylüyorum).
 
Yağmurun akrebi doğuya saplanıyor,
Bir çocuk kaplumbağasına konuşmayı öğretirken
(Her an sayıklamaya başlayabilir hayvan da).
 
Biri daha giriyor şimdi sokağa.
(Yeteneksiz bir ressam olduğu öyle belli ki
ama asık suratlı bir ozan da olabilir!).
 
Başımı kaldırıp çatılara bakıyorum
(Ne de olsa çatılar ıslanır ilk önce yağmur yağsa!).
 
Adam iyice düşünülüp taşınılmış bir jestle masaya bıraktı çiçekleri.
Biriyle konuşmuş olmak için kendine bir çay söyledi.
Sonra rengârenk bir martı ölüsü çıkardı cebinden
Ve çakmak için kendi çarmıhını,
Ağaçları gözden geçirmeye başladı.
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
YABANCI
 
Hiçbirimiz cesaret edemedik
Gidip konuşmaya yabancıyla.
Buraya nerden gelmiş, ne iş yapar,
Sığınacak başka bir il bulamamış mı?
 
Önce düşmanlık besledik.
-Gidip kovalım şunu, başka yerde dükkân açsın diyordu
en ateşli olanlarımız.
Mecbur değiliz onunla aynı havayı solumaya. -
 
Kimi de ilişmeyin diyordu.
-Çok çekmiş olmalı, hiç kimseye bulaşmadığına göre de zararsız biri-
Ya herkes yabancı; ya da hiç kimse yabancı değildir diye buyuruyordu en bilgelerimiz.
 
Kulübesinin önünde ağlarını onarıyor bütün gün;
Düzeltiyor oltalarını, her sabah balığa çıkıyor küçük bir kayıkla.
 
Yazıklar olsun bize, hiç birimiz cesaret edemedik işte gidip bir yabancıyla konuşmaya.
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
VARSAYIM
 
Yokluğunda bile ona ait bir şeyler var demişti.
(Ben bunu açıklamanın oldukça güç olduğu kanısındaydım)
 
Gideceği yere iki kişilik bilet ayırtmış.
(Yanındaki boş koltukta onun oturduğunu varsaydığı çok açık)
Arada bir yan tarafa dönüp bir şeyler fısıldıyormuş.
(Hiç evirip çevirmeden, bütün varsayımlara karşı olduğumu söyledim ona)
 
Gelişigüzel bir durakta inmişler..
(Ben kendi adıma ‘inmiş’ demeyi yeğlerdim)
Kenti bir labirent kabûl edip,
(İşte bir fiksiyon daha!)
Günlerce yürümüşler.
(Bir peynir parçasının söz konusu bile olmadığını eklemeye gerek yok,
alegorik anlamda bile)
 
İki kişilik bir oda ayırtmışsındır sonra, dedim.
Hesaplı ama temiz bir otelden.
(Bu noktada onunla eğlenip eğlenmediğimi kestirmeye çalıştı)
Herhalde, dedi neden sonra gülümseyip,
Onu kapının önünde bırakacak değildim ya!
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
KUTU
 
Adam bir ‘kutu’ olduğunu düşündü kadının
Bembeyaz kâğıtlara sarılmış
Güzelim fiyonklar atılmış üzerine
 
Hep aynı sözcüğü tekrarlıyordu içerken
Ve bilmek istiyordu içindekini kutunun
 
Bira da güzelmiş diye mırıldandı kendi kendine
Umarım damlamaz yanlışlıkla kutunun üzerine
 
O sırada bir sinek kondu işaret parmağına
Adam nasıl olduğunu sordu eğilip sinekçiğe
‘Uçup duruyormuş işte, yalnız dayanamıyormuş böyle kederli beyleri görmeye’
 
Kalkıp yanıma geldi sonra, sürükleyerek kocaman kutusunu
Müsaâde isteyip oturdu masama
Ne olabilir diye sordu sizce kutunun içinde
 
Ne olacak ki diye cevap verdim
Gözyaşı ve umuttan başka
Böyle sihirli bir kutunun içinde
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
YÜZME DERSLERİ
 
Herkes tapınır sonunda kendi gözyaşlarına.
Çırpınır kollar ve beden suyun üzerinde kalır.
Bilinmez çoğu kez, ruhun sarmaşığı nereye tırmanır.
 
Kapıyı açsak mı açmasak mı, rüzgârın üçgeni giderek büyür.
Damarda sıkışır kan ve yaseminler buzla örtünür.
 
Özür dilemek zorunda olan bir kuş değilsek,
Göğsümüzdeki kuvvet durmadan palazlanır.
 
Tanrı bir hiç yüzünden volkanların fitilini tutuşturur.
Ayağa kalkar suçlu, yüzü amonyak gibi beyazlaşır.
Ceplerini karıştırıp masumiyetine bir kanıt araştırır.
 
Herkes tapınır sonunda kendi gözyaşlarına;
Kahkahalar işi biraz kolaylaştırır.
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
ONU TANIDIĞIMDA…
 
Onu tanıdığımda kafası çok karışıktı.
Onu tanıdığımda filikaları batmış gibiydi.
Onu tanıdığımda elleri birer cesetti.
 
Hemen hiç konuşmazdı.
Dudaklarıyla oynar, sözcükler türetmeye çalışırdım.
Gecenin dümeniyle oynar kayalara bindirirdim.
Kuşların gagalarıyla oynar kıvılcımlar çaktırırdım.
Onu tanıdığımda avuçları bu kadar aydınlık değildi.
 
Onunla ben bir kez içki içmedim.
Onunla ben bir dağı kaldırıp altına bakmadım.
Onunla ben boyaları karıştırıp olmayan bir rengi aramadım.
 
Onu sarstığımda öfkelenmezdi.
Ona vurduğumda tanrı bir şey demezdi.
 
Ben ona hiç armağan almadım.
Ben ağaçlara hiç yaprak armağan etmedim.
Ben denize hiç mürekkep balıkları armağan.
 
Onu tanıdığımda etinden bir tay yontuyordu.
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
DÂVET
 
Randevusuna gecikmiyor işte gece.
Ona söylüyorum: Sıcak kozalaklarla dolu yastığım;
Belleğim kanlı yosunlarla…
 
Soruyor:
Kendinden çalıp kaçtığın ne ki,
Kara polisler uykuya daldığında?
 
Cevap: Bir çılgınlık imi yalnızlığın sarkacında…
 
Yarın bize kahvaltıya gelir misiniz diye soruyor
Bir Çift çiçek.
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
OYUN
 
Bir çocuk gibi çizip kirletiyorsun yüzünü.
Cam kırıklarıyla adımı kazıyorsun topuklarına;
Arslanların boynunu halkalar geçiriyorsun..
 
Hiçbir şey bilmiyorsun soyunup durmaktan başka.
Bulutlarla alay etmekten başka.
Resimlere tükürmekten başka.
 
Ben kahkahalar atıp içerken elma şarabı;
Sen derisini yüzüyordun göğün.
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
RANDEVU
 
Bak yine güvercinler uçuşup dağılmakta;
Sabahın kanatları hışımla titreşiyor…
 
-ölüm diye yazıyordu o kuşçuklar havaya-
 
saatime bakıyorum aptal saatime
elektrik tellerine telefon santrallerine
gecikmenin verdiği o bildik serzenişle
 
-bir dipnottu yaşamım başkalarınınkine-
 
öyleyse, öyleyse diye yakarıyor
ayaklarını üşütmüş kör kırlangıç;
Masalar da ters çevriliyor sandalyeler de
 
-biraz daha uyusam sabaha çıkmayacaktım-
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
GARİP BİR OLAY
 
Kocaman çekiçlerle bir göktaşını parçalayan üç adam
Gördüm vadilerin arasından…
 
Hiç görmemiştim böyle üç adam,
Büyük çekiçlerle göktaşlarını parçalayan…
 
Sarhoş muydum bilmiyorum;
Kör bir bir yılan gibi gövdemi kaydırırken arkların arkasından.
 
Gidip de sormalıydım,
Ne istiyordu göktaşlarından, kan ter içinde çalışan bu üç acâyip adam
 
Cesaret edemedim yaklaşmaya yanlarına;
Korktum belki de kim bilir, o koca çekiçlerle beni de parçalamalarından.
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
SORU İŞÂRETİ
 
Çaresiz sonralarda yelkenliler bir liman
Yetmez ki bağrındaki nefes taşımaya gövdeyi
Leylekler kırlangıçlar dün ölmüş bir fesleğen
 
O kıyı şimdi ışık millerince uzak
Hoş, dönsen de dağınık benlikte ne değişecek
Mitralyözler roketatarlar makineli bir tüfek
 
Çapraz bulmacalardan karışık bir denklem
Öğle uykusunda rastlanan ikonalar neye delâlet eder
Atlas yorgan kör pencere sessiz terlikler
 
Manşetlerde eklem yerlerinden kırılan bir bebek
Süt nehirlerinde sandallar daha ne kadar ölüm yüklenecek!
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
İKAZ
 
Ama sen biliyor olmalısın, artık, duvarlar üzerine çullandığında.
Güneşin çevik ışınları, kınından çıkıp sana uzandığında.
 
Her çeşit duadan uzak, kibirden, yakarıların kırmızı pusundan.
 
Kulak ver bana, pirinç saatler çalıp duruyor işte.
Çocukluğum bir mumya, frene basıyor yağmur,
Yalnızlığın uçurum dibi sokaklarında.
 
Seni izliyordum, her sabah, kahvaltıdan sonra,
Bir çiçek enfarktüs geçirirdi, pencere pervazında.
 
Ama sen anlıyor olmalısın, artık, gecenin kabukları pul pul yırtıldığında.
 
Binlerce yıldır kulaklarımda hep aynı ezgi:
Aşk bir yanılsama değildi, yalvarırım bunu bir an bile unutma.
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
İTİRAF
 
Ben tanrıyım
Bunu henüz hiç kimseye söylemedim
Çünkü bazen tereddüt ediyorum; ama ben tanrıyım
 
Ben tanrıyım
Yüzerken insan kalabalıkları içinde
Soyunuk ve yarım kalmış
Soyunuk ve yalanlara boğulmuş
 
Ben tanrıyım; ama hiç kimse bilmiyor bunu
Bilmesin hiç kimse senden başka
Hatta sen de bilme
 
Tanrıyım ben
Ve zamanı daha geçen gün başlattım
Dünyaya şeklini ben verdim
Uzayın duvarlarını havaya ben uçurdum
 
Ben tanrıyım ve bazen öyle değilmişim gibi davranmayı severim
Özellikle acı çektiğim zaman
Özellikle keyfim yerinde olduğu zaman
Özellikle de bir uçak soğukkanlılıkla denize düşerken
 
Ben gerçekten de bir tanrıyım
Tek tanrı
 
Bir ipe dizili tek boncuk
Bir bacadan içeri süzülen tek kırlangıç
Bir şiirdeki tek mısra
Ve tek bir bilekteki kesik gibiyim
 
Tanrı olduğumdan eminim ama
Aksini söylüyor bana bazen düşlerim
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
ANI                                                        ANI
 
Bir çift güvercin havalansa                    Bir çift kırlangıç havalansa
Yanık yanık koksa karanfil                     Yanık yanık koksa akşamsefası
Değil bu anılacak şey değil                   Değil bu dayanılır şey değil
Apansız geliyor aklıma                          Ölümünüz geliyor aklıma
 
Nerdeyse gün doğacaktı                        Neredeyse sabah olacaktı
Herkes gibi kalkacaktınız                       İyileşip kalkacaktınız
Belki daha uykunuz da vardı                 Belki daha yazacağınız şiirler vardı
Geceniz geliyor aklıma                          Romanlarınız geliyor aklıma
 
Sevdiğim çiçek adları gibi                     Sevdiğim deniz adları gibi
Sevdiğim sokak adları gibi                    Sevdiğim kitap adları gibi
Bütün sevdiklerimin adları gibi              Bütün şiirlerinizin adları gibi
Adınız geliyor aklıma                             Adınız geliyor aklıma
 
Rahat döşeklerin utanması bundan        Rahat ciğerlerimin utanması bundan
Öpüşürken o dalgınlık bundan               Sevişirken o dalgınlık bundan
Tel örgünün deliğinde buluşan              Bir şiirinizin dizelerinde buluşan
Parmaklarınız geliyor aklıma                 Yüreklerimiz geliyor aklıma
 
Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm           Nice şairler yazarlar gördüm
Kahramanlıklar okudum tarihte              Romanlar okudum bu güne dek
Çağımıza yakışan vakur, sade                Bir aydına yakışan vakur, sade
Davranışınız geliyor aklıma                    Kişiliğiniz geliyor aklıma
 
Bir çift güvercin havalansa                     Bir çift kırlangıç havalansa
Yanık yanık koksa karanfil                      Yanık yanık koksa akşamsefası
Değil, unutulur şey değil                         Değil, unutulur şey değil
Çaresiz geliyor aklıma.                           Ölümünüz geliyor aklıma

M.C.ANDAY                                              korkut kabapalamut
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
ÖLÜ KUŞLARI TOPLAMA SAATİ
 
Ölü kuşları toplama saati şimdi.
Şüphesiz en iyi sen biliyorsun bunu:
Kuşların ne zaman pes edeceğini.
 
Yine de bilmezden geliyorsun.
Yalancıktan topallıyorsun.
Karnım ağrıyor diyorsun.
Yine de en iyi sen biliyorsun bunu.
 
Çöpçüler bu işi üzerlerine almıyor:
Tanrı başka adamlar yarattı ölü kuşları toplasınlar diye, diyor biri.
Biri de bir menekşenin gölgesine sığınıyor.
 
Oralı bile olmuyorsun,
Çoktan geldiği halde ölü kuşları toplama saati.
Ben ne bileyim diyorsun;
Her gün her gün olur mu bu iş diyorsun.
 
Ama yine de en iyi sen biliyorsun bunu.
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
SÖZ
 
Son bir kez seveceğim seni,
Unutacağım sonra;
Karışıp ölmüş bir ormanın uykusuna.
 
Son bir kez seveceğim seni,
Şarkılara bilerek aldandığımda.
Sonra unutacağım;
Öykünerek duvarların uzlaşmazlığına.
 
Son bir kez seveceğim seni,
Bir ırmak taşıp kabardığında;
Uykum kırılıp uyandığımda;
Sonra unutacağım,
Gülümseyip alevler içinde.
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
RANDEVU
 
Bir insan bilmiyorsa olağan bir zarafetle uyanmayı
Ve yaptığı iyilikleri bir tas altın gibi saklayıp sayıyorsa her gece,
Unut onu.
 
Sonra sokağa çık,
Erik ağaçlarıyla tokalaş,
Selam ver o nikelajlı denize;
 
Bana gelince, kalbim bir kesekağıdına sarılı,
Ağzında karanfiliyle gelecek o kediyi bekliyor.
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
VARSAYIM
 
Tanıdıklarını söylüyorlar beni. Herkes.. kardeşlerim, sevgilim;
Belli bir adla sesleniyor ve gülüyorlar yüzüme.
 
(Evren bir uçan halı olmalı bilinmezin üzerinde)
 
Anılar, anahtarlardır diyor bir bilge;
Tek pirincini benimle paylaşmak istiyor.
 
Ben de kendimi bildiğimi söylüyorum:
Öyle ya; yıldızların bile sözlükte bir anlamı olduğuna göre.
 
Sonsuz çizgide attığım birkaç adım bitkin kılıyor beni;
Esriyince bütün korkularımı kuma gömüyorum.
 
Benden de çekinen birileri olmalı diyorum;
Hiçlikten bile böyle çekindiğime göre.
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
KIŞ
 
olması gerektiğine eminim
uzayda yel değirmenlerinin
paltosunun yakasına sımsıkı yapışmış biri
oraya çuvallarını taşıyor
 
birilerinin denizle söyleştiğinden eminim
kar tanelerinin suda eridiğinden
yitişi gibi ağzında acı kelimelerin
 
sonsuzun çarkının döndüğünden eminim
dakikalar sıcak kovanları olmalı
bir askerin kirli avuçlarında kükreyen ağır makinelinin
 
aşkın çaresizliğine eminim
-boş bir meydanda kucaklaşan iki sevgili
ağlayarak ayrılacak birazdan-
 
tüylerim o ateşle yanıyor
gözlerim iki soğuk baca gibi kıpırtısız
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
DARBUKA
 
çay kokuyor geçip gittiğin sokak
kimi kuşların eflâtun kanat vuruşlarına
tempo tutup trampet çalıyor bir çocuk
kararmış muz kabuğu kıvamında bakışlarını
terk ediyor sünger avcısı suratıma
 
görünce bunaldığımı
düşünde limana sızıyor gemi
sıska bir horoz çabukluğuyla
sıyırarak utangaç suyu kararlı adımlarla
 
ya sonra
harmandalı oynayan bir rüzgâr
çöp kutularını dağıtıyor
bütün çirkin sözcükleri süpürüyor
 
yağmur borularına
dayayıp işaret parmağını
tırabzanlardan kayarken sesleniyor
ıslak koyunlarına
 
kim ama
kalın /yeşil mandalin kabuklarını parçalayarak
fırlatıyor çocukluğumun vesikalık yüzüne
 
benzeyen şemsiye ölülerine
parmakları belirli bir ritimle dokunuyor
hızlandıkça hızlanıyor
oradan geçen ıslık mavisi chevrolet
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
AYLAKÇA
 
Dut ağacından sazını çalıyor
Kambur bir İstanbul yağmuru eğilip pencereme
 
Belli ki canından bezmiş
Bir kez bile süslenmiyor metalik serçelerle
 
Kanı kurşun tabanca elleriyle nişan alıyor güçlü bir çocuk gerinen fırtınaya
 
Kendi düşlerime benzediğimden kuşkulanıyorum
Gezinirken kanı çekilmiş ağaçlarından utanan bir sokakta
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
BERAAT
 
Gülüyor o kendi yorgun serzenişine;
Barınaklarda gizlenip,
Adını kazırken teneke bir güle.
 
Ha aşk diyor; ha bir dünya savaşı
Canımı acıtan mavi bir çivi,
Mavi bir sandalyede.
 
Kaldırıp baktım kapağını kalbinin,
Suçum yok.. şımarık bir okyanus dans ediyordu içimde.
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane
 
 
 
 
 
 
 
Ölü Bizonlar Akşâmı
 
Son sözüm bu
Yırtılmış çadırlar kanyonunda
Kan damlıyor usturasından güneşin
 
Paramparça şemsiyeler ormanında
Kar duasına çıkmış bir deli
Avuçlarını arıyor pınarın aynasında
 
Son sözüm bu
Vurulmuş geyikler haftasında
Delik yüreklerinden geçen ne ki
Çiçekler yıldızları ezerken pembe dudaklarında
 
Dikensiz güller cangılında
Bedenin bir soğuk duş
Savruluyor sonsuzun girdabında
 
Son sözüm bu
Ölü bizonlar akşâmında
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane