BİR SEVİNÇ DEPREMİ
 
tuğrul asi balkar
 
(1993 Sabri Altınel Şiir Ödülü)
 
 
 
O DURU ÇOCUK BİR MASAL BELKİ

o duru çocuksu alnın ölüme yüz sürmez
sır vermez bir gülüşle kıvrılır dudağın
inanma, karanlık geceleri süslemez güzel düşler
bir kent karartılmış mevsimleri yaşarken.

karartılmış mevsimleri yaşarken
bir yıldız kaysa biri ölürmüş hani
kaç yıldız kaydı bir bilsen
morartılmış gecelerde düşler kurarken

morartılmış düşler kurarken, otursana
yüzüne dallarının nakışı düşsün.
hep akasyalarla vardı o çocuk, sensiz
şarkılarda unutulmuş bir masal.
bir masal belki, sevdası terkisinde
atını değiştirmiş bir süvariyle giderken.

o süvariyle giderken hiç acı duyar mısın
bir yıldız kaysa ya da düşmese, ölümler
beklemiyor artık, bir bıçak saplanmış
gibi yüreğinde, her gün her gece.

her gün her gece acılıyım, söylemiştim
o duru çocuk alnına sürmez ölümü
ne karartılmış mevsimlerde
ne morartılmış gecelerde.


sürerse sözüm sürer, masal mı o çocuk şimdi.
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane






İKİ ESKİ ŞARKI

I. Dokunur Dokunmaz Bir Sevinç Depremi

içimde seni yitirme korkusu olmasa
yüzüm yüzüne değer mi bilmem
ellerim ellerine.
alnını ufka dayamaktan yorulursan
kırık bir omzum var
güneşe sorsan: bugün değil
belki yarın, der
dokunur dokunmaz bir sevinç depremi

beni böyle anımsa
küçük bir gülüş
sıyırıp geçerken dudaklarımı
boynumda sessiz öfkemin damarlanışıyla
yanağında ürkek soluğumun buğusu
karşıdan karşıya taşkın
bir şarkıyı yinelerken içimde

beni böyle anımsa
alnın ufka dayadığın yüzümde
                                          ellerin
                                ellerime
dokunur dokunmaz bir sevinç depremi

ve unutma
sussak, sözlerimiz kısa kalıyor uzun adımlara
konuşsak, ömrümüz.
 


II. Susarsan Boşlukla Kalırım

susarsan, öfkem yitik bir vadide yankılanır
denizgülüm çiçeklenmez dinmeyen bir yağmurda
susarsan, yüzüm bir suçluya yakıştırılır
yorulur, sevdiğim, bir çocuğun sevinci öksüz kalır

susarsan, acıları kuruyan o ırmağı geçemem
sırtımda kabaran yenilgi kenti git gide büyür
sararan bir mevsim gençliğimi kanatır
çalarım kapını, açılmaz, boşlukla kalırım.
 
başa dön        ürün listesi       kütüphane

 

 

 

KUŞATMALAR COĞRAFYASI

(sormasam o kardeş söylemezdi belki de
cam kırıklarıyla parçalandığımız geceyi)

 

BAŞTAN SONA

bir

yankılandım.
yankılanan dalgalar koşuyor kıyıya
iz bırakmadan
yankılanan unutulmuş ve uzak
bir şarkının son dizeleriydi anımsa
anımsa camlara vuran
yağan kardı bütün bir gece
gider mi gider
gitme desen de

göçebe bir güvercin 
o, kanatsız belki sevdalı
kim hayır diyecek
kim yadsıyacak
tek ışık gözlerimizdi
tek sıcaklık soluğumuz
sözlerimiz yorgun
düştü, kim kaldıracak
kim tanık bir an mı
kim tanık bir yaşam mı
bütün zamanları birden
bütün aşkları birden
bütün acıları birden
yaşamanın zorunluluğu
gider mi gider
gitme desen de

iki

hangi güz fırtınası
hangi gün hangi gece
çalınan her kapıyı
korku açarken
o yanımda olsa.
o yanımda olsa
çocuk elleriyle
incecik elleriyle
eğilip alnından öptüğüm
yeryüzü depremini kucaklayarak
gider mi gider
gitme desen de

ne desek korkunç
ne desek gerçek
olur, şiir yalanı
kar örter duvarları
işte her yer kan ve cam kırıkları
sırtında geçmişin dengi
ışıyarak geleceğe doğru
gider mi gider
gitme desen de


üç

nereye göçmen gözlüm
nereye böyle yaralı
nereye böyle kararlı
her yer kan ve cam kırıkları
geceden çalınmış
ne bir ses
ne bir kimse
gider mi gider
gitme desen de

kal diyen ellerin
kalır gecede
kal diyen gözlerin
kalır gecede
bir de boğazına dayalı
bir bıçak gibi yalnızlığın
gider mi gider
gitme desen de

dört

nereye göçmen çiçek eylül mü
hicretin kaçıncı yenilgisi
öldüler doğru.
ölümü dalgaların itişiyle
kıyıya vurarak karşılayan
bir yengeç gibi değil
yüreğimizi ışıtan sesleriyle
bir insan gibi karşıladılar
bak işte, bu en doğrusu

nereye göçmen çiçek eylül mü
hicretin kaçıncı yenilgisi
bakardık üzünçle uzaktan
değdikçe tenlerine ilk ışıkları sabahın
bakardık uzaklaşırdı karanlık
gördün mü kanatlanmış
hırçın bir sesle
hırçın ve kararlı
gider mi gider
gitme desen de

birkaç söz
birkaç resim
birkaç anı
bir mektup
hepsi bu
yalnızlığımızı aydınlatan bir tutam ışık
dostça bir gülüş
ışıldayan yıldız denizi
olur, şiir yalanı
acılarımızın ağırlığıyla boynumuzu geren ip
gider mi gider
gitme desen de

beş

avlunun ortasına dikilir yorgun
gelmesiyle geçmesi bir
olan beklenmedik bir bulut
yüreğini dolduran bir bulut
küçük, coşku neferi, üzünçle karışık
çalar mı yüreğini ipek dokunuşuyla
okşar gibi, dudağının kıyısında
takılı bir sızıyla
'bana dünyayı yaşanır kılan 
bir adres söyle ve git'
gider mi gider
gitme desen de


altı

o bendim, beni unutma
diyen sesinin çınlamasıyla şaşkın
ellerimi tuttuğunda uslu bir çocuk
gözlerini kapayınca karanlıkta kalan
o bendim
bir düşten uyanmışçasına sersem
bir güle baktıkça solan
bir serçe salıverince köle
aklı hep o şarkıya takılı
gider mi gider gitme
desen de

SONDAN BAŞA

yedi

o bendim, gökyüzüne bakarak
yıldız kaymalarından kendine umut biçen
her yıldızın bir ömrün 
bedeli olduğunu bilmeyen
yanılan yıkılmış ve sürgün
o bendim
boşlukta dağılan
ellerimle dalgın
kirlenmiş düşlerimden
soyunup
bekleyen,
seni bekleyen
çoktandır yaşamayan birine
arada gelen mektuplar için
şiirler yazan, uçurumun kıyısında
uyuyan ve uyanan
gider mi gider
gitme desen de



sekiz

-ya sonra
-sonrası yok
-sonrası var

hergün dün, hergün bugün
hergün yarın, değildi bir başına

hergün hepsi birden
iki yakamızı bırakmadan
gider mi gider gitme desen de

dün olunca haylaz bir uçurtma
dün olunca kolkola
dün olunca tek tek ve topluca
dün olunca sustuğumuz her çiçekte
bir eylül izi ve gözyaşı
dün olunca sevgi hani o içli sızı
dün olunca bütün kapılar kapalı
çırpınan korkuları örtmeye
dün olunca umudun içinden
dün olunca bizimdir güzel günler
diyen kardeşin yarasına basılan yaşam
gider mi gider
gitme desen de

bugün olunca ipini koparmış bir uçurtma
rüzgarda savrulan, tek tek ve topluca
bugün olunca bütün kapılar açık
çırpınan korkularla yalnız kalmamak için
bugün olunca adımlarımız uzar
sözlerimiz söner, her sokak kör bir duvar
her oda bir zından
bugün olunca yüreği, yitenleri örten toprak
gözleri, yitenlerin gözleri
yalnız ölüler dönmezmiş yanlışı
bugün olunca umudun içinden
bugün olunca bizimdir güzel günler
diyen kardeşin yarasına basılan yaşam
gider mi gider
gitme desen de

yarın olunca kuyruğu papatyalardan bir uçurtma
yarın olunca gömleğine dokunan kan pıhtıları silinir
yarın olunca ne kıyım ne gözyaşı
yarın olunca bir başka dünya
yarın olunca bir başka yaşam
yarın olunca umudun içinden
yarın olunca bizimdir güzel günler
diyen kardeşin gözbebeklerinde
renklerine kavuşur gökkuşağı
gider mi gider
gitme desen de


YENİ BAŞTAN

dokuz

gidiyorum. yitirdim gündüzümü
gidiyorum. bir cumhuriyetçi daha
düşüyor bağımsızlık tüfengi elinde
gidiyorum. ölü bir kent
ayaklanıyor içimde,
bir pazar sabahı bombalar düşüyor
junkerlerden
-nereye
-guernica'ya
bir pazar sabahı bombalar gürlüyor
heinkellerden
-nereye
-guernica'ya

kutsal meşe ağacı paramparça
çocuklar paramparça
gençler paramparça
kadınlar paramparça
erkekler paramparça
yaşlılar paramparça
gökkuşağı paramparça
her şey paramparça: viva la muerta! adına.


açık kalmış lorca'nın penceresi üşüyor gitarı ve karanfili,
gerda taro bir tankın altında ezilmiş yatıyor aşk ve barış adına,
yaşamın bütün trajikliği ile konuşuyor unamuno:
-evet beyler, sizler kazanacaksınız savaşı kaba güçle ama
demokrasiye yenileceksiniz sonunda.
çizmeye başlıyor picasso'nun fırçası guernica'yı
inançla umutlu bilinçle ve aşkla
yeniden kuruyor guernica'yı picasso'nun fırçası
aşkla bilinçle umutla ve inançla
ve yaşasın barış!
diyen kardeşin omzuna konan güvercin
gider mi gider gitme desende
gidiyorum. yitirdim gündüzümü
gidiyorum. bir serçe daha
düşüyor intiharı anımsatan bir ötüşle
gidiyorum. ölü bir kent
ayaklanıyor içimde,
gün doğmadan gün doğuyor birdenbire
-nerede
-nagazaki'de
gün doğmadan gün çöküyor birdenbire
-nerede
-hiroşima'da
e eşittir m çarpı c kare
zenginleştirilmiş iki uranyum parçacığıyla
dönüşüyor ölüm sağanağına


bir yangın sağırlığı kalıyor değdiği yerde
ısı yakıp kavuruyor ışık kırbaç sallıyor
hedefini buluyor salgın
yılların içine giriyor
insanların tenine
insanların ruhuna
yıllar sonra bile ölüm kusuyor
dokunduğu her yerde
deri isyan ediyor kemik isyan ediyor
sinir isyan ediyor kan hücreleri isyan ediyor
doğmuşlar doğanlar ve doğacaklar isyan ediyor
ve umut ve dünya ve insanlık isyan ediyor el ele
ve yaşasın barış!
diyen kardeşin omzuna konan güvercin
gider mi gider
gitme desen de.

başa dön        ürün listesi       kütüphane

 

 

YANKISI KALIR

bir

poyrazlandım
susadı deniz
dağlardan ve
ırmaklardan
çözüldü buzullar
sesin gibi

poyrazlandım
acıyla yıkanmış
gülüşünle
uzadı gün
pencerelerden
ve kentlerden
çözüldü buzullar
sesin gibi

sesin rüzgargülü
gözlerin
uzak
ve her şeyi alıp götüren zaman


iki

karardı ayna
günler
ve
günler
mor bir yanardöner
ezgisiyle
çözüldü alınyazın
ve günler
ve ayna
ve her şeyi alıp götüren zaman

üç

ey her şeyi alıp götüren zaman
anımsa güzün uslandırdığı haylazları
uysal kırlangıçları, düşündükçe
unutuşun bulutları peşinden
giden yüreğini, çakıltaşlarının
sessizliğine alıştırmış çocukları:

sanki çölde
bir çiçek
bilmeden
gizlice açan
sevinci,
sanki yolunu şaşırmış
barbar yasaların
yargıladığı günleri
anımsa el ele
tutuştukça dalgınlığa yakalanan
izimizi
ve her şeyi alıp götüren zaman

dört

gece ırmağı fısıldıyor bu gece: yüreğinin bir damarı
gibi atayım bundan böyle, korkusuz
durgun suları coşturan, yankısız ses
gibi oturayım bundan böyle, uçurumdan
fırlayan ve kuşatmayı aşan bir anka
gibi uçayım bundan böyle. bırak
elini göğsümün üstüne
elim göğsünün üstünde, fısıldasın
gece ırmağı bu gece
ve her şeyi alıp götüren zaman


beş

gece yağmur aydınlığında uykusuz
ramazan olmasa herkes uykuda bir de davullar
sen ben felis o ıslak gecenin içinden
bir ilkyaz sabahına doğru
belki yankısı kalır diye
bu şiiri yarım bırakıyoruz
bir şiirsever için: men/dilimde kan sesleri
ve her şeyi alıp götüren zaman

başa dön        ürün listesi       kütüphane






TAŞINAN BİR KİTABEVİNİN TAŞINMIŞ HÜZNÜYLE

I. Bir Kitap

gözleriniz değince
sessizliği bitecek sözcüklerin
özgür olacaklar
sevginin yolu açılınca
yüreğinizin ışığı dokununca


II. Baştan Sona: Bir Adam

hepsi saklanıyordu. masalar dört bacağıyla. el yazmaları. zarflar. imzalı kitaplar. imzasızlar. armağanlar. armağan edilmiş tortular. öfke. sevinç. tütün kokusu. gazı bitmiş çakmaklar. boş kibrit kutuları. dolu kataloglar. bozuk fotoğraflar. şipşakçı portreleri bir yarı-köylünün. kırık pipolar. resimler: düşbozumu. karikatürler. imza günü fotoğrafları zarflanmış. gülümsemeler. göz kırpışması. somurtmalar. şemdinli tütünü. türküler'i unutma! telaşı.
osmanlı imparatorluğunda mülkiyet ilişkileri. kapitalizm ve tarım. bilim ile yazın arasında. tebrik kartları. gidilmemiş nikah davetiyeleri. hepsi saklanıyordu: baştan sona.



III. Bir Başka Adam: Sondan Başa

hepsi saklanıyordu. masası bir geçmişin. geçmişte ve
gelecekte hep anılan bir adamın elyazmaları. sarı zarflarda. beyaz zarflarda. kağıt kenarlarında karalamaları. dava dosyaları. düzeltme kararları. düzeltme kararlarını düzeltme dilekçeleri. yitirildi sanılan fotoğraflar. kendisini tab'ettiği fotoğraflar. pazarlar. pazar günleri suladıkça canlanan mineler. karanfiller. kadife çiçekleri.
onur'un kazındığı bir sin
sonsuz enginliğinde yaşanan bir dünyanın: kapital'in, anti-dühring'in, doğanın diyalektiği'nin, insanın türeyişi'nin, madde ve insan'ın, fiziğin evrimi'nin, kemal atatürk ve çağdaş türkiye'nin. hepsi saklanıyordu, yılgınlık ve kin dışında: sondan başa.



IV. Çok Uzaktan Bir Başka Kitabın Sesi

beni üzen, sayfalarımda taşıdığım doğrular ya da yanlışlar değil, içimde ne olduğunu bilmeden tutuşturan insancıkların karanlık dünyaları. o karanlık dünyalara yakılırken bile ışık tutamamak ne acı.


V. Bambaşka İki Adamın Sevinçli Yorgunluğu

saklanan her şey taşındı taşındıkça taşındı
kollarımız taşıdıkça güçlendi
bildikçe bildik gözlerimizde derin gölgeleri
gördükçe gördü görmediklerimizi bilincimiz
donandı yüreğimiz ışıdık ve sönmedik hiç

alnı akıtmalı doru bir at taşımadı çeyizimizi
gittik geldik, gittik geldik ayaklarımız üstünde
gittikçe sevindik gidildikçe

şimdi herkes buruk gibi
gidiyorlar ırmakta sarsılan bir kayık gibi
kucak dolusu: yunus
gidiyorlar incitilmeden soylu bir gün gibi
kucak dolusu: asi
üç basamak çık         ileri
beş adım yürü           sağa
üç basamak çık         sola
yirmiüç adım yürü    dümdüz
yirmidokuz basamak çık       dönenerek
onyedi adım yürü     durma!
                                      yenibaştan

VI. Önemsiz Bir Ayrıntı

her şeye yeniden başlarken
japon elması da solmakta
turgut büyük saat'iyle geçerken
fısıldadı usulca
                   herkes ne kadar da mutluydu 'oysa'

                   ne bıraktıysam o kadar kaldı orda*

*turgut uyar, kayayı delen incir'de ekinoks.



VII. Göç Etmiş Bir Kitap Gibi

geldik işte
dizildik dizildikçe
dizildik ve dizildik ve dizildik
dünyaları ayağınıza getirdik

sana evren benim içimdedir, diyorum, taşıyor durma bak
harflerde sözcüklerde noktalarda virgüllerde
kalabalıkta ve kimselerin ayak basmadığı saatlerde
insan benim içimde
sevgi ve nefret
barış ve savaş
düş ve gerçek
tutku ve iktidar

ah, kapağım kapalı, oysa sözcüklerimin gözleri açık

sana evren benim içimdedir, diyorum, taşıyor durma bak
pi'ler fi'ler pisi'ler beta'lar alfa'lar ve abece
bilincinin sözcükleriyle çarpıştıkça sözcüklerim
gözlerinin kapanmayan yüreğinin çılgınlaşan coşkusuyla
yeni bir insan yeni bir insan olarak bakabilirsin dünyaya

VIII. Sona Sığmayan Son


bitmedi hiçbir şey başladığı gibi
bitemez de
hüzün değil
yıkım dolayısıyla
taşınıyoruz
ilhanilhan kitabevi
bayındır sokak
yirmiüç bölü altı
aynı sokak
iki bina aşağıda
bir kat yukarı
ruhumuz göğe biraz daha yaklaştı
söyle kalbim:
kim düğümledi bu ipi kopacağı yerden

başa dön        ürün listesi       kütüphane
 

 

 

CİNAYET SURELERİ

I. Rahle Suresi



II. Asa Suresi


gözlerini açar gibi olunca bir asayı yakaladı parmakuçlarıyla

evet gördüm bu bir cinayetti
olsaydınız olamazdınız da.

bırakırken, her doğan gün bir öncesini, geride
bir adam bir adamı kemiriyordu kendi teninden
ne çığlık akıyordu ne kan

evet gördüm bu bir cinayetti
sorsaydınız soramazdınız da.

zaman hep şimdi miydi hiçbir zaman
bir kız bir oğlana aşkını söylüyordu
bir gül yaprağından damlayan kırağıdan

evet gördüm bu bir cinayetti
yoktunuz yok olamazdınız da.

manna! manna! yetmiyor acılarımızı doyurmaya




III. Tutanak Suresi

                    "ve biz duvar üzerinde
                      ...
                     ayrı ayrı
                     birbirimizden uzaktayız"
                     nehemya


duvarların içi görünmez
duvarların içinde tutanaklar
içimin sesi duvarlar, durulmayın:

alıştırdım duvarları bağırmıyorlar artık



IV. Rüzgar Suresi


yanlış rüzgarlara kanat çırpan kuşlara ne oldu?


yağmurun kentlerine giderdin
yolun denizlere açık uçurum kıyılarından
oysa odandan soğuk bir rüzgar
ve saydam bir düşüncenin düğümlü gölgesi geçer


düşünür'
dün.



V. Kuyu Suresi

                                    "ve biz sudan yarattık
                       her canlı şeyi
                                                onlar inanmayacaklar mı)"
         kuran

dökülüyor bardaktan
saf ve duru, susuzluğun biter gibi
dolduruyorum duruluyor dipten doruğa
işte ağzın
nereye gitsen o dinmez sancı
o müthiş hıçkırık
bir bulut, işte, kendi sesinden
birden bir ses kanla köpüren
birden bir susuzluk poyrazla çarpan
kuyu!
dökülüyor bardaktan
su su su
acı su
acı
su



VI. Çiçeksiz Cinayet Suresi

bir güvercin ürkütsek koskocaman gökyüzüydü cami avlularında yaz

cami avluları ve güvercinler
kimsecikleri tanımıyorlar ne gam
sislenmiş bir ikindiyle
yürünüyor ara sokaklar
kırık dökük bir bakış
bile anımsatmıyor, güvercinlere
kimsecikleri ve cami avlularını

kimsecikleri özlemeyenleri bekleyeceksin
balıkların takılmadığı oltalarda
kalmayacak kendine
limanlarda saklayacak bir anı
kırgın sevgilim, getirdiğim sevinç
çiçekleri soldu, anımsama sen de
kimsecikleri ve güvercinleri

yadsıdıklarımızdan bir yaz kalmıştı geriye, susarak
gölgesinde güvercinler vardı, ürkütmediğimiz

güvercinler ne şanlı saatleridir gökyüzünün!




VII. Örümcek Suresi


mağara, kutsal mağara!
örül ağlarla, örtün
örtünsün inanç ve gerçek
görmesinler ve yargılamayı sürdürsünler
kendi işledikleri suçlardan bizi.


VIII. Tüze Suresi

-elmayı dişlemek istediniz*

-ama o elmayı siz yememiş miydiniz?**

-elmayı dişlemek istemekten hüküm giydiniz***


*savcı
**sanık
***yargıç



IX. Tufan Suresi

nuh tufanından önce olsa bağışlardım belki
ateşi çalanları tek başına, yargılayanları
kaburgasından ayrılan havva'yı da
elmayı dişlemeden önce

şimdi, bağışlayamam kovulsam da cehennemimden
yaşamak söyletirken kendini tarihe.




X. Duruşma Suresi

sustuk mu susturulduk mu
öfkeli bir çocuğun çığlığını andıran
elegeçmez hırçınlığı ile oturtulduk yargılı iskemlelere
bulutları boyamıştık tozpembe ketenhelvası
yeri yok günlüğümüzde artık
bıraktık kanayan gülüşlerimizi
büyük gösteri başlamadan önceki yüzümüze döndük

döndüm işte,
bütün savaşları yitirdiğim kahramanlığıma biçilen: müebbet
celali bir aşkın firarisiyim, acıdım, kırağı da çalmaz artık




XI. Hicret Suresi

fotoğraftaki kan pıhtıları silindi
her şey silindi kiriyle birlikte ellerimden
başka bir ses başka bir bakış başka bir soluk
zor olmadı, hazırmışım sanki
bir fotoğraftan bir başkasına göç etmeye.





XII. İlhanİlhan Suresi

körkuyu!
"nefes alamıyorum"

söyle alaz kardeş
-hıncımı kırsan güller
           tomurcuklanır

söyle türküler
-hıncımı kırsan güller
                 boy verir

söyle 'al bir atın nal vuruşunda'
-ilhanilhan
bir yiğit oğlan
vurmuş yürekten yüreğe
                           kendini

hıncımı kırsan güller
                        saçılır

körkuyu! körkuyu!
bir yiğidin kanı mıdır
                             içtiğin su.

 

XIII. Kıyamet Suresi

kaçınılmazdım
vesikalık suretimde tedirginliklerle
bir çarpı daha işte pıhtılaşmış gül tortusu
dipsiz kuyulara ünlesem yankısı alaca aydınlık

kaçınılmazdım
büyüdüm bir bozgundan ötekine mekik dokuyarak
yokuşlar karanlığa bitişirken sürek dönüşleri
yüreğimde tutsak olma ürkekliği
telin ucundaki sıla sesiyle:
bana kendimden başka ne getirdin anne?

kaçınılmazdım
dağılıyorum her soruda kan
bürüyor gözlerimi, herkes
kentteki ilk adımlarını arıyor
bense dağda solukizlerimi delişmen bulutumu poyrazlı denizimi

kaçınılmazdım
omurgası su alan teknede
durmadan daha derine
yolcular kaptanı soruyor
söylesem mi nerede

kaçınılmazdım
ey kıyamet şarkısı söyle işte
hangi son hangi başlangıç hangi
hangi hangi hangi

kaçınılmazım
kıyametim benden sorulur





XIV. Rızk Suresi

                    "niçin etimi dişlerimin arasına alayım
                          ve canımı avucumun içine koyayım?"
                                                                                 eyub

de ki: ölenler
otuziki dişleriyle birden
nerdeydiler bakırelinde
taslarında su.

de ki: onlar
öldüler dönmediler.


XV. Pusu Suresi

o ilk susuş: oku!
kıstırılan sokak, yırtılan bakış
ey düşen sessizlik, duvarlara sıvanan haykırış
kırlangıçlara yuva kuran çocuk
ölüm ey, girmiyor mu düşüne
bir yaşam kaç alıntıya bedeldir

hiç sorulmadı pusuda
adı: duvar yazısında.



XVI. Ayrılış Söylevi

duruldum ey deniz dalgalandım
kadırganın en yaman levendi bendim fırtınalarında
bendim yelkeni açan, rüzgarınla çarpışan
ve dikbaşlı, yıldızlara göz kırparak yolunu şaşıran
demirleyecek bir liman bulamayan
ve inanan.

kılıncım kınında gömülü
korsan gözüyle süzdüğüm kurban
yağma ve yağma. güpegündüz ve nerede
kılıncım kanlandı ey kıyısız acı.

duruldum ey deniz dalgalandım, kıyıma
uğradım, sürüldüm, oklandı güvercinim
kıyım nerede...

sürüldüm her yanım toprak ve toprak
inançsız, kara, kösnül ve yargıç...

kıyısız acım!
yaşadığımız kadar özgür olduk mu hiç.




XVII. Mina Suresi

kırıkkalem kırıkkalem
kırıkkalem, çekilmiyor mu damarlarından kan
kırıkkalem yağlıurgan
yağlıurgan damlamıyor damarlarından kan

kırıkkalem kırıkkalem
kırılan can
kırıkkalem! dönmeyeceğin yere varma.

 

XVIII. Yaradılış Suresi

bulutundan ayrılan ilk damla kimdi coğrafyasını aşarak
tüfengini çatarak kurusıkı kurşunlara yenilen
zamansız düşen ve kavuşmak isteyen gövdesine, yaralı
gövdesi acıları düşlere bağlayan bir ilmekse
her ilmek bir kördüğümse
sesi nerede:
her seslenişinde bir kuş çarpar düşerdi
inanmazdınız
susardı, susardı
suskunluğuna uyanmazdınız.
adı yunus değil, inanmıyor gemiciler
yunus gibi terk etmedi teb'asını
kendini denize atsa, üçgünüçgece
karnında taşıyacak balık nerede
balığı görse kara
nerede nerede nerede

buluttan ayrılan ilk damla kimdi kim
damla kurudu yurdu eridi
çılgın ruhu bağışla onu
dönerse ayrılan ilk damla gibi saf ve duru.

 

XIX. Başlangıç Suresi

esirgeyen yoktu bağışlayan da.

başa dön        ürün listesi       kütüphane

 

 

ANLAT DERDİ ÇOCUK

Baba bana Balıkçı'yı anlat, derdi çocuk.
Kıyıda ahşap iskelenin gıcırdayan tahtalarının üzerinde, denizi tanımaya başladığı günleri anımsayarak. Denizi. Babasının dayısını geri vermeyen, koynuna alan gizemli denizi. Elimi tut baba, bırakma.

Baba Bana Balıkçı'yı anlat, derdi çocuk.
Dedemle dostluğunu. İncelikli, yürekli, onurlu. Tükenmeyen, insanca. Birlikte nasıl balığa çıktıklarını. Nasıl birlikte rakı içtiklerini. Denizi içer gibi yudumladıklarını. Denizde buldukları bombayı. Elimi tut baba, bırakma.

Baba bana Balıkçı'yı anlat, derdi çocuk.
Kayagölgelerini, mimozaları. Saçlarına, Balıkçı'nın yetiştirdiği mimozaları takan Bodrumlu kızları. Onbiray çiçeğini, karanfilleri, yaseminleri göz nuruyla sevgiyle büyüten kadınları. Balıktan dönen balıkçıları. Fil kulağı süngerleri sırtlamış süngercileri. Ötelerin Çocukları'nda sancısı tutan kadını. Hani Ötegillerin Elif'i. Okusana yeniden, işiteyim senin Giritli göçmen dilinden. Elimden tut baba, bırakma.

Baba bana Balıkçı'yı anlat, derdi çocuk.
Mavi Sürgün'ün gözleri mavi değil de çakıra çalardı hani. Mahmut nerelerde? Aganta Burina Burinata! Haydiyin engin denizlere! Aliş'im bekleyedursun. Kerimoğlu kıyı boyu gelir mi, haggat tıp tıp eder mi zenginlerin üreği. Elimi tut baba, bırakma.

Baba bana Balıkçı'yı anlat, derdi çocuk.
Çocuk düşlerinde, mandalina bahçeleri arasında Çakır Ayşe. Yoksa o da mı Bodrum'un gök rengi bulutlarından bize bakmakta. Babası sefir, amcası vezirmiş, doğru mu baba? Deli Davut, niçin giderdi Gülen Ada'ya? Pegas, Pegasus kıpkırmızı kahkahalarla baba. Elimi tut baba, bırakma.

Baba bana Balıkçı'yı anlat, derdi çocuk.
Kalenin içinde saraçlar, kavaflar, dükkanlar varmış eskiden. İp satıcıları. Balık ipi de satarlar mı baba? Balıkçı'nın oturduğu apartımanın adı Merhaba imiş, gerçek mi? Elimi tut baba, bırakma.

Baba bana Balıkçı'yı anlat, derdi çocuk.
Kıracı misgillere, bozkırı şenliğe dönüştüren kimdi? O kıyıboyu ağaçlarını, o palmiyeleri diken kimdi? Şimdi, niçin kesiyorlar? Korkuyorum. Elimi tut baba, bırakma.

Baba bana Balıkçı'yı anlat, derdi çocuk.
Büyüdü. Babası yine de elinden tutuyor. İçinde bir türlü büyümeyen çocukluğunun elinden. İçinde bir türlü dinmek bilmeyen deniz sevgisinin elinden. Doğa sevgisinin elinden. Tarih sevgisinin elinden. İnsanlık sevgisinin elinden.
Şimdi, ikisi de, birbirlerinin ellerini daha bir sımsıkı tutuyorlar, betonla çoraklaşan, bilisizlikle boğazlanan ağaçların gözyaşlarını yüreklerinde duyumsayarak. Daha bir sımsıkı. Elimi tut, bırakma, demeden.

başa dön        ürün listesi       kütüphane




YAŞIYORUZ

bir çığlığın izdüşümündeyiz sarmaş dolaş
(o çığlıkla adımlamıştık sokakları)
-her şeyi karartabilirler ama güneşi asla,
diyor bir arkadaş kaç gündür
dünyayla tek bağımız güneşin ışıkları

bir çığlığın izdüşümündeyiz sarmaş dolaş
(o çığlıktı ürküten karanlığı yıkacak)
dilsiz acılarla eriyor yüreğimiz
bulutların gölgesi en son
ne zaman düşmüştü gözlerimize
-yağmur yağacak, diyor bir arkadaş
hangi yağmur silebilir acılarımızı

Bir çığlığın izdüşümündeyiz sarmaş dolaş
(o çığlıktı soluk soluğa yaşanan)
Bütün inançlarımız çürütülmek isteniyor
                                               bütün duygularımız
Dilsiz acılar büyüyen       yüreğimiz
Bulutların gölgesi             yağacak yağmur
Güneşin ışıklarıyla            soluk alıyoruz kaç gündür

bir çığlığın izdüşümündeyiz sarmaş dolaş
(o çığlık çınlar şimdi yüreklerimizde)
-yenilmeyenler savaşmayanlardır,
diyor bir arkadaş insanca yaşamanın onuru için
kaç gündür aç ve susuz: -yaşıyoruz! yaşıyoruz!

başa dön        ürün listesi       kütüphane







AGANTA BURİNA BURİNATA

bir sessizlik oldu uzun ve oldukça sıkıntılı - -
her sabah yağmur yağacak düşüyle taşıdığım şemsiye usandı 
                                                                      [ıslanmamaktan
sıçrayan her damlayı durgun bir göle fırtınalar biriktirmeye harcadım
yine de yorgun bir günü tökezlenmeden geçirecek kadar
                                                                       [hırçın yüreğim
-aganta,

şimdi gemiler var limanlara güvenli
gemileri yelkenli açık denizlerin
-burina,

son isteği denize açılmaktı karada boğulan çocuğun türküsüyle
-burinata.

başa dön        ürün listesi       kütüphane

 

 

KİMLER ÜLEŞTİ ELMAYI

unutamam babannemin yüzünü
her kırış uzun bir yoldan gelir
unutamam yağmurlu gece masallarını
talaşlı sobada çıtırdayan kestaneleri

hangi peri masalıydı unuttum
prens prensesi nasıl öpmüştü
sade kahvesi ve bir bardak su
onlar ermiş muradına,
biz çıkalım kaf dağına

nasıl unuturum babannemin ellerini
yılların harcını karmış, gözlerini
alınca lodosun kokusunu: -seslen
gelsin deden kıyıya vursun

neden babannem neden
gittin bitirmeden masalını
şimdi kimler erdi murada
kimler üleşti elmayı?

başa dön        ürün listesi       kütüphane








GÖRÜNTÜLENİŞLER

IV. Çocukluğun

                           
-ali cengizkan'a-

yeniden dönmelisin kıyılarına
bir kazak giy ödünç sonbahar renginde
okşa dalgaları şairleri sever gibi
ağ karakıştan karla karışık
yolları yürü özlemekle
ilkyaza inanmış ve bekleme
yüreğinde soluğunla büyüyen ateşi
-o çocuk
yarınlara uyanmaya dalmıştı

şimdi, söyle ali
çocukluğun bu yıl kaçına bastı?

 

XI. Lodos

erkenden lodosa kesti deniz
çardağın serinliğinden barbunları
ayıkladığını anımsadı birden oğlunun
postacıyı bekledi, mektubun kapıyı çalmasını
-kış zorludur oralarda, bir başına, üşümesin
kalın bir hırka gerekli.
uykusuz. ördüğü
atkıya yeni bir ilmek geçirerek,
-dersleri iyi gitse bari bu yıl.

çalmadı postacı kapıyı
geçti gün
lodos sürgit-





XIX. Tunçtan Bir Yalnızlık


ilk o geldi rıhtıma demirlediği umutlarıyla
durdu. artık yaşamaktan yoruldum
diye yanıtladı oğlunu
ufku izledikçe sonsuzluğun çizgileri
yerleşirken alnına
uykusuzluk, soluğunu kesen öksürük nöbetleri ve kan
sığ sularında tekneler yüzdürdüğü kasaba:
bodrum, her insan bir bodrum burada
bir yalnızlık kalesi ve poyraz
poyraz olmalıydı uykularımın son limanı
de oğul kimin ağına takıldı ki
mutluluk, kimin
çekilirken deniz ağlardan.


tunçtan bir yalnızlık kalesi babam
gözleri çakır.

başa dön        ürün listesi       kütüphane